- Katılım
- Nis 23, 2012
- Mesajlar
- 9,302
- Tepkime Puanı
- 64
- Puanları
- 48
- Yaş
- 54
Duyguların bastırılmaması, içe atılmaması gerektiği hep söylenir, ancak bu herkesin başarabileceği bir şey değildir. Birçok insan bağırıp çağırması, ağlaması gerektiği zaman gözyaşlarını içine akıtır. Çocuklukta yaşanan olumsuz olaylar, bastırılan duygular, gün gelir fiziksel hastalık olarak açığa çıkar. İşte kansere neden olabilen 33 etkenden örnekler:
TOKSİK DUYGULAR
1960'lı yılların sonlarından beri ciddi, hatta yaşamı tehdit edici hastalıklarla boğuşan insanlarla çalışan Batı psikoterapistleri, duyguların gücünün, hastalık sürecine nasıl katkıda bulunduğunu gözler önüne serdi. 1970' lerden itibaren ise, psikonöroimmünoloji (psikoloji, nöroloji ve bağışıklık sistemini bir arada inceleyen dal) alanındaki araştırmalar, duygularla, bedendeki biyokimyasal olaylar arasında direkt bağlantılar olduğuna saptadı. Bu şekilde, halk şifacılarının her zaman için bildikleri bir şeyi, yani 'duyguların, kendilerini fiziksel semptomlar olarak gösterebildiklerini', bilimsel bir temele oturtmuş oldular.
Mairne, Yarmouth'dan, ünlü kadın sağlığı uzmanı Dr. Christiane Northrup, hastalıkları yerinde saydıran semptomlara neden olan, güçlü, sıkıca sarılınan ve de genellikle bilinçdışı aktif olan inanç ve duyguları tanımlamak için, 'toksik duygular' terimini ortaya attı. "Yeteri kadar uzun süre düşünülen ve tekrarlanan bir düşünce, artık inanç olur" diyor Dr. Northrup ve ekliyor, "Sonra da inanç, biyoloji olur."
Dr. Northrup, üzüntümüzle baş edemediğimiz zaman (ki bunlar zararlı ve güçlü, ama ifade edilmemiş duygulardır) bu kez bedenimizi fiziksel üzüntüye gark ettiğimizi söylüyor.
Ama maalesef, bir insanın sahip olduğu birçok temel inanç ve önemli duygusal travmalar, hep bilinçaltı düzeyde. Elbette beyinde aktifler ama, normalde bilincimiz dahilinde değiller. Örneğin bir insan, asla ağabeyi kadar sevilmeyeceği inancını veya sevilmeye layık olmadığı inancını taşıyabilir veya bir insan, çocukken enseste, tecavüze, cinsel tacize veya herhangi bir şiddet olayına maruz kalmış olabilir ve bu olayı, verdiği acıyı da bastırmış olabilir.
İşte bu inançlar ve duygular, biz onların farkında olmasak da, aktif kalıyor ve biyolojimizi şekillendiriyor. Dr. Northrup, "Klinik deneyimlerimden ve kendi hayatımdan biliyorum ki, çoğumuz, sağlığımızı bozan, imha edici inançlarımızın farkında bile değiliz. Bu bilgiler, hücre dokusunda kilitlenip orada gömülü kalıyor. Hepimizin kişisel geçmişlerimiz, bedenimizin her yerinde 'saklanmıştır, depolanmıştır', adalelerde, organlarda, dokularda..." diyor.
İşte bu yüzden, hem Dr. Northrup'ın, hem de kanser üzerine çalışan diğer alternatif hekimlerin görüşlerinde olduğu gibi, inanç ve duygular, meşru birer toksin olup bağışıklık sisteminin zayıflamasına katkıda bulunuyor.
Alternatif Tıp Tam Rehberi kitabının yazarlarından W. Lee Cowden, bilinçaltındaki, kendine güven duyma, kendini sevme, kendini değerli bulma noksanlığının, tüm toksik duygular içinde en tehlikelisi olduğunu keşfetmiştir. Bu duygu, her türlü terapinin yararlı olmasını engelleyebilir. Kansere katkısı olan en kötü duygusal streslerden bazıları, hastanın çocukken yaşadığı ve sadece bilinçaltı düzeyde 'hatırladığı olaylarla ilgilidir, örneğin ensest veya cinsel taciz... Birçok kanser hastası, bu anılar ortaya çıkarılana ve tedavi edilene kadar kanserlerinden kurtulamaz.
Elektrodermal screening (ciltle ilgili tarama), bu tür gizli duygusal travmaların ortaya çıkmasına ve belirlenmesine yardımcı olabilir.
Bilim adamları bastırılmış duyguların kanserdeki rolünü uzun yıllardır tartışmış olmalarına karşın, en az üç çalışma, bu rolün geçerli olduğunu belirleyen kanıtlar sunmuş. Sonuçlar, kansere karşı gösterilen dirençle, duyguları ifade etmek veya bastırmak arasında ilişki olduğunu sergilemiş.
Duyguları bastırmak, insanın iyileşmesinde, bir kanser hastasının teşhis konulduktan sonra neler yaşayacağında da rol oynayabiliyor. Çeşitli tür kanserleri olan hastalarla yapılmış, birbirinden bağımsız sekiz araştırmada, hepsi de, umutsuzlukla yani hastalığına karşı aktif, iradeli bir pozisyon almamakla, kanserden kurtulma oranının düşüklüğü arasında, belirgin bir bağlantı olduğunu göstermiş.
TOKSİK DUYGULAR
1960'lı yılların sonlarından beri ciddi, hatta yaşamı tehdit edici hastalıklarla boğuşan insanlarla çalışan Batı psikoterapistleri, duyguların gücünün, hastalık sürecine nasıl katkıda bulunduğunu gözler önüne serdi. 1970' lerden itibaren ise, psikonöroimmünoloji (psikoloji, nöroloji ve bağışıklık sistemini bir arada inceleyen dal) alanındaki araştırmalar, duygularla, bedendeki biyokimyasal olaylar arasında direkt bağlantılar olduğuna saptadı. Bu şekilde, halk şifacılarının her zaman için bildikleri bir şeyi, yani 'duyguların, kendilerini fiziksel semptomlar olarak gösterebildiklerini', bilimsel bir temele oturtmuş oldular.
Mairne, Yarmouth'dan, ünlü kadın sağlığı uzmanı Dr. Christiane Northrup, hastalıkları yerinde saydıran semptomlara neden olan, güçlü, sıkıca sarılınan ve de genellikle bilinçdışı aktif olan inanç ve duyguları tanımlamak için, 'toksik duygular' terimini ortaya attı. "Yeteri kadar uzun süre düşünülen ve tekrarlanan bir düşünce, artık inanç olur" diyor Dr. Northrup ve ekliyor, "Sonra da inanç, biyoloji olur."
Dr. Northrup, üzüntümüzle baş edemediğimiz zaman (ki bunlar zararlı ve güçlü, ama ifade edilmemiş duygulardır) bu kez bedenimizi fiziksel üzüntüye gark ettiğimizi söylüyor.
Ama maalesef, bir insanın sahip olduğu birçok temel inanç ve önemli duygusal travmalar, hep bilinçaltı düzeyde. Elbette beyinde aktifler ama, normalde bilincimiz dahilinde değiller. Örneğin bir insan, asla ağabeyi kadar sevilmeyeceği inancını veya sevilmeye layık olmadığı inancını taşıyabilir veya bir insan, çocukken enseste, tecavüze, cinsel tacize veya herhangi bir şiddet olayına maruz kalmış olabilir ve bu olayı, verdiği acıyı da bastırmış olabilir.
İşte bu inançlar ve duygular, biz onların farkında olmasak da, aktif kalıyor ve biyolojimizi şekillendiriyor. Dr. Northrup, "Klinik deneyimlerimden ve kendi hayatımdan biliyorum ki, çoğumuz, sağlığımızı bozan, imha edici inançlarımızın farkında bile değiliz. Bu bilgiler, hücre dokusunda kilitlenip orada gömülü kalıyor. Hepimizin kişisel geçmişlerimiz, bedenimizin her yerinde 'saklanmıştır, depolanmıştır', adalelerde, organlarda, dokularda..." diyor.
İşte bu yüzden, hem Dr. Northrup'ın, hem de kanser üzerine çalışan diğer alternatif hekimlerin görüşlerinde olduğu gibi, inanç ve duygular, meşru birer toksin olup bağışıklık sisteminin zayıflamasına katkıda bulunuyor.
Alternatif Tıp Tam Rehberi kitabının yazarlarından W. Lee Cowden, bilinçaltındaki, kendine güven duyma, kendini sevme, kendini değerli bulma noksanlığının, tüm toksik duygular içinde en tehlikelisi olduğunu keşfetmiştir. Bu duygu, her türlü terapinin yararlı olmasını engelleyebilir. Kansere katkısı olan en kötü duygusal streslerden bazıları, hastanın çocukken yaşadığı ve sadece bilinçaltı düzeyde 'hatırladığı olaylarla ilgilidir, örneğin ensest veya cinsel taciz... Birçok kanser hastası, bu anılar ortaya çıkarılana ve tedavi edilene kadar kanserlerinden kurtulamaz.
Elektrodermal screening (ciltle ilgili tarama), bu tür gizli duygusal travmaların ortaya çıkmasına ve belirlenmesine yardımcı olabilir.
Bilim adamları bastırılmış duyguların kanserdeki rolünü uzun yıllardır tartışmış olmalarına karşın, en az üç çalışma, bu rolün geçerli olduğunu belirleyen kanıtlar sunmuş. Sonuçlar, kansere karşı gösterilen dirençle, duyguları ifade etmek veya bastırmak arasında ilişki olduğunu sergilemiş.
Duyguları bastırmak, insanın iyileşmesinde, bir kanser hastasının teşhis konulduktan sonra neler yaşayacağında da rol oynayabiliyor. Çeşitli tür kanserleri olan hastalarla yapılmış, birbirinden bağımsız sekiz araştırmada, hepsi de, umutsuzlukla yani hastalığına karşı aktif, iradeli bir pozisyon almamakla, kanserden kurtulma oranının düşüklüğü arasında, belirgin bir bağlantı olduğunu göstermiş.