Sevgili Üstüne Alınma, seninle ilginç bir tanışıklığımız oldu. İnternet ortamı daha doğrusu sosyal medya böyle birşey işte. Yazılan bir mesaj, atılan bir tweet'le hiç tanımadığınız insanlarla yolunuz kesişebiliyor.
Yazdığın tweet'e verdiğim cevapta “mesajın içeriğine dair bir eleştiri” yoktu. (ki sende eleştiri olarak algılamamışsın zaten.) Verdiğim cevapta, sadece sakatlığın tıpkı 'bildik manadaki sağlam olmak' gibi normal bir şey olduğunu, hatta zaman zaman sakatlığın eğlenceli taraflarını biz sakatlar tarafından gösterilerek, bizlerin, somurtkan, her ota b... alınganlık göstermeyen kompleksli insanlar olmadığımız(ın) vurgusunu yapmak istemiştim.
İnsanlar bana 'nasıl engelli oldun?' sorusunu sorduklarında, hemen akabinde “-ayy pardon engelli dememden alındınızmı? Sizi üzmedim inşallah” gibi cümleler kuruyor. Evet engelliyim. (Ya da sakat Ya da özürlü kelimelerin Hiçbir önemi yok.) Bir kadına 'size kadın dememden alınmıyorsunuz umarım?' demek ne kadar mantıksızsa, bir engelliye size 'engelli dememden alınmıyorsunuz umarım?' demek okadar mantıksız geliyor bana.
Biz sakatlar, önümüze konulan 'engeller' nedeniyle toplumda görünür olamıyoruz. Aslında a narmal olan şey 'bedenlerimizin farklılığı' değil, o farklılıkların 'bir talihsizlik olarak algılandırılıp' bizlerin neden görünür olamadığımızın' sorgusunun, yapılmamasından kaynaklanıyor...
Birilerini a normal olarak gördüğümüzde /gösterdiğimizde, normal yaşama açılan tüm kapıları o insanlar için kapamış oluyoruz. İşte tamda bu yüzden sakatlığın ve sakatlık algısının toplum zihninde yeniden revize edilerek, sakatlığın kendisinin değil o nu yok sayan şehir mimarisinin, 'asıl sorun olduğunu' anlatmamız gerekiyor.