Bir Küçük Kalp

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,497
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
BİR KÜÇÜK KALP​
İlkbahar… Kokusuna doyamadığım, renklerini göremesem de hayallerimde canlandırabildiğim, uzaklardan türküsünü kulaklarımda hissettiğim taze mevsimim. Küçük bir çocukken annemin eteklerini çekiştirip ne olur biraz daha anlat biraz daha diyerek uğruna yalvarırcasına iç geçirdiğim taze baharım. Ben aslında ilk baharın tadına hiç varamadım. Annem bana, bende ilgi uyandırmayan ne varsa onu anlatırdı. Önemsize yabancıydım aslında. Her şey bana değerliydi. Genelde az merak edeceklerimi sıralardı. Ben onları merak etmezdim ki ; ben güneşi merak ederdim,cıvıldayan kuşları, çocukların oyunlarını, bulutların özlemle birbirine sarılışını,kelebeklerin şımarıkça kanatlanışını, çiçeklerin salınışını, pamuk şekerinin gerçekte neye benzediğini ama en çok da çocukları. Anneme çocukları sorduğumda elimi fark etmeden değişikçe sıkar ve yanıtı hep aynı olurdu:”Etrafta çocuk görünmüyor yavrum.” Ben bilirdim,duyardım seslerini. Keyifle oradan oraya koşturmalarını hayal ederdim. Kıyamadığım annem üzülmemi istemediğinden dünyada mutlu çocuk yok gibi davranırdı. Bilirdim ama yakınlarda bir yerlerde baharın gelişini kutlayan akranlarımın olduğunu. Hep özenirdim o tanımadıklarıma. Daima oyun oynadıkları gelirdi aklıma. İçim tuhaf olur kıskanırdım. Kıskanınca da kendime kızardım. Böyle de mutluydum çünkü kıskançlık gölge düşüremezdi buna. Zaten kendi karanlığım yeterince zifiriydi. Kendimi bıraksam tamamen boğulurdum derinlere. Kimselere duyuramazdım sesimi. Belki bir çocuk olarak akranlarım gibi koşup oynayamıyordum ama pek çok çocuktan daha fazla sevildiğimi biliyordum. Küçük ve kenetlenmiş bir ailenin minik yavrusuydum. Ailemin sıcaklığını hep üzerimde hissederdim. Bu sıcaklık kimi zaman beni sarar yumuşak bir dokunuşla sırtımı okşardı. Kimi zaman bana ışık olur gözlerimi kamaştırırdı. Mutluydum. İsyan benim bahçemin mahsulü olamazdı.

Küçükken gözlerimin görmeyeceğini kabullendikten sonra tek dileğim annemin sıcaklığına sığınmak olmuştu. Hep küçük kalmayı, annemin etrafında dolanmayı,dışarıda beni bekleyen yaşamdan uzak olmayı isterdim. Ama tabii ki gerçek hayat evimizin kapısının ardındaydı.Beni bekliyordu. Okul zamanım gelmişti artık kopmalıydım annemin güvenli limanından ve yeni sularda yelkenlerimi savurmalıydım. İlk büyük sınavımdan önce fırtına baş göstermişti evimizde. Annem memleketimizden göç edip bana uygun olan bir okulun olduğu yere gitmekte ısrar ediyordu. Ben ise tamamıyla karşıydım buna. Varlığımla bunca zaman neler yaşatmıştım annem ve ağabeyime. Birde yurtlarından,doğdukları yerden koparmanın acısı yakardı beni. Dayanamazdım. Mücadele ettim ikisiyle de. Ben benim gibi olmayanların arasında da okuyabilirdim hem. Buna inanıyordum. İnanmak istiyordum. Başlarda dışlanmaya bile razıydım. Gün gelecek beni arkadaşları olarak kabul edeceklerdi. Bunu biliyordum. Sabır en büyük arkadaşım olacaktı ilk zamanlar. Belki de tamamıyla yanlış düşünüyordum. İlk günden kucak açacak insanlar bekliyordu beni o sıralarda. Ne olursa olsun korkmamalıydım. Adım atmalıydım okula. Söyleyen boş yere dememiş :”Hayat eskidikçe yamadığımız ama üzerimizden çıkarıp atamadığımız bir elbisedir” diye. Benim elbisemin üzeri sapasağlamdı. Yeni başlangıçlar bekliyordu beni.

Gökyüzünde süzülmeye sabırsızlanan bir uçurtmaydım şimdi. Semada beni bekleyen bir gelecek vardı. Ben bu geleceğe uzanmalıydım. Babamın ölümüyle sonlanan o kazanın acı sesi, üzerinden zaman geçse de bazen hala kulaklarımda çınlardı. O kazada annem hayat arkadaşını, biz babamızı, ben gözlerimi hepimiz birden hayallerimizi kaybetmiştik. Acımız çok derindi. Annemiz biz olmasak tutunamazdı yaşama. Biraz da mecburiyetten bırakamadı hayatın ellerini. Bize can verdi. Ağabeyime baba, bana hem baba hem göz oldu. Şimdi sıra bendeydi. Babamın mezarı yanı başımızdaydı. Biz nereye gidersek gidelim onunda bizimle geleceğine olan inancım sonsuz olsa da ne annemi ne de ağabeyimi doğup büyüdükleri yerden koparmayacaktım. Uzun çekişmeler sonunda istediğim oldu ve evimizi bırakmadık. Ağabeyimin gittiği okula yazıldım. Babamızı bizden koparan kaza bende silinmeyecek derin yaralar bırakmıştı. Göz sinirlerimi harap etmiş görme duyumu tam olarak olmasa da büyük oranda elimden almıştı. Karartıları seçebiliyordum. Kendime metanet verip bunun benim yararıma olduğunu hiç görmemektense karartıları algılayabilmemin okulda bana yararlı olacağını düşünüyor kendimi iyi hissediyordum. Bu daha küçüklükten öğrendiğim bir oyundu.

En küçük şeyleri büyük mutluluklarımın sebebi haline getirmek. Benim gibi hayatı salıncakla eş tutan bir çocuk için en güzel oyundu. Hayat bana göre hızla sallanan bir salıncaktı. Yukarıya çıktığında insanı heyecanlandıran aşağı çekildiğinde insanın içine korku salan ama vazgeçemeyeceğimiz bir salıncak. Bakalım okulum beni salıncağın neresine çekecekti. Ben çocuktum ama içimdeki adeta bir bebekti. Parmağıma bir uğur böceği konsun bana şans getirsin diye bekledim. Her çocuk okula başlarken sadece tatlı bir heyecan duyar ama benim hissettiğim korkuyla,terle karışık bir heyecandı. Anneme fark ettirmemek için çabalamam gerekiyordu. Evden ilk defa ayrılıp yaşıtlarımla bir arada olacaktım. Bundan önceki arkadaşlık denemelerim genelde başarısızlıkla son bulmuştu. Annelerinin ya da babalarının biraz da zorlamasıyla evimize gelen çocuklar bir süre sonra bundan sıkılır gelmez olurlardı. Onlara önce öfke duyar sonra hak verirdim. Oyun kabiliyetim sınırlıydı ne de olsa. Saklambaçta daima ebe olurdum. Saatlerce sürecek bir serüven olurdu benimle saklambaç oynamak. Bugün bunları hatırladığımda gülümsüyorum. Okul farklıydı tabi. Ya da ben öyle düşünüyordum.Oyun bir adım gerideydi artık. Bu benim için hiç de zor olmayacaktı çünkü ben ne zaman gerçekten oyun oynamıştım ki.
Korkuyordum. Yaşım küçüktü ama korkmak nedir biliyordum. Akranlarımdaki aldırmazlık koşup oynama hevesi bende de vardı ama içimdeki yaramaz güvercinin kanatlarından sıkıcı tutmuştum. Küçük yaşıma rağmen olgunlaşmıştım buna mecburdum.

Okula vardığımızda annemin elini hemen bıraktım. İstemiyordum etrafımdakilere güçsüz görünmeyi. Halbuki çoğunun annesinin eli bir tarafa eteklerini çekiştirdiklerini biliyordum ama ben, ben öyle olamazdım. Güçlü görünmem gerekiyordu. Sınıfa girdiğimizde arkadaşlarımın bana baktığını bendeki değişikliği fark ettiklerini hissettim. Gözlerim görmese de kulaklarım bir anda sessizleşen sınıfı gayet iyi işitiyordu. Çocukların “Anne bak!” diye annelerine seslenişini de. Buna alışıktım. Yeni bir ortama ilk girdiğimde beni nelerin beklediğini gayet iyi biliyordum. Tüm sınıfa hitaben kendimi tanıttım. Görme engelim olduğunu ve bunun bulaşıcı olmadığını söyledim. Gülümseyerek. Bendeki özgüvenin anneme ne kadar gurur verdiğini söylememe bile gerek yok. İlk şaşırma anlarından sonra sınıf arkadaşlarım yine eski ruh hallerine büründüler. Onlar için okula başlamak gerçekten zordu. Öğretmenimiz sınıfa girdi. Selam verdi. Sesinden yaşının genç olduğunu hemen anladım. Annem en fazla yirmi beştir diyerek bu düşüncemi doğruladı. Bana sessizce anlattı öğretmenimin nasıl biri olduğunu. Öğretmenim aklımda canlanmıştı bile. O benim sonsuzluğa ulaşan düş bahçemde nazenin bir çiçekti şimdi. Bize kucak açmış bekliyordu. Bizleri yetiştirecek bizlerden bir kültür ordusu yaratacaktı. Onun kenarında açtığı derin suların maviliğinde yüzecektik. Okumayı, yazmayı öğrenecek hayatı resmedecektik. Öğretmenimiz annelerimizi uğurladıktan sonra tüm içtenliğiyle “Evet biz bize kaldık” dedi. Bu cümlesi hala kulaklarımdadır. Biz bize kalmıştık. Annem ya da ağabeyim yoktu. Yakın zamana kadar tanımadığım insanların yanındaydım. “Olsun okulluydum ben artık ve kendim bir şeyler başarabilmenin eşiğindeydim.” Zihnimde sürekli bunu tekrarlıyordum. Bacağımın istemsizce titremesini engellemeye çalışarak.Öğretmenimi göremesem de sesi bana güven vermişti. İçimdeki korkuyla karışık heyecandan korku uçup gitmiş yerini okullu olmanın heyecanına bırakmıştı. Öğretmenimiz hepimizden kendimizi tanıtmamızı istedi. Kendimi nasıl anlatacağımı belki sayısız defa düşünmüştüm evde. Birilerine kendimi anlatabilmenin mutluluğu paha biçilmezdi. Gözyaşıyla karışık adını söyleyenlerin yanında ben adeta bir kurşun askerdim. Kendimle gurur duyuyordum. Öğretmenimiz benim durumumla ilgili kısa bir açıklama yaptı sonra arkadaşlarıma bana yardım edeceklerine inandığını söyledi. Öğretmenimizin böyle davranması beni mutlu etmişti. Çoğu insan durumuma ilk anda yorum yapmaz arkamdan üzüntüsünü dile getirirdi.Ama öğretmenim aklındakini doğrudan anlattı. Onu öğretmen yapanda buydu herhalde.Çocuk kalbim birazcık incinse de böyle olması gerektiğini biliyordum. Sınıfı,okulu aklıma yerleştirene kadar yardım almam şarttı. Hem bana yardım edeceklerdi. Böylece daha çok arkadaşım olacağını düşündüm ve mutlu oldum.

Okula başlamadan önce sonbahar benim için sararıp dökülen yapraklar, suyu çekilmişçesine büzülmüş tabiat ana, rüzgarın ürpertici sesiydi. Çorak topraklara ayak bastıkça kendi içimdeki bunaltı şahlanır. Anneme ağabeyime çatmamak için kendimi yalnızlığa daha fazla mahkum ederdim. Ama okulla beraber bana bütün mevsimler ilkbahardı artık. Dünyam renklenmişti. İçimde kanat çırpan kelebek şımarıkça uçuyordu dört bir yana. Gökkuşağını görebiliyordum artık. Renklerini kestirebiliyordum. Okula gitmek,çalışmak, başarılı olmak tattırmıştı bana bunları. Minnetim sonsuzdu anneme,öğretmenime. Annem daima yardımcıydı bana derslerimde. Arkadaşlarım kadar başarılı değildim belki ama aşmıştım aklımdaki zorlukları. Dört nala yol alan bir süvariydim şimdi. Resim en büyük amacım olmuştu. Resim dersindeki yeteneğim ilk günlerden fark edilmişti sınıfta. Öğretmenim beni cesaretlendirmişti. Alışılmadık renkler kullanarak yarattığım renk karmaşası onlara bakan gözlerde güzel tesirler bırakıyordu. Resim benim özgürleştiğim dünyamdı. Bu dünyada içimdeki kelebek kabuğunu kırmış renkleri yayıyordu kağıdıma. Tüm karanlığım yerini renklerin büyüsüne bırakmıştı.Yaptıklarım beğeniliyordu. Öğretmenim yeteneğimin üstüne gitmem gerektiğini düşünüyordu. Annem ve ağabeyim destekliyordu başarımı. Türlü boyalarım, çeşit çeşit kağıtlarım olmuştu. Herkes arkadaşımdı,yanımdaydı. Bana kalan içimdeki mutluluğu kağıtlara dökmekti. Döktüm de, durmadan boyadım. Hiç bıkmadan. Renkleri karıştırdım ve boyadım. Hayat yolculuğumda karşıma engeller çıksa da umut etmekten hiç vazgeçmedim. Dünya umut edebilenlerin, nefes aldığı her ana şükredebilenlerindir. Hayatın bana kızgın olduğuna olan inancım okulum, arkadaşlarım sevdiklerimle yerle bir olmuştu.Küçük yaşıma rağmen pek çok eserim vardı.Hepsi hayattan, benden izler taşıyan. Onlar benim başarı hikayemin sayfalarıydı. Geleceğime doğru esen tatlı meltemde savrulmayı bekleyen…


ADI SOYADI: Serkan AKBEL

1985 Adıyaman doğumluyum. Aslen Nevşehir Avanosluyum. İlkokulu Kayseri ‘de ortaokulu Avanos’da liseyi Nevşehir’de okudum. 2008 yılında Mersin Üniversitesi Tarsus Teknik Eğitim Fakültesi Bilgisayar Öğretmenliğinden mezun oldum. Aynı yıl Kayseri Yahyalı ilçesinde öğretmenliğe başladım. 2011 yılında Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Şu an Kayseri Kocasinan’da Atatürk Kız Meslek Lisesinde Bilgisayar Öğretmeni olarak çalışıyorum. Aynı zamanda Hukuk Fakültesi’nde okuyorum. Evliyim ve yazma konusunda en büyük destekçim de eşim. Arkadaşımla beraber yazdığımız tiyatro metni liseler arası festivalde sergilendi. Bunun dışında lisede ve üniversite de yazdığım hikayelerle çeşitli dereceler elde ettim.
 

aliturker

Üye
Üye
Katılım
Nis 29, 2013
Mesajlar
1
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Harika. Sıcacık bir hikaye. Başarılarınızın devamını diliyorum. Yazmayı hiç bırakmayın...
 

adaliarif

Üye
Üye
Katılım
Nis 26, 2013
Mesajlar
1
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Umut dolu bir hikaye. Engellilerin engel tanımayacağına güzel bir örnek. Bir çocuğun gözünden
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Öykünün adı küçük bir kalp ama Büyük Bir kalple yazılmış :) emeğinize sağlık...
 

avanoslu

Üye
Üye
Katılım
Nis 24, 2013
Mesajlar
2
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. İnşallah bu yarışma bir farkındalık yaratmamıza vesile olur. Daha engelsiz bir yaşama uyanırız.
 

Fulya

Üye
Üye
Katılım
Nis 9, 2013
Mesajlar
147
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Hayata umutlu bir pencereden bakabilmenin de güzelliği bu olsa gerek... Çok güzel yazılmış. çok beğendim... Yüreğinize sağlık..
 

avanoslu

Üye
Üye
Katılım
Nis 24, 2013
Mesajlar
2
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Teşekkür ederim Fulya Hanım yorumunuz için.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst