Bana Kanatlarını Verir Misin (Martı)

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
BANA KANATLARINI VERİR MİSİN
(MARTI)

************ Genç adam aniden uyandı.Nefes nefese kalmıştı. Gerilimli geçen bir gecenin ardından gördüğü kabus, bütün vücuduna gölge gibi çökmüştü. Her yer karanlıktı.Dışarıda uçuşan martıların karanlıktaki derin çığlığı duyulmaktaydı. Denizin dalgaları kıyıya vururken, genç adam pencereden uzun uzun bu ürkütücü tabloya tanık oldu.
************
Güneşin doğmasına az bir vakit kalmıştı. Dalga sesleri ve rüzgar birbirine karışmaktaydı.Genç adam, üstü yarı çıplak bir şekilde yatağın üzerinde hareketsizce oturup uzun uzun düşünmeye koyuldu. Bu arada denizi seyretmekten de kendini alamamıştı. Bakışlarındaki korku ve gerilim yerini sakinliğe bırakmıştı artık. Biraz daha oturduktan sonra ayağa kalkıp hazırlanmaya başladı genç adam. Dolaşmaya karar vermişti. Kapıyı açtığında ise pırıl pırıl gökyüzü ile gülümseyen bir deniz kendisini bekliyordu. Genç adam kapının gerisinde duraksayıp etrafı süzdükten sonra yürümeye koyuldu. Kalabalığın içinde gizli adımlarla saklanırcasına* yürüyordu.Tam deniz kıyısına yaklaşmıştı ki gözü, cıvıltısıyla sokağı adeta* inleten çocuk parkına takıldı. Çocuk parkındaki bir banka oturarak çocukları seyretti.Uzun bir bekleyiş hakimdi.Genç adamın bakışlarındaki kızgınlık, bir süre sonra yerinden öfkeyle fırlamasına neden oldu.Yanından geçen insanları umursamaz bir halde sahile doğru yürümeye başladı. Balıkçıları ve denizi seyre koyuldu ve güneşin batışına kadar deniz kenarından ayrılmadı. Akşam kulübesine döndüğünde, gecenin sessizliği, karanlık duvarların ürpertisiyle birleşmişti sanki. Küçücük odanın içinde hızlı adımlarla bir köşeden diğer köşeye yürüyen genç adam kalabalığın içindeymiş gibi etrafı uzun uzun izledi. Yelkovanın sesi kafasının içinde demir bir gülle gibi yuvarlanmaktaydı. Nihayetinde ıssız gece, bunalıma giren genç adamın çığlıklarıyla son bulmuştu.
***************
Yeniden gün ağardığında ise denizin üstündeki martılar uçuşmakta ve umudu müjdelemekteydi.Genç adam önceki gün olduğu gibi parktaki çocukları seyretti. Salıncakta sallanan bir çocuğa gözü takıldı; ve salıncağa tutunan kollarını dikkatlice izlemeye başladı. Bu izleyiş bir süre devam ettikten sonra genç adam deniz kıyısına yöneldi. Sahildeki bir bankta tek başına oturmaktaydı ki, yanına küçük bir kız çocuğu geldi. Heyecanla genç adamla konuşmaya çalışan küçük kız peşi sıra sorular soruyordu. Fakat genç adam küçük kızın tüm uğraşlarına rağmen ilgisizliğini sürdürmeye devam etti; suskunluğunu bozmadı.Canı sıkılan genç adam banktan ayrılıp iskeleye doğru yöneldi. Kumsalda gezinmeye başlamıştı ki; iskeleden denize peşi sıra uzanan kayıkları ve bu kayıkları bir uçurtmanın kuyruğu misali takip eden martıların bulutlara nasıl karıştığını izledi. Rüzgarda saçları savrulan bir deniz kızı gibi görünen kayıkları bir müddet daha izledikten sonra iskelenin bulunduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Denizde usul usul ilerleyen kayıkların kürekleri, yüzüne baktığı genç adamı da beraberinde çekip götürmüştü sanki. Dalgaların arasından yükselen ufuk çizgisi, genç adamın yüzünde uzun zamandır kimsenin alışık olmadığı bir tebessüm yaratmıştı. Deniz, dalgalar ,martı, rüzgar, ay ışığı; hatta gece. Gün artık batmak üzereydi. Bu gece çok farklıydı.
****************
Genç adam ertesi gün kulübesinden dışarı çıkmaya hazırlandığında beklenmedik bir sürprizle karşılaştı. Çünkü kendisini bekleyen küçük bir misafiri vardı. Dün tanıştığı küçük çocuk kendisini beklemekteydi. Şaşkınlığını belli etmemeye çalışan genç adam yürümeye başlayınca, küçük arkadaşı da peşini bırakmadı. Küçük kız yol boyunca bir şeyler anlatıp, bir an bile yalnız bırakmadığı genç adamla sahilde önceki gün oturdukları yere gelmişlerdi. Küçük kız çantasından çıkardığı simidi genç adama ikram ederken genç adam yine oralı olmamıştı. İlk başta geri çevirse de, küçük kız simidin yarısını koparıp genç adama uzatınca, o da tebessüm ederek kabul etmişti. Daha sonra küçük simit parçalarını önünde duran martılara atmaya başladı. Martılarla oynamaya dalan küçük kızı izleyemeye koyulmuştu genç adam; kafasını çevirdiğinde ise hırpalanan kalbinin en azgın sularda çırpınan dalgaları işitmişti. Az ötede balığa çıkan kayıkların kürek vuruşları beliriyordu. Deniz kıyısının az ötesinde, iskelede, dün gördüğü rüzgar saçlı deniz kızı kendisine tebessüm ederek bakmaktaydı; kayıklar eşsiz maviliklere açılıyorlardı. Genç adam bekledi, düşündü. Sonra kalkıp gitmeye karar verdi; ancak vazgeçti. Genç adamın her zamanki gibi suskun oturduğunu gören küçük kız, bu sefer biraz daha sitemkar bir şekilde arkadaşının yanına oturdu. Genç adamla inatla konuşmaya çalıştı; hatta okulda öğretmeninin kendisine verdiği bir ödev için genç adamdan yardım istedi. Buna rağmen ilgisiz davranmaya devam eden genç adam tam kalkacağı sırada küçük kız, genç adamın kolunu tutmaya çalıştı ve önemli bir gerçeği keşfetti. Arkadaşının kolunun olmadığını fark etmişti çünkü. Sonra hem heyecanlı, hem de şaşkın bir ifadeyle genç adamın yüzüne bakarak yanından uzaklaştı. Evine döndüğünde ise bütün gününü odasına kapanarak geçiren genç kız, sürekli bir şeylerle uğraşıyordu. Odasından yükselen ahşap takırtıları ve tokmak sesleri evi inletiyordu.

Kolunu kaybetmişti genç adam; sağ kolunu balık tutmaya çıktığı bir gecede aniden kopan bir fırtınaya kurban vermişti. O günden beri oturduğu kulübe ile her gün hasretini çekerek yanına gittiği deniz, cennet ile cehennem arasındaki yolu andırıyordu genç adama. Yeniden küreklere sarılamamak, martıların peşinden koşamamak onu derinden üzüyordu. Aradan geçen birkaç günün ardından genç adam dışarı çıkmaya karar vermişti. Her zamanki gibiydi; yalnız ve beklentisiz. Kulübeden caddeye doğru yürümeye başladığı sırada küçük arkadaşı bu sefer kendisini fark ettirmeden peşine takılmıştı. Deniz kıyısındaki balıkçıların yanına vardığında ise, küçük arkadaşı hemen yanında bitivermişti. Elinde bir torba dolusu kuş tüyü duruyordu. Genç adam küçük çocuğun elinde duran kuş tüylerine anlam verememişti. Çocuktur nasıl olsa, diye içinden geçirip soru sorma zahmetine de katlanmamıştı. Genç adama yıpranmamış taze gözlerle bakan küçük kız işaret parmağıyla önünde duran boş kayığı göstermiş, genç adama kayığa binmek istediğini söylemişti. Bir an duraksamıştı, ne yapacağını bilememişti genç adam. Yarım bir kol ile koca bir kayık nasıl yürütülebilirdi? Günlerce, hatta aylarca hayata yeniden tutunma arzusu, küçük bir kızın isteğiyle nasıl yeşerebilirdi? Hemen oradan uzaklaşmaya çalışsa da küçük çocuk, buna müsaade etmemişti. Küçük kızın ısrarcı tavırlarına dayanamayan genç adam nihayet ikna olmuştu. Kapkara bir fırtınayla gölgelenen gençliği, şimdi küçük bir çocuğun yanında filizleniyordu. Genç adam sol koluyla küreğe olanca gücüyle asılırken, yanında oturan küçük kız da sağ elini denizin içinde çırparak arkadaşına yardım ediyor, böylece denize açılmaya çalışıyorlardı. Denizde rüzgar ve martılar eşliğinde geçen iki saatin ardından yeniden sahile varmışlardı. Genç adam ile küçük kız kumsaldan eve doğru yürümeye koyulmuşlardı. Tam bu sırada el ele tutuşarak kendilerine doğru yürüyen bir çift görmüşlerdi. Onlara heyecanla bakan genç adamın hali küçük kızın gözünden kaçmamıştı. Genç adam, arkasından el ele tutuşarak yürüyen sevgilileri seyre daldığı sırada küçük kız, genç adamın sanki elinden tutarmış gibi kolu olmayan gömleğinin bilek kısmına sarıldı. Genç adamın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Kumsalda dolaşmaya devam ediyorlardı. Genç adamın boş alan kolunu rüzgar canlandırıyor, martılar kanatlandırıyor, dalgalar da nefes veriyordu. Yıllarca aşina olduğu engin deniz uzun zamandan beri ilk defa bu kadar güzel görünüyordu eskimiş gözlerine… Caddenin başına vardıklarında ise ayrılık zamanı gelmişti artık. Ne var ki genç adamın hiç de alışık olmadığı bir ayrılma söz konusuydu su sefer. Küçük kız için bu sahil kasabasını terk etme anlamına geliyordu. Kısa bir tatilin ardından eve dönme zamanı gelmişti. Genç adam ise uzun zamandan beri tatmadığı umut dolu duygulara hasret kalacağının farkındaydı. Üzüntüsü bu yüzdendi. Cesaretini toplayıp küçük kıza baktı; şefkat dolu kelimler geçirdi içinden; fakat söyleyemedi. Yine de yüzünü asmamaya çalıştı burkulan yüreğine rağmen. Kısa bir konuşmanın ardından küçük kız genç adamla tokalaşmaya çalıştı; fakat genç adamın sağ kolu olduğunu unutmuştu. Bunu geç fark küçük kız durumu toparlamak için hemen sol kolunu genç adama uzattı.Buna gülümseyerek karşılık veren genç adam ilke küçük kız tokalaştıktan sonra ayrıldılar. Çocuğun gidişini gözleri hafif ıslak bir şekilde izliyordu genç adam. Çünkü umutlarını süsleyen martılar bu sefer bir kayığın kuyruğunda değil, küçük bir kızın mavi eteğinde serpilerek gidiyordu.

Genç adam yaşlı kulübesine nihayet varmıştı. Yüzünde bulutlu bir ifade hakimdi ve yağmur yağmak üzereydi. Belki de uyumalıydı artık, gözlerini kapamalıydı. İçinde duygularını ifade edememenin burukluğu yaşıyordu. Gözleri yavaş yavaş eriyor, şimdi o denizlere açılma zamanı geliyordu rüyalarında.
*****************
Gözlerini açtığında yatakta uzanmaktaydı genç adam. Güneş odanın içini aydınlatıyor; rüzgarsa açık olan pencerenin perdelerini savuruyordu.Genç adam uyandığında şaşkınlıkla etrafına bakındı.Koluna, bir martı kanadını andıran ahşaptan yapılmış ve kuş kanatlarıyla donatılmış protez bir kol bağladığını gördü. Hemen yanı başında ise bir mektup durmaktaydı. Tarifsiz bir heyecan ile yatağından fırlayıp mektubu okudu ve gözyaşlarını tutamayarak pencereye doğru yürümeye başladı. Mektupta şunlar yazıyordu:’Artık benim içimde de bir martı yaşıyor.Tıpkı senin gibi…’’
*******************
Genç adam kulübesinden dışarı çıkıp sahile doğru biraz umutsuzca ama inatla yalın ayak yürümeye başladı. Sabahın serinliği yüzüne vuruyordu. Üzerinde pantolonundan başka hiçbir şey yoktu. Kanadının gölgesi yola düşmekteydi. Küçük kızın her zaman yanına geldiği deniz kıyısındaki bankın üzerine oturarak gerçekten umudu bulup bulmadığını düşünmeye başladı. Gözü yıllarca hasretini çektiği kayığına ilişti. Genç adam çıplak ayaklarıyla kayığına adım atar atmaz denizin üstünde uçuşan dostlarını, martıları seyretti. Korkusuz rüzgar, genç adamını kanatlarını bir yelkenin içini doldurur gibi savuruyordu. Vakit gelmişti. Artık kayık yola koyulabilir ….

Yazar: Gökhan CÖMERT

18.04.1988 tarihinde Elazığ’da doğdum. Babam şoför, annem ise ev hanımıdır. Bir erkek kardeşim var. 1988-1993 yılları arasında Elazığ’ da yaşadım. Daha sonra öğrenim hayatım için İstanbul’a taşındık. 2002’de Halit Ziya Uşaklıgil İlköğretim okulunu, (2002-2004) Yenibosna yabancı dil ağırlıklı lisesi, (2004-2007) Beylikdüzü 75. Yıl yabancı dil ağırlıklı lisesini bitirdim. Aynı yıl Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler fakültesi işletme bölümünü kazandım. Halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim görmekteyim.

Kültür, sanat ve edebiyatla ilgili uğraşlarda bulunmak ve bu alanlarda çalışmalar yapmak hobilerim arasındadır. Daha önce yerel bir gazetede köşe yazarlığı yaptım. Ayrıca kişisel olarak metin yazarlığı ve senaryo üzerine de çalışmalarım bulunmakta. Bunun dışında eğitimle ilgili sosyal sorumluluk projeleri üzerine çalışmalarda bulundum. Orta derecede İngilizce ve bilgisayar biliyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst