Bir Umut: Öykü

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
BiR UMUT
Esra için zaman; son günlerde duvarda asılı duran bir tablo kadar ya da yüzyıllardır oldukları yerde kıpırtısızca duran mezar taşları kadar kanıksanmış ve donuktu. Zaman da tıpkı bozuk bir musluktan damlayan su tanecikleri gibi damlayıp geçtiği bilinse de görünen damla, şekil ve miktar olarak diğerlerinin aynısı olduğu için adeta hiç değişmiyordu...

Ansızın çalan telefonun sesi bu sıradanlığı bozmak ister gibiydi. Bu sesle birlikte irkildi, sabah saatleriydi. Ve bu saatlerde onu pek kimse aramazdı. Merakını bastırmaya çalışarak, el yordamıyla alışkın ve çevik bir hareketle telefonunun cevap tuşuna basarak açtı.

Esra : ‘Alo!
Emre : abla merhaba !
Esra merhaba kardeşim
Emre : nasılsın?
Esra : iyiyim ya sen?
Emre : iyiyim ben de
Emre: bak, sana güzel bir haberim var !
Esra: hayırdır?


Emre: Az önce gazetede "yapay göz" başlıklı bir haber okudum; göz retinası yırtılan bir sporcuya ,retina görevi gören bir cihaz takılmış . Ve önceleri hiç görmediği halde az da olsa görmeye başlamış. Abla ben bu konuda umutluyum , daha da büyük gelişmeler olacağı düşünüyorum çünkü her geçen gün tıp müthiş ilerliyor ..

Esra’ daki heyecan ve merak duygusu yerini umut ve sevince bırakmıştı. Minnetle kardeşine tekrar tekrar teşekkür edip telefonu kapattı. Ortanca çocuğu Gül, okuldan gelir gelmez O na internetten haberin detaylarına baktırdı. Kardeşinin verdiği haber gayet umut vericiydi. Bu cihaz elli hastada denenmiş ve hepsinde de olumlu sonuç alınmıştı. Bütün göz hastalarına cevap vermese de bazılarına umut ışığı olabileceği belirtiliyordu.

O an da geçmiş hatıralar gözünde canlandı ve gözleri yağmura gebe bulutlar, çiğ düşmüş yapraklar gibi buğulandı " keşke anacığım sağ olsaydı o da bu günleri görseydi" diyerek iç geçirdi. Annesi de gözündeki retina tabakasının yırtılmasından dolayı yıllar önce gözlerini kaybetmişti. Fakat o yıllarda tıp bu konuda çaresiz kalmıştı. Gerçi bu tedavi çok yeniydi ve Türkiye’de uygulanmıyordu. Ama gözleri hiç görmeyen insanların ışığa kavuşmaları bile onu çok sevindirmişti. Kimbilir belki birgün kendisinin gözlerine de uygulanabilirdi. Bu düşünce bile başlıbaşına onu mutlu ediyordu. İlkin sol gözünün retinası yırtılmıştı. Önce yarım bir perde sonra günden güne tamamen gözünün önünü kapatan bir tabaka haline dönüştü.

Bulundukları yer küçük bir ilçeydi. Göz doktoru onu en yakın bir şehir olan Adana’ya, retina uzmanına gönderdi, muayeneler, tetkikler sonucunda doktor ameliyat edilmesi gerektiği ama bir ay sonraya gün verebileceğini ekledi. Esra o günü hiç unutamıyordu. Gözünü muayene eden Profesör bayana sordu; Gözümün bir an önce ameliyat edilmesi gerekmez mi? Bir ay beklersek geç kalmış olmaz mıyız? Profesör acı bir tebessümle : ‘’zaten yeterince geç kalmışsınız" demişti. Bu olaydan sonra hemen soluğu İstanbul'da almışlar, binbir güçlükle ameliyatı yaptırmışlardı. Doktoru o na "yüz de on görebilirsin" demişti, sonraki aylar içinde birbirini takip eden bir dizi ameliyat ve bir buçuk sene süren tedaviden sonra gözü tedaviye cevap vermemiş ,görme yetisini kaybetmişti. Bir iki yıl sonra da sağ gözü aynı hastalıktan yine bir dizi ameliyat geçirmişti. Fakat bu defa az da olsa çok sisli ve silüet halinde de olsa görebiliyordu. Durumuna alışması hiç de kolay olmamıştı, çünkü sonu bilinmeyen bir hastalıktı bu...

İlk ameliyat olduğunda beş yaşındaki oğlu o sıralar bir yaşındaki bir bebekti. Onun ise üç kilogramdan ağır bir şey kaldırması , öne doğru eğilmesi , gözlerini zorlayıcı hareketler kesinlikle yasaklanmıştı. Bebeğine bakmakta ve ev işlerinde zorlansa da kendine has pratik çözümler bulmaya başladı. Kitap okumayı ve yazı yazmayı çok seviyordu. Bunlar onun hayatının vazgeçilmezlerindendi, ilk başlarda bunları yapamadığı için çok sıkıntı çekti. Sonra sesi kitaplardan faydalandı , yazdıklarını okuyamasa da yazmaya gayret ediyordu. Görme engelli başka insanlarla tanıştı. Bu tanışma da hayatında bir dönüm noktası oldu. Durumu kendinden daha zor olan insanların yaşama nasıl tutunduklarını , bu konuda kendi engelleri ile ilgili espriler yapabildiklerini, kendileri ile bu derece barışık olduklarını gördü. Ve bu insanlar her türlü engellere ve engellemelere rağmen çalışıyor, birşeyler üretiyor, ve çeşitli sanat dallarıyla uğraşıyorlardı. Bu gelişmeleri düşündükçe zaman zaman içine düşen karamsarlıktan utanıyordu. Ve öğrendi ki zorluklar insana hep birşeyler öğretiyor ve olgunlaştırıyordu.



EMİNE GÜZEL

3 Nisan 1975’te Gaziantep’te doğdum, ilkokulu bitirdikten sonra öğrenimime 5 sene ara verdim, ortaokulu dışarıdan bitirme sınavıyla tamamladım. Liseyi örgün eğitim alarak bitirdim. Üniversite sınavını kazandığım halde eğitimime devam edemedim. En büyük hayalim Türk dili ve edebiyatı bölümünü okumak. Bunu er veya geç gerçekleştirmek istiyorum. Evli ve üç çocuk annesiyim. İlk şiirimi ilkokul ikinci sınıfta öğretmenime yazdım. Yine Lise yıllarında şiir yazmaya devam ettim birkaçı okul gazetesinde yayınlandı. O günden bu yana öykü ve şiir denemelerim devam ediyor.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst