Engel(siz) Miyim?

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
ENGEL(SİZ) MİYİM ?
Bugün başında tuhaf bir ağırlık vardı sanki. Akşam fazla içmiş olmalıydı. Üstüne uykusuzluk eklenince bu ağırlık kaçınılmaz olmuştu. En geç bir saat içinde işini bitirip biran önce eve gitmek ve uzanmak istiyordu. Akşama kupa maçını kaçırmaya hiç niyeti yoktu. İçeri giren sekreterin izin almak istediğini söylemesi ile kendine geldi Okan Bey. Aradan geçen bir saatin farkına varmamıştı bile. Hızla bilgisayarı kapatıp ceketini aldı, cebinden arabasının anahtarını çıkardı ve kendini ofisten dışarı attı.
Bu şehri seviyordu. Deniz, çiçek böcek değildi onu bu şehre bağlayan. O bu şehrin insanlarının koşuşturma içinde olmasını seviyordu. Seyrettiği filmlerde deliler gibi işyerine yetişmeye çalışan, masa başında telefonla sağa sola emirler yağdıran patronların olduğu sahnelere bayılırdı. Borsa haberlerini canlı seyretmek en keyif aldığı şeydi. O anda yaşadığı heyecanı hiçbir şey yaşatmamıştı Okan Bey’e. Oğlunun doğumu bile. Ne karısının ne de bir başkasının kendisini anlamasını da beklemiyordu zaten. Karısı sürekli kendisiyle ve oğluyla ilgilenmediğinden şikayet ediyordu. Şikayet edecek ne vardı ki ? Çuval dolusu parayla eve dönüyordu, ev işlerine yardımcı iki insan vardı, karısının canı bir yere gitmek isterse diye özel bir şoför bile tutmuştu. Bazen insanoğlunun son derece nankör olduğunu düşünüyordu. Buna karısı da dahildi.

Yaya geçidi iyice kalabalıklaşmıştı. Yeşil yandığı anda sinirlerini bozan aynı sesi yine duydu. Mekanik bir ses, yeşilin yandığını, karşıya geçilebileceğini söylüyordu. Ne saçma ! Kör bir insanın bu kalabalıkta işi neydi ki ? Kalabalıkta karşısına engelli biri çıktığında hep aynı şey gelirdi aklına. “Bu kalabalıkta ne işiniz var ? Zaten kendinize bile zor sahip çıkıyorsunuz, bir de bize engel olmayın lütfen. İşimiz gücümüz var. Vaktimiz kısıtlı” Üstelik bir de yardım isteyen bir engelli karşısına çıkmıyor muydu ? İşte o zaman deli oluyordu. “Madem kendi kendine beceremiyorsun, sokaklarda ne işin var ?” Al işte. Yine onlardan biri. Üstü başı son derece iyi giyimli ve elinde o beyaz bastonu taşıyan genç bir kadın o kadar yer kaplıyordu ki, en az altı kişinin zamanını çalıyordu. “Offff yine kırmızıya kaldım.” diye söylendi Okan Bey. İkinci ışığa yetişememişti. Yine yeşil yandı. Yine o mekanik ses karşıya geçebileceğini söyledi. “Saçma !” Yanındaki adamın kendisine ters ters baktığını gördü. Ne vardı ? Bir de böyle iyiliksever tiplerin ters bakışlarına, hatta ders vermek için uzun söylevlere girmelerine sinir olurdu.” Ne var canım, ben mi dedim gidin kör olun, sakat kalın diye ?” Kendi kendine konuştuğunu, ters ters bakan insan sayısının arttığını fark edince anladı. Hızla otoparka yöneldi.

Arabasına yerleşirken oldukça gergindi. Karşıdan karşıya geçerken harcadığı dakikalar yetmemiş gibi bir de otopark görevlisinin engellilere ait yere park ettiği için sebep olduğu sıkıntı hakkında verdiği dersi dinleyip on dakika daha kaybetmişti. “ Neymiş efendim, haklarını gasp ediyormuşum ! Ne var yani, engelli biri de engelli olmayanların yerine park ediversin, hayret bişey, bunda büyütecek ne var anlamadım ki ? İnsanların hepsi duyarlı olmuş sanki ben insan değilim. Tövbe tövbe…” Okan Bey kendi kendine söylenirken tekerlekli sandalyesiyle arkasından geçen yaşlı bir adamı gördü dikiz aynasından. “Bugün ben de bir şanssızlık var ya, hayırlısı bakalım.” Bu söz ağzından yüksek sesle çıkmış olacak ki, arabanın yarım açık penceresinden dudaklarını içeriye uzatan otopark görevlisinin “ Hiçbir şey tesadüf değildir Okan Bey. Belki de bunların hepsi bir mesajdır.” lafı ile irkildi. “ Uğursuz herif !” Bundan sonra görevliye asla bahşiş vermemeye söz verdi kendi kendine. Çok geç kalmıştı. Zamandan kazanmak için bütün trafik kurallarını ihlal etti. Engelli plakası taşıyan bir aracı özellikle sollayıp hunnarca kornaya basmayı da ihmal etmedi. Evinin önüne vardığı zaman engellilerin de yaşamını kolaylaştıran eğimli kaldırıma park etti arabasını. Sokakta park edecek yer yoktu çünkü ve arayacak zamanı da. Anahtarı ile apartmanın kapısını açarken başında bir zonklama başladı, gözleri kararır gibi oldu. Kapıyı aralamayı başardı ama daha fazla ayakta duracak gücü bulamadı kendinde. Okan Bey olduğu yere yığıldı.

Doktorların glokom yani göz tansiyonu teşhisi koyduğu Okan Bey ne yazık ki görme yeteneğini tamamen kaybetmişti. Kazandığı onca para, elindeki mal mülk, kısacası hiçbir şey onun tekrar görmesini sağlayamayacaktı. Güvendiği bir insan işleri yürütüyordu. Televizyonu dinleyerek az çok borsa haberlerini ya da filmleri takip ediyordu ama bunlar ona yetmiyordu. Eşi ve oğlu yokluğuna o kadar alışmışlardı ki kendisiyle yeterince ilgilenmiyorlardı çünkü oyalanacak şeyleri vardı zaten. Fazla arkadaşı zaten olmamıştı, onlar da bir ya da en fazla iki kez uğrayıp bir daha gelmiyorlardı. Olsun, parasına geçerdi sözü. Hemen kendisine rehberlik edecek bir yardımcı tuttu ve işe gidip gelecek kadar başının çaresine bakmak istediğini belirtti rehberine. Özel şoför işe getirir götürür, gerisini kendisi hallederdi.

Aradan birkaç ay geçtiğinde artık tek başına işe gidip gelir olmuştu. Şoför kendisini otoparkta bırakıyor ve gerisini Okan Bey tek başına hallediyordu. Kendisine acınmasını istemediği belliydi. Trafik ışıklarının olduğu yere geldi beyaz bastonunun yardımı ile ve beklemeye başladı. Birden sağındaki solundaki insanlar kendilerini yola attı ve Okan Bey sendeledi. “Lanet olsun, yine tamir etmemişler. Meğer ne kadar işe yarıyormuş o mekanik ses.” Yan taraftan bir adamın “ Hadi be adam, senin yüzünden geç kalıyoruz, bari bize engel olma” dediğini duydu. Bu laf kendisine söylenmişti. Aynı tedirginliği diğer ışıkta da yaşadıktan sonra yolun karşısına geçmeyi başardı. Derin bir nefes aldı. Başkalarından azar işitmediği için rahatlamıştı. Her zaman ofisine girerken çıktığı kaldırıma bastonunu uzattığında “ tak” diye bir ses duydu. Beklenmedik bu sesin uygunsuz yere park etmiş bir araba olduğu yan taraftan gelen
“ yardım eder misiniz, bu tekerlekli sandalyeyle yola inemem ki, neden buraya park ediyorlar anlamıyorum ” cümlesini kuran genç bayanın sesinden anlamıştı. Kendini çaresiz hissetti. Başka zaman olsa yanından geçip gideceği bu sese şu an çaresizliğinden yardım eli uzatamamış olması bir tesadüf müydü yoksa ceza mı ? Kaldırımın neresinden dolaşacağını bilemedi, daha önce hiç başına gelmemişti ki. Koluna giren genç bir çocuk sayesinde ofisin kapısına ulaştı.

Ofiste hiç çalışmadı o gün. Bütün gün hüngür hüngür ağladı Okan Bey. Kulaklarında sürekli otopark görevlisinin söylediği sözler yankılanıyordu.” Hiçbir şey tesadüf değildir Okan Bey. Belki de bunların hepsi bir mesajdır.” Karşıdan karşıya geçerken kendisine söylenen o acımasız lafları kendisi de söylememiş miydi yıllarca başkalarına. Ofisten erken çıkmaya karar verdi, şoförünü arayıp kendisini beklemesini söyledi. Aynı yerde. Karşıdan karşıya geçerken o mekanik sesi duyamadığı için insanların çıkardığı seslerle zamanı kollamak adına oldukça tedirgin bir mücadele verdi.”Kör müsün be ?” diye bağıranlara sesini çıkaramadı. Otoparka geldiğinde aksak ayağının yerde sürünerek çıkardığı sesten tanıdığı otopark görevlisine bahşişini verdi. Otopark görevlisi “ Okan Bey, sizin şoför ilk kez bugün arabasını engellilere ayrılan yere park etmedi, hayırdır ?” diye sordu. Gülümsedi Okan Bey. “İnsanların bazen verilen mesajları başlarına gelmeden algılaması iyi bir şey” dedi.

Aradan yıllar geçti. Okan Bey şu anda bedensel engelliler yararına yapılan tüm faaliyetlere katılıyor. Gazetelerde çıkan boy boy resimlerinde yanında sevgiyle gülümseyen eşini ve oğlunu kendi göremiyor ama hissediyor büyük bir ihtimalle. Ne zaman kendisine yaptığı yardımlardan dolayı ödül vermek için sahneye çağırsalar cümlelerini hep aynı ifadeyle bitiriyor: “Hiçbir şey tesadüf değildir. Verilen mesajları zamanın da anlamaya çalışın.”

ZEYNEP KAYAOKTAY

ÖZGEÇMİŞİM


1971 İstanbul doğumluyum. Üniversite dönemine kadar memleketim İzmir Karşıyaka’da büyüdüm ve okudum. Bu dönemde gönül verdiğim muhabirlik deneyimim oldu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dilbilimi bölümünü kazanıp Ankara yollarına düştüm. Bu arada evlendim. Mezun olunca bir süre TV kanallarına çevirmenlik yaptım. Bir süre sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nda İngilizce öğretmeni olarak göreve başladım. Oğlum Ağrı’da doğdu. Şu an oğlumla birlikte yaşıyorum ve halen İngilizce öğretmeni olarak Mersin Silifke ilçesinde görev yapıyorum. Yazmak, okumak, hayvanlar, doğa ve yardım eli uzatabileceğim herşeyi ve herkesi seviyorum.
 

nursedam_34

Üye
Üye
Katılım
Nis 15, 2013
Mesajlar
3
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Çok güzel, anlamlı, etkileyici...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst