Anlatamıyorum

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Annemin sesiyle irkiliyorum birden. Gürlüyor sesi bir an. Kafamı koltuğa vurmaktan vazgeçiyorum. “Saat gecenin yarısı oldu, çocuk dediğin bu saate kadar uyumaz mı? Bari sen uyusaydın be kızım. Hadi ağabeyin uyumuyor.” Yorgun görünüyor annem, ne de olsa babam yok, şehir dışında çalıştığı için bütün işler anneme bakıyor. Kızarak sesini yükseltse de bazen, bize kıyamıyor, adeta yalvaran gözlerle bakıyor. Elindeki ılık, çikolatalı sütümüzü tutuşturuyor kız kardeşimin eline. “İçip yatağına yatacaksın hemen” diyor ve benim sütümü küçük bir bebeğe içirirmiş gibi içiriyor. Sonra ağzımın içinde her akşam içtiğim şurubun acı tadını alıyorum. Yanıma uzanıyor ve benim uyumam için uyur numarası yapıyor her zamanki gibi. Ellerini benim küçük bedenime sarmışken, uykunun kollarına bırakıyorum kendimi. Rüya âlemine dalıyorum… Parktayız annemle. Güneş öyle güzel parlıyor ki... İlkbahar mevsimi, annemin ve benim en sevdiğim mevsim. Biraz salıncakta sallıyor beni annem. Sonra biraz uzağıma banklara oturuyor diğer arkadaşlarının yanına. Neyse…

Üç dört tane çocuk yaklaşıyor yanıma. “Sen bebek misin ki annen sallıyor seni?” diye gülüşüyorlar önce. Bakıyorlar ben normal bir çocuk değilim. “Hasta mısın sen, neyin var senin?”dediklerinde üzgün olduklarını hissediyorum. Bu defa, merakla ve can kulağıyla beni dinlemek için sabırsızlar. “Ben otizmliyim” diyorum. Sonra çok şaşırıyorum; kendim konuşabildiğim için, ağzımdan tek kelime çıkmazken bülbüller gibi şakıyorum adeta. Belki diyorum uzaktan bakıldığında çok da kötü değil durumum. Ama ağır otizmliyim ben. “Evet” diyor bir tanesi, “Sen çok güzel bir yüze sahipsin ve az önce gördüğüm de annen. Seni sallarken öyle güzel gülümsüyordun ki”… “Evet” diyorum. “Beni görenler zaten hep aynı cümleyi kuruyor; “-Canım yaa. Ne kadar da tatlıymış, Allah’ım ne güzelde yaratmış, sağlıklı olsaymış bütün kızlar peşinden koşardı valla. Söyleyenlerin hepsi de yine aynı cümleyle bitiriyordu sözlerini: Geçmiş olsun, Allah’ım şifa versin”. “Âmin” diyordu annem her defasında, gözleri dolu dolu. Zaten yıllardır öğrenemedi gözyaşlarını gizlemeyi. Biliyor musunuz? O anlarda bana daha da sıkı sarılıp ellerimi yüzümü öpmesini çok seviyorum.

“Sen kaç yaşındasın?” diyor çocuklardan biri. Uzun boylu olanı da kesmesene çocuğun sözünü diyerek bir bakış fırlatıyor ona. “Anlat” diyor “Biz dinliyoruz seni.” “Tam dokuz yaşındayım ve bu yıl ilk kez pastamın mumlarını üflemem için hazırlık yaptı annem. Kuzenlerim, teyzelerim, anneannem hepsi biz de toplandılar. Işıklar söndüğünde ne olduğunu tam anlayamasam da şaşkınlıkla mutluluğum birbirine karışmıştı. Fiziksel olarak bir yaş daha büyümüştüm o gece, dedim ya tam dokuz yaşındayım; ama yapamadığım şeyleri saymaya parmaklarım yetmiyor. Peşimden sadece annem koşuyor, düşmeyeyim diye. Biz annemle kanka mıyız ne? Geceleri bile bana sarılıp da uyumasını seviyorum. Çünkü gecenin bir yarısı otizmin acizliğine uğrayıp kafamı koltuğa vurma isteğime karşı koyamıyorum. Atıyorum yastığımı, anneme fark ettirmeden ve hıncımı mı alıyorum, yoksa bu benim hoşuma mı gidiyor kimseler çözemedi. Küçücük ellerimin üzerini ısırmak istemiyorum aslında. Dedim ya hepsi onun suçu; Otizmin. Benim ellerime bakıyorlar… Üzeri nasırlaşmış, üzülüyorlar halime.”

Sonra “Devam et” der gibi başıyla işaret ediyor siyah saçlı olanı. Sonra devam ediyorum. “Sokakta bütün çocuklar uzaklaşıyor benden, onlarla oynama isteğimi anlatamıyorum. Hava güzel olduğunda bu park bizim tek adresimiz diyebilirim. Öyle ev gezmelerinde işimiz olmaz bizim. Aslında ben seviyorum tanıdığım insanların evinde kafamı koltuğa vurmayı, ama onlar istemiyorlarmış bizi. O yüzdenmiş bizim eve gelmemeleri… Çarşının yolunu da unuttum aslında, hastaneye kadar gidişimizde mecburiyetten. Hastanenin koridorlarında bağırmak, mızırdanmak yasak mı bilmem ki?! Herkes tuhaf bakıyor, “Ne oluyor” diyorum içimden. Geçmiş olsun dileklerinizle baştan aşağı süzerek, acıyarak bakmayın bana. Sizin çocuklarınız gibi değilim; ama bu onlar gibi olmak istemediğim anlamına gelmesin lütfen.

Annemin de dediğine göre “Bir kader varmış ve hepsi onun yazısıymış. Öbür dünyada, sapasağlam bir genç delikanlı olacaksın” diyor annem. “O anlarda, sen de yanımda ol anneciğim, kardeşim ve babam da. Ellerini tutmak isterim yine.”diyorum içimden. “Her gün gidebileceğim bir okulum olsa iyi olmaz mıydı? Otizmin canına okumaz mıydık o zaman? Ben de öğrenebilseydim sayı saymayı, yazı yazmayı. Öğretmenler günü için öğretmenime evde kart hazırlamayı. Kız kardeşim yapabiliyor bunları çok şükür. Büyüyünce zihinsel engelliler öğretmeni olmasını istiyor bizimkiler. Kısmetse inşallah o günleri de görürüz demeyi ihmal etmiyorlar.

Şu kader ve kısmeti de merak etmiyor değilim. Ağlıyorum da bazen başımı duvarlara vura vura, kucağına alıyor beni annem. Bilmediğim bir acı düşüyor annemin gözbebeklerine… “Büyüdükçe sen, bu yaptıklarınla nasıl başa çıkabilirim.” der gibi bakıyor. Hıçkırıklarını duyuyorum bazen. Ben bu duruma üzülmeyi bile beceremiyorum.
Hissiz miyim ben, kötü evlat mıyım? Hepsi senin suçun Otizm sen başlattın her şeyi. Sesimi yükseltmiştim sanırım. Çocuklar yanımda çıt çıkarmadan bana bakıyorlar. Annemin yaptığı pizzalara, keklere, poğaçalara bayıldığım doğru. Ama ben de sizler gibi evden kaçıp sokakta topun peşinden koşmak istiyorum, misket oynayalım ve babamla bilek güreşi yapabileyim. Hatta okuldan bir kıza âşık olayım ve gecelerce gözlerimi dikip tavana öylece uykuya dalayım. Hayallerim, hedeflerim olsun benim de. Her sabah koşar adımlarla gideyim okuluma. Kız kardeşimi diğer erkeklerden koruma çabam kavgayla son bulsa da “Evde babama gururla anlatacağım bir hikayem olsun, kükresin babamın sesi “Heyyt bee…Aslan oğlum benim, sen bir tanesin.”

Ben şimdi engelli miyim? Çoğu şeyi yapamıyorum, düşünemiyorum diye. Bir dolu insan var etrafımızda bizim de insan olduğumuzu duyumsayamayan… Onlara bulaştıracak bir hastalığım yok ki benim! Öyle küçümser tavırlarla neden kaçıyorlar? Dengemi sağlamak çok zor yolda yürürken, “Keşke bizim de özel oyun alanlarımız olsa.” Düştüğümde kanamasın burnum, dizlerim. Parkın zemininde yumuşak, tam benlik bir şeyler olmalı. Ama görüyorsunuz salıncaklar bile ne halde. Geçenlerde annemleri konuşurken duymuştum, “Küçük bir ilçede yaşamakmış sorun; çünkü burada eğitime özen hiç yok denecek kadar azmış. Nasıl olsa bu bir şeyden anlamıyor aman yapsa ne olacak gibi bir düşünceye” sahiplermiş.

Ben öyle güzel bir okulum olsun istiyorum ki, eğitimiyle öğretmenlerin şefkatiyle herkes imrenmeli. Her gün gitmek istiyorum öyle bir okula. Ben de başarabilirim bir şeyleri. Artık bebek gibi bezlenmekte istemiyorum. Şikâyet etmiyor annem; ama her defasında tekmelerime maruz kalıyor. Her mevsim yağmurlar mı isabet ediyor bu meleğin gözlerine, hala anlayamadım… Gözlerimi yüzlerine çevirdiğimde hiçbirinin isimlerini bile bilmiyordum, tanışmamıştık çocuklarla; ama anlaşmak, anlaşılmak için buna pek de ihtiyaç duymadık…
Gök gürültüsünün sesiyle irkilerek uyanıyorum uykumdan. Annem yine yanı başımda bana bakıyor, “İlkbahar yağmurları yağıyor bir tanem” diye fısıldıyor… “ Ne kadar güzel uyuyordun öyle… Bazen gölgeleniyordu yüzün ve bazen de çiçekler açıyordu.” Kalkıp kafamı yine vuruyorum koltuğa, o an nefret ediyorum otizmden, konuşamamaktan… Anlatmalıyım anneme gördüğüm rüyayı; ama nasıl ?!

Anlatamıyorum… Anlatamıyorum… Anlatamıyorum…


YAZAR: Resmiye Demirbaş

ÖZGEÇMİŞİM
15.07.1976 tarihinde Manisa/Soma doğmuşum. Sadece ilkokulu okudum. 7 yıl özel bir muayenehanede çalıştım. Sonra evlendim.Şiir yazmayı kitap okumayı çok seviyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst