Bakış Açısı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
BAKIŞ AÇISI

Ahmet ile Mehmet aynı gün doğan iki kardeştiler; ama hayata belirgin bir farkla başlamışlardı. Çünkü Ahmet’in sol bacağı yoktu dünyaya geldiğinde. Bu dünya güzeli ikizlerin annesi Zeynep Hanım ve babası Selim Bey, Ahmet’in durumuna alışmakta biraz zorlansa da, çabuk adapte olmuşlardı aslında. Zaten sekiz yıldır çocuk özlemiyle yanıp tutuşuyorlardı; Allah’ın onlara verdiği bu hediyeyi bir de kusurlu mu sayacaklardı! Genelin dışında bir durumdu bu belki; ama onlar, her şeyin normal ölçüsü kendine has durumudur, diye düşünen insanlardı. Bu bakış açıları dolayısıyla, oğulları Ahmet’i de bir engelli olarak görmeyecek, bunu ona ve kardeşine de bir engel olarak hissettirmeyeceklerdi; söz vermişlerdi birbirlerine. Sadece, Ahmet için biraz daha çaba sarf etmeleri gerekecekti; o kadar.
Ziyaretlerine gelen insanların acı dolu bakışlarına, teselli verici sözlerine ve buna benzer daha birçok söze ve tavra karşı hazırlıklı davrandılar ve güçlü duruşlarını hiç bozmadılar.

Zeynep Hanım öğretmen olduğu için biraz avantajlıydı bu konuda; ama şimdi daha derinlemesine bilgiye ihtiyacı vardı. Eşiyle de paylaşmıştı bunu. Eşi ve çocuklarının hastaneden taburcu oldukları günün akşamında, işten dönüşte eve bir koli kitapla çıkageldi Selim Bey. Bunu gören Zeynep Hanımın mutluluktan gözleri doldu. O da zaten akşam eve geldiğinde, engelli çocuk yetiştirmeyle ilgili birkaç kitap satın almasını söyleyecekti ona. Eşinin ince davranıp sürpriz yapması onu çok duygulandırmıştı doğrusu. Selim Bey ince olduğu gibi, yumuşak huylu; iyi bir insandı aynı zamanda. Zeynep Hanım, hamileliği süresince, çocuk yetiştirmeyle ilgili birçok kitap okumuş ve okuduğu bazı kitapları Selim Bey’e de okutmuş, öğrendiği bazı bilgileri onunla da paylaşmıştı. Ne var ki; gelecek olan sürprizden habersiz oldukları için, o konuyla ayrıca ilgilenmemişlerdi. Gerçi bunu göze almışlardı. Hamilelik boyunca düzenli olarak kontrollere gitseler de, ultrasona sadece bir defa olmak üzere, o da hamileliğinden emin olmak için girmişti Zeynep Hanım. Dolayısıyla, çocuklarının bedensel engelinin olup olmadığını önceden bilmiyorlardı.
Selim Bey, bir giyim mağazasının hem sahibi, hem de yöneticisiydi. Artık, mağazaya gelen giden müşterilerle de bizzat ilgilenmeye başlamıştı. Onu böyle güzel bir davranışa sevk eden en önemli sebep, kuşkusuz müşteriler arasında engelli insanların da olmasıydı. Onları kırmadan, engelleriyle ilgili merak ettiklerini de, kendilerine sorup öğreniyordu. Müşteriler de bu ilgiden oldukça memnun kalıyorlardı.

Zeynep Hanım da hem çocuklarıyla ilgileniyor, onlar uyuduğu zamanlarda da eşinin aldığı kitapları okuyordu. Akşam olunca gündüz okuduklarını eşiyle paylaşıyor, öğrendikleri hakkında onu da bilgilendiriyordu. Selim Bey de aynı şekilde, gün içinde karşılaştığı farklı engelleri olan insanlardan edindiği bilgileri eşiyle paylaşıyordu.
Derken günler, aylar birbirini kovaladı…

Çocuklar dokuz aylık olmuşlar ve emeklemeye başlamışlardı. Ahmet’in Mehmet gibi emeklemesine imkân yoktu; tek bacağını kullanarak ve vücudunun sol yanını yerde sürüyerek emeklemeye çalışıyordu. Mehmet’e göre biraz daha zorlanıyordu; ama o, durumunun farkında bile olmadığı için çabalamaya devam ediyordu. Mehmet’in de, Ahmet’in önünde bir örnek olması, onun yılmaması için iyi bir sebepti. Bir ay kadar böyle devam etti ve artık bir yere tutunarak yürümeye başlamışlardı. Ahmet için daha zorluydu bu süreç de; ama Zeynep Hanım çok destek oluyordu oğullarına. Bir süre sonra ilk yürüme deneyimleri başladığında iş daha da zorlaşmıştı. Çünkü Ahmet Mehmet gibi desteksiz yürüyemeyecekti. Anne ve baba için de çok zordu bu dönem. Yapılması gereken işlemler yapıldıktan sonra, Ahmet bir iyileştirme merkezinde ve hastanede fizik tedavi görmeye başladı. Bunun dışında ailesi Ahmet’in özel olarak evde de oyunla karışık bir şekilde fizik tedavi almasını sağlıyorlardı. Bu sancılı süreci olabildiğince eğlenceli hale getirmeye çalışıyorlardı.

Zeynep Hanım, doğum izninden sonra ücretsiz iznini de kullanmıştı. Bu noktadan sonra çok önemli bir karar vermesi gerekiyordu. O bir sınıf öğretmeniydi ve mesleğini çok seviyordu. Yüreğinin acıdığını hissediyordu; çünkü mesleğinden istifa etmesi gerektiğini düşünüyordu ve bunca zaman pek düşünmek istememişti bu konuyu. Zamana bırakmıştı… Ahmet’i bir bakıcıya veremezdi. Onun hayata hazırlanması için daha fazla çabaya ihtiyacı vardı. Çocuklarına kendisi bakmalıydı; aksini düşünmek bile vicdanını sızlatıyordu. Yapılması gereken belliydi aslında ona göre; bu bir karar aşaması da değildi belki; atlatılması gereken sancılı dönemlerden biriydi sadece. Böyle düşünüyordu... Eşiyle de pek üzerinde durmamışlardı işin bu kısmının. Artık konuşma zamanları gelmişti bu konuyu. Akşam olunca konuştular ve Selim Bey saygıyla karşıladı eşinin bu düşüncesini ve yerinde bir karar verdiğini söyledi eşine.
Ertesi gün gidip istifasını verdi Zeynep Hanım.
Ahmet’in fizik tedavi çalışmalarına devam edildi… Zamanı gelince protez bacak takıldı ve ona alışma sürecinde de yine fizik tedavi çalışmalarına devam edildi.
Ahmet ve Mehmet beş altı yaşlarına geldiklerinde, Ahmet de Mehmet gibi, yaşının gerektirdiği öz bakım becerilerini kendisi yapabiliyor, yeni bacağına alışmaya çalışıyordu. Artık ana sınıfına başlama zamanları gelmişti. Ailesi onları evlerinin karşısındaki caddede bulunan anaokuluna kaydettirmişti. Zeynep Hanım da mesleğine geri dönmek istiyordu artık. Bu düşünceyle içi içine sığmıyordu. Selim Bey de bu kararını olumlu karşılayınca, Zeynep Hanımın sevinci iki katına çıktı.
Hem çocukların, hem Zeynep Hanımın okul hazırlıkları tamamlandıktan sonra, artık okulların açılmasına bir gün kalmıştı. Zeynep Hanım da birinci sınıfları okutacağı için, çocuklarıyla aynı tarihte başlayacaktı okula…

Ertesi gün herkes erkenden uyandı. Gerekli hazırlıklar ve kahvaltılar yapıldıktan sonra, önce çocuklar bırakılacaktı okula. Evden çıkıp, Ahmet ve Mehmet’in okuluna gidildi hep birlikte. Aileleriyle birlikte okulun bahçesine giren bazı çocuklar, yine ailesiyle birlikte bahçe kapısından içeri girmekte olan Ahmet’e dikkatle bakıyorlar ve anne babalarına Ahmet’le ilgili sorular soruyorlardı. Zor bir güne hepsi de hazırdı; Selim Bey ve Zeynep Hanım, karşılaşabilecekleri olası durumları ve bunları nasıl karşılamaları gerektiğini günler öncesinden defalarca konuşmuştu çocuklarıyla. Ahmet ve Mehmet herkese gülümseyerek bakıyorlardı her şeye rağmen. Sonra çocuğun biri yaklaşıp Ahmet’e,” Senin bacağına ne oldu?” diye bir soru yöneltti. Selim Bey ve Zeynep Hanım, sanki bir an nefesleri tutulmuş gibi oğullarının cevabını bekliyorlardı. Her ne kadar benzer sorularla karşı karşıya kalsalar da bunca zaman, Ahmet için bazı zorlukların aşılması adına önemli bir gündü bugün onlar için. Ahmet’e engel olarak gösterilmeyen durumunun, çevresi tarafından öyle hissettirilmesi korkusuydu aslında bu aileyi tedirgin eden. Bunca zaman sorulara kontrollü bir şekilde birlikte cevap vermişlerdi; ama bugün Ahmet kendisi ya da kardeşiyle birlikte cevaplayacaktı; bacağıyla ilgili, kendisine yöneltilecek olan olası soruları. Neyse ki Ahmet gayet doğal bir ifadeyle,” ben doğduğumda bacağımın biri yokmuş, doktor amcalar da bana bacak taktılar” diye cevap verdi. Çocuk, “Nasıl yani?” diye ikinci bir soru yöneltince, Zeynep Hanım bir an cevap verecek oldu çocuğunun yerine. Selim Bey eşinin elini tuttu, metin olmasını sağlayarak, müdahale etmesini önlemek istercesine. Ahmet bacağını göstererek “Böyle işte“ diye cevapladı Ahmet bu kez gelen soruyu. Belli ki diğer çocuk merakını gidermek istiyordu, belki de böyle biriyle bu kadar yakından diyaloğa geçme fırsatı olmamıştı bugüne kadar, bunun gibi durumlara dair, daha öncesinde aklında bir şema oluşmamıştı belki de, çocuk yeni bir şeyler öğreniyordu. Ailesi zamanında, Ahmet’e özgüven duygusunu tam olarak verdikleri için, Ahmet sorun yaşamıyordu bu gibi sorular karşısında. Olması gereken de o değil miydi zaten; her koşulda bir çocuğa o özgüveni verebilmek… Birbirlerinin isimlerini öğrendikten sonra da Ahmet’le Mehmet’in yüzlerine bakarak, “Sınıfa birlikte gidelim mi?” dedi ismi Ömer olan çocuk. Onlar da soruya olumlu yanıt verirken, bir taraftan da anne ve babalarının yüzüne bakıyorlardı; kendilerine izin veriyorlar mı diye. Bu arada aileler de tanışmışlardı. Haydi, hep birlikte içeri girelim o halde, dedi Selim Bey ve hep birlikte okuldan içeri girip çocukları sınıfa bıraktılar. Kendileri de bir süre yanlarında kaldıktan sonra, çocuklar ve öğretmenleri için iyi dileklerde bulunarak okuldan ayrıldılar. Selim Bey, Zeynep Hanımı da okuluna bırakıp kendisi de işine geçti. Gün içinde Ahmet için ufak tefek sıkıntılı durumlar daha yaşanmıştı; ama ciddi bir sıkıntı yaşanmamıştı. Sıkıntıların büyüklüğü biraz da onları algılayış biçimimize bağlı değil midir zaten!

Günler geçtikçe, Ahmet ve Mehmet okula daha çok alışıyorlardı. Zeynep Hanım da okul hayatına geri dönebildiği için çok mutluydu. Ahmet, arkadaşları gibi koşamadığı için üzülüyordu. Annesiyse ona çok güzel resimler yaptığını, herkesin de onun kadar güzel resim yapamadığını söylüyordu ki, bu konuda gerçekten çok haklıydı. Ahmet, resim konusunda çok yetenekli bir öğrenciydi. Mehmet’in de resimleri güzeldi; ama Ahmet bu konuda özel bir yeteneğe sahipti. Zaten Mehmet’in Ahmet kadar ilgisi de yoktu resme karşı. Annesi bir gün Ahmet’le konuşurken ona her insanın farklı farklı özelliklere sahip olduğunu, kardeşi Mehmet’le bile ikiz olmalarına rağmen farklı özelliklere sahip olduklarını, bacağının durumunu kendisine bir engel olarak görmemesi gerektiğini, sadece bu konudaki sınırlarının birçok insana göre daha dar olduğunu düşünmesini ve kendisini sınırları dâhilinde geliştirmesini, Ahmet’in yaşına uygun bir dille ve onun anlayacağı kadarıyla( ki çocuk deyip geçmemek lazım) anlatmaya çalıştı. “Mesela resmi de herkes senin kadar iyi yapamıyor diye, onlar bu konuda engellidir diyebilir miyiz? Tabi ki diyemeyiz.” dedi ve herkesin her konudaki sınırlılığının farklı farklı olduğunu, asıl engelin, var olan sınırlarımız içinde kendimizi geliştirmememizin, kendi kendimize engel koymamızın olduğunu yine onun anlayacağı seviyede anlatmaya çalıştı. Annesinin kardeşine söylediklerini Mehmet de dinliyordu. Zeynep Hanım her iki çocuğuna hitaben konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biliyorum; biraz kafanız karıştı; ama zamanla daha iyi anlarsınız ne demek istediğimi? Sizler zeki çocuklarsınız. O yüzden küçük yaşınıza rağmen konuşuyorum sizinle bunları.”…

Selim Bey de bunca yıl boş durmamıştı; engelli vatandaşlar adına bir şeyler yapmak konusunda. Öncelikle, iş yerine aldığı halkla ilişkiler uzmanının sayısını ikiye çıkardı; engelli vatandaşlarla özel olarak ilgilenmelerini istedi, onlardan isteyenlerle anket yapılmasını sağlayıp, dilek ve şikâyet kutusu oluşturdu, gerek işleriyle ilgili gerekse toplumda karşılaştıkları sıkıntılarla ilgili elinden geldiğince onlara destek olmaya çalıştı. Bu arada işleri iyi giden Selim Bey, mağaza sayısını artırdı; önce bulunduğu il genelinde, sonra da birkaç farklı ilde şube açtı. Hepsinde de engellilerle ilgili özel bir ilgi alanı oluşturulmasını sağladı. Ayrıca, bütün şubelere deneyimli birer terzi alıp, mağazasında satılan kıyafetleri, kişilerin bedensel engeline göre, kendi istekleri doğrultusunda, ücretsiz olarak düzelttirme, dolayısıyla onların da özel birer insan olduklarını hissetmelerini sağlama yolunda önemli bir adım attı. Mağazasının bütün şubelerine, en az birer tane engelli eleman alıp, bu konuda da diğer işverenlere örnek olmaya çalıştı. Sadece bedensel engelli değil, her türlü engeli olan insanlara yönelik bir derginin çıkarılmasını ve bu dergi için gerekli maddi desteği sağladı. Mağazasının bütün şubelerinde çift satılan her şey( ayakkabı vs.), duruma göre tek olarak da satışa sunuldu. Kendi çocuğunun karşılaştığı her zorluk, onun toplum için yapabilecekleri adına birer rehber olmuştu. Yakın çevresinde bulunan toplu taşıma araçlarının, tekerlekli sandalye kullanan, yürüme zorluğu çeken ya da gözleri görmeyen vatandaşların da rahatlıkla inip binebileceği konuma gelmesini sağlamayla ilgili olarak, gerekli kişilerle gerekli görüşmeleri yaptı. En azından o çevre için bu konuda da öncü oldu; yine her durağa gelindiğinde, araçta durağın isminin seslendirilmesi gibi bir uygulamaya da destek vererek, gözleri görmeyen vatandaşların da hangi durakta ineceklerini bilmeleri açısından kolaylık sağlanmasına yardımcı oldu. Vatandaşların, engelli bireyler hakkında bilinçli olmasını sağlamak amacıyla, eşi Zeynep Hanım da, Milli Eğitim ve Halk Eğitim bünyesinde engellilere yönelik her türlü çalışmaya(seminer vs.) maddi ve manevi olarak destek verdi. Yine oturdukları muhitte bulunan engelli bireylere yönelik okul ve rehabilitasyon merkezlerindeki bireylerin sorunlarıyla da ilgilenip, onlara da, ellerinden geldiğince, gerekli desteği sağlamaya çalıştılar. Öyle ki; onların yaşadığı o güzel muhit “Engelli olmak bir ayrıcalıktır.” denecek duruma gelmişti. Çünkü onların olumlu yönde sergilediği bu davranışlardan, engelli vatandaşlar da memnun kalmış, çevreye karşı olumsuz düşünceleri olumlu yönde değişmiş, bu olumlu etkiden ve Selim Bey ile ailesinin örnek olmalarının verdiği etkiden çevredeki diğer insanlar da etkilenmiş, dolayısıyla çevrede olumlu bir kısırdöngü atmosferi oluşmuştur. Herkesin iyi yönde attığı zahmetsiz küçücük bir adımla, kilometreleri bulan gönül örgüsü oluşmuştur.

Yıllar geçip giderken, Ahmet resim yeteneğini geliştirmiş ve resim öğretmeni olmuştur. Resim öğretmeni olmakla kalmamış, ülkeler arasında yapılan resim yarışmalarında bile dereceye girecek kadar iyi bir ressam olmuştur aynı zamanda. Bu arada tedavisini de ihmal etmemiştir tabi ki. Mehmet de tıp fakültesini bitirmiş, başarılı bir fizik tedavi uzmanı olmuştur. Sevgiyle yoğrulan bu hayatlardan, sevgi tohumları saçılmıştır her yana; zamanı gelince onlar da sevgi saçsınlar diye tüm dünyaya.


ESER SAHİBİNİN;

ADI SOYADI: DERYA KAYA

KISA ÖZGEÇMİŞİ: 1983 doğumluyum. Konya Selçuk Üniversitesi El Sanatları Eğitimi Ana Sanat Dalı Çiçek Örgü Dokuma Öğretmenliği Bölümü mezunuyum. Beş yıldır, bir özel eğitim okulunda öğretmenlik yapmaktayım.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst