Engelliler medyadan ilgi istiyor, ama abartısız bir biçimde!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Türkiye'de 8.5 milyon engelli var. Bu kesimin birçok sorunu var. Toplum bu konuya yeni yeni ilgi gösteriyor. “Ülkemizde şu ana kadar en önemli sıkıntı, bizlere doğru isim konmayışıdır.

Toplumun her kesimi bizi bildiği tarafta kullanmaya çalışmıştır. Medya da bunlardan biridir. Medya bizi tanımadan adımıza hüküm yürüten kesim görevi görmüştür,” diyor Türkiye Ortopedik Özürlüler Federasyonu Başkanı Cemal Merdan. Merdan ile medyanın engellilere bakışını konuştuk.

Türkiye’de Özürlüler ve Engelliler şimdiye kadar büyük ölçüde ihmal edilen bir kesim. Ancak son yıllarda bu kesim sesini daha çok yükseltiyor. Medyanın konuya gösterdiği ilgi de artıyor. Ancak Özürlüler medyanın yaklaşımından da çok memnun değil.

Özürlülerin durumu, beklentileri ve medyanın yaklaşımı konularını Türkiye Ortopedik özürlüler Federasyonu Başkanı Cemal Mardan ile konuştuk.

Türkiye Ortopedik Özürlüler Federasyonu’nun kuruluş amacı nedir?

Cemal Mardan (CM); “Türkiye Ortopedik Özürlüler Federasyonu, 1985 yılında kuruldu. Federasyonumuzun amacı, özürlülerle ilgili doğru politika üretilmesini sağlamaktır. Çünkü özürlüler bize göre sosyal olarak önemli bir kesimdir. Ülkemizde şu ana kadar bize göre en önemli sıkıntı, bu sosyal kesime doğru isim konmayışıdır. Bu sosyal kesimi herkes kendi çapında, bildiği tarafta kullanmaya çalıştı. Medya da bunlardan biridir. Medya bizimle oturmadan, yaşamadan bizi tanımadan adımıza hüküm yürüten kesim görevi gördü. Böyle olduğu için de özürlüler konusunda toplumda yanlış paradigmalar oluşmuştu. Biz bugün bunun sıkıntılarını çekiyoruz.”

Siz özürlü olmayı nasıl tanımlıyorsunuz?

CM; “Biz özürü şöyle tarif ediyoruz; “Hayatını farklı yaşayan insanlar.“ Özürün tarifi bize göre budur. Yani sakat, kör, engelli.. Aslında, bunlar hiç önemli değil. Birbirimizden tek farkımız yaşam biçimimiz. Özürlü ve özürsüz arasındaki tek fark yaşam biçimleridir. Siz sistemi düzgün hale getirdiğinizde, okulları özürlülere uygun hale getirdiğinizde, yani özürlüler de özürsüzler gibi eğitim alabildiğinde; eşit bir şekilde çalışabilirler, üretebilirler. Birbirleri arasında hiçbir fark kalmaz. Bize göre organlar önemli değildir. Önemli olan insanın beyniyle ürettikleridir. “

Toplumun özürlüye bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

CM; “Bu konuda Roma kültüründen kalma şöyle bir algılama var; “Bela, Allah’ın bir belası.“ Anne iyi bir kadın olmadığı için, Allah özürlü çocuğu onun başına bela vermiş. Aile olaya bela gözüyle bakıyor, toplum işe yaramaz gözüyle. Kısacası, özürlüye bakış açısı ülkemizde bu. Bunu topluma medya pompalıyor. Yeşilçam filmleri de buna yardım ediyor.”



“Yeşilçam filmleri özürlü acizdir profili çizdi”

CM; “Yeşilçam filmlerine baktığımızda orada bir özürlü profili çizilmiştir. O özürlü profili, aciz insan profilidir. Eğer bir insan acizse, o insandan hiçbir şey bekleyemezsiniz. O insan hep değersizdir, acizdir. O insan çalışamaz, üretemez, topluma katılıp evlenemez. Aciz insanın yaşam hakkı yoktur, elinden alınmıştır. Yıllarca özürlüler filmlerimizde bu şekilde anlatılmıştır. Örneğin filmlerde işlenen konulardan birini örnek verirsek; bir kadın kaza geçiriyor. Kaza geçirir geçirmez kocası hemen boşuyor ya da evden atıp annesinin evine geri gönderiyor. İşi varsa işini kaybediyor. Yeşilçam filmleri özürlü insanı değersizleştiriyor. İnsan orada beyne ve yüreğe göre değerlendirilmiyor. Hâlbuki insanı insan yapan iki değer vardır, biri yüreği, biri beyni. Eğer insanın beyni ve yüreği sağlamsa öteki insanlarla eşit demektir. Ama biz genelde bedene göre değerlendirme yapıyoruz. Bu yüzden bedenini kaybettiğinde, sanki insanı kaybetmiş gibi algılıyoruz.”

“Medyanın bizlere bakış açısı doğru değil!”

CM; “Toplumda yanlış bir algılama oluştu ve bu yanlış algılama bugüne kadar devam etti. Örneğin ben, ailemin tüm karşı çıkmalarına karşın iyi bir eğitim gördüm ve başarılı dereceler elde ettim. Yaşım ilerleyip yaz tatillerinde köyüme gittiğimde; annem benim için köy köy gezip dul kalmış ya da özürlü kız aradı. Çünkü ailem beni eğitim almama ve o köydeki bırakın dul ve özürlü kızları, normal kızların bile üstünde olmama rağmen değersiz gördü. Bu anlayışı anneme kim aşıladı? Bunu oluşturan sistem ve bu sistem içerisinde medya çok önemli bir rol oynuyor. Ancak medyanın bizlere bakışı doğru değil.”

Özürlülerin hayatı nasıl olmalı?

CM; Beraber koşup oynayabiliriz, el ele tutuşabiliriz. Beraber yürüyebiliriz. Ben çocukluğumu ve gençliğimi yaşamadım. Çünkü parka gittiğimde, bana farklı bakıyorlardı. Bu yüzden sokağa çıkamıyordum. Ben, iki- üç yıl İETT otobüslerine binmedim. Çünkü otobüse bindiğimde meraklı gözlerle herkes bana bakıyordu. Farklı görüyorlardı beni. Biz, toplumun içerisinde farklı insanlar olduğunu çocuklarımıza anlatmalıyız. Bunu ilkokul sıralarında yapmalıyız. İnsanların birbirine benzemediğini, kimisinin boyunun kısa, kiminin uzun olacağını, kimisinin ayaklarının olmayacağını ve o ayakların yerini tekerlerin alacağını anlatmalıyız. Sosyal hayata katılabilmesi için merdivenlerin düzgün olması gerektiğini zamanında öğretmeliyiz. Toplumdaki farklılıklar aslında bir zenginliktir. Biz sistemi farklılıklara göre dizayn etmeliyiz. Bir insan âşık olurken bedeniyle âşık olmaz. Yüreğiyle âşık olur. Özürlüler de özürsüzler gibi âşık olmalıdır. Zaten normal olanı budur; olmuyorsa sorun vardır.

Medyada yer alan özürlülerle ilgili haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

CM; “Medya, özürlülerle ilgili haberlerde işine geldiği gibi davranır. Bazen olmadık biçimde abartır. Bir tekerlekli sandalyedeki gençle normal bir gencin evliliğini günlerce abarta abarta işler. Oysa bundan daha normal bir şey yoktur. Bunu bu kadar abartmaya gerek yok. Aslında bu abartının altında yatan bir değersizlik vardır. Hâlbuki buna gelene kadar özürlülerle ilgili verilebilecek bir sürü haber var. Özürlülerin yaptığı güzel ve başarılı işler... Özürlülerin sosyal hayat içerisinde karşılaştıkları sorunlar var. Özürlüler üzerinden yürütülen ayrımcı politikalar doğru değil. Siz bunu yaptığınızda toplumda yeni bir sınıf oluşur.”

Medyada sıklıkla özürlülere yönelik yardım kampanyaları düzenleniyor. Siz bu duruma nasıl bakıyorsunuz?

CM; “Özürlüler, bir şey verilmesine alışmış durumdalar. Bu doğru değil. Ancak, örneğin bir özürlünün ayağı yoksa takma ayak isteyebilir. Bunun dışına çıkan yardımlar, diğer vatandaşlara haksızlıktır. Toplumumuza bu anlayışı medyamız oluşturdu. Son zamanlarda bütün medya organları yirmi dört saat yardım kampanyaları düzenliyor. Üstelik bunlar denetimsiz ve bu durumun üzerine giden yok. Halkın duygusallığından yararlanılarak paralar toplanıyor. Birileri çıkıyor, bir organizasyon yapıyor. Bir şirket ve özel hastane bir araya geliyor, “Özürlü çocukları ameliyat ettirme kampanyası yapalım,” diyor. Peki, sen özürlü çocukları ameliyat ettiriyorsun da, özürsüz çocukların suçu ne? İki çocuk da bu ülkede eşit… Halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyip halkı dolandırıyorlar. Mağdur diye bilinçsiz ailelerin evlerinde ufacık ufacık çocukları bulup o çocukları evin içerisinde süründürerek kameraya alıyor ve jeneriğe koyuyorlar. Böylece sanki bütün özürlüler böyleymiş gibi toplumun algılamaları başka yöne itiliyor.”

Ne kadar engelli insan var?

CM; Şu an Türkiye’de nüfusun yüzde 20,29’u, yani sekiz buçuk milyonu engelli. Bunların sadece 354 bini korunmaya muhtaç. Geri kalan sekiz milyonu tamamen toplum içerisinde yaşayabilecek durumda. Sadece bunlar için devletin önlem alması gerekiyor. Medya işin ajitasyon yönünü ele alıyor. Maalesef özürlülerin kurmuş oldukları kurumlar da özürlüleri kullanıyor. Kurumlar yardım toplayabilmek için kendi mensuplarını kullanıyor. İkisi de birbirini iyi anlatamıyor. Bu konuda biz özürlülerin de büyük suçu var. Biz maalesef geri kalmış bir ülkenin insanlarıyız. Bu nedenle birçok şey için adım atmakta da hep zorlandık. Bizim medyayla ilişkilerimiz çok sağlıklı olmadı. Bunun nedeni bizi temsil eden kurumların güçlü politikalarının olmayışı...


euractiv.com
 
Tekerlekli Sandalye
Üst