- Katılım
- Haz 8, 2010
- Mesajlar
- 1,090
- Tepkime Puanı
- 23
- Puanları
- 38
Depresyon hali ne zaman başlar? Bu konuda psikologlar ve psikiyatristler ayrı ayrı ve kendilerince profesyonel yanıtlar verecektir. Bu konuda benim vereceğim cevaplardan birisi ise oldukça kolaydır.
İnsanın ümidinin bitmiş olduğu noktada depresyon başlar. Yaşamımızda bir şeylerin iyileşeceğine bulunan inancımız kalmadığında enerjimiz biter. Her şey için bir isteksizlik başlar. Kalkmak da güç gelir, işe gitmek de ve üstelik arkadaşlarla eğlence için buluşmak da. Ümitle beraber kaybolan tek şey ümidin şahsı değildir; Ayrıca mana da kaybolur. Mana kaybolduğunda insan hayata amacını da kaybeder ve zaman beyhude bir biçimde geçer.
Heyecanın 2 ucu mevcuttur. Bir uçta yapmak istedikleri için derin bir sabırsızlık duyan, ertesi günü, ertesi senesi iple çeken ve projelerini adım adım yaşama geçirmek için yerinde duramayanlar mevcuttur. Heyecanın öteki ucunda ise bu lüzumsuz ve anlamsız vaktin bir an evvel bitmesini beklemekte olan, umudu kalmamış ve hayatta mana bulamayanlar mevcuttur. Bir de 2 ucun ortasında kimi zaman heyecanlanan, bazı zamanlar da heyecanını kaybeden insanlar mevcuttur. Bu kategoriye girenler mutedil dalgalı deniz gibi değişkendir. Bunda da kötü bir şey yoktur; Normalliğe işaret etmektedir. İki uç arasında giderken dengede kalmaktadır. Ne mevcut ki, denge noktası, kimi zaman sıfıra eşittir.
Heyecanın bir nolu ucunda, yapmak için derin bir sabırsızlık duyanlardır. Bu gruptakiler şaşkın bir telaş içerisinde değil, olgun bir sabrı yaşayanlardır. Onlar için yapmak istedikleri şey epeyce büyük ve ağırdır. Bu şeyi bir halat ile kendilerine doğru çekmektedir. Halat ellerini çok acıtsa da halatı hiç bırakmadan büyük bir inanç ve azimle kendilerine doğru çekmekte ve hedeflerine yaklaşmaktadır. Heyecanın öteki ucunda her şey için geç olduğunu düşünmekte olan bir grup insan mevcuttur. Bunlar yaşlarından serbest her şey için geç olduğunu düşünürler. 25 yaşında olup master için geç diyenler de olabilir; 40 yaşında olup iş kurabilmek için geç diyenler de, 45 yaşında olup evlenmek için geç diyenler de olabilir. "İşte her şey için geç" diyenlerin hepsinin ortak özelliği, yapmak istedikleri şey için umutlarının kalmamış olmasıdır. Henüz depresyona girmedilerse de kısa zaman sonrasında depresyona girme potansiyeli de taşırlar.
Kendilerine yeni bir hayat kurmaya başlayan, dünya çapında muvaffakiyet elde etmiş birkaç insandan bahsetmek istiyorum. Bizlerin coğrafyamızdan en enteresan muvaffakiyet öykülerinden birisi mimar sinan'ın muvaffakiyet öyküsüdür. Profesyonel mimarlık kariyerine 50 yaşın ardından başlayan mimar sinan'ın evvelinde at üzerinde kılıç sallayan bir asker ve devşirme bir yeniçeri olduğunu bir çok kimse bilemez. Mimarlık kariyerinin 'çıraklık eserim'dediği eserini 50'sinden sonrasında vermiş olarak bulunması, onun alçakgönüllülüğünü değil, mimarlığa yeni başlamış olduğunu gösterir. Ümidini kaybetmeyen genç ihtiyarlar kulübünün üyelerinin isimlerini biliriz; Fakat yaşlarını bilmeyiz. Kolomb, amerika'yı keşfe çıktığında 50'sini geçmişti. Pasteur, kuduz aşısını bulmuş olduğunda 60 yaşındaydı. Verdi, en büyük eseri fallstaf'ı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Afrika'da hastaneler kuran ve ömrünün son günlerine kadar ameliyat yapan, katkıları dolayısıyla nobel barış Ödülü alan albert schweitzer, 90'larına yaklaşırken hâlâ çalışıyordu. Peter drucker, 'başyapıtım'dediği "21. yüzyıl İçin yönetim tartışmaları-management challenges for 21st century" adlı kitabını yazdığında 90 yaşını geçmişti. Yukarı taraftaki paragraftaki şahısların elli yaşından ileriki senelerde yaptıklarını dikkate alacak olursanız, herhangi bir şey için geç değildir.
İnsanın ümidinin bitmiş olduğu noktada depresyon başlar. Yaşamımızda bir şeylerin iyileşeceğine bulunan inancımız kalmadığında enerjimiz biter. Her şey için bir isteksizlik başlar. Kalkmak da güç gelir, işe gitmek de ve üstelik arkadaşlarla eğlence için buluşmak da. Ümitle beraber kaybolan tek şey ümidin şahsı değildir; Ayrıca mana da kaybolur. Mana kaybolduğunda insan hayata amacını da kaybeder ve zaman beyhude bir biçimde geçer.
Heyecanın 2 ucu mevcuttur. Bir uçta yapmak istedikleri için derin bir sabırsızlık duyan, ertesi günü, ertesi senesi iple çeken ve projelerini adım adım yaşama geçirmek için yerinde duramayanlar mevcuttur. Heyecanın öteki ucunda ise bu lüzumsuz ve anlamsız vaktin bir an evvel bitmesini beklemekte olan, umudu kalmamış ve hayatta mana bulamayanlar mevcuttur. Bir de 2 ucun ortasında kimi zaman heyecanlanan, bazı zamanlar da heyecanını kaybeden insanlar mevcuttur. Bu kategoriye girenler mutedil dalgalı deniz gibi değişkendir. Bunda da kötü bir şey yoktur; Normalliğe işaret etmektedir. İki uç arasında giderken dengede kalmaktadır. Ne mevcut ki, denge noktası, kimi zaman sıfıra eşittir.
Heyecanın bir nolu ucunda, yapmak için derin bir sabırsızlık duyanlardır. Bu gruptakiler şaşkın bir telaş içerisinde değil, olgun bir sabrı yaşayanlardır. Onlar için yapmak istedikleri şey epeyce büyük ve ağırdır. Bu şeyi bir halat ile kendilerine doğru çekmektedir. Halat ellerini çok acıtsa da halatı hiç bırakmadan büyük bir inanç ve azimle kendilerine doğru çekmekte ve hedeflerine yaklaşmaktadır. Heyecanın öteki ucunda her şey için geç olduğunu düşünmekte olan bir grup insan mevcuttur. Bunlar yaşlarından serbest her şey için geç olduğunu düşünürler. 25 yaşında olup master için geç diyenler de olabilir; 40 yaşında olup iş kurabilmek için geç diyenler de, 45 yaşında olup evlenmek için geç diyenler de olabilir. "İşte her şey için geç" diyenlerin hepsinin ortak özelliği, yapmak istedikleri şey için umutlarının kalmamış olmasıdır. Henüz depresyona girmedilerse de kısa zaman sonrasında depresyona girme potansiyeli de taşırlar.
Kendilerine yeni bir hayat kurmaya başlayan, dünya çapında muvaffakiyet elde etmiş birkaç insandan bahsetmek istiyorum. Bizlerin coğrafyamızdan en enteresan muvaffakiyet öykülerinden birisi mimar sinan'ın muvaffakiyet öyküsüdür. Profesyonel mimarlık kariyerine 50 yaşın ardından başlayan mimar sinan'ın evvelinde at üzerinde kılıç sallayan bir asker ve devşirme bir yeniçeri olduğunu bir çok kimse bilemez. Mimarlık kariyerinin 'çıraklık eserim'dediği eserini 50'sinden sonrasında vermiş olarak bulunması, onun alçakgönüllülüğünü değil, mimarlığa yeni başlamış olduğunu gösterir. Ümidini kaybetmeyen genç ihtiyarlar kulübünün üyelerinin isimlerini biliriz; Fakat yaşlarını bilmeyiz. Kolomb, amerika'yı keşfe çıktığında 50'sini geçmişti. Pasteur, kuduz aşısını bulmuş olduğunda 60 yaşındaydı. Verdi, en büyük eseri fallstaf'ı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Afrika'da hastaneler kuran ve ömrünün son günlerine kadar ameliyat yapan, katkıları dolayısıyla nobel barış Ödülü alan albert schweitzer, 90'larına yaklaşırken hâlâ çalışıyordu. Peter drucker, 'başyapıtım'dediği "21. yüzyıl İçin yönetim tartışmaları-management challenges for 21st century" adlı kitabını yazdığında 90 yaşını geçmişti. Yukarı taraftaki paragraftaki şahısların elli yaşından ileriki senelerde yaptıklarını dikkate alacak olursanız, herhangi bir şey için geç değildir.