Çemberin Dışına İtilen Engelliler

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
İnsan psikolojisi; yere, zamana, eğitime, tepkimeye göre ısı değiştirebilen ve oldukça bencil, yani ben merkezli gözlüklerle bakabilen bir mekanizmadır. Tüm olayların, kişinin faydasına gelişmesi yönünde heyelanları vardır, bu durum kişinin lehine gelişen olaylar karşısında hemen yıkılır ve 2. bir merkez inşa eder. Suni merkez, suçlamaların yapılması gereken, günah keçisi nickli yeni gerçek merkez formudur. Bu bilinç, insanların varolduğu ilk günden itibaren, varlığı tartışılagelen yaban insan kavramından bu yana hiç de azımsanmayacak ölçüde destekçi bulmuştur. Bu gerçekliği fark edebilmiş olmakla bu gerçekliğin dışına çıkabilmeyi başarabilmek arasında sadece bir adım mesafe vardır. Yani fark etmiş olmak, büyük ölçüde yeterlidir.

Hayatın her alanında ayrımcılığın sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Öyle ki, akıllı ve sağlam olarak bilinen insanlar bile akılsız davrandıkları, boş bulundukları bir anda, bu korunmasız halleri nedeniyle zarar görebiliyorlar. Teknoloji hakkında çok fazla bilgisi olmayan bir insana, kolaylıkla fahiş fiyat verilerek teknolojik aletler satılabiliniyor örneğin. Bu, bilgi eksikliği kişinin savunmasız yönü olarak düşünüldüğünde, hemen taaruz eden bir taraf çıkabiliyor karşısında. Bu gibi fırsatçılıklar çoğaldıkça da, normalleşiyor ve akıllı olarak tabir edilen kesimle yer değiştiriyorlar. Yani, cukkasını düşünen akıllı, mağdur olan salak olarak algılanıyor. Çünkü, akıllı ve salak kavramları içerisinde normal görünen, saf değiştiriyor. Bir başkasının yaşam kalitesini düşürenin fayda sağladığı görüldükçe, ben merkezli psikoloji işliyor ve kendisini kotaranın akıllı, - normal görülen, akıllı olarak bilinmesi normal olan insan- olduğu kavramı kabul görüyor. Her şeyden önce, ‘normal’ kavramını düşünmek gerekiyor. Normal olan, gündelik hayatımız içerisinde sürekli karşılaştığımız yani daha çok gördüğümüz, daha çok işittiğimiz daha çok, daha çok karşılaştığımız her şey. Yani normal denilen olgunun belli bir kalıbı, belli bir rengi, ebat veya hacmi falan yoktur. Sadece çok sık karşılaşılmakla ilgilidir. Tıpkı, genellikle sarı renk olan civcivlerin sarı olmasının normal karşılanması gibi. Veya, Türk tipi denildiğinde kumral hatta esmere yakın insan tiplerinin algılanması gibi. Ne, ne kadar çoksa o, o kadar normaldir. Bu nedenle de, farkındalığı gelişmiş insanların algısına takılan, normal olmaması gereken ne kadar olgu varsa, bu gelen yargıyı düşürmek için ilk önce deşifrelerini engellemek, sonrasında ise bu algının kırılması için bireysel olarak çabalamak gerekir.

Dünya üzerinde insanların olduğu her yerde, normal kavramı değişir. Çünkü, her bölge kendi normal’ini üretir. Bu aslında daha çok ekonominin fark ettiği, dünya markalarının uygulamaya geçirdiği bilinen, uygulanan bir farkındalık konusu. Şöyle ki; Almanya’da üretlen koka kola’nın Türkiye’de üretilen koka kolayla tad farkı vardır. Marka dünya markası ancak her bölgeye, ülkeye farklı ve o ülkenin, bölgenin normal algısına denk şekilde ürünler üretir.

Peki neden?

Nedenlerin tek bir cevabı var, insan odaklı iletişim. İnsan, dünya üzerindeki her şeyin başlangıç noktasıdır. Kişiler, algılarıyla, beğenileriyle ve hatta kişisel, bedensel özellikleriyle ilk önce bölgesinde, sonrasında ise tüm dünya için birer renktir. Farklıdır, naiftir. Bu farklılığı kitlelerin seçimi haline dönüştürmekse, kişinin kolektif bilinçle, seçimlerini, beğenilerini ve hatta beğenmediklerini özgürce ifade ederek, bilinç oluşturmasıyla olur. Engelli olarak tabir edilen aslında bedensel olarak eskinmelerle yaşam kalitesi ibresi farklılık gösteren insanların, toplum içerisinde öne çıkmayarak, -çıkartılmayarak- kendilerini her yerde göstermeyerek, göz önünde olmayarak hatta ve hatta beğenilerine, seçim haklarına sahip çıkmayarak, ‘normal’ kavramı dışına çıktıklarının -çıkartıldıklarının- fark edilmesi gerekiyor. Mesela, ne kadar hayatın içinde olunursa; ben varım ve tercihlerim şunlar, istediklerim, istemediklerim bunlar demek, birey olmanın ve fark edilir bir yaşamın zorunluluklarındandır.

Bu anlamda engelliler kendilerini çemberin dışına iten sisteme karşı dik bir duruş sergilemeli ve normal anarmal kavramları üzerinde kimin normal kimin a normal olduğu sorgusunu toplumsal bilince sorgulatması gerekiyor.

Avrupa ülkelerinin bugün sosyal açıdan Türkiye’ye nazaran çok daha iyi durumda olmasının nedeni, Avrupa ülkelerindeki insanların felsefe için yıllar öncesinde kafa yormaya başlamış olmalarıdır. Kolektif bilincin gücünü fark etmeleri, bireyin aslında hafife alınmayacak bir gücünün olduğunu gören insanlar, yaşamlarını şekillendirecek özellikteki devlet yasalarının hayatlarını düzenlemesini istediler, ve oldu. Bu kadar kısa anlatırken, bu kadar çabuk olunduğu gibi yanlış bir yargı vermek istemiyorum ancak, Avrupa birliğinin oluşma nedenleri, yüzyıl savaşları, Rönesans, Fransız ihtilali gibi halkın bilinçlenmesi bireyin gücünü fark etmesi kavramlarını göz önünde bulundurmanızı istiyorum.

Okuyucu olarak, ister bedeni bir engele ister zihinsel bir önyargıya sahip olun, olmayın; her şeyin insan algısından başladığını ve bunun yolunda şekillendiğini biliyorsunuz. Bilim çağındayken, iletişim de bu denli kolayken, çeşitli sosyal dernekler, haklar hukuklar varken; falanca filanca ülkede olan gelişmeleri takip ederken, bu gelişmelerin, hakların o insanlara nasıl bir tarihi süreç sonunda, nasıl bir mücadele veya nasıl bir bilincin mücadelesiyle verildiğini, alındığını inceleyin mutlaka. Ve sakın çemberin dışında kalmayın, ‘normal’ algısı için dünyaya gösterebileceğiniz, verebileceğiniz ne varsa verin. Bu algı, sizlerin değiştirebileceği, göreceli bir algıdır. Başkaların algılarıyla farklı özelliklerde olmak, normal kavramı dışında olmak için yeterli bir neden değildir. Her şey önce kendine inanarak, yapılması gerekenler içerisinde yapılabilinecek olanlardan başlanmalı, çemberin içine; tüm dışındakileri de çekmeye çalışmalıdır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst