Din, Kader, Siyaset Bağlamında Engellilik

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Kimliğim, Arayışım, Zavallı Fikirlerim

“Yukarıda bir yerde bir
tanrı varsa, umarım benim
viski içmem ya da domuz
eti yememden çok daha
önemli meselelerle uğraşıyordur.”


Khaled Hosseini


Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan bu yana kimliğimin, onu ele veren alışkanlıklarımın, içinde yaşadığım toplumun ve onun bana dayattığı, benimsettiği fikirleri ve bu fikirlerin gölgesinde filizlenen aklımın haznelerinde şu an bile devam eden bir arayışa koyuldum. Size elbette tarih öncesi bir feylesofun ağırbaşlı ve dingin sükûtuyla seslenmeyeceğim. Aksine: Ben çirkin sözleri severim. Bağırmayı, çağırmayı, sesimi yükseltmeyi, haksızlığın karşısında durmayı, kaosu, bireysel savaşı, yürüyüşleri, ayaklanmaları, aydınlanmayı.

Bana kalırsa ağırbaşlılık, sükût ve dinginlik, tabiatı itibariyle kadere teslim olmuşluğu ve susmayı emrediyor. Oysa kendinize, içinize eğilip bakın; tarihe göz atın, çevrenize dönün: Her hak arayışı kaosla, manifestolarla, ayaklanmalar ve bu ayaklanmaların topluma kazandırdığı aydınlanma ile gelmiştir. İşte bu aydınlanmaya ulaşmak için koyulduğum kimlik arayışımda önüme koyulan taşlardan, toplumdan, -bu kez hatta siyasetten- belki arzuladığım o karşı konulmaz düzenden söz edeceğim.

Kabul edelim: Eksik ya da kusurlu(!) bulunan uzuvlarımız nedeniyle toplumun ve onun şekillendirdiği normların dışında kalıyoruz. Yani o göremediğimiz, içine karışmak için can attığımız, savaştığımız görünmez güç tarafından menzile itiliyoruz. Bu güç kulaklarımıza fısıldıyor: Kader.

Toplum ve onun uslanmaz nefsinin gölgesi olan politikacılar, bir şeyi, bir topluluğu beğenmiyor, aralarında görmek istemiyorlarsa, din çevresinde ürettikleri bir olgu yaratırlar ve bunu o azınlığa yuttururlar. Yıllarca, yüzyıllarca bize yutturdukları o karşı konulmaz yalan da buydu işte: Kader.

Toplumlar ve onların söz sahibi temsilcisi olan politikacıların ilk işleri toplumu belli gruplara ayırmak ve ayırdığı her grubun farklı taleplere sahip “tüketici varlıklar” olmasını başarmaktır. Talepleri ve hayalleri olan insanlar olduğumuz için örneği bu kanaldan götürmeye gayret edeceğim. Topluma göre her birimizin ortak paydada buluştuğu bazı istekler var: Tekerlekli sandalye, sevişebileceğimiz bir erkek/kadın, rahat dolaşabileceğimiz şehirler, sosyalleşebileceğimiz barlar, bir araya gelip hayatımızı değiştirecek yeni fırsatlar. Tüketici olan toplum, kendi içinde bizi “öteki tüketici” hâline getirirken, bundan karşı konulmaz bir zevk alır. Çünkü kendi hegemonyasının bir aksi olan biz engelliler, toplum ve onların temsilcisi politikacılara göre yaratılan bu büyük zokayı kolayca yutabilecek bir topluluğuz. Yüzyıllarca anlatılan kader zokasını bu kadar kolay yutmamızın arkasında yatan şeyin neden din olduğunu hiç düşündünüz mü? Birisi size buna neden olan şeyin “Evrimin biraz kusurlu olması gerekiyordu, bu nedenle size ihtiyaç duyuyoruz,” demesini ne kadar mantıklı karşılardınız?

Elbette herkes gibi meselenin çözümüne dair eşit ve makul fikirleri paylaşıyorum. Tekrarlamakta fayda var: Eğitim eksikliği bir topluluğu yönetmenin en maliyetsiz ve kesin yoludur. Bu yol politikacıları arzuladıkları madene ve ego tatminine götürür.

Örneklendirelim: Bir toplumda akraba evlilikleri nedeniyle ortaya çıkan engelli bireylerin artmasına engel olmak isterseniz, bunun yanlış bir şey olduğunu anlatabilecek sosyal tesisler, fakülteler kurar, eğitim sistemini bu düzene göre şekillendirirsiniz. Şayet algıyı değiştiremeyeceğinizi düşünüyorsanız, elinizdeki diktatörlük silahını kullanır ve akraba evliliklerine yasalar yoluyla bazı engeller koyarsınız. Bu yöntemin biraz faşistçe olduğunu kabullenmekle birlikte, bireyin özlük hakkı olan “doğru yaşam şeklini” düşününce mesele gibi çözümler de kısırlaşıyor.

Konuya dair birçok çözüm yolu olmakla birlikte, tüm bu çözümlerin bir araya geldiği yer yine eğitim sistemi olduğu için, sorun-çözüm paralelinde konuyu ilerletmek yerine, konunun başında da belirttiğim üzere aklımın haznelerinde beni rahatsız eden, sürekli beynimi kemiren o fikirleri paylaşmak istiyorum. Zira hepimiz, engelliliğin bireysel değil, toplumsal ve siyasal bir konu olduğunu bilen insanlarız.

Bizi neden görmek istemiyorlar sanıyorsun ey okur? Çünkü ayıplarını, cehaletlerini, günahlarını yüzlerine vuruyoruz. Bizden değil, kendilerinden utanıyorlar. Zavallı insanlar. Çünkü bir yerlerde bizim eksik ve kusurlu(!) uzuvlarımızı yaratırlarken, saygı duymadıkları yaşam hakkımızı hiçe sayarken, hiçbir insanoğlu çıkıp bağırmadı. Herkes ağırbaşlılığın, sükûtun, dostane tavırların, yalancı barış söylemlerinin arkasına gizlenmekle meşguldü. Kimse sesini çıkarmadı. Politikacılar kadar toplum da istiyordu çünkü: Kendisinden farklı bir görünüme sahip bir azınlık.

Bu yüzden insanlar, ikiyüzlü tavırları belli olmasın, egolarına zarar gelmesin diye, “engelli insan” için kökten-çözüm üretecek bir yapılanmaya gitmek yerine, meselenin etrafında dönmeyi yeğler. Çünkü biz; tekerlekli sandalyeler almalı, şehrin bize göre şekillenmesini istemeli, bu taleplerimiz sayesinde de buna yanıt veren politikacıların vicdan sahibi insanlar olduklarını düşündürmeliyiz.

Söyle o hâlde okuyucu: Hangi ahmak medeniyetin bisiklet yoluyla, yapılan yardımlarla, kendi yansımalarına acıdığı için vicdan sahibi olarak kabul gören insanlarla gelir?
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Yine yüksek perdeden çok doğru eleştiriler, tabi bende ufak tefek eleştiri yapacağım.

Gerçi Khaled hosseini ,Allahın gücünü sorgulamaya kalkmış, burada bir hata var, ya varlığına inanmamak asl dır yada eleştirmek için, toplumsal veya kişisel kullanım için açık bir kapı.

Gerçekte o kadar haklı olduğunun ispatlarıyla ortada olduğu bir isyan diyebilirim,

Açıklamanda dikkatimi çeken, bir açıklama yapayım sonra kafalar karışmasında, ben bir kaç kez hatta 5 kez ümreye gitmiş bir kişi olduğumu bir kaç yerde söylemiştim ama bu şu demek değildir uzatmayayım uzatırsam herkeste bir şaşkınlık olacağına eminim. doğru doğrudur,yanlışta yanlış bu duruma kılıf uydurmak için dinin kullanım alanı da çok açıktır, tabi bu açık gibi görülen durumlardan zekanız , bilgi birikiminiz, yine Allahın emri olan anla, öğren araştır gibi bizlerin sorumlu olduğu kısımları es geçme hatasına düşmemektir olay,

Halil beyin yazısı bu açıklamada siyasetin özetini açıklamış gibi bir durum, politikacı kavramı zaten bilindiğini düşündüğüm şahsi çıkarları için hertür beyanı yapabilecek kişiler gibi görünsede bazen doğru dürüst insanlarda çıkar ama genel sistem budur,

Evet savaşmak usulüne uygun savaşmak, toplumun her kesiminin özellikle ezilmiş insanların ki en güzel tarif biz engellilerdir, yok sayılmasının önüne geçmeye tüketici varlık sayılmanın önüne geçmeyi ve yine evet sevişebilemeyi barlarda takılabilmeyi her gittiğimiz yerde özgürce sandalyemiz ile dolaşabilmeyi, kim istemez hemen herkes isterken peki neden bu konuda yeterli gayret sarf edilmez neden bir kaç politikacının oyuncağı olmayı tercih ederiz.

Paragraflardan birinde ikiyüzlü ego tatminine zarar gelmesin diye bizler için köklü çözüm aramaz hatta bunu kullanırlar, cümlesi var, bu cümle özet gibi birşey biz kullanıma açık olduğumuz içindirki her konuyu herzaman kullanırlar, iyide bizde bu durumun önüne geçmeye yetecek zeka ve gücün kısacası organize olamayaşımızın bize yansıması çünkü nerden tutsan elinde kalacak bir sistemle uğraşmaktayız.

Ben yine eminim biz nedersek hatta kim ne derse desin okunup geçilecektir bu açıklamalar ve yine aynı nokta çevresinde dönüp dolaşmaya devam edeceğiz.

Kader konusunu en sona bıraktım, Halil beyin iki seçenekle açıkladığı,

Aslında kafam karışmadı dersem yalan olur, toplumun şekilendirdiği normların dışında kalıyoruz ve Allahın Kurandaki kader ( kötü yönde)kavramını sende kullandım veya sizlerde kullandım kabullen ve sus mudur ?

Yada bir yalanla azınlığa yutturmalarımıdır ?

Sen ben aklımız başında ve hangi durumda olursak olalım kendi yaşam şartlarımızı birilerine bağışlar ve o ne derse odur dersek hemen tüm kavramlarda buluşuruz çünkü istenen budur kader yazılmış seneryo değil desekte istediğimiz her kavramı üzerine yükleyeceğimiz bir kavramda değildir,

Çokta fikir beyanı yapmak istemem bu konu biraz inanç ve üstü bir durum, bu arada dikkat edilemsi gereken en özel durum kader yani kabullenmeyi sizin dışınızdaki kimsenin istemesi veya o durumda yaşamanızdan yarar görecekleri görün ve önlem almassanız hatadır kavram kargaşasını bırakarak direkt daha iyi yaşam için kolları sıvayalım bana göre neye mal olursa olsun yaşam şartlarımızı belirlemek elimizdedir.

Okuyucuya seslendiğin kısım gelmez gelemez varsa vicdan orda insanlık ışığı vardır bence mümkün değildir. İnsanın olduğu yerde aynen bahsettiğin ego ve güç savaşı hayat olduğu sürece devam eder gider. Hepte kaybeden insan olur.
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Genel sonuç nedir ben sürekli sorgular dururum, hakikatten insan diğer sinir yapısı olmayan canlılar gibi tabiata karışıp gidersek ne olur ?

Yeryüzü nedir araştırdım neden yeryüzü denmiş yer yani yedimi yer geldiğin yere döner, ve toprak olacağız, hiç kasmadan kimseden korkmadan bende bireyim dediğin ve hakkını arayıp sormaya başladın anda bravo evet insan kelimesinin anlamına hak kazandın derim o halde insan gibi olmak için insan gibi yaşamak için tam bir şavaş alanıdır hayat hadi kolay gelsin.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Şu kader meselesini daha doğrusu siyasetin, toplumun “suçu” kadere atmasına dair birkaç örnek vereyim. Hepinizim zihinlerinde hala canlılığı koruyan bir soma faciası olmuştu. Tam 301 işçi feci şekilde can verdi. İşyeri güvenliği, işverenin ihmalkarlığı, devletin kontrol mekanizmalarını yeterince işletemediği eleştirileri üzerine zamanın başbakanı çıktı “arkadaşlar bu işin kaderinde bu var bu kadarda abartmayın” dedi. Ne güzel bir çıkış yolu dimi? Sorgularsan dinden bile çıkarsın. Öyleye kadere karşımı geliyorsunuz bire zındıklar.

Sonra dünyanın başka ülkelerindeki maden kazalarına bakıldı. Bizdeki kazaların binde biri bile olmuyormuş. Demek ki neymiş işin kaderle ilgisi yokmuş.
Hah işte toplumunda siyasetinde “engelliliğe bakış açısı” bundan farksız değil. Engellilik mi? Bu bir kader, kişisel bir trajedi Allah bu garibanların yardımcısı olsun. Sıyrıldık çıktık işin içinden dimi? Tabi yerseniz.!
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam Yoldaş,

Ne güzel yazmışsın ama aslında anlatmak istediklerin tam olarak bu kadar değil. Okuyunca anlıyorum ki yukarıdaki yazı buzdağının sadece görünen kısmı kimbilir o dağın altında daha neler saklı?

Toplumları yönetmenin en kolay ve en ucuz yolu o toplumu oluşturan insanları cahil bırakmaktır. Cehalet içinde olan insan boşluktadır onu istediğiniz şekilde evirip, çevirirsiniz, kendinize çekersiniz ve böylece asıl ulaşmak istenen hedefe varmanız çok daha hızlı olur.

Ben yazar değilim mesleğim yazarlık değil. Şairde değilim şiir okumayı bu kadar çok severken. O yüzden içimdekileri süsleyerek yazıya geçiremem. Ya da çok istesem de kelime oyunları oynayamam. Bu yüzden karalamasızdır yazılarım o an harfler hangi kelimeyi seçerse :)

Sevgili Halil Yılmaz, seninle benzer düşünceler içindeyim ama bu sana yüzde yüz katılıyorum anlamına gelmemeli. Tarafı olmadığım halde bugüne kadar ki politikacılar içinde en başarılı isim malum şahıstı ki bugün çıkabileceği en üst seviyeye kadar gelebildi. Halkın oylarını alarak hemde (!) yani deyim yerindeyse bileğinin gücüyle e napalım artık insan bükemediği eli de sıkmalı değil mi?

AKP!!! adının beyazlığına aldanmadığım aksine karanlık kafalı zihniyetlerin, kendi siyahi düşüncelerini insanlara sevimli bir şekilde empoze etmek amaçlı isim olarak bile belli bir strateji uyguladıkları bu amaçla Ak kelimesini seçtiklerine inandığım antidemokratik, karanlık, örümcek beyinlilerin dini rant amaçlı kullandığı ve günümüzde nüfusunu en iyi kullanan malum parti neden bu kadar başarılı olabildi biliyor musun önce yoksun bıraktığını, eksik bıraktığını, cahil bıraktığını, engelli bıraktığını sonrasında sözüm ona el uzattı!

Takdik basit, ucuz, kolay ve hedef 12 den tam isabet :) Din bıçak sırtı bir konudur tıpkı siyaset gibi tıpkı taraftar olmak yada olmamak gibi. Herkesle konuşulmaz, herkesle yazılıp çizilmez ve bir o kadar da mahremdir aslında DİN. Ama heyhat gel gör ki mevcut hükümet Türk halkının en duyarlı olduğu, en hassas olduğu, en zayıf olduğu dinini, ibadetlerini ve sözüm ona İslamı yaymakla, yaşatmakla vurdu.

Cahile yön göstermek şöyle dursun yönünü kaybetmiş cahili öyle bir kendine esir edersin ki mecbur senin bıraktığın yoldan gitmek zorunda kalır. Bir de engelliyse bir de hayattan engellendiyse görme keyfini iktidarın gücüne güç katarsın. Seni sadece seçim zamanı vereceğin oylarla ona kazandıracağın oy pastasından kapacağı dilim ilgilendirir yoksa engelli kimdir ki bu hükümet için! yaşaması mübah bile olmayan, topluma faydasız, gereksiz, eksik, yarım, eğitimsiz, fazlalık, aciz ve evde oturması gereken, toplumdan uzak tutulmaya çalışılan boş insanlar topluluğu.

İşte AKP nin engellilere bakış açısı tamda böyle eksiksiz ne bir eksik ne bir fazla. Yazacağım bu kadar çok şey varken hepsini bir nefeste çıkmasını isterken , ruhum isyanlardayken kolay değil yazmak bir an'da bunca birikmişliğin yazıya dökülmesini bekleme dostum. Belki zamanla belki yavaş yavaş anlatırım yine.

Şimdilik hoşça kal..
 

Birey

Üye
Üye
Katılım
Eki 13, 2011
Mesajlar
528
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Kader nedir diye sorulduğunda net cevap alınamıyor. Kimine göre insanın tüm hayatının Allah tarafından önceden "belirlenip" yazılmasıdır ( ve buna göre yaşanmasıdır ) kimine göre insanın tüm hayatının Allah tarafından önceden "bilinip" buna göre yazılmasıdır kimine göre sadece insanların elinde olmayan durumların yaşanmasıdır....

Kimilerini bilmem de bana göre Kader Allahın herşeyi önceden bilmesi ve bunu önceden yazmasıdır. ( Allah dünyada ne tür kararlar alıp ne tür bir hayat yaşayacağımızı önceden bilerek kaderimizi yazmıştır.) Bu kader inancımın dini kaynağı yoktur ( Belki de var da haberim yoktur :) ) ben sadece sınavda olduğumuz mantığıyla böyle inanıyorum. Kur an'da kader nedir doğrusu emin değilim. Yani bana göre toplumun "kader" deyip geçmesinin asıl nedeni olan herşeyden Allahı sorumlu tutmalarıdır. Allah istedi, Allah yaptı gibi... ( Allahın herşeyi önceden "BELİRLEMESİ" inancının sonucu ) Bu da toplumun kendini sorumlu görmemesi ve böylece sorumluluk almamasına neden oluyor. Çünkü Allah öyle istedi ve kendisi de "isterse yardımcı oluri iyilik olur. İstemezse yardımcı olmaz bireysel olarak kendisini sorumlu hissetmez. ( İslam hakkında sağlam bilgilere sahip değilim, yanılıyor da olabilirim ) Oysa bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Tüm olanlar kesinlikle Allahın taktiri değildir, insanların taktiridir. Allah herşeyi önceden bilir, iyi veya kötü sınavın ruhuna aykırı olmaması için teceli etmesine izin veriyor. Aksi halde dünyada sınava tabi tutulmanın anlamı kalmaz.

Siyaset... Her ülkede topluma göre şekil alıyor bu da her ülke insanının hakettiği gibi yaşamasına neden veya vesile oluyor. Sorumluluk almamak için, vicdanını kandırmak için bir takım nedenlerin arkasına saklanan, çözüm üretmekten aciz bireylerden oluşan bir toplum elbette geri kalmaya, sorun yaşamaya mahkumdur. Böyle bir toplumda gerek partiler gerekse iktidarlar toplumun nabzına göre hareket edip sorunları görmezden gelmeye, çözememeye devam edecektir. Öte yandan sorumlulukların farkında olan duyarlı toplumlarda siyasetçiler topluma kendilerini ispatlamak için daha adil ve daha refah bir ülke için çaba gösterirler ( göstermek zorundalar ).

Eğer toplumdaki bir sorun toplum tarafından çözülmesi gereken bir mesele olarak görülmüyorsa siyasetçilerin böyle görmesi zordur. Siyasetçiler seçimlerin doğası gereği toplumun taleplerine uymaya çalışırlar. ( Elbette ilkeli siyasetçiler de olacaktır. Topluma rağmen kendi doğrularını dillendirenler olacaktır ama topluma rağmen bi doğrunun peşinde olanlar da seçimin doğası gereği ya muhalefet olurlar ya da muhalefet bile olamazlar ) Kazanmanın, iktidar olmanın asıl yolu topluma uymakta geçiyor. Hal böyle olunca toplumu duyarsız olan bir ülkenin iktidarları da duyarsız olur.

Türkiyeyi konuşacak olursak şahsen Ak Partiden memnunum. Hataları, yanlışları yok mudur diye sorarsanız elbetteki vardır derim. Daha iyisine emin olmadan eldekini atmak bana pek mantıklı gelmiyor. Bir partinin din üzerinden siyaset yapması da gayet doğaldır. Siyaset dediğimiz durum zaten bir ideoloji veya inancın doğrularını savunmak değil midir? Neden Ateist siyaset anlayışını peşin doğru kabul edelim? İnananların kendi doğrularını dillendirmeleri, buna göre yaşamak istemeleri de gayet doğal değil midir? Bana göre doğrular görecelidir, asıl doğru her doğrunun yaşanmasına imkan vermektir. ( Bireysel olarak... )

Elbetteki iktidarın, Ak Partinin kader inancı üzerinde bir yanlışı varsa eleştirilmelidir. Lakin bence asıl sorun toplumdadır daha sonra iktidardadır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst