Canım annem!

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Sen bu mektubu okurken ben çok uzaklarda olacağım. Özür dilerim seni tek başına bıraktığım için. Özür dilerim sana 12 yıl boyunca yük olduğum için. Lütfen üzülme annem. Sen benim her şeyimsin. Bu dünyadaki yaşama sevincimsin. Annem ben gidiyorum, ölüyorum. Bunu sende biliyordun yıllardır. Bana baktığın her gün gözlerinde görüyordum hüznünü. Anne, ben yokken ağlama sakın. Sen ağlama ki bende ağlamayayım. Bu sana veda mektubum değil. Ben hep seninle olacağım. Çok çok öpüyorum o güzel yanaklarından. Kızın Melisa…

Son sözlerim bunlar olmuştu. Ben bu dünyaya engelli olarak açmıştım gözlerimi. Annem ve babam sayesinde hayatta kalmıştım. Onlar benim engelli olacağımı biliyordu. Annemin doktoru söylemişti onlara. Annem kıyamamıştı bana. “O benim kızım ilk göz ağrım. Aldırmam öldürmem onu” demişti doktora. Babam da yaşamamı seçmişti ve şimdi ailem sayesinde ilk nefesimi doldurdum ciğerlerime. Annemin kollarına verdiler beni. Belden aşağım tam oluşmamıştı. Bacaklarımın ikisi de kısaydı. Diğer çocuklar gibi yürüyemez ve koşamazdım. Ama annem ve babam sayesinde ileride bu engelleri de aşacağımı biliyordum.

Yıllar geçmişti ve ben 10 yaşındaydım. Bir gün herhangi bir gün annemle dışarı çıkacaktık. Annem beni hazırlayıp tekerlekli sandalyeme oturtmuştu. Beni dışarı çıkardı ve sonra da montunu giydi oda geldi benim arkamdan. Her gün olduğu gibi yine sessizce arabamı sürüyordu. Ben de onun konuşmak istemediğini bildiğimden sessizce yanımdan geçenlere bakıyordum. Bir ara yanımızdan yaşlı bir çift geçti. Bana acıyarak baktıklarını hissettim. Bir şey demedim ama gözlerim dolmuştu. Annem görmesin diye gözyaşlarımı saklamaya çalışıyordum. Nasıl olduysa annem benim ağladığımı görmüştü. Yanıma eğilerek ne olduğunu sordu bana. Bir şey diyemedim. Ne diyecektim ki ona. Herkesin bana acıyarak baktığını mı? Üzülmesin annem diye gözüme toz kaçtığını söyledim. Annem hüzünlü gözleriyle uzun uzun baktı bana ve sonra tekrar araba mı sürmeye devam etti. Sonra bir ara annemle bir ayakkabıcının önünden geçtik. Annem arkadaşını görünce beni durdurdu. Onlar konuşurken bende ayakkabılara baktım. Kırmızı renkli bir ayakkabı beğendim. Acaba o ayakkabıyı giyseydim nasıl olurdu diye hayal ettim. Ben öyle sessizce ayakkabıya bakarken annemde bana bakıyordu. Gözleriyle gözlerimi takip ederek benim dakikalardır nereye baktığımı gördü. Gözleri dolu dolu yanağıma öpücük kondurdu. Biliyordu üzüldüğümü. Onunda benim yürüdüğümü görmeyi hayal ettiğini biliyordum. Ve yarım saat sonra ikimizin gözleri dolu ayrılmıştık oradan. Benim aklım hala o ayakkabıdaydı. Eve gittiğimizde ilk işim o ayakkabıyı giyemesem de çizmek olmuştu. 10 yaşındaki bir çocuğun özlemiydi benimki. Yürüyemeyen, koşamayan arkadaşlarıyla oynayamayan ve okuluna da gidemeyen bir çocuğun hayaliydi.

Günler benim ayakkabıyı düşünmemle geçmişti Günden güne daha az yemek yemeye başlamıştım. Annem ve babam bu halimin o günden sonra olduğunu düşünüyordu. Bende öyle olduğunu düşünüyordum. Ama gün geçtikçe yeme isteğimin azalması annemleri korkutmuştu. Hemen bir doktor çağırıp ne olduğunu sordular. Doktor başımı okşayarak annemlere döndü:

- Önemli bir şey yok ama sizinle bir konuyu konuşmam gerekiyor. Dışarıda konuşalım isterseniz? Dedi. Annem ve babam bana gülümseyerek dışarı çıktılar. Ne konuştuklarını bilmiyorum ama bir ara annemin ağladığını duydum. Babamın da annemi sakinleştirmeye çalıştığını duydum. 10 dakika sonra odama geldiklerinde ikisinin de gözleri kızarmıştı. Bana bakıyorlardı. Korkmuştum ve o an çocuk aklımla anneme:” Ölecek miyim ben anne?” demiştim. Annem beni duyunca daha da çok ağlamaya başladı . Babam onu sakinleştirmeye çalışsa da annemin hıçkırıkları dinmiyordu. Annem ağladıkça ben de ağlıyordum. Babam daha fazla dayanamadı ve anneme dışarı çıkıp hava almasını söyledi. Annem de babamı dinleyerek dışarı çıktı. Babam annem gidince bana döndü ve elimi tuttu. Gülümsemeye çalışarak:

-Benim canım kızım! Nerden çıktı bakalım o sözler. Yok öyle bir şey. Doktor annene senin iyi olduğunu ama biraz halsiz ve zayıflamış olduğunu söyledi. Anneni biliyorsun her şeye ağlıyor. Bunun için ağlıyordu işte. Sen üzülme ölmek yok. Bir daha böyle şeyler söylemekte yok tatlım. Dedi bana. Elimi daha sıkı tuttu ve dolabımdan bir paket çıkardı. Bana verdi. Ah! doğum günüm yarındı ve ben unutmuştum. Babam hediye paketini bana verdi:

-İyi ki doğdun bir tanem. Aslında yarın verecektik hediyeni annenle ama daha fazla bekleyemedim. Doğum günün kutlu olsun canım kızım. Dedi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Babam bana bakarken ben babamın verdiği paketi heyecanla açmaya çalışıyordum. Açtığımda karşımda kırmızı renkli bir çift ayakkabı duruyordu. Demek almışlardı bana ayakkabıyı. Annemin ve babamın günlerdir benden sakladığı şey demek ki bu kırmızı ayakkabılardı. Sevinçle babamın boynuna sarıldım. O an annem girdi içeri. Anneme gülümseyerek baktım .Annem de gözleri yaşlı elimde ki pakete bakıyordu. Yanıma geldi:

-İyi ki doğdun benim yaşama sevincim. Seni çok seviyoruz. Bir an önce iyileşmeye bak yoksa pastanı babanla ikimiz yeriz. Dedi gülümseyerek. Ben mutluluğun verdiği heyecanla anneme ve babama sıkıca sarıldım. Annem ve babamda baba sıkı sıkı sarıldı.

Birkaç gün sonra daha da halsizleşmiştim, günden güne yemek yiyemez hala geliyordum. Doktorun dediğine göre böbrek yetmezliğim varmış. Aylarca hastanede yattım. Tek arkadaşım orada iğnemi yapan hemşire abla olmuştu. Ve böylece 2 yıl boyunca her gün diyalize giriyordum. Annem ve babamın böbrekleri de uymamıştı. Böbrek naklini umutla bekliyorduk. Artık hem ayaklarım yoktu hem de böbreğim.

Bir gün hastane odasında yatağımda yatarken aklıma anneme bir mektup yazmak gelmişti. Hemşire ablayı çağırıp kağıt ve kalem istedim. Gülümseyerek verdi bana istediklerimi. Kağıdı önümdeki masaya koyarak mektubuma başladım. Sonra katlayarak minderimin altına koydum. Ben ölünce okumasını istiyordum. Günler geçti ve 2 hafta sonra minderimin altında ki mektubu çıkarıp hemşire ablaya verdim. Bana bir şey olursa annemlere vermesini istedim. Gözleri yaşlarla dolu bir şekilde kabul etti. Mektubu vermemin üzerinden 1 2 hafta geçmişti ki fenalaşmıştım. Eğer uygun bir böbrek olmazsa ölebilirdim. Annem ve babam o gün saatlerce başımda beklediler. Ve o akşam anneme ve babama son kez gülümsedim ve hayata açmamak üzere gözlerimi kapattım. Annem ve babamın baş ucumda hıçkırarak ağladıklarını hissettim. Ruhum bedenimi terk ederken hemşire ablanın anneme ve babama mektubumu verdi. Annem o an daha fazla dayanamadı acıma. Bayıldı. Hemşire abla doktorları çağırdı babamda gözyaşları içinde annemin elini sıkıca tuttu. Ben tüm bu olanları ruhum bedenimi terk ederken görüyordum. Ve mezarımın başına annemin kırmızı ayakkabılarımı koyduğunu ve mezar taşıma da “Ayakkabılarını giyemeden gittin bir tanem” yazdığını gördüm..


(NOT: BİLGİLERİMİN YAYINLANMASINI İSTEMİYORUM...)
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
:( Okurken gözyaşlarıma engel olamadım maalesef kendime verdiğim sözü yerine getiremedim çünkü geçen sene ki öykü yarışmasında yayınlanan öyküleri okurken çok ağlamaktan ve işe şiş gözlerle gitmemden dolayı bu sene ağlamayacağıma dair kendime söz vermiştim...ama tutamadım...

Bilgilerinizi vermemiş olabilirsiniz ama ben yine de size sevgili küçük kardeşim demek istiyorum...

Öykü tadında yazınızdan dolayı sizi tebrik ederim...yaşınızın küçük olduğunu tahmin ediyorum ama okurken iyi ki bu yarışma düzenlendi sözlerini bir kere daha söylettiniz bana :) tebrikler...
 

KARDELEN

Üye
Üye
Katılım
Mar 16, 2011
Mesajlar
60
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
çok tşkler çok duygu dolu bi öyküydü bizim gibilerin kaderinde bu hayaller hep vardı hepde olcak caresi yok aglattı ben hep duamda bizlerin anne babası çok özel onları anlatcak söz yok onu yaşayan biliyo:((((
 
Tekerlekli Sandalye
Üst