- Yoksulluk kaç gün sürer baba?
- 40 gün oğul.
- Peki, 40 günden sonra zengin olur muyuz?
- Yok, oğul, alışırız...
Kendim gibi sonradan engelli olan, hasta olan kişilerin hayat hikâyelerini okurken neredeyse tamamında ezber edinilmişçesine “ilk günlerde, aylarda, yıllarda engelimi kabul edemedim ama sonra alıştım” cümlesini duyuyor okuyorum. Engelime alıştım kelimesini her duyuşumda içimde garip bir imrenme duygusu oluşuyor. Keşke bende alışa bilseydim.!
Yapım gereği insanların düşüncelerini sarf ettikleri cümleleri, o düşünce ve kelimelerin altında yatan gerçekleri kurcalamayı mıncıklamayı seven biriyim. Şu “engelime alıştım” diye buyuranları da bi mıncıklayayım istedim ve bunun derdine düştüm.
TDK ’ya göre alışmak kelimesinin anlamı “Bağlanmak, ısınmak - Evcilleşmek, ehlîleşmek” anlamına geliyor.
Türk dil kurumunun tanımından yola çıkarsan insan engeline nasıl da bağlanır dimi? Engelim ve ben büyük aşk yaşıyoruz azizim. Her gece yorganın altına girdiğimiz de yastıktaki ıslaklık aslında göz yaşı değil sevişme esnasında oluşan ter den ibaret.
İşi fazla geyiğe dökmeden ve birilerini kızdırmadan konuya ani bi manevra ile dönüş yapalım. Sarfettiğimiz çoğu kelime, aslında bizim durumuzu ifade eden kelime yumaklarından oluşmuyor. Bunun nedeni ya o kelimenin tam karşılığını bilmememiz veya kelime haznemizin darlığından doğru kelimeyi seçemememizden kaynaklanıyor. Engelime alıştım cümlesinin doğrusu olsa olsa “engelime katlanmayı öğrendim” olurdu. Çünkü alışmak bilerek isteyerek yapılan bir eylemken katlanmak ise zorunluluk gereği oluşan bir hal tavırdır. Sakın kimse ben bilerek isteyerek engelli oldum demesin döverim yeminle.
Alışmak yerine doğru kelimenin katlanmak olduğunu söyledikten sonra gelelim bunun nedenlerine. Ben engelliliğin coşkun akan bir nehrin önüne çekilmiş bir baraj olduğunu düşünürüm. Tüm coşkunluğunuzla o barajın duvarlarını yıkıp kendi yolunuzda akmaya çalışır ama bir türlü başaramazsınız. Barajın duvarlarını belki yıkarım umuduyla her geri çekilip duvara tosladığınızla aynı umutsuzluk, çaresizlikle baş başa kalırsınız. Bir kere, bir kere, bir kere daha…
İnsan nasıl engelli olmaya alışabilir ki? Hele hele engel durumu sonradan olursa bu imkansız. Sonradan engelli olan biri olarak bazen odamın penceresinden sokakta top oynayan gençleri izliyorum. Bir makine gibi çevik kol ve bacak kaslarıyla sağa sola koşup aynı güçlü bacaklarla topa vurmaları, düştükleri yerden aynı çeviklikle kalkmaları ve benim bunları yapamıyor olmam?
İnsan ruhu yaradılış icabı özgürdür. Ruh ve bedenin bir bütün olduğu düşünüldüğünde özgür yaratılan bir ruha sahip bedenin tekerlekli sandalyeye mahkum edilmesiyle özgürce akan bir nehrin önüne set çekilmesinin hiçbir farkı yok.
İster kabul edin ister polyanacılık oynayıp engelim bana çok şey öğretti yalanının arkasına sığının. İçinizde yatan özgür ruh bu yalanı hiçbir kabul etmeyecek.! Ve siz kendi ruhunuzun karşısında yalancı olacaksınız.!
- 40 gün oğul.
- Peki, 40 günden sonra zengin olur muyuz?
- Yok, oğul, alışırız...
Kendim gibi sonradan engelli olan, hasta olan kişilerin hayat hikâyelerini okurken neredeyse tamamında ezber edinilmişçesine “ilk günlerde, aylarda, yıllarda engelimi kabul edemedim ama sonra alıştım” cümlesini duyuyor okuyorum. Engelime alıştım kelimesini her duyuşumda içimde garip bir imrenme duygusu oluşuyor. Keşke bende alışa bilseydim.!
Yapım gereği insanların düşüncelerini sarf ettikleri cümleleri, o düşünce ve kelimelerin altında yatan gerçekleri kurcalamayı mıncıklamayı seven biriyim. Şu “engelime alıştım” diye buyuranları da bi mıncıklayayım istedim ve bunun derdine düştüm.
TDK ’ya göre alışmak kelimesinin anlamı “Bağlanmak, ısınmak - Evcilleşmek, ehlîleşmek” anlamına geliyor.
Türk dil kurumunun tanımından yola çıkarsan insan engeline nasıl da bağlanır dimi? Engelim ve ben büyük aşk yaşıyoruz azizim. Her gece yorganın altına girdiğimiz de yastıktaki ıslaklık aslında göz yaşı değil sevişme esnasında oluşan ter den ibaret.
İşi fazla geyiğe dökmeden ve birilerini kızdırmadan konuya ani bi manevra ile dönüş yapalım. Sarfettiğimiz çoğu kelime, aslında bizim durumuzu ifade eden kelime yumaklarından oluşmuyor. Bunun nedeni ya o kelimenin tam karşılığını bilmememiz veya kelime haznemizin darlığından doğru kelimeyi seçemememizden kaynaklanıyor. Engelime alıştım cümlesinin doğrusu olsa olsa “engelime katlanmayı öğrendim” olurdu. Çünkü alışmak bilerek isteyerek yapılan bir eylemken katlanmak ise zorunluluk gereği oluşan bir hal tavırdır. Sakın kimse ben bilerek isteyerek engelli oldum demesin döverim yeminle.
Alışmak yerine doğru kelimenin katlanmak olduğunu söyledikten sonra gelelim bunun nedenlerine. Ben engelliliğin coşkun akan bir nehrin önüne çekilmiş bir baraj olduğunu düşünürüm. Tüm coşkunluğunuzla o barajın duvarlarını yıkıp kendi yolunuzda akmaya çalışır ama bir türlü başaramazsınız. Barajın duvarlarını belki yıkarım umuduyla her geri çekilip duvara tosladığınızla aynı umutsuzluk, çaresizlikle baş başa kalırsınız. Bir kere, bir kere, bir kere daha…
İnsan nasıl engelli olmaya alışabilir ki? Hele hele engel durumu sonradan olursa bu imkansız. Sonradan engelli olan biri olarak bazen odamın penceresinden sokakta top oynayan gençleri izliyorum. Bir makine gibi çevik kol ve bacak kaslarıyla sağa sola koşup aynı güçlü bacaklarla topa vurmaları, düştükleri yerden aynı çeviklikle kalkmaları ve benim bunları yapamıyor olmam?
İnsan ruhu yaradılış icabı özgürdür. Ruh ve bedenin bir bütün olduğu düşünüldüğünde özgür yaratılan bir ruha sahip bedenin tekerlekli sandalyeye mahkum edilmesiyle özgürce akan bir nehrin önüne set çekilmesinin hiçbir farkı yok.
İster kabul edin ister polyanacılık oynayıp engelim bana çok şey öğretti yalanının arkasına sığının. İçinizde yatan özgür ruh bu yalanı hiçbir kabul etmeyecek.! Ve siz kendi ruhunuzun karşısında yalancı olacaksınız.!