Bir annenin öyküsü

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Bu ülkede yaşayan ve hayatını yalnız bir anne olarak sürdürmekte olan bir kadın için “otistik” ve aynı zamanda* % 90 işitme kaybı olan bir erkek çocuk sahibi olmanın en zor taraflarından biri, engelli çocuğunu öncelikle fiziksel, ardından sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma getiremeden ölmek korkusu...
Aytaç, 2001 doğumlu. Mutlu ama kısa süren bir evliliğin ürünü. Kısa sürmesinin sebebi, oğlum bir yaşına girdiğinde işitme engelli olduğunu öğrenmiş olmamız ve ardından babasının –pek çok Türk erkeği gibi sorumluluktan kaçarak- bizi terk etmesi. Onu çok da haksız bulmuyorum aslında çünkü dört yaşına geldiğinde bir de otistik olduğunu öğrendiğimizde ben de kaçabilmek isterdim, ama yapamazdım, çünkü ben bir anneyim.**
Özel konularımdan bahsederek fazla vaktinizi almak ve sizi sıkmak istemem. Yalnız beni size bu satırları yazmak zorunda bırakan o zorlu süreçle ilgili belirtmek istediğim en önemli konu aynı zamanda aşmaya gücümün yetmediği bir sorundur. Sadece bizim ülkemizde mi böyle yoksa dünyanın her yerinde mi böyle bilmiyorum ama, oğlumun işitme engeli sebebiyle başvurduğum eğitim kurumları “otistik olduğu için” otizmiyle ilgili çaldığım tüm kapılar ise işitme engelli olduğundan ötürü yüzüme kapandı. Dolayısıyla çocuğuma ihtiyacı olan ve durumuna uygun sürekli ve verimli eğitim ortamını sağlayamadım.
Bırakın içinde bulunmamız gereken rehabilitasyon merkezi, kreş, okul türü eğitim amaçlı sosyal ortamları, onu elinden tutup markete veya parka götürdüğümde bile oğlumun boş bakışlarından ve dengesini sağlayamadığı yürüyüşünden ötürü “özürsüz” insanların çocuğuma öcü gibi bakmaları ve kaçışmalarına ben alıştım ama Aytaçımın da alışmak zorunda olduğunu bilmek canımı inanılmaz acıtıyor. Parktaki kendisinden küçük çocuklara 11 yaşındaki oğlum için “ o sizden çok küçük bebek daha” diyorum. Bir gün büyüyeceğini umud ederek...

Onun sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya ancak yetişebildiğim için maalesef bu desteklerden faydalanamıyoruz. Onun bundan daha fazlasına ihtiyacı var ve ben ne yapacağımı bilemiyorum. Bu konudaki duygu düşünce ve önerileriniz benim için hayati önem taşıyor bu sebeple bu satırları yazarak şansımı denemek istedim. Umarım bunları sizinle paylaşmamı yadırgamaz ve abesle iştigal olarak görmezsiniz çünkü ben bir anneyim ve tüm çabalarım sadece bir “ANNE” sesi duyabilmek için. Bu bir annenin başka hiçbir eklemeye gerek olmayan *ama hayatın ta kendisini barındıran kısa öyküsüdür.
Mine Yanmaz
 

H.P

Üye
Üye
Katılım
Mar 29, 2012
Mesajlar
13
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Öncelikle hayatınızda kolaylıklar dilerim. Öneride bulunmak haddimiz değil; ama öncelikli olarak bir psikoloğa gitmenizi öneririm. Sohbetleri ile bir nebze de olsa rahatlayacağınıza eminim. Çevrede bilinçli insanların yokluğu ya da azlığı, sıkıntılı durumunuzu daha da çekilmez yapacaktır. Psikologlar konuşmaktan çok dinlerler. Şahsen kendim de gitmeyi düşünüyorum.

Oğlunuza gelince: Kurumlar vicdan duygusundan yoksun yerlere dönmüş durumda. Bir tek korku ile dize gelirler. Bence valilikten başlayıp, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve medyayı kullanın. Bildiğim kadarıyla devlet, derin acılar çeken insanları yalnız bırakmama konusunda çok hassas.

Not: Hikayenin bir çığlık olduğu varsayımı ile yazdım.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst