Bir Engel Bir Başarı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
BİR ENGEL BİR BAŞARI
Yattığı küçücük yatağından hafifçe doğruldu. Türkuaz panjurlu penceresinin önünde şarkı söyleyen kuşların baharı müjdelermiş gibi cıvıldayışlarını dinledi, yüzündeki tebessümle bir yandan gerinerek. Gözlerini açtı. Her sabah gördüğünü, sessiz karanlığını gördü yine. Bu karanlığa hapsolmuş bir mahkûmdu o.

Doğuştan kördü. Hiç evlenmemişti. Ne çocuğu ne arkadaşı vardı. Yalnız ama mutlu bir adamdı. Tek bir aşkı, tutkusu vardı. Hiç kimseye hiçbir şeye değişmeyecek kadar çok sevdiği, bağlandığı klasik müzik. Değneğiyle tutunduğu hayatındaki tek sevgilisiydi. Tabi bir de piyano… Bir piyano sahibi olmak hayatı boyunca istediği tek şeydi. Beraberinde onu çalmayı öğrenme arzusu.

Evi bir kütüphaneydi. Sanmayın okuyamayacağını… Tamamı kör alfabesinden oluşan dev bir kütüphane. Kendini çok geliştirmiş olan çok kültürlü bir insandı. Ve yine evinin kocaman bir bölümünde tuttuğu onlarca besteciden yüzlerce eser, yüzlerce yorum, yüzlerce albümü vardı…

Yataktan inerken elleriyle yokladı köşeyi. Hemen kavradı değneğini. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçip ve kendine şekersiz bir bardak çay hazırladı. Ardında yine değneğiyle salona geçip tek kişilik büyük ve rahat koltuğuna oturdu. Hemen yanında duran kasetçaların ‘başlat’ düğmesine basıp Vivaldi’nin en güzel eserlerini dinlemeye başladı. Yüzündeki tebessüm yine belirmişti. Bir yandan çayını yudumluyordu. Ardından Bach başladı. En sevdiği ‘Re Minör Piyano Konçertosu’. Bu sefer bıraktı çayını öbür yanındaki masaya. Bacaklarını piyano tuşları gibi düşünüp parmaklarıyla çalar gibi yapmaya başladı. Yüzündeki tebessüm daha da güçlenmişti. Adeta yüzünü kaplıyordu. Her şeyi unutup çalar gibi yapmaya devam etti bir an bile durmadan. Sadece hissederek, müziği içine çekerek gittiği bambaşka diyarlarda müzikle yaptığı bir vals gibiydi yaşadıkları. Bu durum apartman görevlisinin ekmekleri dağıtmak için gelip kapıyı çalana kadar sürdü.

Öğlen vakti olduğunda sevdiği takımlardan birini giydi. Değneğini aldı. Artık dışarı çıkmak için hazırdı. Bugün çok mutluydu. Çünkü bankadan engelli maaşını alacak, ardından yepyeni müzik kasetleri almak için müzik marketine gidecekti. Merdivenlerden dikkatli bir şekilde inip İstanbul’un kalabalık sokaklarına karıştı.

Bankadan parasını çarçabuk aldı. İşi tahmin ettiğinden de kısa sürmüştü. Ve bu onu daha da mutlu etti. Yüzünde ansızın beliren gülücüklerle, adımlarının yönünü müzik marketine çevirdi hemen… Adımları çok hızlıydı. En azından ona göre. O kadar mutluydu ki, biraz da dalgın bir biçimde karşıdan gelen aracın korna sesini duymadı bile. Ve hemen ardından sol omzunda tahammülü olmayan o korkunç acıyı hissetti…

Yeni yeni bilinci açılırken birtakım sesler vardı odanın içinde. Hemen anladı bir hastanede olduğunu ve tedirgin oldu. Omzu fena halde ağrıyordu ve alçıya alınmıştı. Onun yavaş yavaş doğrulmaya başladığını gören doktor, hemşireyle konuşmasını bırakıp “Bayım merak etmeyin şuan hastanedesiniz. Hafif bir trafik kazası atlattınız. Ve omzunuz kırılmış. Birkaç ay boyunca kolunuzdaki aparatla dolaşmak zorunda kalacaksınız. Görme engelli bir birey olduğunuz için bu biraz size sorun olabilir. Bu nedenle evden çok fazla dışarı çıkmamanızı öneririm. Bu arada üzerinizde isminizin yazılı olduğu herhangi bir belge, kimlik kartı veya benzeri bir şey bulamadık. İsminizi öğrenebilir miyim lütfen?”

Adı Eray’dı. Ama kimseyle görüşmüyordu bile. Kimse ona yıllardır “Eray” dememişti. Önce kısa süreli tuhaf duygular yaşadı ve sonra sırtını yastığa dayayarak, “Adım Eray ve eğer mümkünse buradan gitmek istiyorum.” dedi. Doktor bunu hoş gördü ve “Elbette Eray Bey. Zaten engelli olduğunuz için sizden ücret almayacağız. Fakat size yanlışlıkla çarpan sürücü burada. Eğer şikâyetçi olacaksanız?” Daha sözünü tamamlayamadan Eray cevap verdi. “Yok yok. Bir hatadır oldu. Önemli değil…” Sürücü, yani Kerem bunu duyunca çok sevindi. Eray her ne kadar göremese de, Kerem’in gözünden yansıyan kocaman ışıkla ve içten, yumuşacık bir ses tonuyla verdiği cevabın samimiyetini fark etti. “Sağ olun efendim bu iyiliğinizi hiçbir zaman unutmayacağım ve tabi ki sizi de.” dedi Kerem. Eray gülümsedi ve “Unut, unut bu kötü günü. Bu kötü olayı hatırlayıp ne yapacaksın?” dedi. Kerem, “Aman efendim sizinle tanıştığıma çok sevindim. Ben Kerem. 28 yaşındayım ve müzik öğretmeniyim…’ diye cevap verdi. Eray sadece ‘müzik öğretmeni’ kısmına takıldığından, diğer anlattıklarını duymamıştı bile. Neşe, sevinç ve heyecan dolu bir ses tonuyla tek bir soru sordu: “Hayalimi gerçekleştirir misin?”

Yaklaşık birkaç ay sonra Eray iyileşti. Omzu düzelmişti ve Kerem’le de aralarında arkadaşlık bağı kurulmuştu. Kerem iyi piyano çalıyordu ve bu Eray’ı derinden ve inanılmaz bir şekilde etkiliyordu. Daha önce de çoğu kez klasik müzik konserlerine, piyano resitallerine gitmişti ama ilk defa bir müzisyen arkadaşı vardı. Onu bu kadar derinden etkileyen de buydu.

Kerem, neredeyse kardeşi gibiydi Eray’ın. Ama ilk günden bu güne kadar hocasına, kendinden küçük olmasına karşın duyduğu saygıyı hiç yitirmedi ve hep onu dinledi. Kerem’in her sözüne, onun ağzından çıkan her lafa sadık kaldı. Ve günbegün ilerledi. Buysa Kerem’in çok hoşuna gidiyordu. Her dediğini piyano başında kolaylıkla yapıyor, istediklerini başarılı bir şekilde çalıyordu Eray. Ve çoğu zaman Kerem’i hayrete düşürüyordu. Hem bu kadar az zamanda bu kadar büyük yol kat eden, hem de kendisinden yaşça büyük ve üstüne üstlük bir de görme engelli olan bu azimli adamı kutluyordu.

Bu zaman aralığında Kerem ile Eray dostluklarıyla da herkese örnek olacak bir iletişim içindeydiler… Bu iki adam birbirlerinin her şeyi olmuşlardı. Eray’ın görmeyen gözleri Kerem’le hayat buluyordu. Buna karşın Kerem’in körelmeye yakın duyguları Eray’la tekrar canlanmıştı. İkisi birbirini tamamlayan bir bütün gibiydiler. Onları tanıyan herkes dostluklarına ve beraber ortaya çıkardıkları müziğin kalitesine hayranlardı.

Eray, Kerem gibi hiç karşı cinse ilgi duymamış ve aşık olamamıştı. Başlarda Kerem bu durumu yadırgamıştı. Ama Eray’ı tanıdıkça ve onu anladıkça bu aşkı müzikte bulduğunu keşfetti. Onun bu hayata bakışı Kerem’i derinden ve olumlu biçimde etkileyerek dostluk bağını güçlendirdi.

Aradan üç yıl kadar bir süre geçti. Eray, Kerem sayesinde kendini çok geliştirdi. Bununla da kalmadı. Kerem’le aynı seviyede çalıyor denebilirdi. Bir yandan da aralarında artık arkadaşlıktan öte abi kardeş ilişkisi kurulmuştu. Birbirlerini çok seviyorlardı.

Sürekli çalışarak, daha çok çalışarak ilerledi tabi. Kerem’den sonra çok daha iyilerle çok daha profesyonellerle çalışarak kendini mükemmel bir piyanist haline getirdi. Bunun üzerine artan tutkusunu, azmini, deneyimlerini, başarılarını ekledi hep… Bunlar nasıl mı oldu? Eray müzikte olsun, yaşamı boyunca olsun engelini hiçbir zaman engel olarak görmedi.

Eray, hayatını adayabileceği tek amaç için, yaşama sebebi için her şeyini verebilecek ve müziğe aşkla bağlanmış biridir. Notaları herkes gibi okuyup eseri herkes gibi anlayamamasına karşın, hepsinin ve her şeyin üstesinden gelmiş, son derece azimli, başarılı ve kusursuz bir piyanist olmuştur. Hala öyle ve her zaman da öyle olacak. Çünkü o, gözlerini kullanamamayı; yapacaklarını kısıtlayan ve onu dar çerçeve içine sıkıştırmış bir yaşantıya iten etken olarak hiç görmedi.

Azmi ile ilerledi. Çok ilerledi. Şimdi ise dünyaca tanınan bir piyanist. Konserleri için dünyanın dört bir yanından binlerce insan, onun için ve onun muhteşem resitalleri için geliyorlar. Birçok orkestrada solist olarak yer aldı. Verdiği konserler, resitaller her yerde ses getirdi.

Kerem’le birlikte dünyayı dolaşıp, turnelere gidiyorlar. Artık onun albümlerini başka görme engelliler dinliyor…

İlkim BEKTAŞ

1997 doğumlu olup İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Hazırlık Lisesinde flüt dalında eğitim görmekteyim. Aynı zamanda Bilkent Senfoni Orkestrası’nda Piccolo ve Flüt çalmaktayım. Notalarla oluşturulan müzik gibi kelimelerle yazılan öyküler ilgi alanıma giriyor. Okumak hayal gücümü geliştirdiği gibi müzik eğitimime de oldukça faydalı olduğu kanısındayım.
Bu dünyada herkesin eşit yaratıldığını düşündüğümden ve engellerin kötü fark yaratmayacağı yaklaşımıyla bu öykü denemesini oluşturdum…
 
Tekerlekli Sandalye
Üst