Bağırsak Hastalıkları.!

F

Fırtına

Guest
Bağırsağın Damarsal (Vasküler) Hastalıkları.!

MEZENTER ARTER İSKEMİSİ

Sıklıkla üst mezenter atardamarının tıkanıklığına bağlıdır. Tıkanıklık çoğunlukla kalpten pıhtı atmasına bağlıdır. Ritm bozukluğu, kontrolsüz kalp yetersizliği, yeni geçirilmiş enfarktüs, Hipertansiyon gibi damarsal hastalığı olan bir hastada ani gelişen şiddetli karın ağrısı akut mezenter iskemisini düşündürür. Hastalığın tanısı mezenter anjiografisi ile konur. Tedavide tıkanıklığın ciddiyetine ve yaygınlığına göre hasta yakın takip edilmelidir. Cerrahi olarak pıhtı çıkarılması veya barsağın damarı tıkalı bölümünün çıkarılması gerekebilir.

ABDOMİNAL ANGİNA (AĞRI)

Bağırsağı besleyen damarların sertleşmesi ve daralmasına bağlıdır. Özellikle bağırsağın kan ihtiyacının arttığı durumlarda ortaya çıkar. yemeklerden 15–30 dk sonra başlayan ve 1-2 Saat süren kramp tarzında ağrı vardır. Hastalığın ciddiyeti arttıkça hastanın yemek miktarını azaltması tipiktir. Tanı anjiografi ile konur. Cerrahi olarak tedavi edilebilir

İSKEMİK KOLİT

Genellikle yaşlılarda dolaşım yetmezliğine bağlı gelişir. Damar iltihabı, orak hücreli Anemi ve pıhtılaşma bozukluğu olan hastalarda daha genç yaşlarda görülebilir. Büyük Abdestle birlikte kanama, ani sol alt karın ağrısı tipiktir. Tanı sigmoidoskopi ile konur. Bağırsakta gangren veya ciddi tıkanıklık olamadıkça sadece destek tedavi ile dolaşım yetersizliği düzeltilir.

MEZENTER VEN TROMBOZU

Pıhtılaşmaya meyil olan durumlarda görülür. Ani veya kronik olarak oluşabilir. Bulantı, kusma ve kanama olabilir. Pıhtı önleyici ilaçlar tedavide kullanılır.

ANJİODİSPLAZİ

Bağırsak sisteminin en sık görülen damar bozukluğudur. 60 yaş sonrası barsak kanamalarının en sık sebebidir. Tanı kolonoskopi veya anjiografi ile konur. Tedavide gerekli vakalarda endoskopik olarak damarlara müdahale edilebilir.

DİEULAFOY ÜLSERİ

En sık midede görülür. Yüzeye yakın damarın basıya bağlı hasarı sonucu gelişir. Ani kanamalar yapabilir.



Dr. Kamil ÖZDİL
 
F

Fırtına

Guest
Bağırsak Emilim Bozuklukları.!

Malabsorbsiyon alınan besinlerin sindirim sisteminden yeterince emilememesi durumudur. Bu gibi haller aşağıda anlatılan hastalıklar nedeniyle olabilir

Çölyak Hastalığı;

Buğday, Arpa, çavdar ve Yulaf gibi tahıllarda doğal olarak bulunan ‘gluten’ Maddesi bazı kişilerde çölyak hastalığına neden olabiliyor. Hastalığın ilacı yok. Tek tedavi yöntemi ömür boyu glutensiz bir diyet uygulamak.

Çölyak, genetik kökenli bir ince bağırsak allerjisi.. Bu allerji buğday, arpa, yulaf ve çavdar gibi tahıllarda bulunan ve günümüzde pek çok gıdada (bisküvi, reçel gibi) kıvam verici madde olarak kullanılan, gluten adlı Proteine karşı ince bağırsağın ömür boyu süren bir hassasiyet göstermesinden kaynaklanıyor.

Kör Halka Sendromu;

Gastrointestinal sistemdeki darlıklar (ameliyat sonrası, Crohn hastalığı gibi), kör luplar (Billroth II operasyonuna bağlı afferent lup stazı, enteroenterik fistüller, ince barsak divertikülleri) veya ileokolektomi veya enterokolonik fistül gibi (ince barsak ve kolonun direkt birleşmesi) aşırı bakteri çoğalması yaparak safra Tuzu dekonjugasyonuna bağlı diyareye neden olurlar.

Tropikal Sprue;

Nedeni bilinmeyen kronik bir gastroenterittir. İnce bağırsak mukozasında parçalı dağılım gösteren atrofi ile karakterize bir hastalıktır. Klinikte; ateş, kırgınlığı takiben yağlı ve Sulu ishal ile ortaya çıkar. Kronik emilim bozukluğu, iştahsızlık, sindirim bozukluğu ile karakterizedir. AGA ve EMA negatiftir. Tedavide antidiareik ilaçlar kullanılır. B12 vitamini, folik Asit, geniş spektumlu oral Antibiyotikler (tetrasiklin vb) verilir. Glutensiz diyetin bir etkisi olmaz.

Tropikal sprue, gittikçe daha şiddetli hal alan ve besinsel maddelerin eksikliğine yol açan ince bağırsak yapı ve işlev bozukluğu ile karakterize, kronik, edinsel bir hastalıktır. Hastalık, sadece belirli tropik bölgelerde yaşayan veya ziyaret edenlerde görülür.

Pankreatik Steatore;

Yağ sindiriminin veya absorpsiyonunun (emilim) bozulması sonucu steatore (yağlı dışkı) oluşur. Steatore Günde 7 g’den daha fazla yağın dışkı ile atılmasıdır. Pankreatik lipaz eksikliği veya inaktivasyonu, ekzokrin pankreas yetersizliği (kronik pankreatit, pankreas kanseri, kistik fibroz) gibi pankreasa bağlı hastalık hallerinde steatore görülebilir. Steatore tanısında sudan boyası ile dışkı yağ globüllerinin (nötral yağ) sayı ve büyüklükleri araştırılır. Sudan + asid + ısıtma ile de yağ asidi saptanır. Dışkıda nötral yağ artmışsa pankreas ekzokrin yetersizliği düşünülmelidir. Düz karın grafisi pankreatik kalsifikasyonu göstermesi açısından kronik pankreatit tanısında yararlıdır. Sekretin, hassas fakat uygulaması zor bir testtir.

Bentiromide testi ülkemizde yaygın kullanılmamasına karşı pankreas Enzim eksikliğini gösteren kolay bir testtir. Dışkı kemotripsin aktivitesi ölçülerek pankreas konusunda bilgi sahibi olunabilir.

İdiyopatik (Nedeni Bilinmeyen) Steatore;

Steatore (Yağlı dışkı) dışkıda çok fazla miktarda yağ bulunmasıdır. Nedenleri, glutene allerjiden, karaciğer sirozuna kadar, çok çeşitli olabilir. Dışkı, iri, soluk, köpüklü ve kötü kokuludur ve hastada vitamin, demir ve yiyecekle alınan birçok değerli maddenin emilim yetersizliği belirtileri ortaya çıkar.

Tropikal Olmayan Sprue;

Çölyak hastalığı (diğer adı ile çölyak, tropik olmayan sprue, çölyak sprue, gluten duyarlı enteropatisi), tahıllarda bulunan genelde glutenin bulunduğu bazı Protein zincirlerine karşı oluşan kronik bir reaksiyondur. Bu reaksiyon ince bağırsakta villüslerin yıkımına neden olur ve bunun sonunda besin emilim bozukluğu ortaya çıkar.

İntoleransa Bağlı Malabsorbsiyon;

Reaksiyon özel bir gıdanın ya da bileşenin sindirilmemesinden ya da emilmemesinden kaynaklanır. Semptomlar kişiden kişiye değişebilir. Gıda intoleransına örnek laktoz intoleransı, Buğday intoleransı ve fındık intoleransıdır. Gıda intoleransında tam şifayı sağlayacak yeterli tedavi yoktur. Tanı konulduğunda, problem yaratan gıdadan sakınmak tek etkili tedavidir. Ancak, bazı ülkelerde laktoz intoleransı için laktaz Enzimi içeren preparatlar bulunmaktadır.

Gıda Alerjisi ve intoleransı tipleri;

Bazı durumlarda, aynı ürünün hem intoleransa hem de allerjiye birlikte sebep olabildiği bilinmelidir;

Süt; Sütteki proteine karşı allerji, laktoza karşı intolerans,

Buğday; Buğday proteinlerine karşı allerji, glutene karşı intolerans (çölyak hastalığı)

Diğer Malabsorsiyon Nedenleri;

Oral alınan maddeler ince bağırsakta tam olarak absorbe (emilme) edilemezlerse, lümende ozmotik bir güç oluşturup Suyun toplanmasına neden olurlar. Absorbe olmayan maddeler, emilemeyen veya sindirilemeyen gıdalar veya ilaçlar (Mg tuzlar›) olabilir. Lümen ozmotik yükünü artıranların başında karbonhidratlar gelir. Yağlar da benzer etki gösterirler. Ozmotik diyarede, aç kalınca olmaz, beslenme eksikliği gelişir. Bir grubunda dışkı suludur, bir grubunda da artmış yağ içerir.



Dr Ayfer SERİN
 
F

Fırtına

Guest
BAĞIRSAK APSESİ

Çeşitli infeksiyon ajanlarına bağlı (entomoeba, tüberküloz..) gelişebileceği gibi kolitlerle ilişkili olarak da görülebilen acil klinik tablolardan birisidir. Tanısı için; muayene sonrasında kan testleri, ultrasonografi, direk karın grafileri ve tomografi MR gibi görüntüleme yöntemlerinden faydalanılır. Tedavisi öncelikle ilaçlarla yapılır, yanıtsız durumlarda Ameliyat gerekebilmektedir.

BAĞIRSAK PERFORASYONU

Apandisit gibi sık görülen iltihabi süreçler sonrasında, barsak düğümlenmeleri sonrasında, barsak kanserleri, radyasyona bağlı barsak hasarları, delici-kesici Alet yaralanmaları nedeniyle görülen barsak delinmesidir. Acil klinik tablodur. Tanıda; muayene ve karın grafisi genellikle yeterlidir. Tedavisi cerrahi müdahaledir.

BAĞIRSAK FİSTÜLÜ

İltihabi barsak hastalıkları, bağırsak abseleri, barsak tümörleri gibi hastalıkların seyri esnasında gelişebilen barsağın bir bölümü ile başka bir bölümü arasında veya barsakla diğer karın içi organlar arasında, ya da bağırsaktan karın cildi ve anal bölgeye doğru oluşan tünel şeklinde oluşumlardır. Tanıda muayene, ultrason ve tomografi gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Tedavide ilaç tedavisi ve gereğinde cerrahi tedavi uygulanmaktadır.

ANÜS-REKTUM ÜLSERİ

Anal bölge ve kalın bağırsağın son kısmında, iltihabi bağırsak hastalıklarına ve ilaç kullanımına bağlı oluşan veya nedeni bilinmeyen-dışkılama alışkanlığındaki bozukluklarla da ilişkili olabilen ülserlerdir (soliter rektal ülser)Tanıda muayene ve endoskopik yöntemler kullanılmaktadır. Tedavide iltihabi olayın baskılanmasını sağlayan ilaçlar kullanılmaktadır.

İLTİHABİ BAĞIRSAK HASTALIKLARI-KOLİTLER

Ülseratif kolit 2-10/100.000 sıklıkta rastlanan, en çok 15-30 yaş arasında ortaya çıkan, kadın ve erkekte benzer sıklıkta görülen bir iltihabi bağırsak hastalığıdır. Crohn hastalığına ise 1–6/100.000 sıklıkta rastlanmakta ve kadınlarda daha sık gözlenmektedir. Her iki hastalık, genetik olarak duyarlı birinde bazı ajanlar tarafından tetiklenen iltihabi olayların meydana getirdiği bağırsak duvarındaki hasar sonucu gelişir. Ülseratif kolit hastalığında kalın bağırsaklarda hasar gelişirken, Crohn hastalığında ise tüm sindirim kanalı tutulabilmekle birlikte sadece ince bağırsak, sadece kalın bağırsak veya her ikisi birlikte tutulabilmektedir. Ülseratif kolitte kanlı-iltihaplı ishal şeklinde dışkılama olur. Özellikle yemek sonrası ishal sıktır. Karın ağrısı, ateş, halsizlik ve kilo kaybı görülebilir. Crohn hastalığında ise belirgin şikâyet karın ağrısıdır. Karnın sağ alt kesiminde hissedilebilen, yemekten sonra veya dışkılamadan önce olan ve dışkılama ile rahatlayan ağrı vardır. Hastalarda ishal vardır. Kilo kaybı, halsizlik gibi şikâyetler görülebilir. Hastalıkların tanısı esas olarak endoskopik olarak barsakların incelenmesi ile konulabilir. Her iki hastalık da uzun süreli takip ve tedavi gerektiren hastalıklardır. Tedavide barsaklardaki iltihabi olayları engelleyen ilaçlar kullanılmaktadır.

Bunların dışında radyasyona bağlı kolit ve Antibiyotik kullanımı sonrası oluşan kolit görülebilmektedir. Karın içi tümörlerin radyasyon ile tedavi edilmesi sonucu kalın bağırsaklar hasar görebilmektedir. Erken dönemde, ilk radyasyon tedavisinden Saatler sonra başlayabilen kolitte bulantı-kusma, karın ağrısı ve ishal görülür. Bazen kanlı ishal görülebilir. Hastalık genellikle 2–6 Ay içinde düzelebilir. Tedavi destek tedavisi şeklinde olup, radyasyon dozunun azaltılması, ishal kesiciler ve gerektiğinde antibiyotiklerden oluşur. Radyasyona bağlı geç dönemde de (tedaviden birkaç ay veya yıllar sonra) kolit gelişebilir. Hastalıkta yine karın ağrısı, ishal ve bazen makattan kanama görülebilir.

Antibiyotiğe bağlı kolit özellikle bazı penisilin grubu Antibiyotiklerin kullanımı sırasında bağırsakta çoğalan bir bakterinin yol açtığı hastalıktır. Hastalık belirtileri genellikle antibiyotik tedavisi tamamlandıktan 48 Saat geçtikten sonra başlar. Bulantı, ateş, halsizlik, ishal-kanlı ishal görülebilir. Tanı için dışkı tetkikleri ve bazen bağırsağın endoskopik incelemesi gerekmektedir. Tedavide başka grup Antibiyotikler kullanılmaktadır.

BAĞIRSAK EMİLİM BOZUKLUĞU-ÇÖLYAK HASTALIĞI

Çölyak hastalığı; Tahıl ve tahıl ürünlerinde bulunan ‘gluten’ adı verilen bir Maddeye karşı duyarlılık sonucu gelişen, genellikle ince bağırsakta gıdaların emiliminde bozukluğa sebep olan bir bağırsak hastalığıdır. En çok çocukluk çağı ve 30–40 lı yaşlarda ortaya çıkar. Gluten özellikle Buğday, Arpa, Yulaf ve çavdarda bulunan bir maddedir. Hastalıkta bu tür gıdaların yenilmesinden sonra 1–2 saat içinde karın ağrısı, şişkinlik, ishal, halsizlik gibi şikâyetler ortaya çıkar. Pirinç ve mısır Unu içeren gıda alımında ise bunlar görülmez. Hastalarda inatçı ishal, halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık, şişkinlik, Gaz şikâyetleri görülebilir. Ayrıca vitamin eksikliği, Kansızlık, solukluk, halsizlik, ağızda yaralar, adale krampları, ellerde uyuşma, adet görememe, Kısırlık, gelişme geriliği, kemik erimesi gibi tablolar görülebilir. Tanı bazı kan testleri ve endoskopik incelemelerle konulmaktadır. Tedavide Buğday arpa, Yulaf, çavdar ve bunları içeren gıdaların yenmesi yasaklanmaktadır.

KABIZLIK

normal bir insan her Gün 1 kez ya da yedikleri ile alakalı olarak Günde 2 kez dışkılayabilir. Bununla birlikte yeme alışkanlığına bağlı olarak haftada 3 kez dışkılama bile normal kabul edilebilir. Genel olarak kabızlığın tarifi en az 3 ay süreyle zamanın % 25'inden fazlasında ıkınma, % 25'inden fazlasında katı dışkılama, % 25'inden fazlasında yetersiz bağırsak boşalması ile birlikte haftada 2 veya daha az dışkılama şeklinde yapılabilir. Hastaların bir kısmında kabızlığa neden olabilecek bir hastalık yoktur. Bu durum fonksiyonel kabızlıktır. Bu hastalarda barsak hareketleri yavaşlamıştır, dışkılama sayısı seyrekleşmiştir. Bunun dışında hastalıklara bağlı kabızlık görülebilmektedir. Bazı nörolojik hastalıklar, şeker hastalığı, tiroid bezinin tembelliği (diğer bazı Hormonlarla ilgili hastalıklar), bağırsak tümörleri, polipler, bazı ilaçlar kabızlık nedeni olabilir. Ayrıca yetersiz lifli gıda alımı, az yemek, dışkılama ihtiyacını ertelemek, hareketsizlik, gebelik, Depresyon kabızlığın diğer nedenleridir. Tanıda hastanın hekim tarafından sorgulanması ve muayenesi kabızlık nedeninin (fonksiyonel kabızlık-hastalığa bağlı kabızlık) ortaya konmasında ilk basamaktır. Gerektiğinde endoskopik imcelemeler yapılmalıdır. Tedavi nedene yönelik olarak değişkenlik göstermektedir.

İSHAL

İshal Sulu bir dışkının hızla boşaltılması olarak tanımlanabilir. İshale sebep olan mekanizmalar; barsak içinde aşırı miktarda emilemeyen maddelerin bulunması (çeşitli ilaçlar, mide – barsak ameliyatlarına bağlı gıdaların iyi sindirilememesi, doğumsal bağırsak Enzim eksiklikleri gibi), bakteri ve parazitlere bağlı ishaller, çeşitli Hormon bozukluklarına bağlı ishaller, bağırsakta iltihabi hasar oluşturan hastalıklardır (bakteriler, parazitler, kolitler…) İshal sınıflaması; 3 haftadan kısa süren (akut) ve daha uzun süren (kronik) ishaller olarak da yapılmaktadır. Akut ishaller genellikle enfeksiyöz (bakterilere, parazitlere bağlı) ishallerdir. Bunlardan parazite bağlı olanlardan ikisi giardiaz ve Amipli dizanteridir. Giardiaz kirlenmiş içme sularına bağlı olarak ortaya çıkan bir enfeksiyon olup hastada karın ağrısı ve sulu ishal görülür. Tanıda dışkı tetkikleri ve gerektiğinde endoskopik inceleme kullanılır. Tedavi antibiyotik tedavisi şeklindedir. Amipli dizanteride ise kirlenmiş içme Suyu ve gıdalarla barsak içine yerleşen parazit sebebiyle hastalık ortaya çıkar. Hastalarda ateş, karın ağrısı, kanlı-iltihaplı ishal görülür. Tanı dışkı tetkikleri, kan tetkikleri ve gerektiğinde endoskopik inceleme ile konur. Tedavi antibiyotik tedavisi şeklindedir. Kronik ishaller bazı pankreas hastalıklarında, çölyak hastalığında, tiroid bezinin aşırı çalışması halinde, bağırsak-mide Ameliyatları sonrasında, çeşitli hormon salgılayan tümörlerde, iltihabi bağırsak hastalıkları-kolitlerde görülebilmektedir. Tedavileri sebebe yönelik olarak değişkendir.
 
F

Fırtına

Guest
Bağırsak Hormonlarının Aşırı Salınımı.!

Sindirim sistemi, Hormon salgılayan birçok doku ve hücre grubu içerir. Vücudumuzda hormon üreten hücreler en yoğun olarak sindirim sisteminde bulunur. Günümüzde özellikleri ve etki biçimleri yeni tanımlanan hormon yapısındaki Maddelerle birlikte sindirim sisteminde onlarca hormon bulunmaktadır. Bu Hormonlardan en çok bilinenleri; Gastrin, Kolesistokinin, Sekretin, Vazoaktif İntestinal Polipeptid (VIP), Gastrik İnhibitör Polipeptid (GIP) ve Motilindir.

Gastrin: Midenin Asit salgılayan hücrelerini uyaran ve mide asit salgısını arttıran bir hormondur. yemek sonrası salgısı artan gastrin, mide içeriğinin asidik olmasını sağlar ve besinlerin sindirimine katkıda bulunur. Gastrin üreten tümörler (Gastrinoma) sıklıkla onikiparmak bağırsağı ve pankreas başında ortaya çıkar, nadiren midede görülebilir. Zollinger-Ellison sendromu adıyla da bilinen bu durumda, gastrin aşırı üretimi sebebiyle artmış asit salgısına bağlı olarak ülser görülme sıklığı yüksektir. normal ülserlerin aksine bu ülserler; onikiparmak bağırsağından çok midede yerleşir, sıklıkla birden fazla sayıdadır, ilaç tedavisine rağmen daha geç iyileşir ve genellikle tekrarlama eğilimindedir. Ülsere eşlik eden ishal, bu hastalarda sık görülen bir durumdur.

Oldukça seyrek (milyonda bir) görülen bir tümör olan Gastrinoma, erkeklerde kadınlara göre daha fazla gözlenir. Hastaların yaklaşık 1/3′ünde, Gastrinoma ile birlikte hormon salgılayan diğer bazı bezlerde de tümör vardır.

Tanı, gastrin seviyesinin ve açlık mide asidinin yüksek olması ile konur. Şüpheli durumlarda bazı uyarıcı testlerle gastrin seviyesinin ölçülmesi gerekir. Tanı konduktan sonra tümörün yeri tesbit edilmelidir.

Tedavi cerrahi yöntemle tümörün çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrası takipte en iyi yöntem, düzenli aralıklarla gastrin seviyesinin ölçülmesidir. Tümör yayılımının olmadığı durumlarda uzun süreli sağkalım mümkündür.

Kolesistokinin: İnce bağırsağın başlangıç kısmında üretilen kolesistokinin, yağ emilimi için gerekli olan safranın barsağa akışını sağlayan bir hormondur. Hormonun etkisiyle safra kesesinde kasılma olur ve depolanan safra salgısı bağırsağa akar. Alınan besinlerin sindirimi ve emilimi için yemeklerden sonra kolesistokinin salgılanması artar. Hormonun asıl görevi safra kesesi ve safra kanalının hareketlerini düzenlemektir, ancak kısmen mide boşalması ve pankreas dokusunun gelişmesi üzerinde etkilidir. Yemeklerden sonra doygunluk hissinin oluşmasına yardımcı olarak gıda alımının düzenlenmesini de sağlar.

Sekretin: Bilinen en eski hormondur. İnce bağırsağın başlangıç kısmındaki özelleşmiş hücrelerde üretilir. Hormonun en önemli görevi pankreas sıvısının salgılanmasını uyarmaktır. Bu sayede, bağırsağın ilk kısmı olan onikiparmak bağırsağına geçişi esnasında yüksek asit miktarına sahip olan mide içeriğinin barsak dokusuna zarar vermesi önlenir. Sekretin’in mide boşalmasını yavaşlatıcı etkisi de vardır.

Vazoaktif İntestinal Polipeptid (VIP): Sindirim sisteminde yer alan sinir uçlarından, tükrük bezlerinden ve pankreastan salgılanır. VIP, sindirim sisteminin kan damarlarını genişleterek kan akımını arttıran bir hormondur. Sindirim için gerekli olan salgıların barsak boşluğuna salgılanmasını sağlar. Bu sebeple aşırı üretildiği VIP salgılayan tümörlerde (VIPoma), bağırsak salgılarının artması sonucu bol Sulu ishal ortaya çıkar. Çok seyrek görülen bu tümör, orta yaşlarda ve kadınlarda daha sıktır. Verner-Morrison sendromu ya da pankreatik kolera adıyla bilinen bu durumda bağırsaktan fazla miktarda Su ve Mineral kaybı olur.Tümörün bulunduğu yerin tesbit edilmesinden sonra tedavi cerrahi yöntemle tümörün çıkartılmasıdır.

Gastrik İnhibitör Polipeptid (GIP): İnce bağırsağın başlangıç kısmında daha çok olmak üzere tüm ince bağırsak boyunca bulunan özel hücrelerde üretilir. Mide asit salgısını ve mide hareketlerini baskılar. Bunun yanı sıra besin alımı sonrası, vücutta kan şekerini düzenleyici hormon olan insülin salgılanmasını uyarır.

Motilin: İnce bağırsak boyunca yerleşen özelleşmiş hücrelerde üretilir. Hormonun asıl görevi bağırsak hareketlerini düzenlemektir. Özellikle yağdan zengin gıdalar motilin salgısını uyarır, mide duvarının gerilmesi ve asit miktarı yüksek mide içeriğinin onikiparmak bağırsağına geçişi de motilin salgısını arttırır. Motilin bağırsak hareketlerini hızlandırır, nitekim birçok ishal durumunda bu hormonun seviyesi yüksek bulunmuştur.



Dr. Ahmet GÖRGEL, Prof. Dr. Mitat BAHÇECİ
 
F

Fırtına

Guest
Antibiyotik tehlikesi.!

662120_detay.jpg



Ankara'daki özel bir hastanede çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak görev yapan Dr. Nejdet Birgen, bilinçsiz kullanılan yüksek etkili antibiyotiklerin çocuklarda ve yetişkinlerde bağırsak düğümlenmesine neden olduğunu söyledi.

Dr. Birgen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antibiyotiklerin yan etkilerinin yanı sıra bağırsağı hızlı çalıştıran gıdaların ve cerrahi operasyonların, amipli dizanteri, bakteriyel dizanteri, tifo, bağırsak düzensizliği, kabızlık ve ishal gibi hastalıkların bağırsak düğümlenmesine neden olabileceğini belirtti.

Bağırsakta oluşan fıtıklaşma sonucu bağırsağın bir bölümünün diğer bölümünün içine girerek genişlemesiyle ortaya çıkan bağırsağın aldığı teleskobik yapının bağırsak düğümlenmesi olarak tanımlandığını ifade eden Birgen, bu durumun bağırsaktaki maddenin ilerlemesine engel olduğunu ve hastanın dışkılayamadığını söyledi.

Türkiye'de bilinçsiz ilaç kullanıldığını, bunların başında antibiyotiklerin geldiğini kaydeden Birgen, ''Bu konuda yeterli bilinç düzeyine ulaşamadık henüz.. Hatta kimi hekimler bile tanı koymadan her hastalığa antibiyotik verme yolunu seçiyor'' dedi.

Sağlık Bakanlığının gereksiz ve yanlış ilaç kullanımının üzerinde son 10 yıldır önemle durduğunu, hekimlere eğitim verdiğini ifade eden Birgen, ''Yanlış ve gereksiz antibiyotik kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan yan etkiler vücuda ciddi zararlar verebiliyor. Antibiyotikler mikroorganizmaları öldürürken bağırsakta veya vücutta bulunan iyi huylu mikroorganizmaları da yok ediyor. Özellikle geniş spektrumlu ilaçların bir yan etkisi olarak ağızda yaralar başlıyor ve ağızdaki yaraları tedavi etmeye çalışırken burada oluşan bozulmalar bağırsakları etkiliyor. Bu da hastayı bağırsak düğümlenmesine kadar götürüyor'' diye konuştu.

1980'li yıllarda kuzey ülkelerde yapılan ishal aşılarının 20 yıllık araştırmanın ardından 2000'li yıllarda kullanılmaya başlandığını hatırlatan Birgen, şunları söyledi;

''Bu aşılar üzerine 20 yıl araştırma yapıldı. Birinci kuşak aşılarda bağırsak düğümlenmesi görüldü ve uygulama hemen kesildi. Antibiyotikleri de kullandığınızda bağırsağın çalışma sistemi değişebiliyor. Her ilacın bir yan etkisi vardır ancak dereceleri farklıdır. Hekimlikte ilacın fayda ve zararlarını değerlendiriyoruz. Antibiyotikler tabii ki hastalığın tedavisinde olmazsa olmazlar ve gerektiğinde doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Burada büyük görev hekimlere düşüyor. Özellikle pediatride kullanılan antibiyotiklerin dozu çok önemlidir. Antibiyotik kullanılması gerekiyorsa ve bağırsak düğümlenmesi görülüyorsa ilacın kesilmesi hekim tarafından değerlendirilmeli, duruma göre karar verilmelidir..''

HASTALIK ÇOĞUNLUKLA 0-2 YAŞ İLE 65 YAŞ VE ÜZERİ KİŞİLERDE GÖRÜLÜYOR

Birgen, hastalığın çoğunlukla 0-2 ile 65 yaş ve üzeri kişilerde görüldüğüne dikkati çekerek, şöyle devam etti;

''Bu hastalığın bebeklerde ve küçük çocuklarda en kolay fark edilme şekli kramplar halinde şiddetli karın ağrısı gözlenmesidir. Bunun yanı sıra ebeveynler çocuklarında şiş karın, sert bir şekilde ele gelen belirgin bir sertlik görürlerse ve çocuk kakasını yapmada problem yaşıyorsa kısacası günlük yaşamda karşılaşılmayan bir durum görüldüyse hemen hekime başvurulmalı.. Belirtilere ek olarak çocuk kaka kusmaya başlar ve bu durum acil müdahale edilmesi gereken bir tablodur..''

Birgen, tedavi safhasında da ilk olarak burun yolu ile takılan mide hortumuyla mideden mide suyu ve bağırsak içeriğinin dışarı boşaltılarak bağırsaktaki ödemin yok edilmeye ve geçişin açılmaya çalışıldığını, yanıt vermeyen olgularda ise ameliyat yöntemine başvurulduğunu söyledi.

Düğümlenmenin defalarca tekrarlaması halinde altta yatan başka bir neden olabileceğine dikkati çeken Birgen, ''Bağırsakta doğuştan uzunluk ya da kısalık var mı? Bağırsak çalışmasını sağlayan sinir sisteminde bir bozukluk var mı? Ona bakılıp hasta mutlaka bir çocuk gastroentoloğuna yönlendirilmeli'' diye konuştu.

Ailelerin alacağı önlemlerle hastalık riskini azaltabileceğini ifade eden Birgen, ''Çocuklara en az yarım dakika ile 2 dakika arasında el yıkama alışkanlığının erken yaşlardan itibaren kazandırılması lazım. İçilen suların sağlıklı sular olduğuna dikkat edilmesi de önemli bir husus. Aynı zamanda, dondurma gibi gıdaların da çok dikkatli tüketilmesi, açıkta satılan yiyeceklerin alınmaması gerekiyor. Çocuğunuzda eğer tırnak yeme alışkanlığı varsa bu durum psikolojik destek alınarak ortadan kaldırılmalı'' dedi.

Zamanında müdahale edilmemesi durumunda bağırsakta dolaşım bozukluğunun çürümeyle sonuçlanarak o kısmın kaybedilmesine neden olduğuna dikkati çeken Birgen, geç kalınan vakalarda bağırsağın çürüme bölgesinden delinerek bağırsak içeriğinin karın içine boşalmasının ölüme neden olabileceğini söyledi.
 
F

Fırtına

Guest
50 Yaşından itibaren; Kadın ve erkeklerde kalın bağırsak kanseri taraması yapılmalı!

50 yaşından itibaren; Kadın ve erkeklerde kalın bağırsak kanseri taraması yapılmalıdır. 50 yaşından itibaren dışkıda gizli kan aranması, sigmoidoskopi, baryumlu kolon grafisi taramalarından birinin yapılması önerilir. Başarı oranları birbirine eşit olan bu testlerden herhangi birisi şüpheli çıkarsa mutlaka kolonoskopi yapılmalıdır.

Erkekler prostat kanserine karşı prostat spesifik antijen testi (PSA kan testi) yaptırılmalıdır. Yüksek riskli kişilerde (bir veya daha fazla yakın akrabada erken yaşlarda prostat kanseri tanısı olanlarda) bu testlerin 45 yaşında yapılması önem kazanıyor.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Kabızlık

Kabızlığın bir diğer adı konstipason’dur. Genel olarak bireyler bunu dışkılamanın sık olmaması şeklinde algılarlar. Fakat kabızlık böyle bir durum değildir. Gaitanın havim ve ağırlığında azalma görülürse, dışkılama için zorlanılırsa, dışkılamadan sonra bağırsakları tam boşaltamamışsınız gibi his varsa o zaman kabızlıktan bahsedilebilir. Gün içinde veya haftada ortalama üç kere dışkılama normal olarak kabul edilir. Ama bazı kişiler için bir haftada veya daha uzun sürede bir kere dışkılama normal olabilir. Bağırsakların çalışması diyet ile ilgilidir. Sağlıklı ve normal bir dışkılama için otuz gram lif ve ortalama 3 litreye yakın su tüketilmelidir. Düzenli spor dışkılamanın en büyük yardımcısıdır. Her yüz kişiden sekseni muhakkak hayatında bir kere kabızlık sorunu çekmiştir. Normal değerler bir bireyin bir haftada ortalama üç defa dışkılama yapması gerektiğini söylemektedir. Daha önceden her bireyin günde bir kere dışkılaması gerektiğine dair görüşler vardı. Şimdi bu görüş terk edildi.

Kabızlığın Nedenleri:

Bağırsak hareketleri zaman içerisinde değişikliğe uğrayabilir. Birey genelde tuvalet temiz değilse tuvalete girmez. Yoğun iş hayatında dışkısını yapmayı daha sonraya erteleyebilir. Basur nedeni ile veya makatta oluşan çatlaktan ötürü ağrı duymamak adına tuvaletini yapmamayı reddedebilir. Tüm bu nedenler bağırsak hareketlerinde değişiklik yaratmaktadır. Bunların yanında dengesiz ve düzensiz beslenmek dışkılamada sorun yaratır. Lif ve posa yönünden zengin gıdalar tercih edilmelidir. Kabız olan insanların besinlerinde kola gibi gazlı içecekler ve rafine şekerlerin bolca olduğu görülmektedir. Bağırsak yumuşatıcı ilaçların yanlış kullanımı da kabızlığa neden olmaktadır. Bu ilaçların uzun süreli alınımında bağırsaklar çalışmamasını gerektiğini düşünerek çalışma hızını ve ritmini düşürmektedir. Sporu hayatının bir parçası haline getirmemiş kişilerde daha sık görülmektedir. Karın kasları iticiliğini en aza indirir. Bu nedenle de dışkılama zorlaşır. Bazı antidepresan ve sakinleştiricilerin yan etkisi de kabızlığa neden olabilmektedir.

kabızlık tedavisi

İrritabıl Barsak Sendromu Nedir?


Bu sendrom bağırsak kasılmalarına neden olan bir hastalıktır. Hastada genel anlamda ishal ve kabızlık durumları görülmektedir. Karın şişliği, ağrı, gaz gibi belirtiler görülmektedir.

Kronik İdiyopatik Kabızlık:

Ender bir hastalıktır. Fonksiyonel anlamda kabızlık demektir. Nedeni bilinmemekle beraber bu hastalara uzun süreli kabızlık mevcut ise hiçbir ilaç işe yaramamaktadır. Kalın bağırsağının kas ve sinir sisteminde sorun olan bireylerde veya hormonal değişiklikler nedeni ile görülebilmektedir. Kadınlara ve özelliklede çocuklarda daha sık görülmektedir. Dışkının kalın bağırsaktan geçmesi için belli bir süre vardır. Bu süre uzarsa veya bağırsak kaslarında sorun varsa kronik kabızlık oluşabilmektedir.

Tüm bunların yanında kabızlık insan hayatının belli dönemlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Öyle ki tuvalette fazla kalarak ıkınmak zorunda olmak basur hastalığının oluşmasına neden olabilmektedir. Bununla birlikte sert dışkı makatı ve anüsü zedeleyebilir ve yırtık oluşumuna neden olabilir. Bu sebeple her dışkılama ağrılı, kanamalı ve yanmalı olmaktadır. Aynı zamanda çocuklarda kabızlık sık görülmektedir. Kabız olan bir çocuk haftada bir kere dışkılamaktadır. Kabızlık çocuklarda huzursuzluk ile birlikte ağrı ve iştahsızlığa neden olur. Kabızlık halinde çocukların kakalarında sertlik belirir ve makatta çatlağa neden olabileceğinden kanamalı bir dışkı da görülebilmektedir. Bebeklerde kabızlık görülüyorsa ve anne sütü ile beslenme devam ediyorsa o zaman annenin lifli besinlerle beslenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda iki yaşından önce çocuklara zorla tuvalet eğitimi verilmeye kalkılırsa ileride kabızlık sorunu başlayabilir. Anne sütü genel anlamda kabızlığı önleyici bir besindir. Ek mamalara geçildiği dönemde kabızlık özellikle görülür. Mamaların hazırlanılmasında kullanılan az su miktarı da kabızlığa neden olur.

Kabızlıkta Halinde Yapılması Gerekilenler:

Sulu gıdalar tüketmek önemlidir. Posalı ve lifli ürünleri tüketmek kişiye yarar sağlayacaktır. Özel ilaçlar vardır. Bu ilaçlar doktor tarafından verilmedikçe kullanmak zararlı olabilir. Kola, kakao ve kuruyemiş tarzında gıdalar özellikle de kabızlık halinde tüketilmemelidir. Fazlaca tüketilen inek sütleri kabızlığa neden olmaktadır. Yulaf ezmesi ve zeytinyağı kabızlığın en büyük düşmanıdır. Sıkça tüketmekte hiçbir sorun olmaz.

Kabızlık Tedavisi:

Kabızlığın nedeni öncelikle araştırılmalı ve ona uygun bir tedavi yöntemi seçilmelidir. Bunun yanında cerrahi anlamda bağırsakların boşaltılması mümkündür. Amaç hastanın düzenli ve bağırsak ritmine uygun dışkılamasını sağlamaktır. Eğer herhangi bir nedenden ötürü kabızlık görülüyorsa bu neden ortadan kaldırılmalıdır. Kabız olan bireyler kendilerini çok rahatsız hissedeceklerdir. Bu nedenle öncelikle hastanın psikolojik durumu değerlendirilir. Kabızlık bağırsakların doğuştan gelen veya sonradan oluşan işlevsel bozukluklarından ötürü ise o zaman cerrahi müdahale gerekir. Bir anda ortaya çıkan kabzı rahatsızlığında hastalar çok ağrı çekerler.

Kabızlık Tedavi Programları:

Amaç bağırsağın işlevlerini geri kazandırmaktır. Bu nedenle özellikle de lifli gıdalar tüketmek gerekir. Bununla birlikte beslenme alışkanlığı edinmek şarttır. Birey her gün aynı saatlerde yemek yemelidir. Egzersiz ile karın kaslarını güçlendirebilirsiniz. Bu sayede dışkılamak çok daha rahat ve sorunsuz olacaktır. Bazen gerektiği takdirde gaita yumuşatıcı ve söktürücü ilaç kullanımı yapılabilmektedir. Bu ilaçların arasında maden tuzu yapısında olanlar vardır. Aynı zamanda osmotik basınç sağlayan, kitle etkisi gösteren, gaitayı kayganlaştıran ilaçlar da vardır. Bunların yanında fitil ve laman tatbiki çok işe yaramaktadır.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Soliter Rektal Ülser Sendromu ve Tedavisi

Soliter Rektal Ülser Sendromu Kolorektal Cerrahinin Ama Çok Sıkıntı Yaratabilen Konularından Bir Tanesidir.

Soliter rektal ülser sendromu nedir.jpg

Soliter Rektal Ülser Sendromu Nedir?


Soliter rektal ülser sindirim sistemimizin son kısmı olan rektumda meydana gelen bir ülser veya yaradır. Kanama, mukuslu akıntı, dışkılama sonrası yetersiz boşalma hissi ve zorlu dışkılama, ağrı ve halsizlik ile kendini gösterir. 40-50 yaşlarında daha sık görülmekle beraber 14-76 yaş aralığında da görülmektedir. Anal girimden (makatın ağzından) yaklaşık ilk 10cm içinde sıklıkla görülür. Kolonoskopik görünümü nedeni ile sıklıkla barsak (rektum) kanseri, iltihabi barsak hastalığı ile karışır. Bu nedenle mutlaka biyopsi ile bunlar dışlanmalıdır. Rektal kanama, ıkınarak dışkılama, pelvik ağrı, inkontinens, dışkılama hissi sık görülen semptomlardır. Nedenleri tam olarak aydınlatılmamış olmasına rağmen sıklıkla suçlanan rektal prolapsus (makat sarkması) ve paradoks puborektal kasılma (rektal inerşia-beyin ve makat arasındaki koordinasyon bozukluğu yani dışkılalama için tuvalete gidildiğinde tuvalet yapmak için ıkınmaya rağmen makat kaslarının gevşememesi) kabul edilmektedir.

Tanı klinik, rektal muayene, kolonoskopi ve patoloji sonucu ile konulmaktadır. Ayırıcı tanıda hemoroid-basur, anal fissür-çatlak, Ülseratif Kolit, Crohn hastalığı, malignensi, amip, kolsistitis sistika profunda ve endometriozis dışlanmalıdır.

Defekografi ve anal manometri gibi testler ile rektal prolapsus (makat sarkması) ve anal kanal dinlenme-sıkma basınçlarının yüksekliği saptanabilir.

Tedavide rektal prolapsus denilen barsak sarkması varsa rektopeksi ameliyatı düşünülebilir. Ama öncelikli tedavi konservatif yani medikal tedavidir. Tedavide hedef kabızlığı ve uygunsuz puborektal kasılmayı önlemek ve düzeltmektir. Uygun posalı beslenme ve biofeedback tedavinin temelini oluşturmaktadır. Biofeedback, isminden de anlaşılabileceği gibi bir fonksiyonun kişiye geribildirimidir. Anal bölgenin gevşemesinin (aslında bazı hastalıklarda da kasılmasının) derecesinin hastaya gösterilerek bu fonksiyonu geliştirmesini sağlamak/provoke etmektir. Bu amaçla örneğin audio-visual biofeedback aletleri kullanılagelmiştir. Anal kanala ince bir basınç probu/basınç ölçer yerleştirilir. Hastaya kasması ve gevşemesi söylenir. Hasta ve hekim cep telefonu büyüklüğünde bir monitörden kasma ve gevşemenin derecesini hem ışıklı/şematik olarak görürler; hem de bu işleve uyarlanan bir sesin artıp azalmasıyla işitirler / buna görsel-duysal biofeedback denir. Son zamanlarda daha gelişmiş software'ler yardımıyla bilgisayar yardımlı EMG biofeedback (FemiScan) sistemleri kullanıyoruz. Hekim yerine, daha iyi ayarlanmış ve sürekli bir bilgisayar kontrolu ve kaydı ile biofeedback uygulanabiliyor. Tüm bunlarda amaç, hastanın ne kadar kasıp gevşediğini ona anında ve doğru ileterek doğru egzersiz yapmasının sağlanmasıdır/ve tabii, gelişimin kaydedilmesidir.

Cerrahi olarak rektopeksi, lokal olarak ülsere alanın çıkarılması ya da barsağın karna ağızlaştırılması (stoma-kolostomi) açılması yapılmaktadır. Bu tedaviler konservatif tedaviye yanıt vermeyen hastalarda tercih edilmekte olup cerrahiye rağmen tekrarlama olasılığı yüksektir.

Sonuç olarak soliter rektal ülser sıkıntılı bir hastalık gurubu olup, bu konuda deneyimli kolorektal cerrahlar tarafından irdelenmeli, tedavi edilmelidir.


Makale: Doç. Dr. Sezai LEVENTOĞLU
 
Tekerlekli Sandalye
Üst