Diabet hastalığı

SANAATKAR

Üye
Üye
Katılım
Ara 30, 2011
Mesajlar
101
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Diyabet nedir? Nasıl meydana gelir?

Diyabet, başta karbonhidratlar olmak üzere protein ve yağ metabolizmasını ilgilendiren bir metabolizma hastalığıdır ve kendisini kan şekerinin sürekli yüksek olması ile gösterir. Diyabet hastalarındaki temel metabolik bozukluk, kan yoluyla taşınan glükozun (şekerin) hücrelerin içine girememesidir. Normal koşullarda besinlerden elde edilen veya karaciğerdeki depolardan kana salınan glükoz pankreas tarafından salgılanan İNSÜLİN hormonunun yardımıyla hücre içine girer ve orada yakılarak enerjiye dönüşür. Hücrelerin üzerinde değişik maddelerin girmesine izin verilen kapılar vardır. Bu kapılar normalde kilitlidirler ve uygun anahtar varlığında açılırlar. Diyabet, hücrelerin üzerindeki glükoz kapısının açılamaması durumudur. Bu örnekten ilerlersek diyabet, anahtar işlevi gören İNSÜLİN hormonu yetersizliğine ve/veya insülinin etkilediği reseptörlerin (hücre kapısındaki kilidin) bozukluğuna bağlı gelişmektedir.
Kaç tip diyabet vardır? Diyabet sıklığı ne kadardır?
Nedenlerine göre bir çok diyabet tipi olmakla birlikte diyabet vakalarının çok büyük bir kısmını Tip 1 ve Tip 2 diyabet vakaları oluşturmaktadır.

Tip 1 Diyabet

Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç (vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini tanıyamaması) sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Mutlak veya görece bir insülin yetersizliği olduğundan hastalar ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundadırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10’unu Tip 1 Diyabet vakaları oluşturmaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42’sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.

Tip 2 Diyabet

Sıklıkla erişkinlerde ve şişman (obes) kişilerde görülmektedir. Tip 2 diyabetli hastalarda insülin salgılanmasındaki yetersizlikten çok dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç (rezistans) sonucunda glükoz metabolizması bozulmaktadır. Tip 2 diyabetin kuvvetli bir genetik yatkınlık zemininde geliştiği bilinmekle birlikte, genetik mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 diyabet İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (Non-Insulin-Dependent Diabetes Mellitus= NIDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında Tip 2 diyabet görülmektedir.

Diyabetin bulguları nelerdir?

Diyabete bağlı klinik bulgular vücuttaki karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının bozulmasına bağlıdır. İnsülin eksikliği ve/veya insülin direnci nedeniyle hücrelere giremeyen glükoz belli bir serum düzeyini (180mg/dl) aştığında idrarla atılmaya başlar. Böbreklerden atılan glükoz beraberinde sıvı atılımını da arttırır ve sonuçta ÇOK VE SIK İDRAR YAPMA (POLİÜRİ) olur. Vücut, poliüri ile olan sıvı kaybını karşılamak için ÇOK SU İÇİLİR ve bu da POLİDİPSİ olarak isimlendirilir. Organizma, enerji kaynağı olarak glükozu kullanamayınca bir taraftan İŞTAH ARTAR diğer taraftan yedek enerji depoları olan yağlar ve proteinler yıkılmaya başlar ve bunun sonucunda iştah artmasına rağmen KİLO KAYBI olur. Bu klasik bulguların dışında diyabet hastalarında ÇABUK YORULMA, GÖRME BULANIKLIĞI, SIK DERİ ENFEKSİYONU, KADINLARDA VAJİNAL MANTAR ENFEKSİYONU gibi bulgular da görülür.

Diyabet tanısı nasıl konur?


Diyabet tanısı, çeşitli uluslararası kuruluşların (WHO, Amerikan Ulusal Diyabet Veri Gurubu=NDGG) belirlediği ölçütlere göre konmaktadır. Bu ölçütler:
- Klasik diyabet bulguları olan bir kişide herhangi bir zamanda ölçülen plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması,
- En az 8 saatlik aç (kalori almayan) bir kişide plazma şekerinin 140 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması. Yakın zamanda Amerikan Diyabet Birliği açlık kan kekeri sınırını 126 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olarak belirlemiştir.

- Şeker yükleme testinde (OGTT) 2. saatdeki plazma glükoz düzeyinin 200 mg/dl'ye eşit ya da üzerinde olması.

Gizli şeker nedir?

Halk arasında gizli şeker olarak isimlendirilen durum, normal glükoz dengesi ile diyabet arasındaki metabolik durumu ifade etmektedir. Normalde açlık plazma şekerinin 110 mg/dl olması gerekmektedir. İşte açlık plazma şekerinin 110 mg/dl'nin üzerinde fakat 140 mg/dl'nin altında (yeni kriterlere göre 126 mg/dl) olması bozuk glükoz toleransı olarak tanımlanmaktadır. Benzer şekilde şeker yükleme testi yapılan kişilerde 2. Saatdeki plazma glükoz düzeyininin 140 mg/dl'nin üzerinde fakat 200 mg/dl'nin altında olması da bozuk glükoz toleransı olarak isimlendirilmektedir. Bu durumdaki kişilerin gün boyu kan şekerleri normaldir ve diyabetin klasik bulguları görülmez. Bununla birlikte bu kişiler Tip 2 diyabet için en riskli grupta olduklarından yaşam biçimlerini yeniden düzenlemeleri gereklidir
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Diyabetli Psikolojisi

Sağlığımızla ilgili herhangi akut ya da kronik ciddi bir durum, bizde psikolojik tepkiler oluşmasına neden olabilir.

Bu tepkiler tamamen doğal ve sağlıklıdır. Bu durum, özellikle kişinin bir uyum sağlama sürecine gereksinim duyduğu uzun süreli veya ömür boyu sürecek hastalıklarda ortaya çıkar. Hastalığın ve tedavisinin yarattığı gerginlik, kişinin uyum kapasitesini tüketerek, psikolojik tepkiler ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak şunu da belirtelim ki, bu tepkileri herkes yaşamak zorunda olmadığı gibi bunların şekli veya şiddeti de kişiden kişiye değişebilir.

Yaşam boyu süren bir hastalık olan diyabet tanısı konduktan sonra, yaşam tarzınızda zaman zaman sizi oldukça zorlayacak değişiklikler yapmak zorunda kalırsınız. Bu değişiklikler sadece sizin değil, aynı zamanda ailenizin de yaşamını etkileyen bir boyutta olabilir.
Diyabet tanısı alan bir kişi olarak sizin ve ailenizin, uyum sürecinde yaşayabileceğiniz psikolojik tepkiler şöyle sıralanabilir:

İnkar

Size doktor tarafından konulan "Diyabetes Mellitus" tanısı almadığınızı ya da bu hastalığın bir süre sonra geçeceğini düşünebilirsiniz. İlaçlarınızı almayı ya da kan şekeri düzeyinizi ölçmeyi bilinçli olarak ihmal edebilir, sağlıksız yiyeceklere yönelebilir. Aile üyeleri de mümkün olduğunca diyabet hastalığı hakkında hiç bir şey düşünmemeye çalışabilir.

Öfke

"Neden ben?" şeklinde düşünüp ailenize ya da arkadaşlarınıza karşı öfke duyabilirsiniz. Özellikle çocuk ve ergen hastaların aileleri kendilerine, eşlerine ya da doktorlara karşı kızgınlık hissedebilirler. Aslında bu durumda kızgınlık duyulan, diyabetin kendisidir.

Depresyon

Kendinizi üzgün, yorgun ya da ümitsiz hisedebilir, diyabetin hayatınızı mahvettiğini düşünebilirsiniz. Aynı zamanda, aile üyeleri de depresyon yaşayabilirler. Sık sık ağlayarak, diyabetle ilgili en olumsuz olasılıkların ileri yıllarda kendilerinde de gelişeceği düşüncesinde yoğunlaşabilirler.

Korku ve Kaygı

Diyabetiniz ve yaşamınızdaki diğer şeyler hakkında endişe duyabilirsiniz. Tip 1 diyabet tanısı almışsanız, insülin iğnelerinden çekinebilirsiniz. Hipoglisemik reaksiyonlar (kan şekerinin ani düşmesi) sırasında yaşananlar sizi korkutabilir. Yaşam boyu sizinle beraber olacak bir hastalığa sahip olma düşüncesi sizde panik duygusu yaratabilir. Ayrıca aileniz de tedavide yanlış ya da eksik birşey yapabilecekleri endişesini taşıyabilirler.

Suçluluk


Diyabetli olmanızın sizin hatanız olduğunu düşünebilirsiniz. Ailenin geri kalanının yaşamlarını kısıtladığınız ve bir şekilde yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda bıraktığınız düşüncesiyle suçluluk hissedebilirsiniz. Çocuk ve ergen diyabetlilerin aileleri ise, hastalığı kendi hatalarıymış gibi hissedebilirler ya da daha erken fark etmedikleri için kendilerini suçlayabilirler.

Buraya kadar anlatılanlar, sizi korkutmasın. Hem diyabet tanısı alan kişi, hem de ailesi için kızgınlık, üzüntü, şaşkınlık ya da diğer duyguları hissetmek son derece doğal ve sağlıklıdır. Unutulmamalıdır ki, tüm bu duygusal karışıklık esnasında hem diyabetli bireye, hem de ailesine yardımcı olabilecek çeşitli yöntemler bulunmaktadır.

Psikolojik Tepkilerle Nasıl Baş Edebilirim?

İnkar İle Baş Etme

Destekleyici aile üyeleri ve arkadaşlarınızla diyabet hakkında konuşun. Hastalık hakkında olabildiğince bilgi edinmenizin ve yakın çevreden bir diyabetik birey ile paylaşımlarda bulunmanızın da hastalığınızı kabul sürecinde size yararı olacaktır.

Öfkeyi Yatıştırma


Fiziksel bir aktivite, duyguların yazıya dökülmesi, derin nefes alıp 10'a kadar sayma gibi gevşeme egzersizleri, öfkeyi yatıştırmak için kullanılabilecek yöntemlerden bazılarıdır.

Depresyon, Korku ve Kaygı ile Baş Etme

Duyguların bir aile üyesi ya da bir arkadaş ile paylaşılması, düşünce ve duyguların yazılması, yürüyüş ya da egzersiz yapılması, tüm ailenin birlikte yapabileceği bir aktivite planlanması, bir süreliğine de olsa diyabeti düşünmemenizi sağlayabilir.

Neden bazı insanların diyabeti olduğunu kimse bilmemektedir. Hiç kimse diyabet hastalığının gelişmesine neden olabilecek bir şey yapamaz. Diyabetin kendi yaptığınız bir hatanın sonucunda ortaya çıkmadığı konusunda rahat olun.

Diyabet tanısına verilen duygusal tepkilerle baş etmede öncelik, bilgi ve duyguların paylaşılmasıdır. Yukarıda anlatılan yöntemlere ve kendi çabalarınıza rağmen hala kendinizi sıkıntıda hissediyorsanız, hastalığa uyum süreci uzamışsa ya da duygularınızın şiddetinde zaman içerisinde bir azalma olmadıysa, hem sizin, hem de ailenizin psikolojik profesyonel yardım almanızda fayda vardır. Doktorunuza bu sıkıntılarınızdan bahsederseniz, sizi uygun bir uzmana yönlendirecektir.

Buraya kadar ilk kez diyabet tanısı almış olan kişilerde hastalığa alışma sürecinde ortaya çıkabilecek psikolojik tepkilerden ve bu tepkilerle nasıl başa çıkabileceğimizden bahsettik.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, diyabet hayatınız boyunca sizinle birlikte olacak bir durumdur. Dolayısıyla, onunla ilk tanışmamızda verilen psikolojik tepkiler ortadan kalksa bile, zaman içerisinde diyabetin mükemmel tedavisi için lazım olanları (düzenli olarak ilaç kullanmak ve yemek yeme zorunda olmanız, yiyeceklerinize dikkat etmeniz, insülin iğnesi kullanıyorsanız, zamanı geldiğinde her işi bırakıp ya da tatil günü bile erken kalkıp iğnenizi yapmanız gibi) yerine getirmekten dolayı bir bıkkınlık ortaya çıkabilir. Hastalıkla ilgili herhangi bir sorun moralinizi bozabilir.

Ağızdan aldığınız ilacın yerine bundan böyle her gün insülin iğnesi kullanmanız gerektiğinin söylenmesi ya da diyabete bağlı başka bir rahatsızlığın (göz, böbrek veya kalp rahatsızlıkları gibi) ortaya çıkması, sizde çaresizlik, mutsuzluk, korku ya da hüzün gibi duygusal tepkiler oluşmasına neden olabilir. Ayrıca, zaman zaman kan şekerinizin ani düşmesi de sizde korku yaratabilir.
Diyabetik bireylerin bir çoğunun yaşadığı bir başka korku ise, kendilerine diğer insanlardan farklı davranılmasıdır. Bazılarınız diyabetiniz olduğunu açıkça söylerken, bazılarınız ise karşınızdakini iyi tanıyana dek gizlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu da, doğal davranamadığınız ve bir şeyleri gizlemeye çalıştığınız için sizde sıkıntı yaratabilir.

Yukarıda bahsettiklerimiz, diyabetin getirdiği zorluklarla mücadele ederken karşınıza çıkabilecek ve pek çoğunuzun dönem dönem yaşadığı psikolojik sorunlardır. Aslında sağlıklı bir yaşam için her insanın sizin gibi düzenli ve sağlıklı yiyeceklerle beslenmesi, egzersiz yapması ve düzenli yaşaması önerilir.

Diğer insanlardan çok farklı bir yaşam sürüyor gibi görünürken aslında siz sağlık için her insanın yapması gerekeni yapıyorsunuz. Dolayısıyla, yapmak zorunda olduklarınızı bir zorunlulukmuş gibi değil de, sağlıklı bir yaşam için yaptığınızı düşünürseniz kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
İlaç Tedavisi

Tip 1 Diyabette İlaç Tedavisi:


Tip 1 diyabet tedavisinde kullanılacak tek ilaç insülindir. Tedavi amacı, kan glukozunu normal düzeylerde tutmak, diyabete bağlı akut ve kronik komplikasyonların oluşumunu önlemek, varsa ilerlemesini durdurmak, normal büyüme ve gelişmeyi sağlamaktır.
İnsülinler basit bir biçimde etki sürelerine göre, hızlı, kısa, orta ve uzun etkili insülinler olarak tanımlanırlar. Bir de günümüzde en çok tercih edilen insülinler, elde edildiği yönteme göre, insan insülini ya da analog insülinler olarak sınıflandırılırlar. Tip 1 diyabetiklerin tedavisinde yoğun insülin tedavisi (bazal-bolus) esastır. Bu yönteme göre günde 3 ya da daha fazla subkutan (cilt altı) insülin tedavisi ya da sürekli subkutan insülin infüzyon (CSII/ insülin pompa) tedavisi şeklinde uygulama yapılır. Kısa ve orta etkili human (insan) insülinlerle, hızlı etkili ve uzun etkili analog insülinler bu amaçla kullanılır. Kısa etkili human insülinler 3 ana öğünde her yemekten 30 dakika önce, orta etkili insülinler ise genellikle günde 1 kez akşam yemeğinde uygulanır. Hızlı etkili insülinler 3 ana öğünde yemekten 10 dakika önce uzun etkili analog insülinler ise 24 saat etki süresi olduğu için günün herhangi bir zamanında yemekten bağımsız olarak ama tercihen akşam subkutan uygulanır.

Kısa etkili insan ya da hızlı etkili analog insülinler (bolus) yemek sonu (postprandiyal) glisemiyi, orta etkili insan ya da uzun etkili analog insülinler (bazal) açlık kan şekerini kontrol eder. Tip 1 diyabet tedavisinde "bazal-bolus" insülin tedavisi esastır ancak çoklu doz insülin tedavisini uygulayamayacak diyabetlilerde kısa etkili ve orta etkili insan insülini ya da hızlı etkili ve uzun etkili analog insülinler içeren hazır karışım insülinler sabah ve akşam yemeklerinden önce uygulanabilir.
Tip 1 Diyabette insülin tedavisi planlanırken hastalar beslenme tedavisi ve egzersiz programlarını mutlak uygulanmalıdır. Bazal-Bolus insülin tedavisi kullanılan kişilere özellikle analog hızlı etkili insülin önerilen hastalara mutlaka karbonhidrat sayımı eğitimi verilmelidir. Hastalarımızın kan şekerlerini ayarlarken hedef kan glukoz düzeylerini mutlaka bilmeleri gerekir. Hedef kan şekeri düzeyleri bireylerin başka hastalıklarının olup olmaması ya da yaşına göre değişiklikler gösterir.

Tip 2 Diyabette ilaç tedavisi :

Tüm diyabetiklerin %90'ından fazlasını tip 2 diyabetikler oluşturur ve bu grup genellikle tip 1 diyabetik hastaların aksine aşırı kilolu ya da obezdirler. İyi glisemik kontrolün erken sağlanması diyabete bağlı gelişecek olan bozuklukları (komplikasyonları) azaltırya da geciktirir. Diyabetlinin tedavisinde olumlu yönde uygulanacak yaşam tarzı değişikliğinin yerini tutacak hiçbir ilaç yoktur. Yaşam tarzı değişiklikleri yalnız kan şekeri üzerine değil, diğer tüm risk faktörleri üzerine de olumlu etki gösterir. Yaşam tarzı değişikliğinin iki bileşeni olan beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ve yeterli fiziksel aktivite düzeyi için öneriler, sigaranın kesilmesi vs. hastanın özelliklerine göre bireysel olarak belirlenmelidir. Kan şekeri normale getirilirken kan lipid düzeyleri ve kan basıncı da düzenlenmelidir.

Ağızdan Alınan Kan Şekerini Düşüren İlaçlar Başlıca 3 Gruptur


İnsülin direncini azaltan ilaçlar (insülin duyarlılığını artıranlar)
İnsülin salgılatıcılar ve
Barsaktan karbonhidrat emilimini azaltanlar
İnkretin bazlı tedaviler

İnsülin direncini azaltan ilaçlar (İnsülin duyarlılığını artıranlar):

1. Metformin: Tip 2 diyabet tanısı alan kişilere yaşam biçimi değişimi ile birlikte ilk kullanılacak ilaç metformindir. HbA1C düzeylerini yaklaşık %1-2 düşürür. Kilo aldırmaz, hatta az da olsa kaybettirir. Gaz, şişkinlik gibi yan etkiler genellikle geçicidir. Diyare, ağızda metalik tad başlıca yan etkilerdir. Böbrek fonksiyon bozukluğu (serum kreatinini erkeklerde ≥1.5 mg/dl, kadınlarda ≥1.4 mg/dl) , kronik alkolizm, karaciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği, akut miyokard infarktüsü, kronik akciğer hastalığı, major cerrahi girişim, sepsis ya da azalmış doku perfüzyonu, intravenöz radyografik kontrast incelemede (en az 3 gün önce kesilmelidir) kullanılmamalıdır. 850 mg ve 1000 mg'lık tabletleri vardır. Genellikle sabah-akşam tok karna günde 2 kez alınır.

2. Glitazonlar (Pioglitazon):
HbA1C düşürücü etkisi: %1-2'dir. Kilo artışı, sıvı birikimi (ödem), postmenopozal kadınlarda ve ayrıca erkeklerde osteoporotik kırık riskinde artış başlıca yan etkilerdir. Kalp yetersizliğinde kullanılmaz. 15 - 30 - 45 mg'lık tabletleri vardır. Yemekten bağımsız olarak günde 1 kez alınır.

B. İnsülin Salgılatıcılar:

1.Glinidler: Kısa etkili insülin salgılatıcı ajanlardır. Nateglinid ve repaglinid olarak 2 farklı farmakolojik yapısı vardır. Tokluk kan şekeri üzerine etkilidirler. HbA1C düşürücü etkileri: %0.8-2 olarak bildirilmiştir.. Hipoglisemi yapabilir. Repaglinidin 0.5,1 ve 2 mg'lık tabletleri, nateglinidin ise 120 mg'lık tableti vardır. Ana öğünlerde yemeklerden hemen önce günde 3 kez alınır. Öğün atlanılırsa ilaç alınmaz.

2. Sülfonilüreler: Günümüzde kısa ve orta etkili olanlar kullanılmaktadır.

Gliklazid, Glimeprid, Glibenklamid, Glipizid, Glibornurid etken madde olarak mevcut olup HbA1C düşürücü etkileri: %1-2'dir. Hipoglisemi, kilo alımı, nadir olarak alerjik reaksiyonlar başlıca yan etkilerdir. Tip 1 diyabette, karaciğer ve böbrek yetersizliği, gebelik, ağır enfeksiyon, travma, cerrahi girişimlerde kullanılmaz.. Yemekten önce aç karna alınır. Genelde günde 1 ya da 2 kez verilir.

C. Bağırsaktan Karbonhidrat Emilimini Azaltanlar

1.Alfa Glikozidaz İnhibitörü: Akarboz özellikle tokluk kan şekeri üzerine etkilidir. HbA1C düşürücü etkisi: %0.5-1'dir. Kilo artışına neden olmaz. Aşırı gaz en önemli yan etkidir. Karaciğer yetmezliği, böbrek yetmezliği ve gebelikde kullanılmaz. 50 ve 100 mg'lık tabletleri vardır. Her öğünde ilk lokma ile çiğnenerek alınır. Önce küçük dozla başlanır. İlk gün akşam yemeğinin ilk başlangıcında 25 mg, sonra sabah-öğlen akşam 2-3 gün yemeğin ilk başlagıcında 50 mg ve devamı günde 3 kez 100 mg verilmelidir.

D.İnkretin Bazlı Tedaviler:

Başlıca enjeksiyon olarak yapılan Exenatide, Liraglutid, ve ağızdan alınanlar Sitagliptin, Vildagliptin olarak mevcuttur. Tokluk şekeri üzerine etkilidir. HbA1C düşürücü etkisi: %1-2. Kilo aldırıcı etkisi yoktur aksine kaybı bile olabilir. Uzun süreli güvenlik verileri bilinmemektedir. Bu grupta bulunan sitagliptin ve vildagliptin ağız yolu ile alınan ilaçlardır. Ağızdan alınan bu iki ilaçın kan şekerini düşürücü etkisi, iğne şeklinde yapılanlara göre daha düşüktür.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Diyabetli Bakımı

Diyabetli bireyler her açıdan özel ve özenli bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Diyabetli bireylerde cilt bakımı, tırnak bakımı, insülin yapılan yerlerle ilgili ve insülin pompası kullananlarda ise enjeksiyon yerleri ile ilgili özel bakıma ve bakım bilgilerine ihtiyaç vardır. Bunların yanı sıra seyahatler, uzun yolculuklar, okul dönemi, gebelik ve ileri yaşlarda olan diyabetik bireylerin çok daha farklı bakım ihtiyaçları oluşur.

Ayak bakımı özellikle çok önemsenmelidir. Her akşam ayaklar ılık sabunlu su ile yıkanıp, çok iyi kurulanmalıdır. Ayakta görülen cilt kalınlaşması ve çatlamalar ayak parmak aralıkları hariç uygun bir kremle yumuşatılmalıdır. Tırnak kesimi için banyodan sonra tırnaklar yumuşak iken tırnak düz olarak kesilmeli ve tırnaklar tahta törpü ile törpülenmelidir. Ayak tırnaklar çok dipten kesilmemeli ve yaralanmaya izin verilmemelidir.

En ufak bir yara bile hemen doktora danışılmalıdır. Yara yeri kendiliğinden düzelir diye beklenmemelidir.

İnsülin yapılan yerlere dikkat etmek gerekir. İnsülin yapılan yerlerin yanı sıra ellerimizde temiz olmalıdır. İnsülin pompası kullananlarda enfeksiyonden korunmak için temizlik ilkelerine özellikle uyulmalıdır. Bu bakımlar ile ilgili doktorunuz ve bu konuda eğitim almış diyabet hemşirelerinden detaylı bilgiler alınabilir.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Diyabetin Komplikasyonları

Komplikasyonlar (Programlar)Prediyabetik (gizli diyabet) süreçte bile kardiyovasküler hastalık riski orta derecede artar. Diyabet gelişimi ile birlikte bu risk çok yükselir. Diyabetlilerde kalp damar hastalığı görülme ihtimali sağlıklı bireylere göre 2-5 kat kadar artar. Diyabetin kronik komplikasyonlarının da bu safhada ortaya çıkan değişikliklerle ilişkili olduğu ileri sürülmektedir.

Sıkı şeker kontrolü sağlamanın yanısıra kan basıncı ve lipidlerin de hedef düzeylere düşürülmesi ile bu komplikasyonların azaltılabileceği klinik çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bununla beraber bu hastalığın toplum sağlığına yükü çok yüksektir. Ancak diyabetlilerde komplikasyon gelişince hasta maliyetleri duruma göre 10-100 kata kadar artar.

Diyabete bağlı komplikasyonları temel iki başlıkta toplamak mümkündür.

1-Diyabetin akut (hızlı gelişen) komplikasyonları,
2-Diyabetin kronik (müzmin) komplikasyonları olarak sıralanabilir.

Diyabet Zamanla Kalp, Damarlar, Göz, Böbrek ve Sinirlerde Yapısal Değişikliklere Yol Açabilir.

Diyabetin kronik komplikasyonlarını temel 3 başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar:
1-Küçük damarlarda oluşan komplikasyonlar
2-Orta ve kalın damarlarda oluşan komplikasyonlar
3-Diğer komplikasyonlar olarak sınıflandırabiliriz.

Kardiyovasküler hastalıklar:
Diyabet koroner arter hastalığı ve inme riskini 2-5 kat artırır. Diyabetlilerin %60-75'i kardiyovasküler hastalıklar (koroner arter hastalığı ve inme) nedeniyle kaybedilmektedir.

Diyabetik ayak ülserleri: Diyabetlilerde hem periferik nöropati (sinir duyarlılığında azalma) hem de iskemi sebebiyle ayak ülserleri ve nihayetinde amputasyonlar sık görülür. Çalışmalar, travmatik nedenler dışında, ayak amputasyonuna yol açan sebeplerin %50'sinin diyabetten kaynaklandığını göstermektedir. Dünyada her 30 saniyede bir, diyabetik ayak ülseri nedeniyle bir hastanın ayağının kesildiği tahmin edilmektedir . Ülkemizde her 5 diyabetliden birinde değişik düzeylerde ayak kesilmeleri görülmektedir.

Diyabetik retinopati:
Diyabet doğumsal hastalıklar dışında, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Diyabetin bu komplikasyonu retinadaki küçük damarların uzun süreli hiperglisemiye bağlı olarak tahrip olması sonucu gelişir. Diyabet süresi 15 yıla ulaşan diyabetlilerin %2'sinde körlük ve %10'unda ciddi görme kaybı geliştiği bilinmektedir.

Diyabetik nefropati: Diyabet, en önemli kronik böbrek yetersizliği nedenlerindendir. Diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların %50'si diyabetlidir. Diyabetli hastaların %10-20'si böbrek yetersizliği nedeniyle kaybedilmektedir.

Diyabetik nöropati: Uzun süreli diyabetin periferik ve otonom sinirlerde yol açtığı bozukluklardır. Diyabetlilerin %50-70'inde diyabetik nöropati gelişir. En sık görülen belirtiler ayaklarda (ve bazen ellerde) uyuşma, yanma, karıncalanma, ağrı ve güçsüzlüktür. Bu belirtiler, nöropatinin en sık görülen şekli olan distal simetrik polinöropatiye bağlı olarak gelişmektedir. Çok daha farklı belirtilerle ortaya çıkan nöropatilerde vardır.

Diyabetik otonomik nöropati:
Kendiliğinde otonom olarak çalışan organların fonksiyonlarındaki bozulma sonucu ortaya çıkar. Baş dönmesi, şeker düşmesini algılamada bozukluk, yenilen gıdaların düzenli bir şekilde hazım edilememesi, gaita ve idrar kaçırma gibi şikayetler görülür. Ayrıca hem kadın ve hem de erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları görülebilir.

Diyabetin Akut Komplikasyonları:


1-Diyabetik ketoasidoz koması:
Kanımızda insülin hormonunun hiç kalmaması ya da dolaylı olarak yetmemesi sonucu hızla gelişen koma tipidir. Saatler içinde gelişir. Çok fazla sıvı kaybı vardır. Kan şekeri genellikle 250-500 arasıdır. Kan ve idarada keton cisimcikleri saptanır. Hastanın kanında asidoz denen bir durum oluşur. Öldürücü bir tablodur. Tekrarlamaları mutlaka önlemek gerekir. Tedavisi hastane şartlarında yapılmalıdır.

2-Hiperosmolar nonketotik koma: Her yaşta görülebilir. Ancak daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkar. Sinsi ve yavaş yavaş gelişir. Kanımızdaki sıvı kaybı daha fazladır. Ortalama 6-9 litre sıvı kaybı olur. Şuur bulanıklaşır. Başka hastalıklarıda olan yaşlılarda ölüm ihtimali fazladır. Tedavisinde sıvı tedavisini dikkatli yapmak gerekir. Tedavi mutlaka hastane şartlarında yapılmalıdır.

3-Laktik asidoz koması: Özellikli bir koma tipidir. Tanı hastane şartlarında konur. Tedavisi mutlak hastane de yapılmalıdır.

4-Hipoglisemi komaları anlaşılır:
Çok hızlı gelişir. İnsülin ve ağızdan şeker düşüren bazı ilaçlarla daha fazla gelişir. Şuuru bulanık olanlarda hemen ağızdan şeker verilmelidir. Şuuru kapalı olanlarda ise "Glukagon" ignesi ya da damarda %5, 10, 20, 30, Dekstroz (şekerli serum) verilmelidr. Hipoglisemi olduğu düşünülen hastaya müdahale çok hızlı yapılmalıdr. Hemen veya en geç 1-2 dk içinde yapılması gerekir.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Evde Glikoz Takibi

Diyabetik hastanın evde kendi kendine takip yapması meraklarını giderir, kolay ve ucuz glisemi kontrolü sağlar, hipoglisemi ve hiperglisemini ataklarının tespiti ve gerekli önlemlerin alınması, komplikasyonların erken tanısı ve gelişiminin geciktirilmesi veya önlenmesi açısından önemlidir. Diyet, egzersiz ve kan şekeri düzeyleri ile bağlantılı olarak hastanın eğitimine yardımcı olur, hastanede yatış sıklığını ve yatış süresini azaltır, daha esnek bir yaşam sürdürmesini sağlar. Evde glisemi takibi kısa ve uzun dönemde, diyabetin takip ve tedavi maliyetini azaltır.

Kan Şekeri Takip Yöntemleri Nelerdir?


Evde kendi kendine kontrolünü yapan diyabetli görsel yöntemle veya şeker ölçüm cihazları yardımı ile kan şekeri takibini yapabilir. Görsel yöntemde test çubukları (stripler) kullanılır. Strip üzerine parmak ucundan kan damlatılır. Glisemi düzeyine göre strip üzerinde oluşan renk değişikliği strip kutusu üzerindeki standart renk kataloğu ile karşılaştırılarak glisemi ölçülür. Kan şekeri ölçüm cihazı gerektirmeyen bu yöntem güvenilir ve ucuz olması nedeni ile kullanılmaktadır.

Şeker ölçüm cihazları ile kan şekerinin ölçümünde görsel yöntemdeki gibi yine stripler kullanılmaktadır. Çeşitli ölçüm cihazları mevcuttur ve her alet için belirli bir strip veya kartuş kullanılmaktadır. Benzer olmakla birlikte her alet için farklı kullanma biçimi mevcuttur.

Evde Kan Şekeri Ölçüm Sıklığı Ne Olmalıdır?


Kan şekeri ölçüm sıklığını diyabetlinin ihtiyacları belirler. İnsülin pompası veya insülin enjeksiyonu kullanan ve gebe olan diyabetikler glisemi kontrolü sağlanana kadar hergün günde en az 3-4 kez glisemi ölçümü yapmalıdır. Ölçümlerin sabah kahvaltısından, öğle ve akşam yemeğinden ve gece öğününden önce yapılması önerilir. Glisemi kontrolü sağlanmış olsa bile ölçümlere devam edilmelidir.

Tip 1 diyabetli ve kan şekeri çok oynak olan hastalarda haftada bir kez günde 8-9 kez kan şeker profili yapılmalı ve hatta bu hastalarda şeker ayarı başarılamıyor ise ayda bir kez özel glisemi kontrolu yapan "sensör"lerle kan şekerlerinin ölçüm yararlı olur.

Glisemi kontrolü olmayan ve insülin kulanmayan tip 2 diyabetiklerin sabah kahvaltıdan önce ve öğünden 2 saat sonra postprandial glisemi takibi yapması gereklidir. Glisemi kontrolü sağlanan tip 2 diyabetikler sadece diyetle ayarlı olmuş olsa bile, şeker ölçümlerini haftada iki gün ve yine açlık ve tokluk kan şekerlerini ölçme şeklinde sürdürmelidirler. Bu tip takiplerde kan şekerinin ayar durumuna göre doktorunuza özellikle danışılması gerekir.

ANCAK HER HASTANIN KENDİ KAN ŞEKERİNİ ÖLÇMESİ VE ÇIKAN SONUCA GÖRE, SONUÇLAR İYİ DEĞİLSE DOKTORUNA DANIŞARAK İLAÇ DOZLARINI YENİDEN AYARLANMASI YARARLI OLUR.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Seyahat

Diyabetliler kısa ya da uzun süreçli seyahate çıkacaklarında özel bazı durumlara dikkat etmeleri gerekir.

Özellikle insülin kullanan diyabetliler seyahat süresince yetecek ve biraz da fazla mikarda insülini yanlarında bulundurmalıdırlar.

İnsülinin aşırı ısınmaması (araç içinde yaz günleri) ya da donmaması (uçakta valiz içinde olması) gibi durumları düşünerek mutlaka insülinlerini yanlarında bulundurmaları uygun olur. Uzun süreli yolculuklarda insülin ve yemek düzenlerini aynı saat (2.5-3 saat) aralıklarında sürdürmeleri gerekir. Çok sıcak havalarda insülin pompası ile sıcak havada dolaşmaları doğru değildir. Kullandıkları insülin haricinde depo olarak kullanılacak insülinler mutlaka donmayacak biçimde buzdolabında saklanmalıdr. İnsülin direkt olarak güneşte kalmamalıdır.

Her ülkenin gıda yapısı ve içeriğinin birbirinden farklı olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu nedenle o ülkelere gitmeden önce yeni bir beslenme planı hazırlanması ve ön hazırlık yapılması yararlı olur.

Çok özel durumlar ile ilgili seyahate çıkmadan önce doktorunuza danışılması uygun olur.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Acil Durumlar

Acil durumlar kan şekerinin çok fazla arttığı durumlarda yada kan şekerinin hızla çok düştüğü durumlarda görülür. Bu durumlarda mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir. Diyabete bağlı acil durumlarda yaşam tehlikeye gireceği için bireylerin evinde idrarda keton bakılabilen idrar stripi olmalı ve her diyabetli kendi kan şekerine bakmasını becerebilmeli. Aynı şekilde diyabetli yakınlarınında kan şekerine bakmayı öğrenmeleri gereklidir.
 

alexbell

Üye
Katılım
Tem 27, 2014
Mesajlar
4
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
kilo vermek için sabah kahvaltısında ne yiyebiliriz? Bu soruyu sorarken kilo vermeyi hedeflemiş biri gibi düşünelim. Amacımız kilo vermekse sabah tüketmemiz gereken gıdalar yanında hareketli bir yaşam tarzına sahip olmamız gerektiği asla unutulmamalıdır. Bu küçük hatırlatmadan sonra şimdi sabah kahvaltıda tüketip kilo vermenize yardımcı olabilecek gıdalara geçebiliriz;Kio vermebilmek için ihtiyacınız olan bir kelime: Protein.

Araştırmalarda yumurta ve pastırma gibi yüksek proteinli kahvaltının size kilo verdirebileceği sonucu ortaya çıktı. Bunun gibi gıdaları tüketmek yemekten sonra daha fazla tok hissetmenize yardımcı olacağı gibi gün boyu bu etkiyi göstermeye devam edecektir.American Journal'ın yaptığı yeni bir çalışmada, yüksek proteinli kahvaltı yapan insanların düşük proteinli bir yemek ile güne başlamış olanlara kıyasla akşam daha az yağlı ve daha az şekerli aperatifler tükettikleri ortaya çıktı.

Bu da sağlıklı beslenme ve ihtiyacınız olandan daha fazla kalori yüklemesi yapmayacağınız anlamına geliyor.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Diyabetik yaralara kök hücre umudu.!

Medical Park Bahçelievler Hastanesi plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı, Opr. Dr. Mehmet Veli Karaaltın, diyabet nedeniyle ayak tabanında tedavi edilmeyen yarası bulunan ve ayağı kesilme tehlike altında olan hastayı, yaraya hastanın kök hücresini naklederek iyileştirdi.

Opr. Dr. Karaaltın, dünyada ilk olarak göğüs estetiğinde kullanılan ve hastanın yağ hücresindeki kök hücreleri ayrılarak nakledilmesiyle yapılan işlem sonucu, nakil yapılan yerde yeni doku oluştuğunun gözlemlendiğini söyledi.

Yağ hücrelerinin içinde kendini yenileyebilen hücreler bulunduğunu belirten Opr. Dr. Karaaltın, yağ hücrelerinden alınan kök hücrelerin naklinin henüz yeni bir yöntem olduğunu, bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmasına rağmen, yöntemin etkilerinin henüz tam olarak bilinmediğini aktardı. Karaaltın, ''Bu nasıl oluyor ve nasıl sonuç elde ediyoruz? Klinik araştırmalar var, ama nasıl gerçekleşiyor? Bu çok karışık'' dedi.

Vücudun çok karmaşık bir yapısı bulunduğunu, hücrelerin kendi aralarında bir dili olduğunu dile getiren Karaaltın, moleküler biyolojinin son yıllarda çok geliştiğini, kök hücre çalışmalarının temel katkısının da kemik iliği ve organ nakli alanında olduğunu vurguladı.

Kök hücrenin kullanıldığı dallar arasında plastik cerrahinin bir adım önde olduğunu anlatan Karaaltın, yağ hücresinden kök hücre elde edilmesinin nasıl başladığına ilişkin şunları söyledi. Yağda da kök hücre bulunduğunun ortaya çıkma hikayesi şöyle: Biz, son 3-4 senedir plastik cerrahide yağ enjeksiyonu yapıyorduk esasında, ama bu yağ hücreleri bir süre sonra eriyordu. Bunun doğru bir yöntem olduğunu daha sonra öğrendik. Ayrıca, yağ enjeksiyonu yaptığınızda, bu operasyonun olumlu 2 etkisini gördük: Birincisi hacim etkisiydı. Ancak uzun vadedeki etkisi ise bizi şaşırttı. Gördük ki ciltte uygulandığında inanılmaz değişiklikler söz konusu oluyor. Ciltteki solar dejenerasyon, lekeler kayboluyor. Cilt yenileniyor, gençleşiyor. Bunun üzerine bir ışık uyandı kafamızda.

Son yıllarda çoğalmaz denilen kalp kası hücreleri dahil vücudun pek çok yerinde kök hücre bulunduğunun keşfedildiğine işaret eden Karaaltın, Tanrı bize bu hücreleri yaratmış. Ama bunları tetiklemek önemli. Nasıl tetiklemek gerektiğini bilemiyoruz. Onun için kök hücre daha çok bakir bir konu diye konuştu.

Yağ hücresinden kök hücreyi ayrıştırma fikrinin, yağ hücresinin vücutta bol olması nedeniyle geliştiğini belirten Karaaltın, ayrıştırma yöntemini ve etkilerini de şu sözlerle açıkladı.Buna yönelik bir cihaz tasarlandı. Yağ hücreleri alınıyor. Belirli enzimler veriliyor ve o enzimler kök hücrelerle diğerlerini ayrıştırıyor. Bu hücrelerin içinde kandan kaynaklanan, kendini yenileyebilen hücreler de var. O hücreleri enjekte ettiğiniz zaman muhtemelen oradaki hücreler arasında sinyalleme ve haberleşme artıyor ve bir yenilenme süreci ortaya çıkıyor.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst