Engeller Yaşamaya Engel Değil

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Ben engelliyim, hayatı diğer insanlar gibi göremiyorum. Renkleri bile unuttum mesela. Ama rüyamda görebiliyorum. Çok da güzel resim yaptığımı söylüyorlar. Eskiden kalan alışkanlık olsa gerek. O kazadan önce çok güzel resimler çizerdim ve arkadaşlarımın, ailemin resimlerime bakışı hayranlık dolu olurdu. Şimdi yine çiziyorum ama ne ben çizdiğim resmi görebiliyorum ne de insanların resimlerime bakarken ki o ışıltılı hayranlığını… O kaza demiştim evet. Arkadaşlarımla canımız çok sıkıldığı için gezelim dedik, demez olaydık. Hiç alkol sevmeme rağmen arkadaşları kırmamak için onlara ayak uydurmak adına içtim. Arabayı kullanan arkadaş çok sarhoştu ;’’ve ben kullanayım” dememe rağmen dinlemedi beni. Acı son gerçekleşti. Gözlerime kırılan cam parçaları girdi. Doktorlar göz nakli için uygun dokuya sahip göz bulamadılar.

Zaten sırada gözleri görmeyen binlerce hasta varmış. Bende artık onlardan biri oldum ve listeye alındım. Altı senedir böyleyim. Bu duruma alışmam çok zor oldu. İlk zamanlar duvarlara çarpardım, yataktan düşerdim… Vücudumun neredeyse tamamı morluklarla doluydu. Zamanla evdeki düzene alıştım ama sokağa çıktığımda çok sık olmasa da çarptığım oluyor. İnsanların bana acıyarak baktığını göremiyorum ama hissediyorum. Arkamdan; “ay yazık, şuna bak daha gencecik çocuk. Vah vah!” diyenler oluyor. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Hep böyle kalacakmışım gibi hissediyorum.

Hiç iyileşmeyecek, göremeyecekmişim gibi… İnsanların bana acımalarını da istemiyorum. Zoruma gidiyor gerçekten. Sadece yardım etsinler acımasınlar bana. İstediğim tek şey bu. Gerçi acınacak haldeyim; yemeğimi bile yiyemiyorum doğru düzgün. Kahretsin! Annem çorbayı üfleyerek yediriyor, etleri bıçakla kesemiyorum. Yardıma muhtaç haldeyim anlayacağınız. Çalışamıyorum da zaten. Annem ve babam da istemiyor; “biz sana bakarız, üzülme” diyorlar. Bir an önce uygun göz bulunmasını istiyorum. Görmek istiyorum ben. Hiç bir zaman isyan etmedim. Hep dua ettim. Geçenlerde rüyamda biri gelip gözlerime dokunuyordu ve görüyordum. Hiç uyanmak istemedim o rüyadan. Sabah kalktığımda bir ıslaklık hissettim. Gözlerime dokundum ve yaş vardı; ağlamışım. Hala rüyanın etkisindeyim. Acaba diyorum bu bir işaret mi? Akşam olunca anneme anlattım ve “hayırlısı” dedi sadece. Bana bakarken ki umutsuzluğunu hissettim. Kör olduğumdan beri hayatı daha farklı görüyorum. Önceden yaşamak çok anlamsız gelirdi. Şimdi gözlerimin görmesini istiyorum ve hayata sıkı sıkıya sarılacağıma söz veriyorum. Yaşamak istiyorum doya doya, renkleri hissetmek onlara soyutta olsa dokunmak istiyorum. Rengarenk resimler yapmak istiyorum. Ne kadar çok şey istiyorum değil mi?

Herkese öğüt verir oldum. Kıymetini bilin gözlerinizin, doyasıya yaşayın renkleri hissedin diyorum. Tamam diyip geçiştiriyorlar beni. Onlara kızmıyorum çünkü bir zamanlar bende onlar gibi elimde olan şeylerin değerini bilmezdim. O kadar pişmanım ki…

Hayatımda iyi giden şeylere gelince: Bir ressam resimlerimi beğendiği için açacağı sergide onları sergilemek istiyormuş. Ailemin resimlerimi postalayıp durumundan bahsettiğini de küçük kardeşimden öğrendim. Ressamın bana acıdığı için, mutlu olayım diye kabul ettiğini düşünmeden edemiyorum. Çok hassasım şu sıralar. En ufacık şeyi büyütüp kendime dert ediyorum. Bu kendimi üzmekten başka bir şey değil. Resim konusuna gelecek olursam inanın gözlerim görmediği halde renkleri ve fırça darbelerini hissederek çiziyorum. İstediğim renkleri de küçük kardeşim yardımıyla elime alıp beynimde tasarladıklarımı tuvale döküyorum. Neye benzediğini bilmiyorum. Bu çok sinir bozucu bir şey…

Serginin açılışına geldik ve tanımadığım insanlar elimi sıkıp beni tebrik ediyorlar. Hepsinden farklı bir ses; “resminize hayran kaldım bu halde nasıl yapabiliyorsunuz?” dedi. Sesi tıpkı sözleri olmayan ezgili bir müziğe benziyordu. Çok yumuşaktı ve huzur vericiydi. Cevabımı vermeden önce biraz düşündüm ve ; “senelerin alışkanlığı, gözlerimle değil ellerimle yapıyorum” dedim. “ama” dedi ve sustu, sanki uygun kelimeyi arıyor gibiydi. “Bir şey söylemek zorunda değilsiniz, bana acımanızı da istemiyorum. Gerçekten güzel yaptığım için bu iltifat yoksa laf olsun diye mi?” diyerek ağzımdan istemediğim sözler çıktı. Artık çok geçti özür dileyemezdim umarım anlayışla karşılar beni. “hayır” dedi sert ve kararlı bir sesle “beni yanlış anlamayın, ben sergiyi açan ressamın kız kardeşiyim, resimleri ilk gördüğümde çok güzel demiştim ağabeyime ve engelli biri olduğunuzu bilmiyordum” İçim o kadar rahatlamıştı ki kötü bir şey söyleyip gidecek diye çok korkmuştum. Hemen özür dileyip bu konuyu kapattım. Başka şeylerden söz ettik. Güzel şeylerden…

Yüzünü görmediğim insana karşı garip şeyler hissetmiştim. Çok garip. Hayalimde tasarladığım yüz çok güzel bir yüz acaba onun kadar güzel midir? Kızın güzel olup olmamasını geçtim ya ben körüm diye bana acıdıysa ve sırf bu yüzden konuştuysa benimle. Yine kötü şeyleri düşünmeye başladım. Konuşmayalı bir hafta oluyor ve hep aklımda o var. Özledim onu göremediğim yüzünü ve yumuşak sesini… Öğlen çok garip bir şey oldu. Annem “sana telefon var” diye seslendi bana. “Kimmiş” dedim ve aldım telefonu. Kim olduğu hakkında en afak bir fikrim yoktu. Açıkçası merakta etmiyordum, umrumda da değildi. Telefondaki ses merhaba diyince kalbim çok hızlı atmaya başladı. Kekeleyerek “m-m-merhaba” dedim. “Nasılsınız” dedi telefondaki ses. Bu sefer sesim daha kararlı çıktı ve “iyiyim de siz nereden buldunuz telefonu” dedim. “o güzel resimleriniz bu numarayla ağabeyime bildirildi ne çabuk unuttunuz” dedi. “ahh tabi ya!” dedim. Sohbet uzadıkça uzuyordu. Annemin odaya gelip beni uyarmasıyla anladım bir hayli çok konuştuğumuzu. Onunla konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum ki.

Günler ne kadar uzun gelmeye başladı. Bir türlü zaman geçmek bilmiyor. Onunla konuşmayalı bir ay olmuş olmalı. Aramıyor beni. Sesini çok özledim onun. Ona müjdeli haberimi veremeyecek olmam ne acı. Evet müjdeli haberim uygun göz bulundu. yedi sene sonra nihayet görebileceğim ama sevinemiyorum bile. Haberi aldığımda sadece; “ne güzel,sevindim” demiştim. Benim dışımda herkesin çok sevindiğini hissedebiliyordum. Annem şarkılar söyledi, kardeşim boynuma atlayıp sıkıca sarıldı bana. Kardeşim de kim bilir ne kadar büyümüştür. Onu da çok merak ediyorum.

Nihayet zaman geldi. Benim olacak olan hep benimle kalacak olan başkasının gözlerine kavuştum. Çok zorlu bir ameliyat olmuş doktorların dediğine göre. Yine de bir sorun çıkmamış. Yalnız iki hafta beklemem gerekiyormuş görmem için. Doktora niye ama diye sorduğumda her şeyin zamanı var iki haftacık sabredebilirsin demişti. Öyle çok heyecanlıyım ki .

Sabah annemin sana telefon var sesiyle uyandım. Arayan o’ydu ve sesimde kırgınlık vardı. Saklayamadan yansıttım ona da ne kadar kırgın, kızgın olduğumu. Bana neden arayamadığı hakkında açıklamada bulundu. Bacağında ameliyat olmuş ve bir aksilik çıkmış. Bacağını kesmek zorunda kalmışlar. Sesi ağlamaklı geliyordu. “Üzülme ben seni her halinle kabul ederim” dedim. Şaşırmış bir halde “ne demek istiyorsun” dedi. “Anlasana seni seviyorum” dedim. Sesim çok cılız çıkmıştı,ben bile tanıyamamıştım. Sesinde yine aynı ton vardı. “sen ciddi misin?” dedi. “Hiç olmadığım kadar” dedim. Çok sevindiğini hissedebiliyordum demek o da bana karşı boş değilmiş. Söyleyemese de utancından sevdiğini ben anlamıştım. Ona artık görebileceğimi söylediğimde bana; “beni böyle sevebilecek misin peki?” dedi. “Saçmalama lütfen tabi ki de, senden vazgeçmem, ne olursa olsun” dedim. Telefonu kapatırken “Bende seni seviyorum” dedi. Çok mutluydum. Bir an önce görmek istiyorum onu.

Görebiliyorum! Ah ne güzel bir duyguymuş. Yoksa şurada duran tekerlekli sandalyedeki kız o’mu. Evet sesinden tanıdım onu bildiğim bir melodi gibi. Hiç susmasın hep konuşsun o. Bana geçmiş olsun derken ki o samimi sıcak gülüşü hiçbir yerde bulamam. Acaba bacağından neden ameliyat olması gerekti. Açıkçası merak etmiyorum, o bana sormamıştı zaten. O kadar önemli de değil. Önemli olan ikimizin de şu an mutlu olmamız. Renkler ne kadar güzeller. Siyah renk diğer renklerin yanında ne kadarda canlı ve güzel. Renklere dokunabiliyorum evet. Gerçekten çok güzel duygu.

Adım Kübra Sanem KARUÇ

Özgeçmişim hakkında: Lise4 öğrencisiyim ve engelli değilim. Hiç engelli olmadım. Hikaye tamamen kurgu ürünü. Böyle bir şey yaşanmış mı bilmiyorum. Böyle biriyle de tanışmadım. Bu hikayeyi açıkça söylemek gerekirse 1 saatte yazdım.1 saatte de bilgisayara geçirdim. Bunu özen göstermemiş olarak algılamayın. Çok fazla düşününce daha fazla saçmalıyormuşum gibi geliyor. Hikaye daha fazla uzatılabilir ama o zaman değeri kalmaz. Birinci olamayacağımı biliyorum.Yine de katılmak istiyorum. Saygılarımla…
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Sevgili Kübra,

Hayal gücün bu denli geniş ve güzel olmasaydı eğer, inan değil 1 saat yıllarca bile sürse yazamazdın. Ben çok beğendim ve çok da başarılı buldum en azından bu yarışmaya bu kadar güzel bir öyküyle katılman bile senin için çok başarılı bir adım :) Birinci olamayacağına gelince inan onu ben de bilmiyorum ve kimse aslında yarışmalara birincilik için katılmamalı sevimli kardeşim :) birincilik bir hedef olmamalı sen öykü yarışmasına kendi yazdığın ama bence çok güzel bir öyküyle katılmış oldun. İşte bence bu yeterince güzel bir duygu değil mi ?

Yarışmalarda dereceler almak değildir aslında önemli olan en güzeli ve en doğru olanı yarışmaya katılmaya cesaret gösterebilmektir bence... ve de yarışmaya katılacak bir eserinin olması bile başarıya giden yolun en büyük anahtarıdır...

Sevgilerimle,
 
Tekerlekli Sandalye
Üst