Dil ve konuşma yetersizliği olan birey!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
DİL VE KONUŞMA YETERSİZLİĞİ OLAN ÇOCUKLAR

Konuşma veya sözlü iletişim insanoğlunun günlük yaşantısında en çok kullandığı araçlardan biridir.

Eğitimde başvurulan etkinliklerin birçoğu da konuşmaya dayanmaktadır. Bu aracın kusurlu yani konuşmanın özürlü olması çocuğun okul içi ve dışı yaşantılarında güçlük yaratmaktadır. Konuşma özrüne dayalı olan bu güçlükler bazen uyum problemi haline gelmektedir. Eğitimde konuşma özrü çoğunlukla öğrenimi tıkayan engelleyen, bozan bir problem haline gelmektedir. Sınıfında böylesi öğrencisi bulunan öğretmenlerde bu acı gerçeği bilir.

İnsanın yaşamında önemli bir yeri olan konuşmanın bir çok tanımı yapılmaktadır. Bu tanımların ortak yanı kişinin kendisiyle ve çevresiyle dengeli ilişki kurma ve sürdürmesine yarayan geleneksel sembollerin yer aldığı bir iletişim sistemidir. Konuşmada kişinin kendi kendini anlatması ve doyurması yer alır.


Konuşma Engeli;

Konuşma esnasında dinleyenlerin ne söylendiğine değil de nasıl söylendiğinde dikkat ediyor, çoğu konuşmayı umduklarından farklı buluyor ve konuşan ne söyleyeceğini değil de nasıl söyleyeceğini düşünüyor ise bu konuşma engeli sayılabilir. Milli Eğitim Bakanlığının Özel Eğitim Hizmetleri yönetmeliğinde konuşma özrü “ konuşmanın akışında, ritminde, tizliğinde, vurgularında, ses birimlerinin çıkarılışında, eklemlenişinde, artikülasyonun da, anlamında bozukluğu bulunana konuşma özürlü denir.”

Konuşma anlaşılır şekilde değilse ses bozuk ve tırmalayıcı ise, ritimlerinde ve vurgularında bozukluk var ise, konuşan kişinin yaşı, fiziksel yapısına göre konuşmasını iyi geliştirememişse, kelime haznesi ve gramer bakımından yetersiz ise o bireyde konuşma özrü vardır diyebiliriz.



Konuşma Engelinin Türleri;

1. Gecikmiş Konuşma

2. Ses Bozukluğu

3. Artikülasyon Bozukluğu

4. Kekemelik

5. İşitme Engeline Bağlı Konuşma Bozuklukları

6. Yarık Damak ve Beyin Engeline Bağlı Konuşma Bozuklukları

7. Yabancı Dil ve Bölgesel Konuşma Ayrılıklarına Bağlı Konuşma Bozukluklar



GECİKMİŞ KONUŞMA;

Çocuğun konuşması kendi yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından daha yavaş bir gelişme gösteriyorsa o konuşma gecikmiş konuşma olarak adlandırılır. Bu, bir bakıma çocuğun bebeklik çağında geçirmesi gereken konuşma gelişim aşamalarından birinde duraklayıp kalması ya da o aşamalardan birine geri dönüş yapma halidir.



Gecikmiş konuşması olan çocukların;

* Kısıtlı sözcük dağarcıkları vardır. Ya hiç konuşmazlar ya da zor anlaşılan birkaç sözcük kullanabilirler. Akranlarına oranla pek az sözcük bilirler. Tümce kurmada da güçlük çekerler.

* Yutma, çiğneme, salya akıtma sorunları olabilir.

* Düşünce ve isteklerini anlatmada zorlanabilirler.

* Jest, mimik, işaret kullanmaya yönelebilirler.

* İletişim kurmaya karşı isteksiz davranabilirler.

* Çevrelerindeki seslere, konuşmalara ilgisiz davranabilir, dinlemez görünebilirler.

* Anlaşılmaz sesler çıkarabilirler.

* Çevreleriyle ve girdikleri yeni ortamlarda uyum güçlükleri gözlenebilir.

* İsteklerini, düşüncelerini dile getirirken hoş olmayan (vurma, çarpma, ağlama, bağırma gibi) tepkilerde bulunabilirler.

* Dikkat süreleri kısa ve dağınık olabilir.

* Kavramları geç ve uzun zamanda öğrenebilirler.

* Bellekleri zayıf olabilir.

* Öğrendikleri bilgileri transfer ödemeyebilirler.

* Başkalarının konuşmalarına ilgi duymazlar ve dinlemezler. Durmadan ses çıkarırlar fakat çıkardıkları sesler konuşma özelliği göstermez, sesleri çok çabuk çıkarırlar izlemek oldukça güçtür.

* Bazıları topluluktan uzak durma, ayrı kalma eğilimindedirler. Çoğunlukla ayrı bir odaya, odanın bir köşesine çekilmek ve kendi başlarına oynamak isterler.

* Daha çabuk ağlama, bağırma, oyuncaklarını atma, fırlatma, kırma, yırtma, dağıtma gibi hırçınlıklar da görülebilir.



GECİKMİŞ KONUŞMANIN NEDENLERİ;

1. Zeka Geriliği;

Zihin düzeyiyle konuşma gelişimi arasında ilişki vardır. Zeka geriliğini oluşturan ya da zeka gelişimini engelleyen nedenlerin bir çoğu konuşma gelişimini de engelleyen nedenlerdir.

2. Sağlık Durumu;

Konuşma gelişim dönemlerinde uzun süren ve ağır geçen hastalıklar çocuğun konuşma gelişimini etkiler. Hastalık birinci yaşta olursa konuşma gelişimini daha çok engeller. Hastalık çocuğun konuşmaya öykünme hevesini kırar. Hastalık sadece çocuğun babıldama döneminde değil diğer gelişim dönemlerinde de konuşmanın kazanılmasını geciktirebilir, güçleştirebilir ya da durdurabilir. Yapısal bozukluklarda konuşmayı geciktirir.

3. İşitme Kaybı;

Çocuk konuşmayı tam olarak kazanmadan önce işitmesi özürlü hale gelirse konuşma gelişimi bundan olumsuz yönde etkilenir. İşitme kaybı ne kadar çok olursa konuşma o kadar çok engellenir.

4. Devinimsel Uyum Güçlüğü;

Konuşmayı sağlayan birden çok organ vardır. Konuşmada çene, dudak, dil ve damak gibi konuşma organlarının kontrollü ve uyumlu işbirliği önemlidir. Eğer çocuk bu uyumu ve kontrolü sağlayamazsa konuşmada gecikme görülebilir.

5. Duygusal Çatışma;

Çocuğun yaşamış olduğu bir takım duygusal problemler (sevgi gereksinimlerinin doyurulmayışı, kardeş kıskançlığı, kazalar ya da diğer şoklar, korkular) konuşma da gecikmeye neden olabilir.

6. Aile ve Çevre Koşulları;

Konuşma uygun sosyal ortamda kazanılır. Eğer aile uygun ortamda çocuğu güdülemez ya da aşırı baskıcı bir eğitim uygularsa çocuğun konuşmasında gecikmeye neden olabilir.



GECİKMİŞ KONUŞMA GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER;

-Sınıf öğretmeni sınıfında konuşması anlaşılmayan öğrencisi olduğunda bu öğrencileri ilgili kurumlara yönlendirmelidir.

-Çocuk kendisine öğretilen yeni sözcükleri günlük yaşamında kullanmaya özendirilmelidir.

-Konuşma ancak konuşmakla kazanılır ve konuştukça pekişir. Konuşma zevkli bir uğraş haline getirilir ve bir işe yaradığı gösterilirse çocuk konuşmaya istek duyar. Ama gecikmiş konuşma gösteren çocukların bazılarında hiç konuşma görülmez. Bu tür çocuklara gereksinim yaratmak için çocuğun yanında onun duyabileceği gürlükte, izleyebileceği hızda, anlayabileceği sadelik, hoşlanabileceği tonda konuşmak yararlı olur.

-Çocuğun konuşma girişimleri izlenir ve desteklenirse, konuşma isteği ve arzusu artacaktır.

-Çocukla ilişkide bulunurken onlarla konuşma gereksinimi yaratmak için sessiz jest ve mimiklerle yapılan anlatımları görmezden gelmekte yarar vardır.

-Çocuk yanındayken öğretmen kendi kendine yüksek sesle ve çok konuşmalıdır. Bu konuşma çocukla birlikte bir iş ya da hareket yaparken olmalıdır. Örneğin “öğretmen şu anda tebeşiri eline aldı, tahtaya yazı yazdı sonra öğrencilerden defterlerine yazmalarını istedi” gibi konuşmalar çocukla birlikte yapılırsa faydalı olur.

-Çocukla onun anlayabileceği basit cümleler ve kalıplar içinde konuşun.

-Eğer çevrede birden fazla dil kullanılıyorsa konuşması pekişinceye kadar tek dil üzerinde konuşmaya alıştırılması gerekir.

-Sınıfta hem bu çocuğun hem de diğer çocukların konuşmalarını geliştirmeye yönelik uygun ortamlar sağlanmalıdır.

-Çocuk her gün en çok kullanmak zorunda olduğu temel sözcüklerden oluşan bir sözcük dağarcığına kavuşturulmalıdır. Öncelikle bu dağarcık günlük yaşamda en çok kullandığı sözcüklerden oluşturulmalı, basitten zora doğru bir sıra izlenmeli bu sözcüklerin sesleri önce ayrı ayrı öğretilmeli, çocuk bu sesleri çıkarabilir duruma geldikten sonra birleştirerek sözcükler oluşturulmasına geçilmelidir.

-Gecikmiş konuşma engeli olan çocuklarda öncelikle sesleri tek tek çıkarması sağlandıktan sonra ona bu sesleri sırayla ulayarak tek heceli ve kısa sözcükler oluşturmasını öğretmek gerekir. Bu çalışmalarda oyun şeklinde desenlenirse çocuğun dikkat süresini arttırır ve ilgisini çeker ve çocuk sıkılmaz.



ARTİKÜLASYON BOZUKLUĞU;


Artikülasyon bozukluğu konuşma seslerinin çıkartılış yerlerinde biçimlerinde zamanlamasında, yönünde, hızında, basıncında hataların yapılması ya da dudakların, dilin, yumuşak damağın, yutağın birlikte hareketlerinin hatalı olması sonucunda ortaya çıkan bir sorundur. Bireyin yaşına uygun ve konuşma gelişimi dönemine uygun olarak konuşmasında beklenen düzgünlüğün ve ses uyumunun olmamasıdır. Artikülasyon bozukluğu dört farklı şekilde görülmektedir.



1. Ses Atlamaları;

Seslerin atlanması veya düşürülmesi şeklinde görülür. Örneğin; “kapı” yerine “apı”, “saat” yerine “sat” gibi.

2. Ses Eklenmesi;

Kelimenin içindeki bir sesin yanına aynı sesin eklenmesi veya başka bir ünsüzünde eklenerek çıkarılmasıdır. Örneğin; “aşağı” yerine “aşşağı”, “saat” yerine “sahat” gibi.

3. Yerine Koyma;

Kelime içindeki bir sesin yerine başka bir sesin konması şeklinde görülür. Örneğin; “arı” yerine “ayı”, “araba” yerine “ayaba”, kitap yerine “kipat” gibi.

4. Sesin Bozulması veya Ses Çarpıtmaları;

Asıl çıkarılması gereken sesin yerine olduğundan başka bir ses çıkarılması durumudur. Örneğin; “karagöz” yerine “kax göz” gibi.



ARTİKÜLASYON BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ;


1. Yapısal Nedenler;

Konuşma organlarındaki bir takım yapısal bozukluklar artikülasyon bozukluğuna neden olabilir. Üst dudak yarıklığı, dudağın çok ince veya kalın olması, dişlerin düzensiz dizilişi veya noksanlığı, çenenin yapısı veya çenenin aşağı yukarı hareketlerinde hareket yeteneğinin sınırlılığı, dilin dil yatağına oranla büyük veya küçük olması dil bağının öne çıkması, dil kasları veya sinirlerdeki bozukluklar, burun kemiğinin eğri çatlak olması, burunda et bulunması gibi organik nedenler artikülasyon bozukluğuna neden olmaktadır.

2. İşlevsel (Görevsel) Nedenler;

Konuşma organlarında herhangi bir yapısal bozukluk olmadığı halde eğer çevre şartları olumsuz ise artikülasyon bozukluğu görülebilir. Konuşma organlarının yanlış öğrenme ve alışkanlıklar sonucu görevlerini tam yerine getirememeleri, evde konuşulan dilin yeterince zengin olmaması veya ikinci bir dilin konuşuluyor olması ailenin veya çevrenin çocuğun konuşmayı öğrenme aşamasında aşırı baskılı ve katı tutumu artikülasyon bozukluğuna neden olabilir.

3. Psikolojik Nedenler;

Çocuğun yaşamış olduğu duygusal problemler, ailenin yaşamış olduğu ekonomik problemler, çocuğun içine kapanık olması, zihinsel bir takım problemler artikülasyon bozukluğuna neden olabilir.
 
F

Fırtına

Guest
ARTİKÜLASYON BOZUKLUĞU OLAN ÖĞRENCİLERİN ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER;


-Artikülasyon bozukluğu uygun eğitim ortamı sağlandığı zaman düzeltilebilecek bir problemdir. Eğitimcilerin bu konuda nasıl yardımcı olacaklarını bilmesi bu problemin çözümünde fayda sağlayacaktır.

-Sınıfta öğretmen bir takım etkinlikler yaparak çocuğun çıkarmış olduğu hatalı sesi öğrenmesine ve düzeltmesine dikkatinin çekilmesine yardımcı olur. Örneğin; şarkı, masal, kasetler dinlettirilerek çocuğun hatalı çıkardığı sesin doğrusunu öğrenmesi ve dikkatinin çekilmesi sağlanır.

-Öğretmen sınıfındaki diğer öğrencilere artikülasyon bozukluğu hakkında bilgi vermeli ve bu problemi eğitimle ortadan kaldırılacak bir bozukluk olduğunu ve artikülasyon bozukluğu olan arkadaşlarını duygusal yönden desteklemelerinin faydalı olacağını anlatmalıdır.

-Artikülasyon bozukluğu bireyin yaşıtlarına göre yanlış sesler çıkartması ve kullanması, söylemesi bir sesin yerine başka bir sesi söylemi olarak gözlenmektedir. Sınıflarında artikülasyon bozukluğu olan çocuklar tamamen sınıf öğretmeninin anlayış ve çabasına kalmaktadır.

-Öğretmen çocuğa karşı sevecen, sabırlı ve özverili olmalıdır. Çocuğun hatalı çıkardığı sesi hemen doğru olarak kazanamayacağı için aceleci davranmamalıdır.

-Öğretmen önce çocuğun artikülasyonun çeşidini ve çıkardığı hatalı sesleri bilmesi gerekmektedir. Bu nedenle çalışmanın ilk aşaması hatalı sesin, doğru olarak çıkarılması ile başlanmalı ve doğru olarak çıkarmaya başladığı sesi cümle içinde kullanma çalışmaları yapılmalıdır.

-Öğretmen Türkçe dersinde artikülasyon bozukluğu olan çocuklara daha çok söz verilmelidir. Parçanın her okunuşunda çocuğun çıkardığı sese çocuğun dikkatini çekmeli ve öğretmen tarafından doğru telaffuz edilerek çocuğun tekrarlaması istenmelidir. Artikülasyon bozukluğu olan çocuklarda hatalı çıkardığı seslerden oluşan isteklerde bulunmalıdır. Örneğin “r” harfini çıkartmakta zorlanan bir çocuğa içinde “r” harfi olan kelimelerden cümleler kurarak çocuğun tekrar etmesini istemelidir.

-Öğretmen bu çocuklara sınıf içi veya sınıf dışında bir takım görev ve sorumluluklar vererek günlük konuşmalarının desteklenmesi ve bu konuşmalarda yapmış olduğu hatalara dikkat çekilmesi sağlanmalıdır.

-Sınıfta bu çocuklarla çalışırken bir okuma parçasında bilinçli hatalar yaparak çocuğun bu hataları bulması istenebilir.



KEKEMELİK;

Konuşmanın doğal akışının bir biçimde kesintiye uğramasıdır. Bireyin istemsiz olarak sesleri uzatması, kimi sesleri üretirken zorluk çekmesi, bir sesi, heceyi yada sözcüğü tekrarlaması biçiminde görülebilir. Genellikle erken dönem çocukluk evresinde başlar. Kekemelik konuşma engelleri arasında oran itibariyle az olmasına rağmen etki bakımından çok önemli yer tutan bir engel türüdür. Kekemelik kız çocuklarına oranla erkek çocuklar arasında daha sık görülmekte, derecesi de erkek çocuklarda kızlara oranla daha fazla ve uzun süreli olmaktadır. Erkeklerde daha fazla görülmesinin nedeni olarak da uzmanlar beklentilerin kızlara oranla erkeklerde daha fazla olmasından kaynaklandığını belirtmektedirler.

Kekemelik çocukların cümle kurmaya başlama aşamasında ortaya çıkan bir problemdir. 2,5- 3 yaşları ile 5 yaş arasındaki çocukların %4’ ünde, ileriki yaşlardaki çocukların %1’ inde görülmektedir.

Kelimelerdeki ilk hecelerin veya bütün kelimenin birkaç defa tekrarı, kelimeleri bölme, sesleri ve heceleri uzatarak söyleme, cümle içinde şey, işte gibi ifadeler yerleştirme, anlamsız seslerle gırtlağı destekleme, kelime yutma, cümle başında ve içinde duraklama ve uzun boşluklar, zorlanılan kelimeleri daha kolay söylenenle değiştirme, düzeltme, kelimelerin aniden kesilmesi gibi çeşitli takılma örnekleri vardır.Takılmanın nedeni gırtlaktan hava akımının bozulması ve fonasyonun (ses çıkarmanın) gecikmesidir. Çocuk aniden durur ve yeniden başlar; sanki ağzını açmakta zorlanıyormuş gibidir ve bu gerginlik, yüzünde fark edilir. Artık kekelediğinin de farkında olmakla kalmayıp bunun huzursuzluğunu da yaşamaktadır. Belirtilerin yoğunlaşması zamanla kendini sosyal etkileşimde de gösterir ve artık çocuğun hayatında “ Dinleyenin reaksiyonları” da söz konusudur. Dinleyenin rahatsızlığı, müdahaleciliği veya alaycılığı gibi çevresel tepkilerin her biri çocuk için diyaloğa girmekten kaçınma nedenidir. Kekeleme artık sosyal ilişkileri ve yaşam stilini etkilemekte, çocuğun (ergenin) kendilik imajını büyük oranda zedelemektedir. Konuşmaya dayalı aktivitelerden, bedelleri pahasına uzak durulur.



KEKEMELİĞİN NEDENLERİ;

*Bazı araştırmacılara göre kekeme olan bireyler aslında kekemeliğe yatkındırlar. Eğer çevre koşulları (anne baba tutumları gibi) kekemeliği önleyecek durumdaysa çocuk kekeme olmadan bu dönemi atlatır.

*Kekemeliği öğrenilmiş bir davranış olarak kabul edenler bu bireylerin kekeme olmayanlarla kalıtım, fizik ve zeka gelişimi yönünden farklılıkları olmadığını savunurlar.

*Bazı psikiyatristler kekemeliğin bir kişilik bozukluğu belirtisi olduğunu ileri sürerler.

*Kekemeliğin bir direniş davranışı olduğunu savunanlar bireyin bir etki altındayken konuşmaya zorlanması sonucu, konuşmada tutulma ve yineleme ya da uzatma biçiminde tepki gösterdiklerini savunurlar.

*Kekemeliği tek bir nedene bağlı olmadığı görüşünü savunanlara göre kekeme çocuklar; duygusal çatışmaları olan bir geçmişe, normal akıcılık bozukluğunu kekemelik diye damgalayan bir aileye, kendilerini kekemeliğe kadar götürecek doğuştan gelen yatkınlığa ve konuşmalarının akıcılığını engelleyen sınırlı bir çevreye sahiptirler.

*Aile ve ikiz çalışmaları kalıtımsal faktörlerin etkisini desteklemektedir. Tek yumurta ikizlerinde, çift yumurta ikizlerine göre daha yüksek oranda (%77 ve %32) kekemeliğe rastlandığını göstermektedir. Ayrıca kekemeliğin kişinin birinci derece akrabalarında genel populasyona göre üç kat daha fazla ortaya çıkması kalıtımın rolünü desteklemektedir.

*Nasıl konuşulduğunu öğrenmeye çalışırken pek çok çocuk 18 ay ile 17 yaş arasında normal akıcılık bozukluğu evresinden geçer. 18 ay ile 3 yaş arasındaki normal akıcılık bozukluğu olan çocuklar, özellikle cümlenin başındayken ses, hece ve kelime tekrarı gösterebilirler. 3 yaşından sonra normal akıcılık bozukluğu olan çocukların ses ve hece tekrarı yerine tüm sözcüğü ve cümleciği tekrarlama eğilimi vardır. Kekemeliğin bu ilk işaretleri derece derece azalır ve çoğu çocukta kaybolur. Fakat bazı çocuklar kekelemeyi sürdürür, bu duruma konuşmalarındaki güçlüğe bağlı utanç, korku veya engellenmelere tepki olarak daha gergin konuşma davranışları gösterebilirler. Çocuktaki normal akıcılık bozukluğunun kekemelik haline gelmesinde, tüm bunların anne baba tarafından kekemelik olarak değerlendirilmesinin büyük önemi vardır.

*Normal akıcılık bozukluğu çocuğun yorgun, heyecanlı, üzüntülü yada acele konuştuğu durumlarda şiddetlenebilir. Çocuklar bunun farkında değillerdir ve herhangi bir engellenme belirtisi göstermezler. Buna karşılık anne babalar eğer çocuğun normal akıcılık bozukluğuna dikkat etmezler ve çekmezlerse, normal gelişim içinde sorun büyük ihtimalle kendiliğinden çözülür. Ancak konuşma gelişiminde son derece hassas ve endişeli anne babalar gereksiz bir kaygı geliştirip baskı ve eleştirilerle çocuğa bunu hissettirerek, durumun bir sorun olarak yerleşmesine zemin hazırlarlar.

*Bastırılmış istek, korku ya da çatışma gibi etkenlerin neden olduğu psikolojik problemler kekemeliğe yol açabilmektedir. Çocuğa küçük yaşlarda düzen, temizlik, terbiye ve benzeri konularda aşırı disiplin uygulayan ve beklentileri yüksek olan ailelerin çocuklarında kekemelik daha sık görülebilmektedir.

*Sık sık fiziksel şiddet uygulama, yanlış yaptığı zaman çok tepki verme gibi Anne babanın çocuklarını kokutacak şekilde davranması çocukta kekemeliği başlatan risk faktörü olmakta ve kekemeliğin devam etmesinde önemli rol oynamaktadır. Kimi zamanda ailenin korkutması dışında çocuk trafik kazası geçirmesi ya da köpek tarafından ısırılması sonucunda yaşadığı ruhsal travma nedeniyle kekelemeye başlamakta ve bu durum uzun süre devam edebilmektedir.

*Genel olarak kaygı ile kekemelik arasında hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu konusunda tartışmalar süregelmektedir. Ancak kaygının kekeme bireyin davranışlarını kesin olarak olumsuz etkilediği ve kekelemeyi arttırdığı belirtilmektedir.

*Kekemeliğin zeka ile bir ilişkisinin bulunmadığı düşünülmektedir. Kekeme çocukların zeka puanlarının, kekeme olmayanların puanlarıyla anlamlı bir fark göstermediği ve zihinsel işlevlerde de bir farklılık bulunmadığı araştırmalarla belirlenmiştir.

*Kimi kuramcılar kekemeliğin kişilikle ilişkili olduğunu belirtmektedirler. Kekemelerin akıcı konuşanlara oranla sosyal ilişkilerinde daha hassas, kırılgan ve daha içe dönük oldukları, görülen uyumsuzluk belirtilerinin kekemeliğin nedeni değil sonucu olduğu düşünülmektedir.

*Konuşmayla ilgili motor yada duygusal bir bozukluk yada çevre yoksunluğu varsa kekemeliğin sürekliliği daha uzun olabilmektedir. Bu bozuklukta da kardeş doğumu, ayrılık kaygısı gibi ruhsal zorlanma etkilerinden bahsedilebilir.

*Ani korku ve korkutmalarda kekemeliğin başlamasında rol oynayabilmektedir.

*Sonradan oluşan beyin travması veya hasarı gibi nedenlerle ortaya çıkan nörolojik kökenli kekemeliğin gelişimsel kekemelikten ayırtedilmesi gerekir. Nörolojik kökenli kekemeliğin tam olarak nasıl oluştuğu bilinmemekle beraber başlıca farklılık gelişimsel kekemeliğin hemen her zaman çocuklukta ortaya çıkmasıdır.

*Araştırmalar, kekemeliğin erkek çocuklarda daha sık görülmesinin nedenini, erkeklerin gelişiminin kızlardan daha yavaş olmasına karşın erkeklerden beklenilenlerin kızlardan daha fazla olması, erkeklerin ailedeki otorite figürüyle daha fazla çatışma içinde olması ve bunun sonucunda da daha güvensiz oldukları, bununda konuşmaya yansıyacağı biçiminde açıklamaktadır.





Anne Babaya Öneriler;

*2-6 yaş arasındaki geçici kekemelik döneminde çocuk hemen kekeme olarak etiketlenmemelidir. Bu dönemde çocuk duraklar, sözcük tekrarlar ama kendisi bunun farkında değildir. Bu aşamada çocuğun her dediği düzeltilir, kelimeleri tekrarlatılır, sabırsızlık gösterilir, baskı yapılır, konuşmasıyla alay edilir, yanında sorunu konuşulur ve dikkati gereksiz yere bu noktaya çekilirse kekemelik kalıcı hale gelebilir.

*Bu çocuklar otorite figürlerle (baba, öğretmen, okul müdürü vb.) ya da kendi konuşmasını dinlemekten bıktığını belli eden dinleyici ile konuşurken daha fazla güçlük çekerler. Bu nedenle onu dinleyen tüm insanların sabırlı ama yapmacık olmayan bir ilgi ile dinleme davranışı göstermeleri etkili olabilir. Acımak, konuşmaya başladığı zaman kaygılı olmak, sabırsız ve öfkeli görünmek, alay etmek, küçük düşürmek çocuk üzerinde son derece olumsuz etkiler bırakır. Acıma yada kızgınlık gibi duyguları ses tonu da ele verebilir. Bu nedenle kelimelere olduğu kadar ses tonuna da dikkat edilmelidir.

*Kekeleyen çocuk olumsuz duygularını çeşitli yollarla gösterir. Kekelediği zaman gözlerini dinleyiciden uzaklaştırmaya, konuşma sona erdiği zamanda utanç duymaya başlar. Bütün bu davranışlar kekeleyen çocukların tutumlarında korkunun önemli rol oynadığına işaret etmektedir. Genellikle dinleyicide gözlerini kekeleyen çocuktan kaçırır, böylece çocuğun daha rahat konuşabileceğini düşünür. Oysa çocuk bu davranışı dinlenmediği yada kendisinden utanıldığı olarak yorumlar. Bunun için konuşma boyunca çocukla göz kontağı kurulmalı, dikkatle dinlenilmeli, bakışlarda endişeli ve gerilimli bir ifade olmamalıdır bu sayede çocuğun kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olunabilir.

*Çocuk konuşurken takıldığında, en çok görülen anne baba ve öğretmen davranışı çocuğun cümlesini tamamlama biçimindedir. Oysa bu davranış çocuğu yetersizlik duygusuna itebilir.

*Ayrıca aşağılama, alay etme, utandırma gibi davranışlarda çocukta yetersizlik duygularına yol açabileceği için bu davranışlarından kaçınılmalıdır.

*Araştırmalar, bu çocukların aileleri tarafından daha az beğenilip takdir edildiğini, çocukların yerine daha çok konuşulduğunu ve konuşmalarının daha sık kesildiğini göstermektedir. Ayrıca okul başarıları, sosyal olarak daha aktif olmaları gibi özellikleri daha az memnuniyet uyandırmakta ve anne babaları başka insanların görüşlerine karşı daha hassas davranmaktadırlar. Bunun yanı sıra bu ebeveynler daha az gülen, gergin, katı disiplin standartları olan çocuklarını daha çok suçlayıp cezalandıran kişilerde olabilmektedir. Bu çocukların annelerinin daha huzursuz, disiplinsizlikten çok rahatsız olan, çocuklarının konuşmalarıyla daha çok ilgilenen, daha az umursamaz, eşlerinden yada eşlerinin işinden daha az hoşnut kişiler oldukları görülmüştür.

*Bu çocukların kendilerini olumsuz algıladıkları ve kendilerine güvenlerinin olmadığı dikkate alınarak aşağılık duygusu, kaygı ve engellenmeye dayanıksız oldukları unutulmamalıdır. Buna bağlı olarak anne babaların aşırı koruyucu, dil ve konuşma gelişiminde aşırı mükemmeliyetçi ve baskıcı tutumlar göstermemeleri gerekmektedir. Yapılan çalışmalar olumlu benlik kavramına sahip olmanın kekemelik tedavisinde de yararlı olduğunu, dolayısıyla çocuğun erken dönemde uygun tedavi programına alınmasının problemle başa çıkma becerisini arttırdığını göstermektedir.

*Bu çocukların olumlu özelliklerinin belirlenip dikkatlerini ve ilgilerini bu olumlu özelliklere çevirmek senlik saygısını arttırarak.

*Çocuk kekelediği için cezalandırmak, suçlamak, konuşmayı kesmesini söylemek, durup tekrar başlamasını istemek kekelemeyi arttıracaktır. Kekelemesine değil akıcı konuşmasına odaklanılmalı ve çocuk cesaretlendirilmelidir. Çocuğun yerine konuşmak veya takıldığı yerleri tamamlamak iyi niyetli olsa bile zarar vericidir. Konuşmasını düzeltmekten, "daha yavaş konuşmalısın, yüzünü öyle yapma" gibi olumsuz cümlelerden kaçınmalıdır. Konuşmaya başlamadan önce düşünmesini yada derin bir nefes almasını önermek çocuğun daha da heyecanlanmasına yol açabilir.

*Çocukla iletişim telaşlı bir havada geçmemeli, çocuğa yöneltilen soruların "evet" ya da "hayır"la veya kısa ifadelerle yanıtlanabilir olmasına, kendi arzusuyla konuşmaya başlarsa engellemeden zaman tanımaya özen gösterilmelidir.

*Duygu ve heyecanlarını ifade etmesine fırsat verin. Eğer konuşurken zorlanmaya başladıysa dinlediğinizi göstererek yüreklendirin. Çocuğun nasıl söylediğinden çok, ne söylediğini dikkatle dinleyin, konuşmaya müdahale etmeden göz kontağını sürdürün. Çocukla konuşurken kısa, ve basit cümleler kullanın.

*Zorlandığı sözcükleri söylemekten kaçınmasını önermek var olan sorunu düzeltmeyecektir. "Sen yapamazsın, hayır sen cevap verme, dur, konuşma" gibi ifadeler çocuğun bu zorluğun üstesinden gelmede en önemli adımını oluşturan özgüveni zedeleyici tutumlardır.

*Her konuda olduğu gibi bu konuda da yaşına ve olgunluk düzeyine uygun olmayan beklentiler, çocuğun kaygısını arttırarak daha fazla kekelemesine neden olacaktır.

*Kekelemek aslında en çok çocuğa sıkıntı verir ve bu durum anne babayı fazlasıyla üzer. Bu durumda acıma, kaygı, suçlama olmadan, hafifçe gülümseyerek "Bazen zor oluyor değil mi?", "Bu kelimeyi söylemekte zorlanıyorsun galiba" gibi sözler söylemek ve çabasını fark edip takdir ettiğinizi belirtmek işe yarayabilir.

*Çocukla birlikte vakit geçirmeye çalışılmalı, nasıl konuşursa konuşsun ona değerli olduğu hissettirilmelidir.

*Çocuğun hangi ortamlarda daha akıcı konuştuğunu gözlemleyerek bu ortamlarda daha çok zaman geçirmesini sağlamaya çalışın.

*Kekemelik hakkında konuşmak tabu değildir. Yaşadığı konuşma güçlüğü hakkındaki duyguları sorulabilir, herkesin bazı güçlükleri olabileceği çocukla paylaşılabilir.

*Kardeşleri ve arkadaşları çocukla alay ediyor, ondan utanıyor olabilir. Bu durumda onlarla sinirlenmeden, sabırla konuşun. Tüm insanların zayıf ve güçlü yanları olabileceğini anlatın.

*Çocuğun iyi beslenmesi ve yeterince uyuması için süreklilik gösteren bir düzen oluşturun.

*Tanı için üniversite hastaneleri ve eğitim birimlerine başvurulmalıdır. Tanı ne kadar erken konulursa çocuğa o kadar fazla yardım edilebilir. Rehberlik ve araştırma merkezleri, bu çocukların eğitimi hakkında bilgi verme ve yönlendirme görevini yerine getirirler.

*Kekemelik sıklığını azaltmaya ilişkin tedavi programlarının çoğunlukla kaygıyı belirgin olarak azalttığı belirlenmiştir. Tedavi aşamasında kaygının azalmasıyla kekemelikte ve kaçınma davranışlarında belirgin azalmalar gözlenmektedir.

*Kişinin kendini, çevresini ve geleceğini algılamasında yaptığı sistematik hatalara 'Bilişsel Çarpıtmalar' denmektedir. Bunlar benliğin, dünyanın ve geleceğin olumsuz değerlendirilmesine neden olmaktadır. Bazı kekeleyen kişilerin konuşmayla ilgili olumsuz tutumlarının bilişsel çarpıtmalardan kaynaklandığı düşünülmektedir.



Örneğin;

a) Ya hep ya hiç düşüncesi; "Konuşurken yaptığım hatalardan dolayı kendimi tamamen yetersiz hissediyorum".

b) Aşırı genelleme; "Kekelemek yaşamımın her alanında beni kötü etkileyecek".

c) Zihinsel seçicilik; "Okulda gün boyunca güzel şeyler yaptım ama akşam sadece kekelediğim birkaç dakikayı hatırlıyorum".

d) Başkasının zihnini okuma; "Kekelediğim için beni görmezden geliyor, kim bir kekeme ile arkadaş olmak ister ki"

e) Kötü habercilik; "Asla akıcı konuşmayı başaramayacağım".

f) Duygusal akıl yürütme; " Yeni tanıştığım biriyle sohbet ederken kekelersem bir daha sohbetten zevk almam".

g) Gereklilik; "Konuşurken hiç hata yapmamalıyım".

h) Bireyselleştirme; "Okulda karşılaştığım tüm olumsuz olayların nedeni kekelemem".

* Kekemeliğe karşı uygulanan bilişsel terapide bu çarpıtmaları ortadan kaldırma yada değiştirme amaçlanmaktadır. Terapide üç temel basamak vardır.

Belirleme; Kekeleyen bireyden olumsuz düşünce, beklenti ve önyargılarını gözden geçirmesi istenir.

Gerçeklik değerlendirmesi; Kekeleyen bireyden bilişsel çarpıtmalarının bir listesini oluşturması ve her bir maddeyi tek tek mantıksal temele oturtması ve araştırması istenir.

Hatalı düşüncelerin yerine geçecek olan olumlu düşüncelerin belirlenmesi; Kekeleyen bireye kendini olumsuz etkileyen bir düşünceye dur diyebilme öğretilmektedir. Daha sonra yerine olumlu bir düşünce koyması sağlanmaktadır.



KEKEME OLAN ÖĞRENCİLERİN ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER;

1.Çocuğu kekeme diye damgalamayınız. Siz damgalarsanız o da kendini kekeme görmeye başlar. Oysa damgalanmadığında çocuk bu dönemi kendiliğinden tehlikesizce atlatabilir.

2.Çocuğun konuşması üzerine aşırı titizlik göstermeyiniz. Onu sakin dinleyiniz. Endişeden uzak olunuz. Çocuk bir şey söylemek istediğinde acele ve telaşa kapılmadan, söyleyebileceği kadar zaman ve fırsat veriniz.

3.Çocuğu konuşmada acele ettirmeyiniz. Sizin ve diğer arkadaşlarının iyi, sabırlı dinleyiciler olduğunu çocuk hissetsin.

4.Hiçbir zaman çocuğa “Dur, acele etme”, “Yeniden başla”, “Önce derin bir nefes al” gibi uyarılarda bulunmayınız. Bütün bu uyarılar onun dikkatini konuşması üzerine toplamasına neden olur. Bu da zararlıdır.

5.Çocuk konuşurken onun dudak hareketlerine değil gözünün içine bakınız.

6.Sınıfta rahat bir hava yaratınız. Çocuklarınız sıkılmasın, sinirleri gerilmesin. Böylesi havadan kekeme çocuk daha çok yararlanır.

7.Sınıfta hızlı konuşmaktan, askerce emirler vermekten sakınınız.

8.Sıkı disiplinden kaçınınız. Alayı ve acı şakaları disiplin yolu olarak kullanmayınız.

9.Çocukla samimi ve candan ilgilenin. Ona sevgi ve sevecenlik gösteriniz.

10.Çocuktan yapabileceğinin üstünde şeyler beklemeyiniz.

11.Sınıf içinde çocuğun güven ve mutluluk duyacağı önlemleri alınız.

12.Sınıfın kekeme çocuğa karşı olan tutumunu kontrol ediniz. Kekemeye gülmemelerini, alay etmemelerini söyleyiniz. Bunu kekeme çocuk sınıfta yokken yapınız. Çocuğun şimdiki konuşmasının böyle olduğunu, fakat kısa zamanda onun da düzgün konuşmayı kazanabileceğini, özellikle eğer ona gülmeden, sakin biçimde dinleyerek yardım ettiklerinde, bu güçlüğü daha kolay yenebileceğini sınıfa anlatmak gerekir. Fakat bu konuda öğretmenin tutumunun en iyi örnek olacağını unutmamak gerekir.

13.Sınıfta şiir okunur ya da sözlü anlatım çalışmaları yapıldığında kekeme için özel önlemler alınız. Ezber ödevi verilecekse bunun çocuğun durumuna uygun, kısa ve kolay olmasına dikkat edilmelidir. Çocuğun bu etkinliklerdeki başarısı görülüp beğenilmelidir.

14.Sınıfta yapılacak koro çalışmaları, toplu söylenen marşlar ve diğer müzik çalışmaları, ritmik etkinlikler kekeme için yararlı olur.

15.Çocuğun başarılı olduğu, iyi yaptığı işlerle kendini sınıfa kabul ettirmesine yardımcı olunuz, bunun için fırsatlar hazırlayınız.

16.Sınıfta yapılan küme çalışmalarında ona iyi görevler veriniz.

17.Kişisel eksikliklerini azaltmaya çalışınız ve bu konuda gereken önlemleri alınız.

18.Çocuğun yanında başkalarıyla onun kusurları, özellikle konuşma özrü hakkında konuşmayınız.

19.Ona bazı özel ödevler veriniz. Konuşma ödevi, okul müdürüne ya da bir yetişkine, yandaki sınıf öğretmenine iletilecek haber, oradan aldırılacak bir şey için görevlendirme gibi.

20.Aileyi iyi tanıyın, onlarla işbirliği yapınız. Sizin okulda yapmaya çalıştığınızı onlar evde yıkmasınlar. Gerekli önlemleri birlikte alınız. Evde eksik kalan yanları okulda siz tamamlamaya çalışınız.





KARABÜK REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ÖZEL EĞİTİM BÖLÜMÜ
 
Tekerlekli Sandalye
Üst