AKP'nin Engellilerle İlgili Politikaları

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Ötekinin Öteki Hâli

Her siyasal iktidar kendi azınlığını yaratır. Bu politik bir tavırdan öte, kitlesel bir silahtır. Ben bir matematik dehası ya da analist değilim; size sayılar ve çeşitli verilerle anlatamam derdimi. Bu nedenledir ki; yazımda, her engellinin, her yurttaşın üstesinden gelebileceği şeylerden bahsedeceğim. Kalan diğer notlar, aritmetik değerler, yasalar sitemizde esaslı bir şekilde paylaşılmış ve tartışılmıştır. Ben işin daha çok sosyolojik ve basit yanıyla ilgiliyim.

2000 senesinde liberal ve demokrat partiler halk tarafından(!) halı altına süpürülünce, bu dönemde revaçta olan muhafazakâr ve aşırı sağcı partiler geçmişin kaymağını kazıyarak yeni atılımlar gerçekleştirdi. Malumunuz olduğu üzere AKP iktidarı da bu dönemin ürünüdür. Erbakan sonrası dönemin meyvası olarak tanımlanabilecek AKP iktidarının nasıl kurulduğu, arka bahçede ne tür planlar yapıldığı hepimizin fihristinde yer eder. Elbette yakın tarihi ele alıp, siyasal bir analiz yapacak değilim. Bu notları düşmemdeki asıl amaç; kuruluş aşamasından bu yana AKP iktidarının başarılı olduğu tek alandan söz etmek: Algı yönetimi.

Algı yönetimi, psikolojik anlamda felsefik bir yapıya sahip olsa da, siyasal zeminde oldukça tehlikeli bir silahtır. Türkiye’de örneklerine ekseriyetle rastladığımız bu türden değişimler, kitleler üzerinde olduğu kadar, benim gibi, sizin gibi, birçok “öteki” gibi, azınlıklar üzerinde de önemli etkilere neden olur. Toplumsal anlamda ele almak gerekirse: Yakın zamanda ortaya çıkan yolsuzluklar, çekilen peşkeşler ve ses kayıtları, toplum nezdinde yer eden “çalıyor ama çalışıyor,” algısını kırmaya yetmedi. Temelde yatan şey elbette bu coğrafyanın kanına işlemiş olan “refahı bozmama dürtüsü”nden kaynaklansa da, içten içe kimse sesini yükseltmek, kimliğini ifşa etmek istemiyordu. Toplum nezdinden uzaklaşıp, biraz daha kendi içimize eğildiğimizde, yani azınlıkların özelinden baktığımızda, bu algının çok daha geniş bir zemine oturduğunu görebiliriz. Nedir bunlar?

  • a) AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere azınlıklar için devrim yaptığı düşüncesi.
  • b) Yapılan “iyileştirmelerin”, “düzenlemelerin” ve daha birçok “atılımın”, siyasal zeminden “sosyal devlet” zeminine kaydırıldığı, bunun bir “görev” hâline getirildiği algısı.
  • c) Yaşam alanlarının ve haklarının toplumsal ve “normal” bireylere göre şekillendiği kadar, “öteki” yurttaşlar için de eşit mesafede şekillendiği yanılgısı.
Elbette daha birçok madde ekleyebilir, çeşitli fikirler ve veriler ile olan biteni anlatabiliriz. Fakat bu platformda fikrini beyan ederken işi fanatiklik boyutuna taşıyarak “bireysel bir savunma mekanizması” yaratan kişiler, olayı “tartışma” boyutundan “psikolojik bir harbe” dönüştürüyor.

İnsanları eylemlerinizle değiştiremeyebilirsiniz, ama onların akıl odalarına küçük fikirler sokarak birbirlerine düşmelerini sağlayabilirsiniz. Bu da algı yönetiminin en basit ve temel kuralıdır. Bu platformda yer etmeye başlayan ve başkalarına da zarar verdiğini düşündüğüm tepkilerden biri de bu tartışmaların temelinde yatan ikinci bir “ötekileştirme” akımı; tıpkı sistem gibi: Bizden değilsen menzile gitmelisin, bizden olmalısın, bizden olmazsan oyunu kaybedersin.

Takdir edersiniz ki; bu platformda sahip olduğum yetkiler, beraberinde çeşitli sorumluluklar getiriyor. Bu sorumlulukların başında gelen “takip etme” ve “konuya el atma” görevi, bazen üzücü şekilde sonuçlanabiliyor. Birçok kez meramımı ve düşüncelerimi farklı başlıklar altında dile getirdim. Fikirlerin çeşitliliğini, bunların sürdürülmesi gerektiğini, bu fikirlerden doğan görüş ayrılıklarının kişiler arasındaki iletişimi kuvvetlendireceğini savundum. İşbu nedenle konuyu tekrar-tekrar kendi fikirlerimce yoğurup, önünüze getirmek yerine, sorulması gereken temel soruların bir kez daha üzerinden geçip, mantıklı cevaplar aramanın daha sağlıklı olduğuna karar verdim:

  1. Bana halk için yapılan bir yasada, insanların menfaatini gözeten bir incelik, onları besleyen bir yanı hanginiz gösterebilirsiniz? (2022 maaşları ile ilgili tablo tam anlamıyla açığa çıktığında bu sorum önemini daha net kazanacak. http://engelliler.gen.tr/f92/maasima-dokunma-24828/ )

  2. Ekseriyetle AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere “öteki” yurttaşlar için bir devrim yarattığını iddia edenlerin, en temel insan ihtiyaçları olan sosyalleşmek, sevişebilmek, sahafçıdan kitap alabilmek, bir muhallebicide güzel bir tatlı yiyebilmek, beklendiğinde bir türlü gelmeyen otobüsü durakta keyfince beklemek ve ona aynı rahatlıkla binebilmek, sevdiği kadını/erkeği kimseden çekinmeden öpebilmek, ona sarılabilmek gibi haklarını nasıl bir rahatlıkla yapabildiklerini anlatmalarını istiyorum. (Dilerseniz bu listeyi çok daha romantik bir şekilde uzatabilirim.)

  3. AKP iktidarının biz engellilerin hakkı olan birçok maddî ve manevî konulara hiç utanmadan el uzatmaları konusunda fikirlerini beyan etmelerini özellikle rica ederken, bu konuda yürüttüğümüz anti-çalışmalarımıza ne gibi destekler verdiklerini öğrenmek istiyorum.

  4. Devrimin ve bireysel özgürlüğün –yoksa insanî haklar mı demeliydim?- siyasal yollarla geleceğine inanan arkadaşların savunmaktan usanmadıkları AKP iktidarının kendilerine biz engelliler özelinde ne gibi değişimler yaşattıklarını madde-madde ve esaslı gerekçeler sunarak yazmalarını önemli rica ediyorum.

  5. Ve merakıma neden olan bu soruların gölgesinde, söylemenizi istiyorum: Hangi fikir, hangi değişim, sizi evlerinize hapseden bir iktidarın “iyi insanlar”, evet, sadece “iyi insanlar” olabileceğine sizi inandırıyor?


Sorularımın yer ettiği bu listeyi uzatmayı, hatta mümkün olduğunca kendi meşrebimce kendi ağıtımı yakmak isterdim size. Fakat hepimiz yorgun, üzgün ve hayattan beklentileri olan insanlarız. İşte bu yüzden; bizi kendi içimizde ötekileştiren bu tartışmalarda bizim göremediğimiz, sizin gördüğünüz o büyüleyici yanı, o karşı konulmaz incelikleri bize göstermenizi istiyoruz sizden. Sorularıma yanıt ararken sormak istediğim en önemli soruyu sona bırakıyorum:

Bizi toplumdan menzile itmekle yetinmeyip, kendi içimizde de ötekileştiren bir iktidarın masum ve düşünceli olduğuna bizi nasıl inandıracaksınız?
 
Son düzenleme:

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Soru: Bana halk için yapılan bir yasada, insanların menfaatini gözeten bir incelik, onları besleyen bir yanı hanginiz gösterebilirsiniz? (2022 maaşları ile ilgili tablo tam anlamıyla açığa çıktığında bu sorum önemini daha net kazanacak.

Yanıt: Yasa koyucu halkın gereksinmelerini karşılayacak şeyleri bir bütün halinde değerlendirip onu yasallaştırabilir. Eğer evde bakım parası, mevcut gelirin kişi başına bölünmesiyle çıkan sonuca göre değerlendiriliyorsa, engelli maaşı neden o gelirin içine katılmasın? Eğer bir konuda ölçek varsa, o ölçek bütüne göre değerlendirilir. Parçaya göre değil.

Soru: Ekseriyetle AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere “öteki” yurttaşlar için bir devrim yarattığını iddia edenlerin, en temel insan ihtiyaçları olan sosyalleşmek, sevişebilmek, sahafçıdan kitap alabilmek, bir muhallebicide güzel bir tatlı yiyebilmek, beklendiğinde bir türlü gelmeyen otobüsü durakta keyfince beklemek ve ona aynı rahatlıkla binebilmek, sevdiği kadını/erkeği kimseden çekinmeden öpebilmek, ona sarılabilmek gibi haklarını nasıl bir rahatlıkla yapabildiklerini anlatmalarını istiyorum. (Dilerseniz bu listeyi çok daha romantik bir şekilde uzatabilirim.)

Yanıt: AKP’nin engellilerle ilgili yaptıkları bir devrim midir? Bu değişim ve düzenlemeler tepeden aşağı mi inmiştir? Yoksa tabandan tavana yayılarak bir seyir mi izlemiştir? Eğer engelliler bugün toplumla bütünleşememişse, demek ki yapılanların bir dönüşümle ilgisi yoktur. Öyleyse, devrim demek saçmadır.

Soru: AKP iktidarının biz engellilerin hakkı olan birçok maddî ve manevî konulara hiç utanmadan el uzatmaları konusunda fikirlerini beyan etmelerini özellikle rica ederken, bu konuda yürüttüğümüz anti-çalışmalarımıza ne gibi destekler verdiklerini öğrenmek istiyorum.

Yanıt: Hangi maddi ve manevi konulara el uzattıkları belirsizdir. Belirsiz olanın çözümlemesi yapılamaz.

Soru: Devrimin ve bireysel özgürlüğün –yoksa insanî haklar mı demeliydim?- siyasal yollarla geleceğine inanan arkadaşların savunmaktan usanmadıkları AKP iktidarının kendilerine biz engelliler özelinde ne gibi değişimler yaşattıklarını madde-madde ve esaslı gerekçeler sunarak yazmalarını önemli rica ediyorum.

Yanıt: Değişim kavramı görecelidir. Siz hangi konularda değişim olmadığını düşünüyorsunuz? Bir muhakeme yapabilmem için bunu bilmem gerek. Bilmediğim şeyi bilemem.

Soru: Ve merakıma neden olan bu soruların gölgesinde, söylemenizi istiyorum: Hangi fikir, hangi değişim, eli kanlı bir iktidarın “iyi insanlar”, evet, sadece “iyi insanlar” olabileceğine sizi inandırıyor?

Yanıt: Adaletsizlik yapmadan tek başına yönetebilecek insan yoktur. Hatta çoğu gücü eline geçiren insan o gücü kendi için kullanır. İşte bunun için yasalar ve hukuk vardır. İyi ya da kötü insan olmak görecelidir. Neye göre iyi? Neye göre kötü? Yönetenleri iyi ya da kötü olmalarına mı göre değerlendireceğiz? Yoksa yasalara ve hukuka uygun davranmalarına göre mi? Çünkü yasa ve hukuk her şeyin üstündedir. Öyleyse, önce bunları çözümledikten sonra yurttaş mıyız, yoksa partizan mıyız, bunu incelemek gerekir. Partizan o partiye hizmet edendir. Yurttaş ise, adaleti ve hukuku insan için isteyendir. Bu arada inanç dediğimiz nedir? Bir sanı mı? Yoksa elimizde nesnel bilgi ve araçlar var mı?

Tüm bunları niye yazdım? Herhangi bir partinin taraftarı ya da karşıtı değilim. Yalnızca içimden geldi de, düşüncelerle top gibi oynayalım, dedim:)) Düşünce fırtınası iyidir:))
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Sevgili akanyıldız,

2022 engelli maaşı ile evde bakım maaşı arasında şu fark var. Evde bakım maaşı engelli kişiye bakan kimse ona, 2022 maaşı ise engellinin bizzat kendisine verilir.
Bir örnekle açıklayayım. Ali 40 yaşındadır. Kendisine ait hiçbir geliri yok. (kira geliri, emeklilik vs) Devlet Ali’ye diyor ki madem senin hiçbir gelirin yok gel sana 2022 maaşı vereyim. Aynı zamanda Ali “ağır özürlü” olduğundan ona bakan kişiye devlet “bakım maaşı veriyor”. Ali yıllarca bu şekilde 2022 maaşı alıyor. Gün geliyor devlet bir yasa çıkartıyor ve diyor ki ben şimdiye kadar bakıcıya ödenen “evde bakım maaşını” kişi başı gelire dahil etmiyordum ama bundan sonra edeceğim. Bu durumda Ali’nin alacağı 2022 maaşı büyük ihtimalle kesilecek. Şimdi sana ve vicdan sahibi herkese sorarım. Ali’nin bakıcısın aldığı maaştan Ali’ye ne? 40 Yaşına gelmiş Ali sigara parasını bakıcısından mı istesin?
Son tahlilde devlet hala engelliyi “birey” olarak görmüyor. Onu (engelliyi) ailesine muhtaç bırakıyor. Dünyanın hiçbir gelişmiş demokrasisinde bu anlayışı göremezsin. Ailesi tarafından dilendirilen, aman komşular görmesin diye kuytu köşelere saklanan engelliye ailesinin harçlık vereceğinin garantisini kim verebilir? Hukukta “suçun şahsiliği” diye bir kural vardır. Buradan hareketle varlığın şahsiliği neden olmasın.

İkinci soruya dikkat edersen, “Ekseriyetle AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere “öteki” yurttaşlar için bir devrim yarattığını iddia edenlerin” diye bir cümle kullanmışım. Yani AKP’nin bu alanda bir devrim yarattığını söylemiyor, bunu iddia edenlerin olduğunu belirtiyor ve buna dair kanıtlar sunmalarını istiyorum.

Ek olarak, ben kazanılan hiçbir hakkın tepeden aşağı ineceğine inanmıyorum. Ve malasef bugünki tabloda ne STK’lar nede bizzat engelli kişilerin bireysel donanımlarında yukarıyı zorlayacak kapasitede olduklarına inanmıyorum.

3. soruya birkaç örnek vereyim. İlk mesajda yazdım tekrarlayayım. 2022 maaşları kesilmek isteniyor ve biz konuya ilişkin kampanya başlattığımızda bu kampanyaya bile “AKP engellinin yanındadır bi tarafınızdan icat çıkartmayın” diye eleştiriler geldi. ( http://engelliler.gen.tr/f92/maasima-dokunma-24828/ )

Yine AKP’nin 2012 yılında tüm kamu binalarının engellilere uygun hale getirilmesi konusunda hazırladığı yasayı 3 yıl geriye yani 2015’e attığında kampanya başlattık ( http://engelliler.gen.tr/f92/uc-yil-daha-avutulmak-istemiyoruz-14390/ ) yine aradığımız desteği bulamadık. Aradan 3 yıl geçti ve geldik 2015’e. Sen istanbul’da yaşıyorsun. Sorarım sana kamu binalarının, toplu taşım araçlarının bırakalım 2015’i bu anlayış içinde önümüzdeki 10 yıl içinde engellilerin erişimine uygun hale getirileceğine inanıyor musun?

Geçenler SUT (sağlık uygulama tebliği) yayınlandı. ( http://engelliler.gen.tr/f21/akulu-ve-manuel-sandalyeler-dahil-bir-cok-urun-icin-sgk-odemesi-25633/ ) Bu tebliğde beni şoka sokan bir madde vardı. O madde şu. (yalın haliyle yazıyorum) Devlet diyor ki “özellikli akülü sandalyeye 10 bin tl ödeme yaparım ama bu akülü sandalyeyi kullanacak kişinin terör nedeniyle engelli olması lazım. Yani sen doğuştan veya sonradan (trafik kazası, iş kazası vb. gibi) engelli olmuşsan bu ödenekten faydalanamazsın. Ve işin garibi bu tebliğin hazırlanmasında “ENGELLİ HAKLARI İZLEME GRUBU” bizzat görüş bildirmiş ve çıkan tebliğ sonrasında da “engelli hakları izleme grubu” büyük bir kazanım elde ettik diye sağda solda yazıp çiziktirdirler. : ) Sen devlet olarak “engellilere ayrımcılık yapılması suçtur deyip en büyük ayrımcılığın sen yapacaksın.” Hadi ordan derler adama. Listeyi daha çok uzatabilirim. Şimdilik bunlarla sınırlı kalsın.

4. Soruya verdiğin yanıta gelince. Sende bir engellisin ve bir engelli olarak AKP iktidarı boyunca yaşamında “engelli biri olarak” bir değişim olup olmadığını gözlemleyemediğine inanmıyorum. :)

5. Soruya verdiğin yanıtta bir noktayı atlamışsın. Hangi hukuk, hangi yasa. Hukuğun ırzına geçildiği bir dönemden geçtiğimizin farkında değilmisin? Ayrıca iyilik ve kötülük konusunda herkesin üzerinde mutabık kaldığı evrensel değerler vardır. Örneğin hırsızlık yapmak dünyanın her yerinde (dini dili ne olursa olsun) suçtur ve ayıplanır. Vicdan sahibi kimsede “çalıyor ama işte yapıyor” demez. :)
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Sevgili Halil,

“Ali 40 yaşındadır. Kendisine ait hiçbir geliri yok. (kira geliri, emeklilik vs) Devlet Ali’ye diyor ki madem senin hiçbir gelirin yok gel sana 2022 maaşı vereyim. Aynı zamanda Ali “ağır özürlü” olduğundan ona bakan kişiye devlet “bakım maaşı veriyor”. Ali yıllarca bu şekilde 2022 maaşı alıyor. Gün geliyor devlet bir yasa çıkartıyor ve diyor ki ben şimdiye kadar bakıcıya ödenen “evde bakım maaşını” kişi başı gelire dahil etmiyordum ama bundan sonra edeceğim. Bu durumda Ali’nin alacağı 2022 maaşı büyük ihtimalle kesilecek. Şimdi sana ve vicdan sahibi herkese sorarım. Ali’nin bakıcısın aldığı maaştan Ali’ye ne? 40 Yaşına gelmiş Ali sigara parasını bakıcısından mı istesin?” demişsin.

Öyleyse, yasa koyucunun yöntemi yanlış. Niye? Yoksulluk, cehalet, sağlık hizmetlerinin yetersiz oluşu, salgın hastalıklar, doktor hataları v.b. nedenlerle engelliler engelli kalıyor. Bunlar kimin hatası? Sistemi doğru düzgün çalıştıramayan yönetenlerin yani yasa koyucuların hatası. Sonra da çıkıp millete diyorlar ki, engelliğin tüm dezavantajlarını sen çekeceksin. O kim? Engelli bireyin kendisi ya ailesi ya da akrabaları. Böylece tüm sorumsuzluklar aklanıyor. Tüm bedeli engelli ve engelli yakınları ödüyor. Bana göre, engellinin bakımını aileye birkaç kuruş karşılığında yüklemek yanlış. Sorunun temelinde bu var.

İkincisi, ülkemizde parlamenter sistem var. Biz bizleri yönetsin diye meclise temsilciler gönderiyoruz. O temsilciler istediği gibi meydanlarda at koştursa da, biz doğrudan müdahale edemiyoruz. Demek ki, yönetilme şeklimizde bir sorun var. Böyle bir sistemde yasa koyucu yasaları istediği biçimde değiştirebiliyor. Çeşitli ölçeklere başvurup insanı meta düzeyine düşürebiliyor. Toplumdan buna ilişkin bir baskı gelmeyeceğini çok da iyi biliyor yönetenler.

Üçüncüsü, işimiz vicdana kaldıysa yandık! Çünkü vicdan öğrenilen bir olgudur. Her ne kadar vicdanın Tanrı’nın sesi olduğu, içimizde iyiye ve doğruya doğru bir eğilim olduğu söylense de, vicdan toplumsal anlamda gelişmediğinde güdük kalır. Şimdi bu toplum engellileri aşağılıyor ve yok sayıyor. Görece engelliler, “değersiz” olarak kabul edildiği için toplum vicdanı harekete geçmiyor. Çünkü toplumsal anlamda, vicdanın oluşumunu yine toplumsal koşullar ve değer yargıları belirliyor.

İster sen devrim de. İstersen kimileri iddia etsin. Ben kişilerle ilgilenmem. O söylemiş, bu söylemiş umurumda değil. Ancak, devrim olumlu bir kavramdır. Her girişimi devrim diye nitelenmek yanlıştır. Bu senin de dediğin gibi algı yönetimidir. Türkiye’de STÖ.’lerinin pek gücü yok. Türkiye’deki engellilerle ilgili kazanımların bu örgütlerle ya da Türkiye’deki toplumsal hareketlerle ilgisi var mı?Bu tartışılır. Bence, başka bir forumun konusudur.

Ha! Bak! Ne güzel anlatmışsın iktidarın hangi konularda yanlış yaptığından. Bunları açık açık söyleyelim ki, herkes neyin ne olduğunu bilsin. Çünkü yaşam koşturması içinde bazı şeyleri kaçırıveriyoruz. Gerek engellilerin kullandığı araçların devletçe karşılanmaması, bu konuda ayrımcılık uygulanması, gerekse alt yapının engellilere göre düzenlenmemesi ve diğer kazanımların gasp edilmesi iktidarın samimiyetsizliğin göstergesidir.

Sevgili Halil! Aslında şunu demek istemiştim. Ben senin düşüncelerini okuyamam. Senin hangi konularda değişim olup olmadığını belirtmediğin sürece bunu bilemem. Bana kendi düşünceni sunacaksın ki, ben de onun üzerinde muhakeme yapayım. Benim ise, bu konuda naçizane görüşüm şudur. Bu iktidarın engelliler konusunda ilk başta iyi niyetli yola çıktığını düşünüyorum. 2002 yılından itibaren kurulan ÖKM’lerin nasıl kurulduğunu, engellilerle ilgili tatil kamplarının nasıl açıldığını, bu birimlerin başına nasıl engellilerin getirildiğine tanık olan birisiyim. Sonra İstanbul’da engelli otobüslerinin çoğalması, belediyelerde engellilere çeşitli hizmetleri verilmesi, o belediyelere engelli araçlarının alınması gibi birçok şeyin yapıldığının tanığıyım. Hayır, hayır, bunları görmemezlikten gelemem. Yaşamımda hiçbir zaman partizancılık yapmadım. Ben doğrunun, haklının yanındayım. Ama engellilere yapılan hizmetlere de yapılmamış diyemem. Yiğidi öldür ama hakkını yeme derler. AKP iktidarı engellilerle ilgili iyi hizmetler yaptı. Ama sonradan rotasını şaşırdı. Neoliberal politikalarla engellilerin sorunları çözülemez.

Ya, ben orada aslında yönetenleri iyi ya da kötü olmalarına göre değerlendiremeyeceğimiz altını çizmiştim. Hukuk ve yasalar her şeyin üstündedir demiştim. Neyse. Hahaha:) Ben farklıyım. Yalnızca farklılığımın farkındayım:)) Yoksa ne anlarım güncel siyasetten:) Peh:) Kim koymuş o evrensel değerleri:) İnsanın işine gelen iyidir. İşine gelmeyen kötüdür. Hadi, bir dişini göster bakalım. Senden kötüsü yoktur. Ben demiyorum valla:) Niçe dedem öyle diyor burjuva ahlakını eleştirirken. Yoksa, şu kıt aklımla bana mı düşmüş evrensel değerleri sorgulamak:)

Hahaha:)Hırsızlık yapmak kötüdür mü:)Dostum, insan öldürmek de kötüdür. Örneğin, Moğollarda ve Afrika kabilelerinde yaşlı insanların öldürüldüğünü biliyor muyuz? Ama hiç de öyle kötü olarak nitelendirmemişler. Niye acep? Çünkü bir toplumda değerler silsilesi denilen normlara göre insanın kişiliği oluşur. O kişilik oluşurken senin iç sesin kimdir acaba? Sen düşüne dur, ben bir çay içeyim. Hadi eyvallah:))
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
AKP engellilerle ilgili şunu şunu yaptı diye sıralandığında hep Süleyman demirel aklıma gelir. Oda çıkar TV ekranlarına kendi iktidarında Türkiye’de traktör sayısının, 10 binden 20 bine, buğday üretimin 20 bin tondan 40 bin tona çıktığını söyler ve tarımda yaptıkları atılımları anlatırdı . : )

Oysa hayatta hiçbir şey kendi içinde değerlendirilemez. O günün Türkiye’sinde bu siyasal kafa traktör sayısının artışını devrim olarak gösterip benim köylüm benim çiftçim söylemiyle oy alırken bugünün Türkiye’sinde İstanbul ve İstanbul gibi birkaç büyük şehirde 100 toplu taşım aracından 3-5 tanesinin engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi “engelliler için atılmış büyük bir adım” olarak gösteriliyor.

Yahu kardeşim yeryüzü Türkiye’den ibaret değil. : ) Şöyle bir dünyanın başka ülkelerine bakın. O ülkelerde devletin engellilere nasıl haklar tanıdığına bakın. Bizde engellilere tanınan haklar kaplumbağa hızında ilerlerken, hayat öyle yavaş ilerlemiyor. Ve ben 40 yaşını geçmiş olan ben, ahir ömrümde herkes gibi toplu taşım araçlarını kullanmak, restoranlara gitmek hayatı dolu dolu yaşamak isterken yaşamımın geri kalanını birilerin önüme koyduğu engeli aşmakla uğraşmak istemiyorum.

Ve dünyanın hiçbir ülkesinde engellilerin hakları “altın tepside” sunulmamıştır. Hepsi hakkını (amiyane tabirle) söke söke almıştır. (bakınız Amerikan engelli hareketi) Ve sanılanın aksine demokrasi, insan hakları yukardan aşağı, değil aşağıdan yukarı gelen baskıyla ete kemiğe bürünür. Ben her şeye rağmen yurdumun insanının ezilenin yanında olacağına inanıyorum. Bugün azınlıklar içinde toplumun şu azınlığa hakları verilmeli diye mutabakat sağlayacağı bir konu varsa oda engellilerin hakları konusudur. Ama bırakın toplumu biz engelliler dahi “halimize şükürler olsun” dersek toplum buna ne yapsın?

Yaşamım boyunca kurtarıcılara inanmadım. Zümrüdü Anka kuşunun hikayesinde olduğu gibi her kuş kendi kurtarıcısıdır. Bizler ne zamanki içinde bulunduğumuzun bataklığın farkına varır ve bu bataklıktan çıkmak için hamle yaparsak o zaman kurtuluruz.
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Sevgili Genel Yayın Yönetmenim,şu görüşlerine kesinlikle katılıyorum. Evet, Türkiye İstanbul'dan ibaret değil.Parçaya değil, bütüne bakmak gerekir. O da tüm Türkiye'dir. Bu arada, birşey söyleyeyim mi? Ben zamanında Ankara'da ayrımcılıkla mücadele sempozyumuna katılmıştım. Oraya çeşitli ülkelerden engelli temsilcileri gelmişti. Almanya ve İskandinav ülkeleri dışında birçok ülke öyle sandığımız gibi tam olarak engelli sorunlarını çözmüş değiller. Ben çok şaşırmıştım. Örneğin, ben Prag ve Budapeşte'ye gittim. Ayn oralarda bizim gibi. Hadi, onları geçiyorum. Sosyalizmin yıkılmasından sonra kendilerini toparlayamamışlar. Ama Viyana tam engelli şehri. Bayıldım ben. Hiçbir engel yok alt yapı bakımından. Ne temiz ne düzenli bir şehir. Bir de sanatın kalbinin attığı yer.

Evet, Amerika başka. Gerçekten de, oradan çıkıp tüm dünyaya yayılmış engelli hareketleri. Bizim de onlardan çok ders almamız gerekiyor. Demokrasi konusunda düşüncelerine katılıyorum. Biz de ailede bile demokrasi yok ki. Demokrasinin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Demokrasiyi çoğunluğun baskısı sanıyoruz. Oysa demokrasi azınlığın sesine kulak vermektir. Bir toplumda bireylerin bilinçlenmesi önemlidir. Ama o bireyleri çekip çevirecek bir önder de gerekir. Fransız Devrimi'ni Victor Hugo Sefiller'de tüm ayrıntılarıyla anlatır. İnsanın tüylerini ürperten bir kitaptır o. Bir edebiyat yapıtı değil, yaşamın şifreleri vardır kitabında. Devrim tüm halkın damarlarından oluk oluk akmaktadır. Ama o halkı yönlendiren, önderler, öylesine idealist ve insanlık ülküleri öylesine güçlüdür ki, her biri bu uğurda canlarını feda etme pahasına mücadele ederler.Bir o kadar da, bilgili ve donanımlıdırlar. Jan Jak Russo'yu, Volter'i, Erasmus'u, Luther'i v.b. düşünür ve yazarları yalayıp yutmuşlardır. İçlerinde, yalnızca, kardeşlik ve özgürlük meşalesi vardır. Ahh! Nasıl da, görkemlidir o tarihi anlatması. Yani, devrimler öyle kendiliğinden gelmemiş. Tüm güney Amerika devrimleri de öyle. Kurtuluş tüm insanlığın iyiliğini istemek, anlamını bilmek ve mücadele etmektir. Başka yolu yok.
 

star trek

Üye
Üye
Katılım
Eki 2, 2012
Mesajlar
60
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Almanya ve İskandinav ülkeleri dışında birçok ülke öyle sandığımız gibi tam olarak engelli sorunlarını çözmüş değiller. Ben çok şaşırmıştım. Örneğin, ben Prag ve Budapeşte'ye gittim. Ayn oralarda bizim gibi. Hadi, onları geçiyorum. Sosyalizmin yıkılmasından sonra kendilerini toparlayamamışlar.

Kıyas yapabilmek için birimler aynı cinsten olmalı. Türkiye sosyalizm ile değil. Kapitalizmin tavan yaptığı bir ülke.
Yani Amerika dan farkı olmaması lazım. Engelleri kaldırma babında!

Evet, Amerika başka. Gerçekten de, oradan çıkıp tüm dünyaya yayılmış engelli hareketleri. Bizim de onlardan çok ders almamız gerekiyor. .

Bir t.sandalyeli bireyin yaşantısından bir kesit okudum forumun birinde. Amerika da eğitim görmeye gitmiş. Engelle karşılaşmamış.
Sonra gelmiş. Rusya moskova ya gitmiş. Diyor ki;' Karşıdan karşıya geçemedim. Taksi bulamadım.'

Evet buradan yola çıkarak şu sonuca varmış oluyor. Kapitalizm varsa tükettirmek için sakatlara bile değer veriyor. Tıpkı bankaların doğum günlerinizi tel. msj ile hatırlaması gibi.

İyi hoşta birader. Kapitalizm parası, işi güzel olana var.
 

star trek

Üye
Üye
Katılım
Eki 2, 2012
Mesajlar
60
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Hukuk vermeyen hükümet hangi hükümet olursa olsun engelliye yaramaz.

Engelli bakanlığı ve nüfus oranında bütçe ayrılması şart.
Türkiye nin 500 milyar geliri var. En az 50 milyarı engelli bireylerin hakkıdır.

Hakkıdır hakka tapan milletimindir istiklal!

Ülkede Hukuk yoksa gerisi teferruattır.
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ya, evet. Çok doğru söylersin star trek kardeş! Kıyas yapabilmek için armutlarla, elmaları karıştırmamalı. Kıyas yapılanlar aynı türden olmalı. İyi de bir de bakmalı. Bak! Bakalım, bu kardeşin kıyas mı yapmış!

Söz dönmüş dolaşmış gelmiş başka ülkelere. Prag ve Budapeşte’de şimdi var mıymış komünizm. Yoksa kapitalizm miymiş. Bu garibin, söz ettiği Amerika’daki engelli hareketiymiş. Bir önceki yoldaşın söylediğinin karşılığıymış.

Ne güzel çözmüşsün kapitalizmin mantığını! İyi de, sen de armutlarla elmaları karıştırmamış mısın? Emperyalist bir gücü koymuşsun bir kefeye. Öteki kefede az gelişmiş Türkiye! Hiçbir ülkenin benzemez tarihi birbirine!

Bu ülkede olanları sağduyulu her yurttaş biliyor! Hukukun can çekiştiğini görüyor! Çözümleme yapılırken kimi kez tümden gelir yapılır! Kimi kez tümevarım baz alınır! Akıl akıl gel bana takıl! Tek tek olguları incelemeyi bir sonuca varmadan sonuç sanır!
 

DÜŞ GEZGİNİ

Üye
Üye
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
240
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
akanyıldız dost, konuya yaptığın yorumlar için teşekkür ederim. Müsade edersen bir kaç noktada sana muhalefet etmek isterim. :)
Ülkemizde parlamenter sistem var seçip yolluyoruz, doğrudan mudahele etme şansımız yok demişsin. İyi güzelde sandık denen bir şey var. Varlığını halktan siyasi iktidar nasıl onları yok sayabilir ki? Bu halkın gücünü küçümsemek değil mi?

Ha diyeceksinki kardeşim madem halk istediği zaman al aşağı ediyor bu iktidarda 12 yıldır tepede niye bunları al aşağı etmedi? halk memnunmu bu iktidardan?
Bunun çok nedeni var. Aslında kimse memnun değilde ilk mesajda Halil YILMAZ'ın açıkladığı gerekceler ve iktidarın halkın boşluğunu son derece iyi bilmesi ve en önemlisi muhalefet eksikliği bu iktidarın en büyük avantajıdır.
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Tabii ki, muhalefet et. Biz de düşünce tartışması ya kavga olarak algılanıyor. Ya da insanlar sessizliğe bürünüyor. Oysa düşüncelerin tartışılması, düşüncelerin mübadele edilmesi güzeldir. İnsan karşıtların zıtlığından bir çıkarım yapar. Sonra da kendini ve çevresini geliştirir.

Evet, öyle dedim. Çoğu kişi demokrasi sandık değildir, diyor. Haklılar. Her ne kadar demokrasi bir yönetim biçimi ise de, önce insanların demokrat olması gerekiyor. Öyle demokratım demekle de demokrat olunmuyor. Şimdi bu siteyi ele alalım. Siteye gelen insan sayısı fazla. Ama nedense, forumlara ilgi yok. Niye? Çünkü, demokrasiyi içselleştirememiş insanlar. Nedir o? Yurttaşlık bilinci. Sen sorunlarına sahip çıkacaksın arkadaş. Bana ne demeyeceksin. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeyeceksin. Elini taşın altına koyacak, sorumluluk alacaksın. Neymiş demokrasi? İnsanın sorumluluk alıp yurttaşlık bilinciyle hareket etmesiymiş. Sorunları paylaşarak çözüm üretmesiymiş.

Ülkemizdeki demokrasinin ağır aksak ilerlediğini görünce Platon aklıma geliyor. Demokrasiyi öyle bir yere vurur ki, onu okuyunca adama hak verirsiniz. Vay be! Nasıl da günümüzü görmüş dersiniz. N’apalım şimdilik elimizde olan en iyi sistem bu.

Evet, milletvekilleri seçimle işbaşına geliyorlar. Seçim sistemindeki eksiklikleri, parti içindeki demokrasi anlayışlarının çarpıklığını bir kenara bırakıyorum. Hadi, algı yönetimiyle insanların bilinçlerinin yağmalanmasını da bir yana bırakıyorum. Çoğunluğun oyunu alan bir parti iktidara geliyor. Çoğulculuğun değil, çoğunluğun sesi oluyor. Unutuyor verdiği vaatleri falan. Ne oluyor? Ya kendi çıkarını ya da çevresinin çıkarını savunuyor. Türkiye’de yaşananlar bunun kanıtı değil mi? Öyleyse, bu işte bir yanlışlık var arkadaş. Halk temsilci göndermemeli meclise. Doğrudan söz hakkı olmalı. Çünkü, yoksulun halinden zengin anlamıyor. Güç kimde? Parası olanlarda.

Yani, ne demek istiyorum. Doğrudan demokrasi diyorum arkadaş. Bu ülke bizim. Bu ülke hepimizin. Biz şehirlerimize, alanlarımıza, kültürümüze, sorunlarına sahip çıkmalıyız. Sen, ben, o hepimiz. Halkı küçümsemeyeceksin. Halk farklılıklarıyla biziz.

Halk memnun mu halinden? Cebi dolu olan memnun. Fakir yine fakir. Yaşam standartları yükselmediği ve gelir dağılımındaki eşitsizlik sürdüğü sürece, erk gücünü kendi çıkarlarına kullandığı müddetçe, bir adillikten söz edilemez. Halk ne yapıyor? Birbirinin benzeri 10 tane partiden birine oy vermek zorunda kalıyor. Seçim mi bunun adı? Bence, seçim yapmayı bile bilmiyoruz. Çünkü bizler günlük yaşamda bile en basit şeyler için seçim yapmak istediğimizde farketmez diyen bir toplumun üyeleriyiz. Yalnızca güdülüyoruz. İşte o kadar.
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Konu başlığından biraz kaymış gibi görünsede her tadında anlatım, açıklama hem okurlara hemde konu dahili diğer fikirlere açıklık getirir düşüncesindeyim.

Halen evrimleşmekte olan yönetim biçimlerinin, geçmişten bugüne en geçerli ve hemen her kesimce kabul göreceği adalet kavramı, her yönetimin her toplumun her bireyin, temelinde yer almadığı sürece adı ne olursa olsun ne yönetim biçimlerinin nede engelli. sağlıklı, nede etnik, dini, ayrımcılığın önüne geçmek pekte mümkün olmayacak gibi.

Akp hükümeti diğer konularla ilgili eleştirilerim ayrı fakat engelli kavramını anlayamamış ve diğer hükümetlerce yapılan engellilere yönelik iyileştirmelerin önünü tıkamış engellilere desteği devletçe kesmiş ve engellileri birilerine bağımlı hale getirmiştir.

Temel husus budur birey olamamak, peki hükümetin bizleri birey kabul etmediği konu ise sosyal yardımlardır diğer her hukuki ticari ve cezai işlemlerde ise mevcut yasalardan sorumluluğumuz devam etmektedir.

Yanlız hükümetin belkide unuttuğu veya düşünemediği konu ise biz engellilerin devletin desteğine değmez insanlar olarak görürken halen oy hakkımızı elimizden almayışlarıdır.
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Evet, adalet olmadan demokrasi olmaz. Septik arkadaş haklı. Benim yorum yapanlara naçizane önerim şudur. Lütfen, yorum yaparken, AKP politikalarından hangisini beğenmiyorsanız ya da beğeniyorsanız, bunu nedenini, niçinini açıklayınız. Yoksa tüm söylediklerimiz havada kalıyor. Ben herhangi bir yorumu okuduğumda, neyi, hangi açıdan doğru ya da yanlış bulduğunuzu kavrayamıyorum. Bu kez, size o konu hakkında bir soru sorduğumda ya yanlış anlaşılıyor ya da size karşıtmışım gibi bir konuma düşüyorum. Bunu da açıkça istemiyorum.

Sonra da o yanlışlar/doğrular üzerinde hep birlikte akıl yürütelim.

Bakın, içimdeki ben ve öteki ben başta yazdıklarımla ilgili ne diyor.

- AKP’liler, evde bakım parasının engelli ve yakınlarına bir değer kattığını söylüyorlar. Önceden bir engelli ailesine yükmüşken şimdi el üstünde tutuluyormuş. Ha! İyi de para veriyorlar. Nerdeyse asgari ücrete yakın bir ücret. Bir işçi o parayı kazanmak için bedenen 1 ay çalışıyor. Öyleyse, bunun nesi yanlış?
-Özüne bak şekerim! Koruyucu yasalarla, hizmet ettiren ve engellileri eve kapatan bir anlayışın nesini doğru buluyorsun? Sen ne biçim kadınsın? Kadınlara bakıcı rolü verilmesine niye ayak diremiyorsun?
- Off! Nankörsün sen. Dostun kim, düşmanın kim bilmiyorsun? Cılız, yoksul, çirkin sen de! İyiye duyduğun arzu güdük kalmış içinde!
-Hadi, iyi bir şey şöyle öyleyse.
-Peki, anlatayım, İstanbul’da engelliler için bir kamp yapmışlar. Allah için güzel yer. Tam deniz kenarında. Yemek bedava. Konaklama bedava. Eee, bir de dedikodu. 1 hafta babalar gibi tatil yapıyorsun.
- Aman! O kampa yazılabilmek için engelliler, yetkililerin ayaklarına kapanıyor. Hiçbir şey olamamış bir insanın bir şey olduğunu sanması pek de komik geliyor bana. Şu insan ne biçim yaratık! Ya yüceltiyor ya da yerlerde süründürüyor.
-Hadi canım sen de.
- Şimdi bana yalakalığın insanın hoşuna gitmediğini söyleme. Bilmez misin, insan en çok yalakaları sayesinde kendini Kaf dağında görürmüş. Ruhunun okşanması insana esenlik verirmiş.
-Yine burnunu soktun insan denen varlığın incelenmesine. Konuyu dağıttın şekerim!
-Hadi, öze gidelim birlikte. Söyle öyleyse, bir engelli kampı yapmak marifet midir? O kampa girebilmek için sıra bekleyip tüm etik değerleri çiğnemek insan onuruna yapılmış hakaret değil de nedir?
-Onur da nedir şu çıkar dünyasında! Aaa! Bilmiyor musun özsaygı deniyor ona.
-Küstah sen de. Bir şey bildiğini düşünüyor, bilginle beni döveceğini sanıyorsun.
- Öyle mi? Çözümleme yapmanın adı ne zamandan beri küstahlık oldu!
-Hadi canım, çok konuşma! Ne diyeceksen onu de.
-İstanbul denilen bir kent varmış. ÖKM birimleri kurmuşlar. Şimdilerde adını değiştirmişler. Ha! İşte oralara açıyorsun bir telefon. Engelli aracı kapının dibine geliyor.
- Aaaa! Devletin engelliye sunduğu olanaklar ne kadar güzel.
-Abuk sabuk konuştun işte! Ben niye belediyenin keyfiyetini bekleyeyim? Bir telefonla ona buna minnet edeyim? En büyük varlığım bağımsızlığıdır benim. Bundan ödün verip cayamam. Kentleri özgürleştirmeyenleri aklayamam.
-Vay deli vay! Yine kaptırdın kendini Diyonisos neşesine… Öyleyim, N’apim! Sözcüklerle ve düşüncelerle oynamak işim benim.

Diyonisos’u bir kenara bırakıp Apollon’a koşalım. Söylediklerimizi toparlayalım.

-Ben getto gibi yerlerde engellilerin tatil yapmasını istemiyorum. Tüm Türkiye’min engellilere göre dizayn edilmesini istiyor, istediğim yerde, istediğim mekanda kendi paramla, topluma karışarak tatil yapmak istiyorum.

-Ben bir avuç yönetenin önünde eğilip saçma sapan hiyerarşik yapının getirdiği çürümüşlüğe eklemlenmek istemiyorum. İnsan onurunun her şeyin üstünde olduğunu düşünüyor, bu onura yaraşır bir dünya istiyorum.

-Devlet birey için vardır. Engellilere yüklenen tüm olumsuz değerlendirmeleri reddediyor, o devletin tüm ortak alanları eş olarak paylaştırdığı mekanlar istiyorum. Kültür yenileşmesi istiyorum arkadaş. Bu köy, bu kent bizim arkadaş. O köy ve kentlerde, istediğim gibi dolaşmak ve insanlarla konuşmak istiyorum arkadaş. Artık bana hümanistlik oyunu oynamayın arkadaş. Ben içtenlik istiyorum. Sözle davul çalmayın artık. Eylem istiyorum arkadaş.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Sevgili Satı,
Aslına bakarsan sorunun temelinde siyasal yapılanma, yönetim biçiminden ziyade bizim birey olarak tüm bunlardan ne anladığımız, devlete nasıl baktığımız var.
Hiç öyle derin derin siyasal yada sosyolojik analizlere girmeden en basit ve yalın haliyle örnekleyelim. Devlet (devletten kasıt mevcut siyasal iktidar) diyor ki, 12 yıllık siyasal iktidarımda bilmem kaç milyon kişiye kömür vermişim, bilmem kaç bin kişiye nakdi sosyal yardımda bulunmuşum şükrünüzü bilin ve bana sabah akşam dua edin. Ben sizin veli nimetinizim. Halkta bu söyleme dini emirmiş gibi iman edip, devlet babasına (yoksa eril dili kullanmayıp devlet anamı deseydim? Feminist yanın tutar şimdi) :) övgüler yağdırıyor.

Bu lütufkâr ve üst perdeden halka yaklaşımın örneklerini binlerce defa gördük. Zamanın sağlık bakanı çalışma koşullarının zorluğundan şikâyet eden bir görme engelliye “gözlerin görmediği halde sana iş verdik daha ne istiyorsun!” diye azarlaması, bunun en tipik örneğidir. Eminim a zamanlar dünyadan ve sosyal devlet olgusundan bi haber yaşayan ve sayıları hiçte azımsanmayacak bir çoğunluk bakana hak vermişlerdir. Bakan bey devlet kapısında engellilere iş vermekle onlara lütufta bulunduğunu düşünürken kuvvetle muhtemeldir ki devlet kadrolarında boş bulunan 10 binlerce engelli kadrosunu neden doldurmadığını hiç düşünmemiştir bile. O düşünmedi de bu ayıbı onların yüzlerine vuran birileri oldu mu? Koca bir HAYIR.!

Siyasal iktidar kendisini “veren el” olarak gösterdi yurdun insanı da kendisine “alan el” rolünü bi güzel yakıştırdı. Tüm bunlar yaşanırken hiç ama hiç kimsenin aklına “yahu yıllardır hakkımız olan bizden alınan, çalınan haklarımızın binde birini verip, sonrada başımıza kakıyorlar” sorusu gelmedi. Çünkü bizim genlerimize teeee Osmanlıdan gelen “halk devlet içindir” anlayışı işlemiş. Padişah ve kulları!

Her şey insanla başladı. Bir insan değişir bir dünya değişir. Kendilerini kaf dağında gören siyasi ve bürokratik yapımın değişmesini beklemek ahmaklık olur. Ya da onların yasal düzenlemelerle zorlayarak insanı merkeze alacaklarını düşünmek.

Değişime önce kendimizden başlamalıyız. Biz neyiz, devlet nedir ve kimin için vardır?
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Biraz önce Platon’la ilgili yazdıklarını okuduydum. Ya! Bu adamı tüm kötü şeylerine karşın seviyorum. Sokratik diyaloglar beni çok etkiledi de ondan mı? Belki de… Neyse. Niye buradan girdim? Osmanlı daha yakın tarih. Platon’un Devlet’ine git, yeter.

Platon, toplumu sınıflara ayırırken, yöneten erki hep üstte görür. Kalabalıkları aşağılar. Şimdi ki, deyimle göbeğini kaşıyan insandır onlar. Marx’a kadar kalabalıklar hep aşağılanır. Yani halk. Bizim aydınlar da öyle yapmaz mı?

Evet, ne yazık ki, Osmanlı’daki kul anlayışının günümüzde olduğunu görmek çok acı. Şimdilerde yeni-Osmanlıcılık diye bir şey ürettiler. Biz daha demokrasiyi ve hukuk devletini içselleştirememiş bir milletiz. Devleti/yönetenleri her şeyin üstünde görüyor, devletin yükümlülüklerini iyilik sanıyoruz.

Ben bunu şuna bağlıyorum. Biz henüz feodal kültürden aydınlanmaya geçemedik. Avrupa’da olduğu gibi yazılı kültürü yaşayamadığımız için yeni bir kültür oluşturamadık.

Değişime kendinden başlarken, önce ben kimim sorusunu sormalı bence insan .

Biz kimiz? Toplumun bir parçasıyız. Ama halen köleliği yaşayan insanlar kümesiyiz.

Devlet insan için vardır. İnsan devlet için değil. Engelli özne olmalıdır, nesne ya da yüklem değil.

Öyleyse, engellileri sadaka kültürüyle sindirmek amaç olmamalı.

Devletin görevi, engelliyi şerefiyle yaşatmaktır. O da engellilerin bağımsız bir birey olması ve her türlü engelin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

Anayasalar ya da kanunlar, amaç değildir. İnsanın özgürlüğü ve bağımsızlığı için bir araçtır.

Bir devlette temel yapı taşı insandır.

Yönetenler, ötekilerin haklarına saygı duyan, onların hakkını gözeten, insan hakları temelinde her türlü eşitliği sağlayan tedbirleri almalıdırlar. Her türlü özgürlüğünün teminatı da hukuk olmalıdır.

Bu arada, eril dil konusunda duyarlılığına teşekkürler. Dilin düşüncelerimizi belirlediğine inanıyor, ataerkil düzeni meşrulaştıran her öğeyi reddediyorum.
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Son iki yazıyı nedense iki kere okudum, anlayamadığımı düşündüğüm bir durum yok, anlatılmak istenenlerdede bir sorun yok, Halil arkadaşımın isyanlarına tamamen katılıyorum, yöneten bir durumdaki bir bakanın gafı, evet diğer her kuruluşa engelli eksiği yüzünden cezalandırıken devletin yasayla mevcut engelli kadroları neden tamamlanmıyor.

Diğer kısımlardaki bir konuda ise asla katılmam halkımızın padişah kulları kısmına, halkımızın niteliklerinde öyle bir gelişme varki tabi bana göre padişah değil çıkar kulu konumuna hızla ilerlemekte bu lafı neden ettiğime gelince biz site olarak engelli haklarını engelli sorunlarını ve engelliye yönelik iyi kötü tüm gelişimeleri yayınlarken biz engellilerin aileleri sadece beklemede veya bakım maaşını alayımda engellim ne hali varsa görsün sesimi çıkarmayayımda yakında ben bakıcıyım ve bedavdan sgk primi ödemiş gibi emeklilik hakkı tanıyacaklar gibi beklenti içersinde ben buna inanıyorum çünkü hiç tepki göremiyorum ya ne yapılmak istendiğinin gerçekten fakında değiller yada yine çıkarlarımız zedelenecek kısmındalar.


Oldukça yalın bir dille anlatmaya gayret edeceğim diğer konu ise Osmanlı konusu uzun bir süre bugünün yirmi katı bir toprağa hükmetmişler, bilgi neydi hükmet kazan yanlız dikkat edilemsi gereken bir durumuda inkar edemeyiz, bir kaç tarihçininde sürekli tv lerde bahsettiği bir konudur, belkide bugünden çok daha uygar bir tavırla bilime, insan haklarına en azından İslam dininin saygın kitabına uymaya gayret eden yine bir kaç yazı üstte bulunan yazımda belirttiğim hak hukuk kısacası adalet kavramını en üstte tutmaktan kaynaklanan bir düzen ve otoriteye hakimdi, bence marxtan daha daha yüksek bir bilgeliğe, ki onca alanda sıfır sorun hakimdi padişah bile kadılara yani hukuka adalete teslimdi.


Sayın akanyıldız.
Biz kimiz? Toplumun bir parçasıyız. Ama halen köleliği yaşayan insanlar kümesiyiz.

Tabiki düşünceniz bu cümledeki gibi olabilir katılır katılmayız saygı ile karşılarım, yanlız halkımızın bir kısmının duyarsız olmasından çıkan sonuç bu olmamalı genel anlamda idareyi seçen yine aynı halktır yukarda bahsettiğiniz demokrasi de bahsettiğiniz toplumun seçmidir, her kesimi memnun etmek zor olsa gerek, bizlerin engelli oluşunda hükümetin bir suçu olmadığı gibi kendimizi savunamayaşımızın bir yansımasıdır yaşananlar,


Çok haklı olduğunuz bir konu ise Devletin görevi engelliyi de ''diğer vatandaşınıda ''şerefiyle yaşatması gerektiğidir, çünkü Devleti var eden bu toplumdur görevide toplumu birleştiren elde etiği geliri toplumun huzuru ve refanına harcaması gereken idare olarak bakılmalı iken tarihinde görülmemiş bir şekilde dışlanıyoruz.


Burada bahsettiğiniz eşitlik hukuk düşünceniz hemen hepimizin hemfikir olacağı ve adeleti temel alarak, adaletsizliğe tüm gücümüzle tepki vererek elde edebileceklerimize kısacası kendimize hak gördüğümüz noktalara gelebilme şansımız vardır, sadece fikir üretmenin sıkıntılarımızı dile getirmenin mevcut anlayışa etkisinin olmadığı apaçık bellidir.
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Engellilik olgusu evrensel bir olgu kadar siyaset üstü bir olgu. Hangi parti olursa olsun, engellilerin önündeki engelleri kaldırıyorsa, ben ona bu açıdan pozitif bakarım.

Herhangi bir şeyi uzaktan eleştirmek kolaydır. Ama elini taşın altına koymak zordur. 1994 yılında R.Tayyip Erdoğan İstanbul’a belediye başkanı oldu. İlk yaptığı icraatlarından biri çevresindeki engellileri bir araya getirip ekip kurmak oldu. O ekipte olan her engelli çok heyecanlıydı. Biri şuraya bir kamp kuralım diyor, öteki İstanbul Esenler’de yapılan garın engellilere uygun olup olmadığını denetlemeye giriyordu. Kör, topal, kambur ne fark eder ki! Kafaları zehir gibiydi. Her biri bilgisayar başında sabahlıyor, projeler üretiyordu. Ne güzel hayalleri vardı her birinin. Sonra da bir araya geliyorlar, projeleri masaya yatırıyorlardı. Tüh, be! Tüm bunları yapacak bütçe yoktu. Çünkü belediyede böyle bir birim yoktu. Hadi, o zaman ÖKM’leri kuralım dediler. Her şey bir masa sandalyeyle başladı. Ben de onların bu heyecanlarına ortak oluyor, birlikte tasarılarını gözden geçiriyorduk. Hiç unutmuyorum. İstanbul Saraçhane’de ilk ÖKM açıldığında sevinçten ağlayacak gibiydim. Hemen fotoğraf makinemi aldım, yetkililerle röportaja gittim. Sonra da o ÖKM’nin açılışını bir dergiye kapak yaptım. Hele hele o ÖKM’ye arada sırada uğradığımda, engellilerin oraya gelip mutlu ayrılmaları beni sevinçten zıplatıyordu.

Aslında anlatacak çok şey var da. Ben kısa kesiyorum. Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz içindi. İnsanın aynı amaç etrafında birleşip o amaçlar doğrultusunda emek vermesi, ideallerini teker teker gerçekleştirmesi kadar güzel bir duygu yoktur. İşte ben bu yüzden en çok idealist insanları severim. Sonra ne oldu? ÖKM’ler büyüdü. Müdürlükler kuruldu. O idealist insanlar, siyasi arenada ve kamuda kariyer yaptı. Bir çoğu bozuldu. Ne idealizm kaldı ne ortak yarar. Niye böyle oldu? Bunu Rus romanlarında çok iyi görebilirsiniz. Romanlar aynı zamanda gerçeğe tutulan bir aynadır. Gerçeğe ayna tutan Türk yazarlarından biri de Y.Kadri’dir. Küçük burjuvaların çoğu dönektir. Parayı ve statüyü görünce gevşerler. İktidar insanı bozar.

Önce engelliler alanında çok iyi duygularla yola çıkıldı. Ha! Bu arada gerçekten bu konuda canla başla çalışanlar oldu. Onların hakkını yemeyelim. Ben kimi engelli mimarların İstanbul’da standartlara uymayan rampaları nasıl teker teker söktürdüklerini biliyorum. İşçisiyle uğraşmak ayrı dert. Mühendisiyle uğraşmak ayrı dert. Engellilere göre dizayn edilmemiş bir kenti yıkıp yeniden yapmak çok zor. İşte bu nedenle, AKP’nin engellilerle ilgili yaptıklarına toptan kötü diyemem. Elimizdeki insan belli. Sistem belli. Engellilerin durumu belli. Toplumun kültürü belli. Biraz gerçekçi olalım. Ama eksiklikleri de eleştirelim.

Şimdi sözü Septik’in dediklerine getirelim.

Engelli kadroları doldurulmalı. Kesinlikle haklısın.

İkincisi, Halil’in engelli politikalarıyla ilgili yazdıklarını facebook’ta gördüm. Şöyle bir bakayım derken, bazı forum başlıklarını okudum. Ne kadar da az yanıt gelmişti. Sitede gezinen insan sayısına baktım. Evde bakım parasının olduğu başlık rekor kırmak üzereydi. Buradan senin dediğine geleceğim. Ne yazık ki bu böyle. İşte bu yüzden engelli sorunları çözülemiyor. Çünkü, insanlarda kendi sorunlarına sahip çıkma bilinci yok. Bilinci gelişmeyen insan köleleştirilir sevgili septik.

Bir de naçizane önerim şudur. Lütfen, tarihi resmi tarihe göre değerlendirmeyin. Tarihi çarpıtanların sözlerine inanmayın. Tarihi nesnel olarak anlatanların da kitaplarını okuyun. Taner Timur’un Osmanlı Çalışmalarını öneririm ilgilenenlere. Kimse bana Osmanlı’da yapılan katliamların doğru olduğunu anlatmasın. Kardeş katlini devletin yaşaması için meşru sayan bir sistem adil olamaz. Tarih o günden bakarak eleştirilir. Bugünden bakarak eleştirilmez. Bunu biliyorum. Ancak, hakkaniyet ve adillik ilkesi hangi döneme giderseniz gidin, yine aynı ilkedir. Değişmez. Tarihe yönetenlerin değil, ezilenlerin gözünden bakınca, tepetaklak olur her şey.

Benim söz ettiğim, felsefi anlamdaydı. Ben orada adalet kavramından söz etmedim. Aslında belirttiğim sınıfsal yapılardı. Zaten Osmanlı’da da batıdaki gibi bir sınıf kavramı yok.

Kaldı ki, batının eşitlik ve adalet anlayışı yücelten bir anlayışım da yok. Çünkü batı iki yüzlü. Bir yandan adaleti ve eşitliği savunurken öte yanda emperyalizmle insanları sömürdü ve ezdi.
 

DÜŞ GEZGİNİ

Üye
Üye
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
240
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
akanyıldız dost, nede güzel analiz yapmışsın. Bu türden konulara ilgide az yorumda az. sonrada diyoruzki bilgili, bilinçli toplum. İyide biz bunun için çaba harcamıyoruz ki? üzerimizde ölü toprağı var. Ama senin gibi bu sitede sen gibi 3-5 arkadaş gibi yılmadan usanmadan yazar çizer terbiye sınırları içinde tartışmma yaparsak eminim gelecek günler çok daha güzel olacaktır. saygılar güzel insan.
 

Hataylı_72

Üye
Üye
Katılım
May 29, 2014
Mesajlar
151
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
bence ilgi o kadar az değil şunları yazdığım vakte kadar 4 günde 736 hit almış bu konu. demek ki bu başlık dikkat çekici, sitede dikkati çekmiş..
yalnız yorumlar ne kadar yalın olursa diğer bir tabirle 'halkın anlayacağı dil'den olursa bence daha iyi olur.
malum, toplum olarak slogan kültürüne pek rağbet ederiz ya ondan..
mesela kimi kesime 'durmak yok yola devam' dersiniz oyu kaparsınız gibi..
 

akanyildiz

Üye
Üye
Katılım
Ara 18, 2011
Mesajlar
49
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ben hayatta sırtını bir güce dayamadan kendi emeğiyle bir şeyler yapan insanlara hep saygı duydum. Bu nedenle küçücük bir katkı yapmak istedim. Kitaplara karşı bir zaafım olduğunu söylesem abartmamış olurum herhalde. Elimde o kadar çok okunacak kitabım var ki, her biri beni bekler. Sizlerin içinde olmak ve düşünce tartışması yapıp kendini geliştirmek güzel bir duygu. Zamanım olursa tabii ki forumlara katılırım.

Bu arada söylediklerin için teşekkür ederim düş gezgini. Söyledikleriniz karşısında mahcup oluyorum. Benden de tüm bu forumlara katkı verenlere sevgi ve saygılar. Hem de en güçlüsünden.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst