En'gelin Koşusu

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
EN’GELİN KOŞUSU
Yeni başlangıçlar için bana açılan bütün kapılardan tek tek geçesim var. İçime sinenleri bir köşeye ayırıp doyasıya yaşamak ve hiç bıkmadan, usanmadan ömrümün sonuna kadar rahatça dolaşmak, gülmek, mutluluğumu dünyaya haykırmak… Çok geç olmadığını biliyorum ve yeni başlangıçlar, güçlü yarınlar için her şeyin birer bahane olduğunu da… Önüme konulan engellerle yıllarca muhatap olmam, zamanım dahil her şeyimi çaldı. Geçen zaman bana aslında insan olarak ne kadar geri kaldığımızı gösterdi. Engelli olmanın bir suç sayıldığını ve gözlerdeki acımanın ne kadar sahte olduğunu gösterdi. Oysa ben başkaları tarafından acınmadan ve hor görülmeden yaşamak isterdim. Herkes gibi her şeyden yararlanmak isterdim. Yapılan her yenilikten benim de faydalanabilmem ve kaldırımlarda rahatça geçebilmem, istediğim mekanlara girebilmem en doğal hakkımdı. Yaşamın bizim için de sürdüğünü ve gelip geçen zamanın içinde bizlerin de olduğunu herkesin duymasını isterdim.… Bizi suçlayanların ne kadar yalnız ve değerlerden yoksun olduklarını görmek bazen bana güç verir, bizlerin aslında ne kadar güçlü olduğunu gösterir ve aslında engelli olduğumuzu değil de “Engellendiğimizi” fark ettim. Kaybolan yıllarımın telafisi için şimdi yeni bir umudum var. Elde etmek için çok çalıştığım ve tüm zorluklara rağmen başardığım olimpiyat yarışlarına katılmama son on gün…

İmkansızlıklara direnip gücümü ve mutluluğumu azmimle birleştirip örnek olmak, hayata kırgın olanlara yaşamak için yüzlerce nedenlerinin olduğunu söylemek için baş koydum bu yola. Doğuştan bacaklarım yok ama ben içimden geldiği gibi, doyasıya, nefes nefese kalana dek koşmak istiyorum. Gözlerimi kapayıp özgürlüğüme koşmak istiyorum. İnsanların engellerine takılmak istemiyorum ve biliyorum ki koşmak için önce yürümenin, yürümek içinse önce emeklemenin gerektiğini ama ben bunları yaşamış sayarak koşmak istiyorum. Bazı şeylere çok yakınken bile ne kadar uzak olunduğunu görüyorum. Bulunduğu durumdan dolayı isyan eden binlerce bedenin olduğunu görüyorum. Kendi halime şükredip, onlar için üzülüyorum ve Allah`a onlar iyi olsun diye dua ediyorum. Tarifsiz bir acı hissediyorum bazen, tükettikleri umudumu kazanmak için ne kadar çok emek harcadığımı, kırıldığımı, istemeden de olsa kırdığımı bilirim. Tek ihtiyacım olan bir çift protez bacak için yıllarca kapı kapı gezdirildiğimi ve kapıların bir bir yüzüme kapandığını, kapanan her kapı sonrası kalbimin ta en derinden sızladığını bilirim. Bu yola baş koyarken yılmak ve her ne olursa olsun umudumu kaybetmek yok diye söz vermiştim, önce kendime sonra da aileme… Kurak bir topraktan medet ummuştum ve gözyaşlarımla suladığım toprakların yeşereceğini sanmıştım. Kandırıldığımı bilmeden heyecandan uyuyamadığım geceler, ailemle yaşadığım tarifsiz mutluluğum ve hedefime ulaşmak için sadece bir adımımın kaldığını düşünerek geçirdiğim günler… Hepsinin bir rüya olduğunu anladığımda ne çok yıkılmıştım. Bu ilk hayal kırıklığımdı ve ilk hayal kırıklığımın ardından kendimi yaşadığım her şeyden soyutladım -ki biz engelliler zaten görünmeyen ama yaşayan insanlardık bazı kişilerce. Bizim sosyal hayatta gezmek, eğlenmek ve dilediğince yaşamak gibi hakkımız yoktu(!) Kendimizi somutlaştırıp varlığımızı kanıtlamak bile bazen çok güç oluyordu.- O hayal kırıklığımın bana yeni kapılar açacağını bilmeden bir ruh gibi dolanıyordum. Tekerlekli sandalyem ile akıp giden insan seline bırakıyordum kendimi. Acıyarak bakan gözlerin arasından sıyrılıp tekrar yalnızlığıma dönmek istiyordum…

Neden her şey sadece yürüyebilen, görebilen, işitebilen, konuşabilen ve kendini ifade edebilen insanlar içindi? Bunların tersi olunca insan olmaktan çıkıyor muydu kişi? Engelli olduğu için hayattan mahrum kalmak zorunda mıydı? Yaşamak için aslında “Engellendiğini” söyleyince yalnızlığa terk etmek mi gerekiyordu? Kalp kırıklığım beni daha çok hassaslaştırmıştı. Hayalini kurduğum olimpiyatlarda koşmak için olmayan bacaklarıma bakıp gizli gizli ağlardım. Yaşadığım onca şeye rağmen İsyan etmek ise hiç aklıma gelmedi. İçinde bulunduğum durum sadece bana özle değildi ve her insan birer adaydı “Engellenmeye” Kimi için yakın kimi için de uzak bir ihtimaldi ama Allah şimdilik beni seçmişti. Belki de çok seviliyordum rabbim tarafında kim bilir? Koruyucu melekler benim için çok üzülmüş olmalı ki Olimpiyat yarışları için ertelediğim hayallerim yeniden canlandı. Bir el uzandı bana ve solan yaprakların tekrar yeşermesine neden oldu. Bu kez protez bacaklarıma ulaşmamak için hiçbir neden yoktu. Hatta sipariş edilmişti. Artık caddelerde, sokaklarda göz hapsine alınmadan yürüyebileceğimin hayalini kurardım ve protez bacaklarıma kavuşmak için sabırsızlanıp yerimde duramıyordum. Hayatın inişli çıkışlı bir yol olduğunu ve saniyeler sonra bile her şeyin değişebileceğini anladım çünkü; büyük bir heyecanla beklediğim bacaklarım bana ulaşmadan bir enkazla birlikte kül olup gitti…Bu ikinci hayal kırıklığımdı ve artık hiçbir şekilde yardım eli istemiyordum. Çünkü; oyuncak değildim, benim de bir kalbim vardı ve ben de üzülüp ağlayabiliyordum. Bir yerden sonra kabullenmek gerekirdi her şeyi ve misafirperverliğin en alasını yapıp şaşırtmak gerekirdi bazılarını… Kalbim hızlı hızlı çarpıyordu, yerinden çıkıp uçmak ve özgürlüğe kanat çırpmak için ama ben ona engeldim ve bazı şeyler bana engeldi. Birbirimizin halinden en iyi biz anlayabilirdik ama… Mutluluk neydi ve nasıl tarif edilirdi, unutmuştum. Ta ki Muhammed hocayı tanıyana dek. Aslında mutluluğun ne olduğunu ve nasıl tarif edildiğini en iyi ben bilirdim çünkü; o an yaşadığım mutluluk yıllar sonra bile hatırlanacak ve unutulmayacak bir andı. Bana kurak topraklardan medet ummadığımı ve aslında istersem gözyaşlarımla bile kurak toprakları yeşertebileceğimi, azmim ile her şeyin üstesinde geleceğimi ve olimpiyat hayalimi gerçekleştirebileceğimi söyledi… Muhammed hocayı gördüğüm ilk gün onu çok sevdim ve bu sevgi giderek artıyordu, saygı ile birleşince de harika bir ikili oluşturuyordu. Benim için azmin en büyük örneğiydi Muhammed hoca ve o da olimpiyatlarda yarışmıştı. Sağ bacağı yoktu ama engelliler arasından birinciliği elde etmişti. Tamam, dedim. Bu yola baş koyarken yılmak yok sözün hatırlayıp defalarca yineledim durdum. Muhammed hoca kazandığı ödüllerden elde ettiği paralarıyla bana bir çift protez bacak sipariş etti. Ona çok güveniyordum ve olimpiyat yarışlarında onun gibi başarılı olmak istiyordum. Nihayet bacaklarıma iki hafta sonra kavuştum. Tıpkı yavrusunda yıllarca ayrı kalmış bir anne gibi sarıldım bacaklarıma. Sahip olamadığım ama sahip olmak için yıllarca didinip durduğum bacaklarım. Hemen yürümek için çalışmalara başladım… Günler, haftalar, aylar derken bir yılın sonunda artık tamamen hazırdım olimpiyat yarışları için. Beklenildiğinden daha iyi koşuyordum. Muhammed hocamın gözlerindeki memnuniyeti gördükçe daha da güçleniyordum. Benim gibi olan arkadaşlarımla yarışmak pek hoşuma gitmiyordu ama kapıyordum gözlerimi ve Allah`tan af dileyerek koşuyordum sonsuzluğa… Ne durumda olursak olalım hiçbir şey kaybetmiş değiliz. Herkes için bir çıkış yolu illaki vardır ve bunu yeter ki arayıp bulalım, ki istersek her şeyi başarabileceğimizin en büyük örneğiydi Muhammed hoca ve onun gibiler, belki de ben…


Olimpiyat yarışları için son on gün. Beklediğim, yıllarca hayalini kurduğum, heyecandan günlerce uyuyamadığım, uğruna kapı kapı dolaştığım olimpiyat yarışları. Bazen çok istediğimiz şeylerin bir an önce gerçekleşmesi için sabırsızlanırız ve zamanın durduğunu düşünürüz. Benim için ise bu durum tam tersi olmuştu. On gün bir dakika gibi gelip geçmişti. Binlerce insanın karşısında Türkiye`yi temsil eden ben ve birkaç arkadaşım. Yanımda Muhammed hocam ve çok sevdiğim ailem. Ben belki emeklemeden yürüdüm ve şimdi koşuyorum ama bu da bize hayatı yaşanmaz kılanlardan farkımız olsun(!) Hayat bazen beraberindekileri karşımıza getirir ve sormadan kabullendirir. Dünyada kalıcı olmadığımız kesin ama her zaman ayakta kalacağımız, göreceğimiz, işitip konuşabileceğimiz ve kendimizi ifade edebileceğimiz ise meçhul, tıpkı bir dakika sonrasını meçhul olduğu gibi. Yarış için son üç saniye… Hazırım Allah`ım. Yıllarca köşelerde gizlenip, kimselere görünmeden ve dilediğince yaşamadan göçüp giden arkadaşlarım için hazırım…

ADI SOYADI: AGİT ÇOBAN

BEN 06.11.1992 DİYARBAKIR-MERKEZ DOĞUMLUYUM. AİLEMLE BERABER DİYARBAKIR’DA İKAMET ETMEKTEYİM. AİLENİN EN KÜÇÜK ÜYESİYİM. 2012’DE KAZANDIĞIM AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ- MESLEKYÜKSEKOKULU- RADYO VE TELEVİZYON PROGRAMCILIĞI BİRİNCİ SINIFINDA OKUMAKTAYIM. ÜNİVERSİTE OKUDUĞUM SÜRECE KIRŞEHİR’DE YUKARIDAKİ ADRESTE İKAMET ETMEKTEYİM. ÖNÜMÜZDEKİ BİRKAÇ YIL İÇİNDE SENARİSTLİK-YAZARLIK ALANINDA KENDİMİ GELİŞTİRMEK İSTİYORUM.
BU ÖYKÜMDE İLK ADIMLARIMDAN BİRİ…
 
Tekerlekli Sandalye
Üst