Dilsiz Umutlar

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Yüreğimizde iki şey var: Biri sevgi diğeri dil​

Gökyüzünde manası belli olmayan kara kara bulutlar geziyordu. Penceremden dışarı bakıyorum. Ağaçlar ölmüşçesine suskundu. Tek duyulan homurtulu rüzgârdı. Karşıda gördüğüm büyük sarmaşık ağacının yaprakları artık tabiata dayanamayıp kara bulutlara yükseliyorlardı. Hava bir hayli soğuktu. Ağaçların, gökyüzünün ve insanların hiç birinin dudaklarında tebessüm belirmiyordu. Ne kasvetli ne korkunç bir havaydı. Her şey gülücüklere ve tebessümlere rağmen susuyordu; ben irkiliyor, korkuyordum bu sessizlikten. Ruhum sessizleşiyor, dilsizleşiyordu adeta.

Şimdiden özlemiştim yaz aylarını; kurbağaların vrak vrak diye şarkılar söylediği güneşte, sapsarı olmuş ekinlerin bir esintideki seslerini…
Bir gün sonra yola çıkacaktık Ankara’ya. Günün ilk ışıkları çıkmıştı çoktan. Penceremden karşıya doğru baktığımda gördüğüm sokakta birkaç kişiydi. Yüksek sesle şarkı söylüyorlardı. Gözlerinin içine bakıyordu, ruhların penceresi olan gözlerin içine. O insanların gözlerinde ruh hallerini görüyordum. Ruhlarındaki uçsuz bucaksız mutluluğun sebebi şarkılar söylemekti. Ruhların gamını alır ; o gamı, name ve notalarla göğe yükseltirdi. Ruhlarımızı ölmekten kurtarmak için şarkı söylemek.Ne müthiş bir heyecandı.

Artık yola çıkmıştık. Arkamızda bıraktığımız her kilometrede yollara savrulmuş ve dökülmüş güzel gülüşler, kıpırdaşmalar, güzel ruhları okşayan sözler dökülmüş, savrulmuştu. Ama artık susma vakti gelmişti.Hepimiz susmuştuk. Kilometrelerce ötede, arkamızda bıraktığımız gülücükler, güzel sözler artık ağır ağır bize doğru geliyordu. Bu gülücükler ,güzel sözler annem ve babamın üzerini örtüp onlarla birlikte kayboluyorlardı. Benimse sesimi alıp uzaklaştırıyor,bedenimden çok uzağa fırlatıyorlardı.Uzanıp onu tutmaya gücüm yetmiyordu.Geride şarampole yuvarlanmış arabamız ve sessiz bir ben kalmıştık.

Bu olayın üzerinden çok günler geçti.İçimdeki acılarımı anlatamıyordum.Lal olmuştu sözcüklerim ben gibi. Günler hüzün doluydu ve her geçen gün her bir yanımı boğmaktaydı hüzünler. Buğulu bakışlarımdan dökülen sözcükleri ise ancak benim gibi bakanlar anlayabiliyordu.
Dilimden dökülemeyen nameleri sanki doktorun söylediği ,
-Yavrum geçmiş olsun. Bunu sana söylemeye dilim varmaz, lakin gerek. Geçirdiğiniz kazada annen ve baban… Senin ise konuşman mümkün olamaz artık yavrum. .
Sözleri engelliyordu.

Körleşecek miydi artık dilim. İlkbaharda yapraklar, çiçekler açmayacak mıydı içimde. Üşüdüm kendi içimde, benliğimde esen soğuk rüzgârlarda üşüdüm. Konuşmak bana artık uzak bir fiildi. Hem de çok uzak. Zaman ilerledikçe konuşma eylemine ihtiyaç duymuyordum. Başka şekillerde konuşmayı ,dil organından ziyade umutlarımla, gözyaşlarımla, gözlerimle ve kalbimdeki dilimle konuşmayı öğrendim. Gün geldi sonbaharda sarı, turuncu, kırmızı renkli çınar yaprakları ile konuşmayı, konuştuklarımı kimsenin duymaması için çınarların kurumuş yapraklarını rüzgârlara savurmayı öğrendim.

Çok korkuyordum ilk başlarda. O korkunç kelimeden; dilsiz. Bu altı harfli, adını söyleyemediğim, söylemekte sıkıntı çektiğim şu gereksiz… lafı benim asla bir eksikliğim değildi, aksine beni tamamlıyor, söyleyenlerin bir eksikliği oluyordu. Bu söz beni engel tanımayan, konuşamama rağmen şarkılar söyleten, engelsiz yapandı.
Dışarının soğuyla camlar buğulanmıştı. Buğulanmış camları ellerimle ovuşturup sildim. Yıldızlara bakmak, yaşadığımız çamurun içinden kurtulmak için kafamı kaldırıp sessiz sessiz yıldızları izledim. Her yer sessizdi. Duyduğum ses şöminede yanan odunların çıtırtılarıydı. Her seferinde ruhumu okşuyor, ağır ağır uykumu getiriyordu. Sessizlikte odun çıtırtıları kaybolurken hala yıldızlara bakıyordum. Her nefes verişimde cam buğulanıyordu. Düşünüyordum beynimin derinliklerinde.Kaybolmuş bir şekilde düşünüyor; ne aşkımı namelerle anlatacak ne de nikâh masasında evet diyebilecektim. Çocuğuma yavrum diyemeyip anne olduğumu ömrümün sonuna kadar anlayamayacaktım.Şimdi ise ne zaman şarkı söyleyebilecektim, ne zaman ruhumu ölmekten kurtarabilecektim?

Ben ne gocunuyor ne de üzülüyordum. Konuşuyordum oysa kalbimin bana verdiği dille. Artık yüreğimde bir dil vardı. Oturduğum mahallede kendi çocuğumun yerine koyduğum ve orta boylu, deniz mavisi gözleri olan, güneşten daha sarı saçlı, iki dudağında gülücük eksik olmayan minik elleriyle hayatın yükünden yorulmuş yüzümü okşardı. Yanıma her gelişinde şarkılar söyler, ben de ona kalbimdeki dilimle eşlik ederdim.

O gün soğuk bir kasım ayının sabahıydı. Soğuktan büzüşmüş ağaçlar esen rüzgârlarla birbirlerine çarpıyor, sanki birbirlerine çarptığındaki dokunuşlarından güç alıyorlardı. Rüzgâr ağaç dallarını sağa doğru tarıyor ve içimize işliyordu.Ta bedenimizin ve ruhumuzun en derinliklerine kadar uzandığını ve dışarı çıktığını hissediyordu. Benim melekler gibi güzel ,onlar kadar masum oğlumun belki de hayatındaki en korkunç günüydü. Gökyüzü onun gözlerine eşlik ediyor; ağlıyor, yırtınıyor onunla birlikte acı çekiyordu. Oğlumun anacığı ve babacığı toprağın en derinliklerinde kaybolmaya, onun bu sessiz dünyada bir başına bırakmışlardı.
Yeşim ‘anne’ dedi.
Ben sustum konuşmam gerekirken, sustum.
Yeşim ‘Anne beni kucakla.’ dedi.Yüreğimde bunu çok iyi duyuyordum.
-Olur oğul, olur, gel !
Dedim Yüreğimdeki dilimle. Ben susuyoR o da susuyordur.
Öyle, bir sarıldık, kucaklaştık. Susarak biz birbirimizi seviyoruz dedik. Yüreğimizdeki dilimizle.
O zaman, işte o zaman haykırdık dünyaya dile gerek yok diye. Çünkü bizim kalbimizde her zaman susmayan bir dilimiz var .Sevginin dili.



ÖZGEÇMİŞİM:
Ben Sezgin ATEŞ.1997 ANAMUR doğumluyum.16 yaşımdayım.Ailemle birlikte ikamet etmekteyim.Endüstri Meslek Lisesi 10.sınıfa gitmekteyim.Bu yarışmayı Dil ve Anlatım dersi öğretmenimiz söyledi.Benim de katılmamı istedi.Kendim engelli bir birey olmasam da engellilerin hayatta ne zorluklar çektiğini görebildiğim için bunu kaleme almak istedim.

Yarışmayı düzenleyen, destek veren herkese çok teşekkür ederim
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
'' Öyle, bir sarıldık, kucaklaştık. Susarak biz birbirimizi seviyoruz dedik. Yüreğimizdeki dilimizle.
O zaman, işte o zaman haykırdık dünyaya dile gerek yok diye. Çünkü bizim kalbimizde her zaman susmayan bir dilimiz var .Sevginin dili. ''
 
Tekerlekli Sandalye
Üst