Yavru kutup ayısı annesine sorar
- Anne benim babamda bir kutup ayısımıydı?
-Evet oda bir kutup ayısıydı
-Peki onun babası?
-Onun babasıda bir kutup ayısıydı
Aldığı bu cevaplar üzerine yavru kutup ayısı isyankar bir dille haykırır
-İyi ama ben neden üşüyorum!

Siyasetcisinden, işadamına, işadamından, sanatcısına, sanatcısından, sokaktaki halktan adama kime sorarsanız sorun hepsi ağız birliği etmişcesine "engellilerin daha iyi şartlarda yaşaması gerektiğini, mimari engellerden tutunda iş hayatına katılımda önlerine konan engellerin bir an önce kaldırılması gerektiğini söyler."
Diğer dezavantajlı grupların aksine engellilerin sorunları ve bu sorunların bir an önce çözülmesi konusunda toplumsal bir konsensus sağlammışsa (ki görünen o) neden hala olduğumuz yerde patinaj çekiyoruz?
Uzaya çıkan insanoğlu bir metrelik kaldırıma rampa yapmıyor, bilmem kaç işci çalıştıran işyerleri engelli bir işci çalıştırmamak için elli takla atıyor, kullanımı zorunlu olan bir medikal ürünün bedelini devlet karşılamıyorsa ve bu düzenin düzen olmadığını seslendirdiğimizde politikacısından iş adamına hepsi bize "evet evet çok haklısınız" cevabını veriyorsa ya birileri bizi fena halde aptal yerine koyuyor yada ortada görülmemiş bir iki yüzlülük var demektir.
BU GİDİŞ GİDİŞ DEĞİL
Artık alışıla gelmiş söylemlerin dışına çıkmanın vakti gelmiştir. Ve dahası bundan sonra biz engellilerin kurtuluşu "söylemden, eyleme" geçmekle mümkün olacaktır. Herkesin bildiği şeyleri durup durup papağan misali tekrar etmekten bıktık. Bizler bize ait olan şeyleri birilernden "rica" ettiğimizde onlarda bizden "minnetkarlık" bekler oldular. Kimse kendine ait olan şeyler için bir başkasına minnetkar olmak zorunda değil. Bize ezberletilen ve bizimde yuttuğumuz bu yalanı artık yutmuyoruz. Riyakar politikacıları karşı bizimde politik bir tavır takınmamız lazım. Zira, politika “sadece siyasilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” (politik tavırdan kasıt bire bir siyasetin içinde olma değildir. Bilinçli olarak yapılan her tercih / tutum bir politik tavır / duruştur.)
Vatandaşı olduğunuz ülke'de söz söyleme hakkı sadece iktidarlara ait olmadığı gibi, yaşadığımız şehirde söz söyleme hakkıda sadece yerel yönetime ait değildir. Sığ ideolajik tavırı bir kenara bırakıp, demokrasi, insan hakları hepsi bir yana kendimiz için bir şeyler yapalım. Başkasını düşünmeyen insan olmanın erdemine erişemez diyoruz ama içinde bulunduğumuz durum bundan dahada vahim. Biz bırakın başkasını kendimizi bile düşünmüyor kendi haklarımız için kavga vermiyoruz. Sahi biz insanmıyız?
- Anne benim babamda bir kutup ayısımıydı?
-Evet oda bir kutup ayısıydı
-Peki onun babası?
-Onun babasıda bir kutup ayısıydı
Aldığı bu cevaplar üzerine yavru kutup ayısı isyankar bir dille haykırır
-İyi ama ben neden üşüyorum!

Siyasetcisinden, işadamına, işadamından, sanatcısına, sanatcısından, sokaktaki halktan adama kime sorarsanız sorun hepsi ağız birliği etmişcesine "engellilerin daha iyi şartlarda yaşaması gerektiğini, mimari engellerden tutunda iş hayatına katılımda önlerine konan engellerin bir an önce kaldırılması gerektiğini söyler."
Diğer dezavantajlı grupların aksine engellilerin sorunları ve bu sorunların bir an önce çözülmesi konusunda toplumsal bir konsensus sağlammışsa (ki görünen o) neden hala olduğumuz yerde patinaj çekiyoruz?
Uzaya çıkan insanoğlu bir metrelik kaldırıma rampa yapmıyor, bilmem kaç işci çalıştıran işyerleri engelli bir işci çalıştırmamak için elli takla atıyor, kullanımı zorunlu olan bir medikal ürünün bedelini devlet karşılamıyorsa ve bu düzenin düzen olmadığını seslendirdiğimizde politikacısından iş adamına hepsi bize "evet evet çok haklısınız" cevabını veriyorsa ya birileri bizi fena halde aptal yerine koyuyor yada ortada görülmemiş bir iki yüzlülük var demektir.
BU GİDİŞ GİDİŞ DEĞİL
Artık alışıla gelmiş söylemlerin dışına çıkmanın vakti gelmiştir. Ve dahası bundan sonra biz engellilerin kurtuluşu "söylemden, eyleme" geçmekle mümkün olacaktır. Herkesin bildiği şeyleri durup durup papağan misali tekrar etmekten bıktık. Bizler bize ait olan şeyleri birilernden "rica" ettiğimizde onlarda bizden "minnetkarlık" bekler oldular. Kimse kendine ait olan şeyler için bir başkasına minnetkar olmak zorunda değil. Bize ezberletilen ve bizimde yuttuğumuz bu yalanı artık yutmuyoruz. Riyakar politikacıları karşı bizimde politik bir tavır takınmamız lazım. Zira, politika “sadece siyasilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” (politik tavırdan kasıt bire bir siyasetin içinde olma değildir. Bilinçli olarak yapılan her tercih / tutum bir politik tavır / duruştur.)
Vatandaşı olduğunuz ülke'de söz söyleme hakkı sadece iktidarlara ait olmadığı gibi, yaşadığımız şehirde söz söyleme hakkıda sadece yerel yönetime ait değildir. Sığ ideolajik tavırı bir kenara bırakıp, demokrasi, insan hakları hepsi bir yana kendimiz için bir şeyler yapalım. Başkasını düşünmeyen insan olmanın erdemine erişemez diyoruz ama içinde bulunduğumuz durum bundan dahada vahim. Biz bırakın başkasını kendimizi bile düşünmüyor kendi haklarımız için kavga vermiyoruz. Sahi biz insanmıyız?
Ekli dosyalar
Moderatör tarafında düzenlendi: