Bir Damla Göz Yaşı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Şubat karları altında titreyen sokaklarda bir bebek ağlayışı yankılandı. Pirketten yapılmış, iki katlı, çatıdan sızan yağmur sularıyla odaları rutubet kaplamış, evin koridorlarında yankılanan bebek sesi uzun yıllar hüzün bulutlarının üzerinde dolaştığı aile’nin neşe kaynağı olmuştu.Hayat adı verilen odada eski bir kilimin üzerinde serili yer yatağında yatmakta olan Yaşar Bey’in yüzünde uzun süre sonra tebessüm oluştu. İnce hastalıktan genç yaşında yatağa düşen Yaşar Bey’in günden güne kendisini eriten hastalık yüzünden ayağa kalkacak mecali kalmamıştı. Yaşar Bey’in eşi Hatice Hanım kahverengi gözlü, al yanaklı bebeği sımsıkı sardı, Yaşar Bey’in yanaklarından süzülen yaşlara daha fazla kayıtsız kalamadı bebeği Yaşar Bey’in kucağına bıraktı kollarında mecal kalmamış Yaşar Bey bebeğe sımsıkı sarıldı, sitem dolu bir ifadeyle bir süre buğulanmış camdan dışarıya baktı, sonra Hatice Hanım’ın ellerini avucunun içine aldı Hatice sen de kabul edersen bebeğe Nihat ismini verelim.Hatice hanım kabul manasında eşine hafifçe başını salladı.Gözü önünde her geçen gün eriyen eşine olumsuz bir cevap vermenin ileride kendisinde keşkeler oluşturacağını düşündü.Kış soğuk yüzünü hissettiriyordu, kar kasabaya giden yolları kapamış, yıkılan elektrik direkleri nedeniyle köy adeta karanlığa saplanmıştı. Yaşar Bey’in hastalığı endişe verici bir hal almaya başlamıştı, Hatice Hanım eşinin durumunu gördükçe karamsarlığa kapılıyor, bir çocukla tek başına nasıl kalırım diye düşünüyordu.

Nihat bir yaşına gelince hayatın zorluklarıyla yeni yeni karşılaşmaya başladı,artık babasızdı.Hatice Hanım eşinden sonra ailesinin ve komşularının bir çocukla, rutubetten pirketleri yosun bağlamış evde kadın başına nasıl yaşarsın en iyisi mi kendine bir kısmet bul sözlerine kula tıkamıştı.Nihat’ın yaşı ilerledikçe gözlerindeki rahatsızlık belirgin bir hal almaya başladı.Hatice Hanım,Nihat’ı kasabaya doktora götürünce acı gerçekle yüzleşir, göz damarlarında başlayan kuruma her geçen gün ilerliyordu ve zamanla bu gözlerini kaybetme riskini de beraberinde getiriyordu.İlkokula başladığı gün çok sevinçliydi, okuyup doktor olacak önce kendi gözlerini tedavi edecek sonra parası olamayanları bedava muayene edecekti.Arkadaşlarıyla oynarken gözlerindeki rahatsızlık onu zorluyor çoğu kez boynu bükük vaziyette eve geliyor avlularındaki asırlık çınar ağacına sırtını yaslıyor, uzun uzun gözlerinden yoksun bir hayatın ne derece zor olacağını düşünüyor, içini kemiren duygu yanaklarından süzülen yaşlarla beliriyordu.

Haylazlığı nedeniyle mahalledeki komşular annesine şikayete gelirlerdi.En sevdiği oyun kışın karlı havada arkadaşlarıyla kar topunu en uzağa atma yarışmasıydı.Yaptığı kartopu demirden gülle gibi olurdu ,attığı kartoplarından biri Sabri Amca’nın camına isabet etmiş koşarak eve gitmişti.Annesinin boynuna sarılıp sanırım hastalandım çok üşüyorum diyordu.Her yaramazlık sonrası alışılagelmiş hastalık numarasıydı yaptığı.Komşular şikayete gelir Hatice Hanım oğlum yorgan döşek yatıyor kimse haksız yere suçlamasın oğlumu diyordu.Nihat, Hatice Hanım’ın tek sığınağıydı fakirlik ve gıdasızlık yüzünden yorgun düşen vücudunu ayakta tutan Nihat’ın varlığıydı.Kışın ambarda beklettikleri kuru mısır tanelerini yanan ocağın üstünde suda pişirirlerdi.Mısır taneleri yumuşayınca anne oğul birlikte yerken eskilerden konuşmak en büyük zevkleriydi.Hatice Hanım’ın hastalığı ilerliyor ıhlamur yapraklarından yaptığı çay azda olsa ağrılarını dindiriyordu.Annesiyle kasabaya inmiş bayramlarda biriktirdiği harçlıklardan kendisine bağlama almıştı.Gözlerini kaybettikten sonra tek dert ortağı bağlama olmuştu.Çoğu zaman bağlamasıyla dertleşir arkadaşlarına açamadığı sırları onunla paylaşırdı.

Kara düzen çalarak zamanla bağlamayı öğrendi,türkülerde hayat buluyordu.Annesi oğlunun yüzünde beliren tebessümü görünce mutlu oluyordu.Zamanla evlerinin önü bağlamanın sesini duyan çocuklar, arazi işinden akşam eve dönen köylülerin uğrak yeri haline gelmişti.En sevdiği mevsim yazdı,büyük şehirlere .çalışmak için giden köylüler evlerine döner köy adeta panayır yeri gibi olurdu.Askere gitme yaşı gelmiş fakat gidememenin burukluğu vardı içinde,amcasının çocukken hediye ettiği saati kolundan çıkarmıyor gözlerini kaybetmenin acısını her an yüreğinde taşıyor bu durumu kabullenmek istemiyordu.Yükseğe tırmanma bir tutkuydu onun için,meyve yemek için bahçelerindeki ağaca çıkmış çürük dalı fark etmemiş yere düşüp kolunu kırmıştı.İlk kazası değildi bu çocukken bir inşaatın üçüncü katından düşmüş ağır yaralanmış üç ay hastanede yatmıştı.Marangozluk işinde çok marifetliydi, çocukların bozulan oyuncaklarını tamir etmek,arazide çalışan köylülerin kullandıkları aletleri onarmak ona zevk veriyordu.

Kış onun için hüzün mevsimiydi,kışla birlikte köylüler gurbete gider boşalan köy yalnızlığın türküsünü söylerdi.Salih amcanın baltasıyla odun kesmesi,Hakkı amcanın eşiyle sıradan hale gelmiş kavga sesleri,dışında köyde insan sesi duymak imkansızdı.Hatice Hanım’ın hastalığı günden güne ilerlemiş,artık yürüyecek mecali kalmamıştı. Nihat annesinin durumuna çok üzülüyor, maddi imkansızlıklar nedeniyle boynunu büküp asırlık çınar ağacının dibinde oturup saatlerce hareketsiz şekilde düşünüyordu. Otuzuna gelince saçına aklar düşmüştü, sevdiği kız başkasıyla evlenince içine kapanmış, aşkını yüreğine gömmüştü. Çocukluğunu özlüyor yaşamı bir film şeridi gibi gözünden geçerken yarınlara sitem ediyordu, onun gözünde yarın hatıra hırsızıydı. Dünde kalmak istiyordu yarından korktuğundan. Babasından sonra annesini kaybetme düşüncesi aklına geldikçe çıldıracak gibi oluyor, bağlamasını alıp ağıtlar tüttürüyordu.

Bahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı, ağaçlar gelinliklerini giymek üzereydi, toprak yeşiline kavuşmuştu. Pencereden içeri yansıyan sabah güneşiyle Nihat uyandı, annesinin inlemelerini duydu,içini acı bir duygu kemiriyordu.Annesine hafifçe yaklaştı ellerini avucunun içine aldı,annesinin üşüyen ellerini ısıtıyor iyi olacaksın anne bak bahar geldi yine seninle araziye çalışmaya gideceğiz diyordu.Hatice Hanım bu sözlerin boş bir teselliden ibaret olduğunu biliyordu,Nihat başını çocukluğunda yaptığı gibi annesinin kucağına koydu,Hatice hanım elleriyle oğlunun saçlarını okşuyordu, evin içinde bir sessizlik oldu bir süre konuşmadılar,Hatice Hanım hafif bir ses tonuyla Nihat çatıya çıkıp ambardan kuru mısır getir ocağın üstünde pişirelim,eskiden yaptığımız gibi geçmiş günlerden konuşalım.Nihat annesinin isteğini kırmadı çatıdan kuru mısırları getirdi ocağın üstündeki bakır tencerenin üzerine bıraktı, dışarıda oynayan çocuk seslerini duyunca çocukluğuna duyduğu özlemle aniden dışarı çıktı,çocuklar oyun oynarken onların seslerini duymak onu mutlu ediyordu.

Öğlen ve ikindilerde camiye gidiyor, caminin avlusunda oturan ihtiyarlar kurtuluş savaşını ve yaşadıkları fakirlik günlerini anlatıyor, Hüseyin amca gençliğinde Atatürk’le karılaşması anısını her camiye gelişinde anlatıyor Nihat pür dikkat kesilip onları dinlerken mutlu oluyordu.Bir ikindi dönüşü eve giderken evlerinden yükselen çığlıkla ürperdi,haykırırcasına anne anne diyerek hızlı adımlarla eve gitti,avlularındaki kalabalık ve ağıtları duyunca dizlerinin üstüne çöktü,başını iki elinin arasına aldı ben sensiz ne yaparım dedi,komşuların yardımıyla evin içine girdi annesinin yatağına yanaştı,annesinin cansız bedenine eliyle dokundu,yüzünü öpmeye başladı,ne olur beni bırakma anne,bak ocağa mısırda koymuştum sabah hani beraber yiyecek eskilerden konuşacaktık.Sonra dışarı çıktı ahşaptan yapılmış taburenin üzerine çıktı,önce babasız kaldım,sonra gözsüz kaldım şimdide annesiz bıraktın beni hayat söyle daha ne kaldı alacağın benden yakarışları köyü inletti adeta.

Annesini toprağa verdikleri gün eve dönerken,ayaklarını zorla peşinden çekiyor gibiydi,eve gitmek istemiyordu,eve gidince bir süre içeri girmedi annesiz eve girmek onun için çok zordu,sonra yavaşça kapıyı açtı annesinin yatağına dokundu,hava soğuktu annesinin üşüdüğünü düşündü,annesinin yorganını alıp hızlıca mezarlığa koştu.Yorganı annesinin mezarının üstüne örttü,sonra elleriyle mezarı okşayıp koklamaya başladı.Karanlık çökünce eve geldi,gözleri ağlamaktan kırmızı renge bürünmüş,göz altları şişmişti.Çocukluğunda yaptığı gibi avludaki asırlık çınar ağacına yaslandı,gökyüzüne baktı,annesinin gökyüzünden kendisini seyrettiğini düşünüp mutlu oldu,yanaklarından yine yaşlar süzülüyordu.Belki de bir damla gözyaşıydı onu hayata bağlayan.

ADI:Emrah
SOYADI:Ermeydan

Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğdum.Liseyi Kadirli de okudum.Şu an Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünde okumaktayım.Öykü yazmayı ve şiir yazmayı çok severim.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst