Aşk Her Şeyi Yener

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
AŞK HER ŞEYİ YENER
Bir gün dedem bizi karşısına aldı. Bizlerle konuşacak bazı şeyleri varmış, bunları anlatmak istiyormuş. Biz de bütün torunları olarak dizildik etrafına. Dedem ne kadar da yaşlanmıştı! Yumuk yumuk elleri vardı, buruşmuş derisi… “Bir gün ben de bu kadar yaşlanabilecek miyim?” diye düşündüm, içimden. Dedem hep hayat dolu bir kişi olmuştur. Hayata bu denli umutla bakan bir kişi görmedim. Yaşlanınca bazı insanlar hırçınlaşır, derler. Hayat öyle yük bindirmiştir ki bu insanların omuzlarına, o nedenle omuzları biraz yere çökmüştür. Yaşlı insanlarda bir kabulleniş vardır. Hayatı kabulleniş, ölümü kabulleniş… Yaşadıkları tüm dertleri kabullenmiş bir yürekle bağlıdır onlar hayata. Dedem de böyle bir insandı… Her daim gülen ve de hayata hep gülücükler saçan yegane insan… Hani insan birçok şey öğrenir ya karşında duranlardan, ben dedemden çok şey öğrendim. İnsan zorluklar karşısında ne denli güçlü olursa, hayatı yenebilme kapasitesi de artıyordu. Elinde bastonuyla ve de o gülen yüzüyle toplamıştı bizi etrafında. Şöyle bir süzdüm onu, mimiklerinden acı okunuyordu. O masum gülümsemesinin altında acı çeken bir ruh vardı. Büyük annemi daha yeni kaybetmiştik, onun yokluğu dedemin içini kavuruyordu. İnsan sevdiklerinden ayrıldığı zaman nasıl da yıkılıyordu? Dedem bastonuna tutunup da ayakta durabiliyordu. Demek ki acı bazen insanı yıkacak derecelere ulaşıyor ve de o yangın iç organları bile yakabiliyordu. Belki de bu nedenle sürekli su içiyordu. İnsan derinden yandığı zaman içtiği sular acaba içinde olan o kavurucu yangını söndürebilir miydi? Bu imkansız gibi dursa da, galiba tek kurtuluş yolu buydu. Ömrünü sadece bir kadınla geçirmiş olan bu adam, birlikte yaşanılan altmış senenin hesabını nasıl yapıyordu? Aynı kadınla altmış sene bir yastığa baş koymuş bu adam nasıl oluyordu da geceleri artık yalnız yatabiliyordu? Bu acının belli bir tarifi olamazdı. Belki de bu acısını tarif edemediği için bize sürekli büyük annemi anlatıyordu. İşte yine hepimizi çağırmıştı ve de büyük annemle ilgili bilmediğimiz yönlerden bahsedecekti. Hikayesine başlamadan önce yine bir iç çekti. Acısının ne kadar da derin olduğunu hissedebiliyordum.

Her anlattığı öyküden sonra acısın bir kısmını sanki benim ruhuma dolduruyordu. Acı, insandan insana geçebilir miydi? Eğer gerçekten derinden dinlerseniz acı bulaşıcıydı. Dedem yorgun bir insandı. Seksen beş yaşında yorgun bir adamdı. Uzun yıllar yaşamak bazen umut dolu görünse de, ben o yaşa kadar yaşamak istemezdim. Hayatın tüm oyunlarını üzerimde kurmasına izin veremezdim. Dedeme baktım yeniden, öyküsünü anlatmadan önce derin bir sessizlik kapladı, her yeri. İçim sıkılmaya başladı. Her güzel öyküden sonra, öyle bir laf ederdi ki sorgulamak zorunda kalırdınız. Hayatı sorgulamak istemiyordum, sadece yaşamak istiyordum. Sorguladıkça çok çabuk büyüyordum. Belki de hayatı omuzlamak bana gerçekten de çok zor geliyordu, bilmiyordum. Bir bardak su içti, dedem. Sonra başladı anlatmaya… “Büyük annenizin ilk kez sesine aşık oldum. Öyle bir sesti ki; sanki kuşlar bile susar ve de onu dinlerdi. Öyle içten konuşurdu ki evren büyük bir sessizliğe bürünürdü ve de onun sesi yankılanırdı kainatta. İlk kez onun sesini duyduğum zaman “acaba bu kadın da beni sever mi?” diye düşündüm. Çünkü korkak bir adamdım, ben. Hayatta her şeyden korkardım. Hani dertleri omuzlamak ve de insanları kusurları ile kabullenmek vardır ya, işte ben bunu yapamazdım. Benim de kusurlarım vardı ve de karşımda olan insan bunu kaldıramaz diye korkuyordum. Dedim ya ben gerçekten de korkak bir adamım. Hayata geldiğim ilk gün bile öyle korkmuşum ki yaşamaktan, gözlerimi sımsıkı kapatmışım.

O nedenle de korkuyordum, büyük anneniz ya beni sevmezse diye içten içe acı çekiyordum. Sonra bir gün benimle görüşmeye karar verdi. Bir pastanede buluştuk, o zamanlar buluşma yerleri pastanelerdi. Böyle sizin gittiğiniz gibi sesli müzikler, iki üç günlük ilişkiler yoktu. İnsan birini sevdim mi yüreğini görür ve de o yüreğe aşık olurdu. Şimdi siz beden gözüyle beğendiniz mi, oldu bu iş diyorsunuz. Oysaki önemli olan bir insanın ruhuna dokunmaktır. Büyük anneniz ile o gün görüştüğümüzde bir parfüm sıkmıştı. O koku hala burnumda… Öyle farklı bir kokuydu ki, sanki cennete gitmiştim de benim için bir lütuftu. Birbirimizi tanımaya başladık, konuştuk. Ona korkularımdan bahsettim. Korkma, dedi. Korkular insanı aslında zincirler. Sen ne kadar kendinden emin olursan o kadar özgür kalırsın, dedi. Ben o günden beridir hep özgürüm, çocuklar. Sonra konuşurken bir anda elimi tuttu. Öyle ısıttı ki içimi, öyle mutlu oldum ki; bir daha asla bu eli bırakmayacağıma söz verdim. Ölüm bizi ayırana dek de başka bir el tutmadım. Büyük annenizin saçları uzundu, hani buğday başakları vardır ya işte aynı onlar kadar uzundu. Dalgalıydı sonra, ne zaman dokunsam saçlarına ellerimde kıvrımları hissederdim, hoşuma giderdi. Hayatı hatırlatırdı saçları bana, hiçbir yolun düz olmadığını fark ederdim. Hayatta da dönemeçlerin olduğunu düşünürdüm, o zamanlar. Hala öyle düşünüyorum tabii ki. Gözleri “umut” rengindeydi, çocuklar. Öyle bir bakardı ki bana, tüm dünya zifiri karanlık bile olsa aşkla parlayan gözlerini hissederdim. Aslında büyük anneniz ölünce karardı, dünyam. O benim aydınlık bir bahçemdi. Burada hep huzur vardı. Sonra yanakları vardı, sımsıcak.

Güneş gibi, ateş gibiydi. Dokunduğum zaman ta içimi ısıtırdı bu tombul yanaklar. Bazen yanıma otururdu, elimi tutardı. Gelecekten bahsederdi bana, gelecek o zamanlar bize çok uzak geliyordu. Ölüm bizi ayırana kadar diye edilen yemin, ölüme ne kadar yakın olduğumuzu anlatıyordu. Yıllar geçtikçe cennette de kavuşmak dileğiyle diye dualar etmeye başladık. Ölüm yanaştıkça aslında insan bir ömrün ona yetmeyeceğinin farkında oluyordu. O nedenle de ahirette de görüşme sözleri veriyorduk, birbirimize. Büyük anneniz bir gülümserdi, ta ruhum hissederdi. Yaşlandıkça kilo almaya başladı. Tuttuğum eller artık daha tombuldu, biraz da buruşuk. Ama hiç vazgeçmedim, o ellerden. Bazen ölümden konuşurduk, cennette karşılaşmaktan. O zaman genç olmak isterim, derdi. Beni böyle yaşlı ve de şişman görmeni istemem, derdi. Kadınlar hep aynı oluyor, çocuklar. Cenneti bile kazansalar yine de bizlerin onları mükemmel görmemizi istiyorlar. Cennette buluşursak ben de genç olacağım, derdim ona. Ben de karşına genç bir delikanlı olarak çıkacağım. Hep bunları konuşuyorduk son zamanlarda, belki de öleceğini anlamıştı. Sana ardımda hatıralar bırakacağım, diyordu. Sesimi hiç unutma, kulaklarında çınlasın diyordu. Hiç unutulur mu, çocuklar? Sizi hayata bağlayan o sesi hiç unutur muydunuz? Ben de unutamam. Yaşlıların hayattan umudunu kestikleri zaman tek hayalleri cennette buluşmaktır. Ben de büyük anneniz ile cennette buluşmak istiyorum. Yıllar önce verdiğimiz bir söz vardı, onu tutacağız ve de cennette genç olarak buluşacağız.” Dedi. Sonra kuzenim dedeme döndü ve, “Dede, sen görmüyorsun ki, cennette büyük annemi nereden bulacaksın?” dedi.

Ben ağlamaya başladım ve de çok üzüldüm. Dedem ise sakin bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. “Cennet; dünyada bulamadığımız ya da mahrum kaldığımız eksiklerimizi bulabileceğimiz yerdir. Orada artık yaşlılık, fakirlik, karanlık ve de hiçbir kötü düşünce yoktur. Orası mutluluktur, orası umuttur. Dünyamı karanlık yaşamış olabilirim ancak ben büyük annenize söz verdim, cennette göreceğim” dedi. Hıçkırıklarımı tutamıyordum. Gözleri görmeyen bir adam nasıl da bir kadını bu denli anlatabiliyordu? Nasıl da büyük annemin her halini bize bu kadar tasvir edebiliyordu. İnsan başka bir insanı bu kadar sevebilir miydi? Karanlık dünyasına en büyük aydınlığını nasıl da seçmişti? Dedeme baktım, yeniden. Yorgun bedenine baktım, dünyada belki de karanlıklarda kalmıştı. Dünya gözüyle büyük annemi hiç görememişti. Ancak söz vermişti ona. Ne demişti? “Cennet de seni göreceğim.”

NESLİHAN TEKİN

ÖZGEÇMİŞ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ FİZİK BÖLÜMÜ MEZUNUYUM. YAŞIM 25. KORAYSPOR VE DE 11870 FİRMALARI ADINA MAKALE YAZARLIĞI YAPIYORUM. YAZMAK, BENİM İÇİN ASLA VAZGEÇİLEMEYEN BİR TUTKU OLMUŞTUR. BABAMI LİSEDE İKEN KAYBETTİM. SONRALARI HEP KENDİ AYAKLARIM ÜZERİNDE DURMAYA ÇALIŞTIM. BUNU DA HEP MAKALE YAZARLIĞI İLE BAŞARDIM.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst