Bir Amcanın Hikayesi

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Yaşlı bir amcanın koluna girmiş, yirmili yaşlarda bir genç yaklaşıyor dükkanıma doğru ve içeri giriyorlar.
Geldik abi burası diyor ve yardımcı olmamı söylüyor bana getirdiği müşteriye.
Kolay gelsin diyor ve uzaklaşıyor genç dükkanımdan. -'Buyurun hoş geldiniz' dememe, -'Hoş bulduk' diye karşılık geliyor.
Sonra devam ettiriyor yaşlı amca.. Gözlerinin görmediğini belirttikten sonra, çiçek almak istediğini ve kendisine
yardımcı olmamı rica ediyor benden.. Tabi diyorum ve çiçeklerin rengini, güzelliğini göremesede kâh koklayarak,
kâh çiçekleri isimlerinden telaffuz ederek çiçekleri seçmesinde yardımcı oluyorum amcaya. Sonra amcanın koluna girip
onu oturtuyorum sandalyeye ve bende masama geçiyorum buketi hazırlamaya. Ve koyu bir sohbet başlıyor amcayla aramızda..

O anlatıyor ben dinliyorum... Bir saate yakın dertleşiyoruz amcayla, gitme vaktinin geldiğini belirtiyor ve çiçeğinide alıp gidiyor beraberinde... Bense şimdi oturduğum yerden onu düşünüyorum. Günlük hayatında yaşadıklarından bahsetti de ona üzülüyorum..

Daha evden çıkmadan yatağından kalktığı an başlıyormuş zorluklar, giyinmek bir dert, yemek, içmek bir dert diye bahsetti amca.

Hadi onu geçtim de dışarı çıkmak ayrı bir dert diyede belirtti. İkide kızı varmış amcanın kimi zaman onlar gezdirirlermiş amcayı, kimi zaman eşiyle gezermiş, kimi zamansa yanlız. Yanlız gezdiği zamanlarda eşi bırakıyormuş dolmuş durağına amcayı. Görmediği için dolmuşa binmek biraz vakit aldığından kimi zaman dolmuşçunun söylendiğini duyuyormuş ta duymamazlıktan geliyormuş yaşlı amca.. Dolmuşa bindirip geri dönüyormuş teyzede gerisin geri.. Dolmuşta mutlaka bir verende çıkarmş oturduğu yeri. Kimi zaman denk getiremezmiş ineceği durağı, her ne kadar tembihlesede dolmuşçuya, insanlık hali oda unuturmuş bazen amcayı indirmeyi. Dolmuştan indiği gibi değneğini kullanırmış eline, değneğiymiş onu gözleri. Hep belirli yerlerde gezermiş amca, uzaklaşmazmış kaybolmayayım diye. Gideceği manavı, kasabı , bakkalı da, önce sopasıyla yoklarmış sağı solu, değen olduğundada değneğine sorarmış gitmek istediği yeri. Kimisi amcacığım acelem var gitmem lazım dese de büyük bir kısmı yardımcı olurmuş amcanın gideceği yere gitmesine. Alışveriş yapıp sıra parayı vermeye geldiğinde de elini cebine atar sıralı bir şekilde dizdiği ve hangi paranın nerede olduğunu bildiği parayı verirmiş tutan hesaba göre... Eve dönerken de ezbere bildiği yolu kullanıyormuş ve çıkıyormuş dolmuş durağına. Yine rica ediyormuş duraktakiler den bineceği dolmuşu söylüyormuş, onlar geldi diye söylediklerinde binip dönüyormuş amca evine.. Yolda telefon ediyormuş hanımına, telefonun '1'tuşuna bir kaç saniye basılı tutunca başlayıverirmiş telefon çalmaya. Oda sağ olsun diyor ne zaman inse dolmuştan o karşılarmış amcayı. Aslında kendimde dolmuştan inip evi bulabilirim diyor da başı boş köpekler çokmuş oturdukları mahallede. Bir kere yerde yatan köpeğe değneği denk gelmişte, son anda yoldan geçen bir vatandaş kurtarmış amcayı köpeğin elinden. İşte o günden sonra kesin talimat çıkmış evde, mahallede dolmuşa binerken ve inerken biz eşlik edeceğiz diye.. Eve vardığında da televizyon seyredermiş yaşlı amca, tabi ona ne kadar seyretmek denirse.. Erkenden de yatarmış yatağına, sabah uyandığında aydınlığa uyanacağının umuduyla...

Amcanın gitmeden son söylediği, şiir gibi konuştuğu o söz çınlıyor şimdi kulaklarımda.. dediki kapıdan çıkarken : Görürken, yürürken, koşarken yada ne bileyim işte işitirken bilin değerini bunların, bilin ki yaşarken, ne kör kalın, ne sakat nede sağar.. Bilirseniz eğer bunların değerini sağlamken, herşeye tok gidersiniz bu dünyadan ölürken.. Bizim amcada gözlük kullanması gerektiği senelerde gözlük kullanmadığı için kaybetmiş gözlerini..

Düşünüyorum da bağlasalar şimdi bir günlüğüne gözümüzü, yada kesseler yarın dikmek üzere bir bacağımızı yada kolumuzu, yada kesseler belimizden tekerlekli saldalyeye mahkum etseler vücudumuzu, sadece bir günlüğüne duymaz olsak duyduğumuzu, sadece bir günlüğüne alsalar dilimizi konuşturmasalar bizi.. Sadece bir günlüğüne... Şimdi düşünün hangimiz tahamül edebilirdik ki görmemeye, duymamaya, yürüyememeye, yada konuşamamaya.. Bize göre bir gün bile katlanması böyle zor bir şeye, bir sorun kendinize bir ömür nasıl katlanırdınız böyle ? O yüzden değerini bilin engelsiz olmanın, örneğin gözlükse gözlük, takın yakışmıyorsa bile...

Eser sahibi: Cüneyt ALTINTAŞ

Özgeçmiş: 17-01-1992 yılında Eskişehirde ailemin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim, ilk okula başladığım sene babamı kaybettim...
İlk okulu Eskişehir zincirlikuyu mahallesinde bulunan Yarbay Mehmet Yaşar Gülle ilk öğretim okulunda tamamladım. Daha sonra liseyi Eskişehir Atatürk meslek lisesinde okudum. Oradanda mezun olduktan sonra ailemin ısrarıyla bir fabrikada çalışmaya başladım. Fakat fabrika ortamında çalışmayı sevmedim için, ailem çıkmama her ne kadar sıcak bakmasada fabrikadan ayrıldım, şimdi bir çiçekçi dükkanında iki senedir kalfa olarak çalışmaktayım...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst