Bakteriyel (Enfeksiyon) Pnomoniler.!

F

Fırtına

Guest
Pnomoni, halk dilindeki kullanımı ile “zatürre” akciğerlerde bakteriler başta olmak üzere birçok mikroorganizmaya bağlı olarak gelişen enfeksiyon hastalığıdır.

Zatüreye neden olan bakteriler akciğerlere, üst solunum yollarındaki salgıların, solunum yoluna geçmesi ile, solunan Hava yoluyla, kan yoluyla veya akciğer dokusuna direkt girerek ulaşabilirler. Bu mekanizmalar içinde ağız, boğaz gibi üst solunum yollarındaki salgıların solunum yollarına geçişi en sık nedendir. Bu yolla ağız ve boğazda normalde var olan bakteriler akciğere ulaşarak pnomoni oluşturur.

Sağlıklı bir kişide öksürük refleksi ve solunum yollarının diğer koruyucu mekanizmaları ile solunum yollarına giren bakterilerin hastalık oluşturmaları engellenmektedir. Bu nedenle kişinin vücut direnci hastalık oluşmasında rol oynayan esas faktördür. Pnomonilerin yaş gruplarına göre etkenleri farklılık gösterebilmektedir. İleri yaş, bağışıklık yetersizliği, kalp damar hastalığı, kronik bronşit, diyabet, böbrek yemezliği gibi kronik hastalıkların varlığı, Kanser tedavisi görme, uzun süreli kortizon kullanımı gibi bazı risk faktörlerinin varlığında direnç mekanizmaları zayıflayarak pnomoni oluşumu kolaylaşmaktadır.

Bronş tıkanıklığı, kafa travması, bilinç bulanıklığı, sara nöbeti, uzun süreli hastane yatışı, beslenme bozukluğu varlığında, genel Anestezi almış ya da, ilaç zehirlenmesine maruz kalan kişilerde, kas sinir hastalıkları varlığında, hava yoluna tüp takılması ve nefes borusuna delik açılması öyküsü olanlarda, sigara/alkol veya ilaç-uyuşturucu bağımlılığı olanlarda, iş sektörlerinde çeşitli kimyasallara kronik olarak maruz kalanlarda, mide asidini baskılayan ilaçları uzun süre kullananlarda pnomoni riski artmıştır. Çocuk iken geçirilen pnomoniler de erişkin yaş grubunda akciğer sorunları gelişmesinde önemli bir risk faktörüdür.

Pnomoniler; tedavi yaklaşımları, klinik seyirleri ve neden olan mikroorganizmaların farklılığı nedeniyle toplumda gelişen pnomoniler (TKP), hastanede gelişen pnomoniler (HKP) ve bağışıklığı baskılanmış hastalarda (şeker hastaları, uzun süreli kortizon kullananlar, kanser tedavisi görenler. vb) gelişen pnomoniler olarak sınıflandırılmaktadır.

Toplumsal kaynaklı pnomoniler günlük hayat esnasında toplumdan (sinema, kapalı diğer alanlar vb) edinilen pnömoni anlamına gelir. Toplum kökenli pnömoniler, tipik pnömoni ve atipik pnömoni olarak iki alt grupta incelenirler.

Hastane kaynaklı pnomoni, hastanede yatarken veya taburcu olduktan sonraki ilk 48 Saat içinde gelişen pnomonilerdir. Bu grup içinde özellikle Mekanik solunum cihazına bağlı hastalarda görülen ventilatör ile ilişkili pnomoniler önemli bir yer tutmaktadır.

Bağışıklığı baskılanmış hastalarda pnomoni, bağışıklık sistemi bozulmuş kimselerde görülmektedir. Sağlıklı insanlara zararlı olmayan organizmalar immün sistemi bozan rahatsızlıkları olanlarda fırsatçı enfeksiyonlar oluşturabilmektedir. Bağışıklık sisteminizi baskılayan kortikosteroidler, kanser Kemoterapisinde kullanılan ilaçlar da sizi pnömoni riskine sokabilir. İmmün yetersizliği olan hastalarda görülen pnömonilerin etken mikroorganizmaları, immün yetersizliğin sebebine göre değişmektedir. Bakteriler, viruslar ya da mantarlar bu grup pnömoniye neden olabilirler.

Aspirasyon pnömonisi; akciğerlerinize yabancı bir Madde solunursa, örneğin kusma sırasında mide içeriği akciğerlerinize kaçarsa meydana gelmektedir. Bu durum çoğu zaman merkezi sinir sisteminde herhangi bir rahatsızlık olduğunda veya normal öğürme refleksinizin bozulduğu diğer rahatsızlıklarda meydana gelmektedir.

BELİRTİLERİ

Enfeksiyona sebep olan organizmaya göre pnömoninin belirtileri değişiklikler gösterebilir. En sık görülen belirtiler arasında üşüme, titreme, ürperme, yüksek ateş, terleme, göğüs ağrısı ve koyu kıvamlı balgam çıkarma, öksürük, göğüs ağrısı, halsizlik, iştahsızlık bulunmaktadır. Hastalığın ağırlığına göre nefes darlığı, el, Ayak ve dudaklarda morarma, bilinç değişiklikleri görülebilir. Yaşlılarda ve çocuklarda bulgular silik olabildiği gibi bazen tek bulgu bilinç durumundaki değişlik olabilmektedir. Çocuklarda bazen ateş, karın ağrısı ve kusma zatürrenin ilk bulgularıdır.

Bazı etkenlerde sinsi bir başlangıç söz konusu olabilir. Belirgin bir ateş yüksekliği ve sayılan belirtiler olmadan sadece baş ağrısı, halsizlik, bitkinlik eklem ve kas ağrıları, kuru öksürük gibi sesiz belirtiler mevcuttur (Atipik pnomoni)

Zatürre ihmal edilmemesi gereken önemli bir sağlık sorunudur. Zatürre düşündüren sayılan şikayetlerin varlığında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

TANI

Sayılan belirtilerin varlığında akciğer röntgeni çekilmesi ve balgam veya alt solunum yolundan alınan örneklerin incelenmesi tanı için oldukça yararlıdır. Balgamda mikroorganizmanın saptanması her zaman mümkün olmasa da kesin tanı ve tedavi planı için oldukça değerlidir. Balgam örneğinden aynı zamanda kültür de yapılabilir. Ancak alınan balgam örneğinin vasıflı olması önemlidir, aksi taktirde yanlış sonuçlara neden olabilir.

Sonuç çıkana kadar olası etkenlere uygun Antibiyotik tedavisine başlamak gereklidir. Olası bakterinin tayininde; yaş, hastalığın başlangıç özelliği, mevsimsel özelliği, hasta kişilerle temas hikayesi yol gösterici olacaktır.

Tanı sırasında kullanılan diğer bir yöntem tam kan sayımıdır. Kanda beyaz küre sayısının yüksekliği enfeksiyonunun ağırlığı ve neden olan mikroorganizmanın bakteri mi yoksa virüs mü olduğu hakkında bir fikir verebilmektedir. Pnomonili her olguda kanın çökme hızında artış da gözlenmektedir.

PROGNOZ

Tanı yöntemlerinde ve tedavideki gelişmelere rağmen bakteriyel pnömoniler günümüzde halen önemli bir hastalık ve ölüm nedenidir.

Pnomonilerde klinik gidiş, hastalığa neden olan etken kadar, hastanın özelliklerine de bağlıdır. İleri yaş grubunda (65 yaş ve üzeri), bebeklerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), diabetes mellitus, böbrek yetmezliği, konjestif kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, kronik nörolojik hastalık, kronik karaciğer hastalığı, malignite, siroz, bazı Kansızlık tipleri ve kan hastalıkları (orak hücreli Anemi, multipl miyeloma) gibi ek hastalığı bulunanlarda, dalağı olmayan kişilerde klinik daha ağır seyredebilmektedir ve ölüm oranları daha yüksektir.

Hastaneye yatmayı gerektiren pnomonilerde ölüm oranı -25 arasındadır. Hastanede yatarken pnomoni gelişmiş ise bu oran P-70′lere ulaşmaktadır.

Günümüzde ileri tanı olanaklarına karşın, pnomonilerde etken mikroorganizma saptanması her zaman kolay olmamaktadır. Diğer yandan pnömoni tedavisindeki gecikmenin ölüm oranlarını artırdığı bilinmektedir. Bu nedenle olguların çoğunda etken saptanmadan hemen uygun antibiyotik tedavisi verilmektedir.

KOMPLİKASYONLAR

Olguların -30′unda kan yoluya mikroorganizma tüm vücuda yayılır ve bu olguların % 20′si hayatlarını kaybetmektedir. Bunun dışında pnomoni sırasında gelişebilecek diğer komplikasyonlar arasında; akciğer zarları arasında Sıvı birikmesi, akciğer harabiyeti, komşu dokulara yayılım, akciğer sönmesi, solunum yetmezliği, iyileşmede gecikme, pnomoninin tekrarlaması sayılabilir.

TEDAVİ

Günümüzde ileri tanı olanaklarına karşın, olguların yarısından çoğunda etken mikroorganizma saptanamamaktadır. Bu mümkün olsa bile, belli bir zaman gerektireceği için başlangıç olarak uygun antibiyotik tedavisinin hemen başlanması gerekmektedir. Geniş etkili antibiyotiklerle tedaviye başlanmalıdır. Eğer mikroorganizma tespit edilmiş ise ve ilaç duyarlılık testleri yapma imkanı olursa, bu testlerin neticesine göre uygun antibiyotik kullanılmalıdır.

Pnomonide destek tedaviler de önemlidir. Hastanın bulunduğu oda Sıcak ve nemli olmalıdır. Sıvı ihtiyacı giderilmeli, ileri derecede Su kaybı olan var ise serum desteği uygulanmalıdır. Ağrı ve ateşi olanlar ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar almalı, balgam söktürücü ilaçlarla balgam atılması kolaylaştırılmalıdır. Tedavi sonlarına doğru balgam çıkaramayan, ileri derecede rahatsız edici öksürüğü olanlar öksürük kesici ilaçlar kullanabilirler.

Hastalığı oluşturan etkene ve hastalığın şiddetine göre tedavi en az 5-7 Gün düzenli olarak uygulanmalıdır. Bazı mikroorganizmalarla oluşan pnömonilerin tedavi süresi daha uzun olmak zorunda olabileceği unutulmamalıdır.

65 yaş üzerindeki hastalar, şeker hasalığı, kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, kronik akciğer hastalıkları, alkolizm, immün yetmezlik, kanser gibi hastalıkları olanlar, solunum sayısı Dakikada 30′dan fazla olanlar, sistolik kan Basıncı 90 mmHg’nın altında veya diastolik kan basıncı 60 mmHg’nın altında olanlar, ateşi 38,8 derecenin üzerinde olanlar, şuurunda bulanıklık görülenler, akciğer dışı organlarda iltihabi bulguları tespit edilenler, beyaz küre sayısı 4.000′in altında veya 30.000′in üzerinde olanlar, hematokriti 0′un altında bulunanlar, arter kanında parsiyel Oksijen basıncı 60 mmHg’nın altında tespit edilenler, akciğer grafisinde birden çok alanda pnömonisi olanlar ya da iki gün ara ile çekilen akciğer grafilerinde iltihabın hızlı ilerlediği gözlenen hastalar, akciğer zarları arasında sıvı toplananların hastanede yatırılarak tedavi edilmeleri daha uygundur.

Bazen pnömoniden sonra akciğer zarları arasında sıvı birikebilir. Bu durumda eğer plevral aralıkta biriken Sıvının miktarı çok fazla ise ve enfekte olmuş ise sıvının boşaltılması gerekebilir.

KORUNMA

Altta yatan kronik hastalıkların kontrol Altına alınması, dengeli beslenme, hijyenik önlemler, sigara ve Alkol alışkanlıklarının kontrolü, pnömokok ve yıllık grip aşıları ile pnomoni sıklığı ve ölüm oranı azaltılabilir.

Pnomokok Aşısı;

Erişkin pnomonilerinde en sık izole edilen etkene yönelik olarak hazırlanmış polivalan pnömokok aşısının koruyucuğu 7-10 yıl devam eder. 65 yaşından önce aşılanmış ve aşılamadan sonra beş yıl geçmiş olan olgularda bir defaya mahsus olmak üzere tekrar yapılır. Pnömokok aşısı diabet, siroz, kronik kalp ve akciğer ve böbrek hastalığı olan, risk grubundaki erişkin yaştaki kişilere uygulanmaktadır. aşı oldukça güvenilirdir, ciddi yan etkilere pek rastlanmaz.

Grip Aşısı;

Grip virüsü yaşlılarda ve eşlik eden kronik hastalığı olanlarda pnömoniye neden olabilir. 65 yaşın üzerindekilerde gripten ölümlerde pnomoni önemli bir sorundur. Bu nedenle risk gruplarında her yıl Eylül en geç Kasım ayında grip aşısı önerilmektedir. Yumurta Alerjisi olanlara yapılmamalıdır.


Dr AYDAN MERTOĞLU
 
F

Fırtına

Guest
Bakteriyel Endokardit (İnfektif Endokardit)

Kalp Anatomik olarak üç tabakadan oluşur;

Endokart denilen ve kalbin iç yüzeyini saran hücre tabakası Endokart tabakasının üzerinde miyokart denilen kas tabakası Kas tabakasının üzerini örterek kalbin dış kısmını saran perikart tabakası Bakteriyel endokardit, endokart olarak bilinen kalbin en iç yüzeyini örten hücre tabakasının ve kalp kapaklarının iltihabına verilen isimdir. Bakteriyel endokardit çoğunlukla kalp kapaklarını tutmakla birlikte bazı olgularda damar iç yüzeyini saran endOtel denilen tabakada, kalp pili aparatlarında ve kalp dokularına konulan yamalar gibi vücuda yabancı yapıların üzerinde de oluşabilir.

Değişik kaynaklarda farklı veriler olmakla birlikte toplumda görülme sıklığı yıllık milyonda 14 -31 olarak tahmin edilmektedir. Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve damardan uyuşturucu Madde kullanımı gibi durumlarda görülme sıklığı çok daha yüksektir. Görülme sıklığı yaşla artış göstermektedir.

Bu hastalığın oluşması için öncelikle kalbin veya damarların iç yüzünü saran endokart ya da endotel tabakasının hasarlı olması gerekir. Bu hasar genellikle kalpte doğuştan var olan hastalıklar ya da sonradan oluşan kalp kapak hastalıklarına bağlı olarak, kabin o bölgesinde kan akımının hızlanmasıyla ya da cerrahi gibi travmalara bağlı olarak gelişmektedir. Ağız, üst solunum yolu, barsak, idrar yolları, üreme organları ve cilt gibi dokularda normalde bulunan mikropların diş çekimi, cerrahi müdahale gibi nedenlerle kan dolaşımına girmesi ve hasarlı yüzeylere yerleşmesi sonucunda hastalık süreci başlar. En sık deri ve ağız bölgesi mikropları kan dolaşımına geçer. Hasarlı kalp bölgesinde hızla çoğalan mikroplar bu bölgede kan hücrelerinin de kümelenmesi ile vejetasyon adı verilen, çok miktarda mikrop içeren kitleler oluştururlar.

Kimler endokardite yakalanma riski taşır?

Yapısal kalp hastalığı olmayan insanlarda endokardit nadir görülür. Bakteriyel endokardit’e yakalanma riski yüksek olan kalp hastalıkları şunlardır;

Hem biyolojik hem Mekanik yapay (protez) kalp kapakları Daha önce geçirilmiş endokardit öyküsü Akut eklem romatizması (diğer adıyla romatizmal ateş) gibi geçirilmiş bir hastalık nedeniyle hasar görmüş kalp kapakları Doğuştan kalp hastalıkları (Kalbin sağ-sol karıncık ve sağ-sol kulakçık olarak birbirinden ayrılmasını sağlayan, kirli ve temiz kanın normalde birbirine karışmasını engelleyen bir bariyer oluşturan dokuda doğuştan var olan delikler) Hipertrofik kardiyomiyopati denilen kalbin atar damara kan pompaladığı çıkış bölgesinde daralmaya neden olan hastalık Kalp pili telleri Boyundan kalbe direkt açılan toplardamara yerleştirilmiş tanı ve tedavi amaçlı kullanılan damar yolları Kalp ve damarlara konulmuş yamalar.!

BELİRTİLERİ

Hastalar genellikle ateş, titreme, halsizlik, gece terlemeleri ve kilo kaybı gibi başka pek çok durumda da görülebilecek, hastalığa özgül olmayan şikâyetler tarifler. Hastalarda şikâyetler çok belli belirsiz olabileceği gibi, iltihaba bağlı olarak gelişen komplikasyonlar nedeniyle ciddi şikâyetler de ortaya çıkabilmektedir.

İltihap kalpte ciddi hasara neden olursa basit bir nefes darlığından ani gelişen ölümcül seyredebilen ciddi kalp yetersizliği tablosuna kadar değişkenlik gösteren yakınmalara neden olabilmektedir.

Kalbin ve damarların içinde gelişen, mikroptan zengin, vejetasyon adı verilen kitlelerden kopan parçacıkların kan dolaşımına girmesi ve herhangi bir organa ait damarı tıkaması sonucunda felçler ya da damarı tıkanan organlarda işlev kusurları ve o organlara mikrop yerleşimi nedeni ile apselere yol açabilmektedir.

TANI

doktorunuz şikâyetlerinizi dinleyip muayenenizi yaptıktan sonra gerekli görürse bazı kan testleri ve kalp ultrasonografisi (ekokardiyografi) ile sizi değerlendirecektir. Göğüs duvarı dışından yapılan ultrasonografi ile tanı konulamayan hastalarda endoskopik ekokardiyografi (ağızdan yemek borusuna yerleştirilen bir hortuma benzeyen Alet aracılığı ile yapılan ultrasonografi) yöntemi uygulaması gerekli olabilmektedir.

KORUNMA

Bakteriyel endokardit oluşumuna yatkınlık yaratacak kalp hastalığı bulunan kişilerin, hastalığın oluşumuna neden olan kan dolaşımına mikrop girişini azaltacak ya da engelleyebilecek önlemleri alması korunmada çok önemlidir.

Yakın zamana kadar diş çekimi veya diğer diş müdahaleleri, idrar yolu, mide barsak sistemine yönelik girişimler bu hastalarda hastalığın ortaya çıkmasında en önemli etken olarak sorumlu tutulmuştur. Son dönemde yapılan çalışmalar herhangi bir girişim yapılmaksızın da kan dolaşımına mikrobun girebildiğini göstermiştir. (1-3) Kan dolaşımına mikrop en sık ağız yoluyla girmektedir. Bu nedenle hastaların ağız ve diş sağlığına önem vermeleri çok önemlidir. Dişlerin düzenli olarak fırçalanması ve düzenli olarak diş doktoruna gidilmesi hastalığın önlenmesinde en önemli basamaktır.

Daha önceleri diş çekimi, mide barsak sistemi, idrar yolları ya da üreme organlarına ait girişimler öncesinde pek çok kalp hastalığında Antibiyotik kullanımı önerilmekle birlikte, son zamanlarda bu uygulamanın hastalığa yakalanma açısından en riskli sınıfa yapılması gerektiği ileri sürülmektedir. Ancak ülkemiz koşulları göz önüne alındığında özellikle kalp kapak hastalıklarının bizim toplumumuzda daha sık görülmesi nedeniyle, bu önerilerin hastaya göre değerlendirilip uygulanması çok önemlidir. Bu nedenle herhangi bir kalp hastalığınız varsa bu hastalığın bakteriyel endokardite zemin yaratıp yaratmayacağını doktorunuza sormanız, yaratıyorsa da size yapılacak herhangi bir ağız içi girişim ve ya diğer organlara yönelik operasyonlar öncesinde doktorunuza kalbinizdeki problemi bildirmeniz son derece önemlidir. Eğer gerekli görülürse işlem öncesinde bakteriyel endokarditten korunmaya yönelik antibiyotik size reçete edilecektir.

Sonuç olarak; bakteriyel endokardit kalpte ciddi yapısal hasarlara neden olabilmesi, kalp dışı organlarda da (etkilendiği takdirde) felçler, böbrek yetersizliği, organ apseleri gibi ciddi bazen de ölümcül komplikasyonlara yol açabilmesi dolayısıyla ciddi seyirli bir hastalıktır. Bu nedenle hastalığa yakalanmamak için özellikle de ağız sağlığına dikkat edilmesi son derece önemlidir.


Doç. Dr. Hülya Akhan KAŞIKCIOĞLU
 
Tekerlekli Sandalye
Üst