A Beautiful Mind / Akıl Oyunları

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Beautiful_mind.jpg




Vizyon Tarihi :
8 Mart 2002
Süre : 2s 14dk
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Russell Crowe, Ed Harris, Jennifer Connelly
Ülke: ABD


Özet & detaylar

John Forbes Nash kazandığı bir bursla Princeton Üniversitesi'nde öğrenim görmeye başlar. Bu süreçte parlak zekasını her daim hissettiren ve çevresindekilerle uyum sorunu yaşayan dahi Nash, inanılmaz bir teoriyi ortaya sürüp kanıtlama aşamasına kadar gelir. Böylece matematik çevrelerince ününü yayan dahi adam zamanla şizofrenik belirtilerle mücadele etmeye başlar. Nash artık kendi kurgusal gerçekliklerinden oluşturduğu dünyasıyla asıl gerçekleri ayırt edemeyecek bir aşamaya gelir.

Önemli başarılarından uzunca yıllar sonra Nobel Ödülü'ne layık görülen ünlü matematikçi John Nash'in gerçek hayat hikayesine odaklanan 'Akıl Oyunları', iki önemli dalda kazandığı Oscar ödülüyle başarısını kanıtlamıştı.


ak%C4%B1l.jpg



Beyazperde eleştirisi



Büyük filozof Kurt Tucholsky der ki: 'Bir sanat eserini yorumlarken tek kriter vardır: tüylerinizin diken diken olup olmadığı'..

Akıl Oyunları, bütün olarak değilse bile bazı bölümlerinde, tüyleri diken diken eden, düşündüren ve epeyce sarsan bir yapıt.

Filmin, daha proje halindeyken Akademi Ödülleri’ni hedeflediği çok açıktı. Akademi üyelerinin, başarıyla oynanmış 'sorunlu tip'ler konusunda hassas olduğu ve sürekli ödüllendirdiği bir gerçekti. Bu avantajı, başarılı bir prodüksiyonla süslemek, 24 Mart akşamı zafer yaşamak için yeterli olabilirdi.. Ama yönetmen Ron Howard, senarist Akiva Goldsman ve Russel Crowe, işin kolayına kaçmak yerine, çok daha zahmetli bir yolu tercih etmiş. Hiçbir anında aşırılığa kaçmayan bir duygusallık, dışavurumcu oyunculuk ve replikler var Akıl Oyunları’ nda.

Yönetmen Ron Howard’ın, gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak kurduğu filminde izlediği yol çok akıllıca. Filmin ilk yarısına kadar, seyirci, olayları -farkında olmadan- bir şizofrenin bakış açısıyla görüyor. John Forbes Nash Jr’ın başına gelen üzücü olaylara tanıklık ederken seyirci, çok az filmde görülebilecek (örneğin Jon Turteltaub’un müthiş Phenomenon’u gibi)müthiş bir özdeşleşme yaşıyor. Howard’ın filmde izlediği bu taktik, şüphesiz David Fincher’ın 'Fight Club'ını hatırlatan türden.

Akıllı taktiğinin dışında Howard, hiç bir stilize kamera hareketi ya da kurguya başvurmadan, seyirciyi, filmin ana karakteri Nash’le başbaşa bırakan bir yönetim sergilemiş. 1992 tarihli 'Far and Away'in final sahnesinde, jimmy jib ile o inanılmaz kamera hareketini yaparak seyirciyi şaşırtan Howard’ın, bu kez öykünün masumiyetine saygı göstererek geri planda kalmayı tercih etmesi, takdire değer bir tutum.

Akıl Oyunları kuşkusuz bir 'oyuncu' filmi. Nash’i oynayan Russel Crowe, özel yaşamındaki aksilikleri nedeniyle aldığı eleştirileri bir kez daha unutturan, kelimelerle anlatılması güç bir iş çıkarmış. Daha önce; 'Romper Stomper'ın dazlak Hando’su, 'L.A.Confidential'ın asabi polis memuru Wendell ’Bud’ White’ı, 'The Insider'ın itirafçı Jeffrey Wigand’ı ve 'Gladiator'ün General Maximus’u olan Crowe, canlandırdığı karakterlerin içinde kaybolmayı her zaman başarıyor. Maximus olabilmek için yaptığı kaslar hala üzerinde olmasına karşın(!) Crowe, bu kez de 'John Nash olduğuna' seyirciyi inandırıyor. Beden dili, mekana ve olaylara göre bakışlarının utangaçlıkla öfke arasında gidip gelmesi, uzun tırnaklı ve bakımlı elleriyle Crowe, filmin tek bir karesinde bile aksamayan bir performans sergiliyor.

Nash’in sanrılarında gördüğü William Parcher(Ed Harris)’ın, kişiliğinin kuşkucu yanını; küçük kız Marcee’nin masum yanını ve erkek oda arkadaşının ise filmde hiç yer verilmemiş olan 'gizli eşcinsel eğilimlerini' simgelediğini düşünmek mümkün.

Matematik dehasının, hayatında var zannettiği bazı insanların aslında 'var olmadıklarını' anlama süreci başarıyla yansıtılmış. Burada hiç süphesiz senarist Goldsman’ın başarısına da değinmek gerek. Geçmişte, 'A Time To Kill' gibi bir senaryonun yanında 'Batman Forever' ve 'Batman&Robin' gibi iki küçük çaplı felakete de imza atan Goldsman, Sylvia Nasar’ın kitabından çok yerinde alıntılar yapmış. Nash’in, hastalığına karşın espri anlayışını, zekasını ve en önemlisi de 'kalbini' koruyabilmesi, filmin en can alıcı noktalarını oluşturuyor. Örneğin, Alicia evi terk etmeye çalışırken Nash’in arabanın önüne atlaması ve sanrılarında görüp durduğu Marcee adlı küçük kızın hiç büyümediğini söylemesi, unutulmaz bir an..Tıpkı, Alicia’nın, kocasının elini kalbine götürerek 'neyin gerçek olduğunu' anlatmaya çalışması gibi.


10351759_10152183249731548_9132342718807101317_n-4829060127.jpg


Ancak tüm bunlara karşın film, 'büyüleyici' olma şansını kaçırıyor. Bunun en büyük nedeni; tam da bu filmin ihtiyaç duyduğu yoğun romantizmin noksanlığı. Gerçi senarist Goldsman’ın bunun için haklı bir nedeni var. Karşı cinsle ilişkilerinde bir an önce 'sıvı transferine' geçmek isteyen John Nash’e, gerçek hayatında söylemediği sevgi sözcüklerini filmde söyletmek, elbette kisaçma olurdu. Ancak 'uyarlamanın sınırlarını zorlayarak' eklenebilecek birkaç sekans, birkaç replik, birkaç 'sinemasal an', dramın yanında romantizmin de etkisini artırabilirdi.

Filmin büyüleyici olmasını engelleyen bir diğer neden de, Nash’in yaşlılık döneminin yansıtılması sırasında, anlatımın bozulması. O dakikalara kadar, normal karşılanabilecek ağır bir tempoyla devam film, bu bölümden itibaren iç ritmini kaybediyor. Kendimizi bir anda Nobel Ödül Töreni’nde buluyoruz. Eğer yaşlılık sürecinde Nash ile Alicia’nın birbirine olan bağlılığı verilmeye devam etseydi, Nash’in törendeki 'Sen benim bütün nedenlerimsin' sözü daha çok anlam kazanırdı. Filmin afişinde hemen dikkat çeken 'alyans'ların da vurgulamak istediği, ikisi arasındaki 'güçlü bağ', böylece daha inandırıcı olabilirdi. Tabii, bir de o sahnede, muhteşem Jennifer Connelly’nin, son derece başarısız bir yaşlandırma makyajı ile perdede gülünç göründüğünü üzülerek belirtmek gerek.

'A Beautiful Mind', zihnin tıkanıp kaldığı noktalarda kalbin, gayet iyi bir rehber olabileceğini söylüyor. Hatta kimi zaman zihinde kurulan bazı parazit fikirlerden kurtulmanın yolunun, kalpteki sevgiden ve cesaretten geçtiğini vurguluyor. Bir şizofren hastasının tedavi edilmesi konusunda Nash’in geçirdiği deneyim, bilim adamlarına nasıl ışık tutmuşsa, inanılmaz bir azimle hastalıkla mücadele ederken 'kalbinde neyin gerçek olduğunu asla aklından çıkarmayışı' da bizlere örnek olmalı diye düşünüyorum. Nasıl mı? En az mantığımız kadar kalbimizden geçenlere de güvenerek...


” Hep sayılara inandım, içinde bir mantık olan denklemle hesaplanan… Ancak hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra mantık nedir diye soruyorum. Buna kim karar veriyor ? Araştırmalarım sırasında fizik, metafizik ve hayal alemlerine gidip geri döndüm ve kariyerimin en büyük buluşu gerçekleşti. Mantıklı nedenler yalnızca, ama yalnızca gerçek sevginin gizemli denkleminde bulunabilir. Bu gece burada olmamı sana borçluyum. Var olmamın nedeni sensin. Sen benim mantığımsın. Teşekkür ederim… “

+ Benim işim bu, problem çözmek.
– Bu problemi çözemezsin.
+ Neden olmasın, neden olmasın? Ben çözülemez denilen denklemleri ve problemleri çözdüm!
– Bunu çözemezsin çünkü sorun problemleri çözdüğün yerde, beyninde.

“Yorum yapmak olayı sadece kenardan izleyenlerin lüksüdür.”

“İlkokul öğretmenim bana fazla gelişmiş bir beynim ama hiç gelişmemiş bir kalbim
olduğunu söylemişti.”

“Hayatta hiç birşeyden kesinlikle emin olamazsın john, hayatta emin olman gereken tek şey bu! “

” O hiç büyümüyor. Marcee gerçek olamaz. Hiçbir zaman büyümüyor… “

” Belki çok güzel bir zekaya sahip olmak hoş birşeydir ama daha büyük bir hediye güzel bir kalbi keşfetmektir..”

” Dersler aklınızı köreltir, içinizdeki gerçek yaratıcılığa olan potansiyelinizi yok eder. “

” İnsan hayal gücünün elverdiği kadar kötülük yapar. “

” Tanrı ressam olmalı,yoksa bu kadar çok renk olmazdı değil mi? “

“Bir dahi, sorudan önce cevabı görür.”



972021_251604454964449_794502415_n.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
JOHN NASH

Bir dahinin zorlu hayatı !

“Oyun Teorisi” çalışmasıyla 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan, yaşayan en önemli matematikçilerden biri olan kabul edilen John Nash’in hayat hikayesi oldukça zorlu. Yıllarca şizofreni ile yaşamak zorunda kalan, tam 25 yılın ardından hastalığından kurtulan ünlü profesörün hayatı “Akıl Oyunları” filmine de konu olmuştu.

Oscarlı film “Akıl Oyunları – Beautiful Mind”ı pek çoğumuz izlemiştir sanırız. Russell Crowe’un başrolde yer aldığı Ron Howard’ın yönettiği film, matematiğin gizemli dünyasını gözler önüne sererken bir yandan da müthiş bir dâhinin sıra dışı yaşamını anlatıyordu. Film o kadar başarılıydı ki, başta En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar ödülleri olmak üzere pek çok ödülle taçlandırıldı.

johnnash02.jpg


Buraya kadar her şey normal görünüyor. Başarılı bir film ve ardı sıra gelen ödüller… Fakat bu filmi ilginç ve seyirci karşısında da etkileyici kılan en önemli özelliği gerçek bir hikâyeyi ele alıyor oluşu. Hem de akıl almaz bir hikayeyi… Sylvia Nasar’ın 1998 yılında yazdığı romanından uyarlanan “Akıl Oyunları”, günümüzün en önemli matematikçisi olarak kabul edilen John Forbes Nash’ın sıra dışı hayatını anlatıyor. Gerçekten de bir deha olmasının yanı sıra Nash, yaşamıyla da çarpıcı biri…

johnnash03.jpg


21’inde gelen başarı

John von Neumann’ın bulduğu oyun teorisindeki sorunları çözüp, kullanılır hale getirdiğinde henüz 21 yaşındaydı John Nash. Ve “Oyun Teorisi” ona yıllar sonra, 1994’te Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandırdı. Ödül yıllar sonra geldi, çünkü Nash uzunca bir süre bu dünyadan farklı bir yerdeydi… En iyisi ünlü profesörün hayatını en başından anlatalım.

1928 yılında Bluefield – Batı Virginia’da doğan John Forbes Nash, elektrik mühendisi bir baba ile Latince ve İngilizce öğretmeni bir annenin çocuğuydu. Daha küçük bir çocukken ne kadar zeki olduğunun belirtilerini göstermeye başlamıştı. Diğer çocuklardan farklıydı, evde deneylerle uğraşmayı daha çok seviyordu. Hele hele kitapları… Matematik merakı ise Eric Temple Bell’in “Men of Mathematics” adlı kitabını okumasının sonucunda ortaya çıktı. Lise sonrasında Carnegie Institute of Technology adlı üniversiteye devam etti. Doktora tezi için ise Princeton Üniversitesi’ni tercih etti.

Dahi matematikçi ve aşk

Nash’ın doktora tezi “Oyun Teorisi”ydi. Ve bu teoriyle büyük bir başarıya imza attı. “Oyun Teorisi” nedir diyenler için hemen bir parantez açıp belirtelim. Nash, “Oyun Teorisi”yle doğru strateji ile hareket edildiği taktirde bütün tarafların pazarlık masasından azami kazançla kalkabileceğini iddia ediyor. Bu anlaşma noktası da ‘Nash Dengesi’ olarak tanımlanıyor. “Oyun Teorisi” ekonomi ve iş dünyasından evrim teorisine, toplumsal olaylardan siyasete kadar pek çok alanda kullanılabiliyor.

30 yaşına geldiğinde Nash artık “Oyun Teorisi”ne de imza atmış biri olarak, matematik dünyasının en önemli kişilerindendi. MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) profesörlük yaparken tanıştığı Alicia Larde ile evlendi. Hatta bir de oğulları oldu: John Charles Martin. Buraya kadar her şey gayet normal görünüyor. Dahi bir matematikçi, ona âşık bir kadın ve mutlu bir evlilik… Fakat işte tam da bu yıllarda Nash’in hayatı alt üst oldu.

Paranoyak şizofreni!

Nash, 1958 yılında birden farklılaşmaya başladı. Etrafına oda arkadaşıyla yapığı sohbetleri anlatıyordu. Oysa ki Nash’in bir oda arkadaşı yoktu. Hayaller görmeye başladı. Uzaylılarla bağlantı kurduğunu iddia ediyordu. Ve sonunda 1959 yılında hastaneye yattığında doktorlar teşhisi koydular: Paranoyak şizofreni!


Alicia, 7 yıllık evliliğini bitirmek zorunda kaldı. Ama daima onun yanında oldu ve Nash’ten hiçbir zaman ümidini kesmedi.

Hayattan kopan, akli dengesini kaybeden John Nash, tam 25 yıl sonra gerçek dünyaya geri döndü, birden bire. İyileşmesindeki en büyük etken ise ne doktorlar, ne de ilaçlardı. Onu iyileştiren Alicia idi. Hatta profesörün biyografisini yazan Sylvia Nasar da kitapta bunu özellikle belirtir. Şizofreniden kurtulmasının ardından matematik dünyasına tekrar parlak bir dönüş yaptı John Nash. Hastalığı öncesindeki buluşlarından ötürü pek çok ödül kazandı. Ki en önemli ödül, kuşkusuz Nobel’di. Sonrasında ise ona yıllarca destek olan Alicia Larde ile tekrar evlendi.

Nash’e yönelik iddialar

Halen bilimsel çalışmalarını yürüten Nash’in, filmi ile gerçek hayatının örtüşmediğini iddia edenler de oldu. Mesela bazıları Nash’in Yahudi karşıtı biri olmasına rağmen, buna filmde yer verilmediğini belirttiler. 1967 yılında yazmış olduğu bir mektubunun da ortaya çıkışıyla bu iddialar git gide güçlendi. Nash ise CBS’e verdiği bir röportajında Yahudi karşıtı olmadığını üstüne basa basa vurguladı ve hastalığı döneminde duyduğu seslerden bahsederek şöyle dedi: “Belirli dönemlerde garip fikirlerim oldu. Ama bu benim bilinçaltı konuşmamdı. Bunu şimdi anlıyorum” dedi. Bir başka iddia ise Nash’in eşcinsel oluşuydu. Dahi profesör bu iddiaları ise kesin bir dille yalanlıyor. Tabii eşi Alicia da…

Nash’in hastalığı başlamadan hemen önce doğan oğlu John Charles Martin de maalesef şizofreni hastalığıyla boğuşuyor. Nash’in bu durum karşısında yaptığı yorum ise oldukça trajik: “Sanki şeytan bir bedenden çıkıp diğerine geçmiş gibi...” Nash’in John dışında bir oğlu daha var: David Stier. Fakat bu oğluyla da neredeyse hiçbir ilişkisi yok Nash’in. Ama Nash David ile aralarının kötü olmadığını belirtiyor röportajlarında.

Saltanat Kayığı ile Boğaz turu

“Akıl Oyunları” filmiyle neredeyse tüm dünyada tanınan bir isim olan Nash’in 2003 yılındaki İstanbul gezisi de oldukça konuşulmuş, gazetelerde yer almıştı. Hatta kimi matematik öğrencileri, Nash ile biraz da olsa konuşabilmek ya da en azından onu görebilmek için bayağı uğraşmışlardı. Nash, İstanbul gezisinde Saltanat Kayığı ile güzel bir Boğaz turu yapmış, gazetecilere verdiği röportajında da tarihe çok meraklı olduğunu, İstanbul’da olmaktan mutluluk duyduğunu söylemişti.

johnnash06.jpg


John Nash, artık şizofreniden çok uzak mutlu bir yaşam sürüyor. Princeton’da matematik üzerine çalışmalarını yürütüyor, ders veriyor… 1996 yılına kadar 23 bilimsel çalışma yayımlayan Nash, iki de kitaba imza attı. Maalesef Türkçe’de bulamıyoruz: 1996 tarihli “Essays on Game Theory” ve “The Essential John Nash”. Her ne kadar bu iki kitap bizde yayımlanmadıysa da Sylvia Nasar’ın John Nash biyografisi “Akıl Oyunları”, 2002’de Petek Demir’in çevirisiyle Altın Kitaplar tarafından yayımlandı. Hem filmi izlemeyenlere, hem filmi izleyip de John Nash hakkında daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlere duyurulur.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Gerçekten ‘gerçek’ mi?

Film dünyasının en sevdiği malzemeler ilginç yaşam öyküleri ya da tarihi olaylar. Bazı filmlerin gerçeğe uygunlukları ise tartışma konusu oldu.

Anlatılan olay ya da kişi tarihin tozlu raflarından alınmışsa mesele yok ama hâlâ hayatta olan kişilerin yaşamlarının anlatıldığı filmler büyük eleştirilere maruz kalıyor. Tıpkı “The Hurricane”, “A Beautiful Mind” ve “Black Hawk Down” gibi.

JOHN NASH TARTIŞMASI

Eğer filme konu olan kişi hâlâ yaşıyorsa, geçmişine ve yaşadıklarına dair yapılmış bir anlatı hatası çok şeye mal olabilir. Ülkemizde 8 Mart’ta gösterime giren, 8 dalda Oscar adayı “A Beautiful Mind”ın yapımcıları, yıllarca şizofreniyle savaşan ve sonunda Nobel Ödülüne layık görülen matematikçi John Forbes Nash’ın yaşam öyküsünü anlatabilmek için çok ayrıntılı bir araştırma yaptı. Filmin ilham kaynağı Nash ile sürekli iletişim halinde olan yönetmen Ron Howard, “Bence Nash, onun hayatının özünü samimiyetle korumaya özen gösterdiğimize inanıyor çünkü filmi defalarca izledi ve onun fikirlerine ihanet etmediğimizi gördü. Eğer onu incitseydik bunu bize söylerdi” diyor. Filmin Oscar’a aday olduğu kategoriler arasında en iyi film, yönetmen ve aktör de yer alıyor.

Russell Crowe, Akıl Oyunları'nda...

Ancak film, övgünün yanı sıra birçok eleştiriye de maruz kaldı. Bu eleştirilerin yoğunlaştığı konular arasında, Nash’ın biseksüelliği, ırkçılığı ve gayrimeşru çocuğu var. Nash kısa süre önce CBC televizyonuna karısı ve oğullarıyla birlikte verdiği röpörtajda bu konulara açıklık getiriyor.

1967 yılında yazdığı ve söylediği bazı sözlerin Yahudi karşıtlığı gibi yorumlanmış olabileceğini kabul ediyor ancak bunun belirli dönemlerde duyduğu ve bilinçaltı sesleri olarak tanımladığı garip fikirlerden kaynaklandığını ve artık bunun farkında olduğunu söylüyor.

Nash, eşcinsel olduğu iddialarını da reddediyor. Karısı Alicia Nash de “Onu 20 yaşından itibaren tanıyorum ve bu doğru değil, olsaydı bilirdim” diye konuşuyor. Eşcinsel hakları savunucuları, film yapımcılarının, Nash’in 1954 yılında tuvalette, eşcinsel olduğunu kanıtlayabilecek bir poz yüzünden tutuklanmasına filmde yer vermemesinin kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını açıklamıştı.

Nash, filmde anlatılmayan gayrimeşru çocuğu John David Stier’i görmezlikten geldiği iddialarını da reddeden Nash onunla çok yakın olduklarını söylüyor. Alicia ve Nash bu çocuk davası nedeniyle boşanmış ancak sonra tekrar evlenmişler. Nash’in eşi Alicia’dan olan şizofreni hastası küçük oğlu Johnny için de alaycı bir şekilde konuşan Nash, “Sanki şeytan birinden diğerine geçmiş gibi” diyor.

Gerçek bir olaydan yola çıkılarak yapılan “Apollo 13” filminin de yönetmeni olan Howard ise “eğer yaşamının tüm yanlarının alsaydık onun hakkında bir belgesel yapmış olurduk. Ayrıca bir kişinin yaşamının her yönü film yapmaya değer olmayabilir” şeklinde konuştu.


page_nobelli-matematikci-john-nash-iyi-matematik-bilmeyen-toplumlarda-adalet-yoktur_825092308.jpg



24 Temmuz 2012 08:18


Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılmak üzere İsrtanbul'a gelen ünlü matematikçi John Nash, Türkiye’nin matematikte dünyada sondan ikinci olduğunu öğrenince büyük tepki gösterdi. Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.

Nash, Milliyet'ten Mehveş Evin'in sorularını yanıtladı.

İşte o (24 Temmuz 2012) söyleşi:

Nobelli matematikçi John Nash, İstanbul’daydı. Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılan bu büyük dehayla tanışma ve sohbet etme fırsatını buldum.

Halk onu, hayatından esinlenerek çekilen “A Beautiful Mind” filmiyle tanıdı. Oysa John Forbes Nash Jr, bilim dünyasında zaten bir yıldızdı. Oyun teorisinin mucidi, 1994’te Nobel ödülünü aldı. Bir başka Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın tabiriyle,”Hayatımızı tamamen değiştirdi”.

Zira Nash’in teorisi, “şans” faktörünün yorumlanmasına ve gündelik hayattaki karmaşık “seçim” süreçlerini anlamamıza yardımcı oldu. Pazar ekonomisinden tutun yazılıma, evrim biyolojisinden muhasebeye, yapay zekadan politikaya kadar pek çok alanda kullanıldı. Kullanılmaya ve geliştirilmeye de devam ediyor! Hatta Oyun Teorisi Dünya Kongresi’nin açılışını yapan Bakan Egemen Bağış’a göre; hükümet de AB ile ilişkiler sürecinde de Nash’in “oyun teorisi” kullanıldı. Nasıl bir uygulaması ve sonucu olduğunu pek anlayamadığımız için bu kısmı geçiyorum.

Çocuklar evde kalsın

John Nash, dün Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Nobeli alan üç meslektaşıyla birlikte bir panele katıldı. Panel öncesi ve sonrasında bu büyük dehayla yan yana gelebildim. Sarı ağaç desenli bordo gömleği ve kahverengi pantolonuyla klasik “bilim adamı”ndan ziyade İstanbul’u keşfe gelmiş bir turiste benziyor. Gençliğinde boyu herhalde 1.95 filandı, ama hala boylu ve narin bir yapısı var.

Ve 84 yaşında olan Nash’in zihni, muazzam açık... Röportaj vermekten, fotoğraf çektirmekten pek hoşlanmıyor. Daha doğrusu “limiti” var, sıkılabiliyor. Ani hareketler de yapmamak lazım, tedirgin oluyor. Tek şikayeti var, o da çabuk yorulmak.

Daha evvel turist olarak İstanbul’a gelip gezdiğini söyleyen Nash, seçimlerin nasıl yapıldığını, parlamenter sistemin nasıl işlediği gibi konuları sorup, “Erdoğan’ı Kazakistan’da gördüm. Bir toplantıda konuşmacıydı” diyor. Ama tanışmamışlar.

Panelden sonra Nash çay molası veriyor. Kafasında hep sorular var; ama bunlar karmaşık matematik soruları değil, gündelik hayata dair. Mesela ezan saatinin neye göre belirlendiğini soruyor. Cevaba göre de kafasından hemen hesaplar yapıyor...

Nash, Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşiyor “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.

Yıllardır ilaç kullanmıyor

John Nash, daha ilkokuldayken matematiğe olan ilgisini keşfetmiş. “Diğer öğrenciler iki-üç basamaklı sayılarla hesap yaparken ben daha büyük rakamları tercih ediyordum” diyor. Ona göre, sayıları sevmek için illa matematikçi olmaya gerek yok. Nash, paranoid şizofreni teşhisiyle hastaneye kaldırıldığında bile sayılara ilgisi azalmamış.

Evet, film de Nash’in “deliliği” konusu işlenmişti. Onunsa filme dair en büyük eleştirisi “beni ilaç kullanan biri olarak göstermişler” demesi. Zira Nash, şizofren teşhisine rağmen yıllardır ilaç kullanmıyor. Nash, bir röportajında şöyle demişti:

“Deli değildim. Bazı normlara uymayan hareketlerim vardı. Aklıselim (sanity) olma, bir ölçüde konformizmin bir formudur. Aklını yitirdi, deli dediklerimiz, konformist değildir.”

Nash, halen mezun olduğu, doktorasını yaptığı Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Ve her gün üniversiteye gidiyor.

Oyun teorisi nedir?

* İnsan davranışlarının oyunlar yoluyla açıklanabileceği fikrini ilk düşünen Macaristan doğumlu büyük matematikçi John von Neumann’dır.

* 1944’te Oskar Morgenstern ile John von Neumann’ın birlikte yazdıkları ‘Oyunlar Teorisi ve Ekonomik Davranış’ kitabı çıktı. Matematik bölümlerinde ‘Oyunlar Teorisi’ dersleri açıldı.

* Ancak kitabın üçte biri, toplamı sıfır olan iki kişilik oyunlarla ilgiliydi. İkiden fazla oyuncusu olan oyunlarla ilgili bölüm yine kitapta geniş yer tutuyordu ama tamamlanmamıştı.

* Bugün bildiğimiz anlamıyla oyun teorisi, aslında iki teoreme dayanır. Bunlar, Von Neumann’ın 1928 tarihli minimum-maximum teoremi ile John Nash’e Nobel kazandıran 1950 tarihli denge teoremi.

* Nash, oyuncuların kendi aralarında işbirliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar arasına ciddi bir mesafe koyar. Nash’in teoremi, tamamen gerçek hayatı izaha yöneliktir.(Kaynak: oyunteorisi.com)

Nash dengesi

* Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash, bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi.
* Nash’ın önerisi tam olarak şuydu: Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu ‘dominant strateji’ oyundaki yegane oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir ‘denge’ durumuna razı olunur.
* Bu, gerçekten büyük bir fikri sıçramayı ifade ediyordu.

Nobelliler paneli

Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsün’de düzenlenen panelde, Nash ile birlikte aynı yıl Nobel’i paylaşan Reinhard Selten, 2007 Nobel Ekonomi ödülünü alan Eric Maskin ve Roger Myerson da katıldı. İki saatlik panelde konuşmacılar, oyun teorisinin günümüze yansımalarını tartıştılar. “İnsanlar nasıl davranır, seçimlerini neye göre yapar” gibi çok gündelik sorunları bu değerli bilim insanlarından dinlemek elbette ki farklıydı. Herşeyden evvel ne dediklerini anlamak kolay değildi!


***********************************


Sevgili Sinemaseverler,


Akıl oyunları filmi hayatımda çok önemli rolü olan ve belki de izlediğim tarih itibariyle yaşamımın dönüm noktalarından sayılabilecek olan bir başyapıttır. Bu filmi uzun zamandır aklımda olmasına rağmen sitede paylaşabilmek için uygun zamanı bulamamıştım. Şimdi ise akıl oyunları isimli şaheseri ne anlatmaya doyabildim ne de tanıtmaya o yüzden bu kadar bilgi verdikten sonra sizlere hala izlemediyseniz bu filmi en kısa zamanda mutlaka ama mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Uygun bir zamanda ve kendinizi gerçekten filme odaklayarak izleyin olur mu?
 
Tekerlekli Sandalye
Üst