Engellilik Sadece Bireyin mi Sorunudur?

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Bana kalırsa hiç bir sorun tek başına halledilemiyeceğine göre engellilik'de bireysel değil toplumsal olarak değerlendirilmelidir. Birlikten kuvvet doğar örneğini baz alarak'dan hareket edilmeli ve amaçlanan yaşam kalitesi için çabalanmalıdır.

Düşündüğümüz zaman bir takım istekleri yaptıra bilmek için tek başına çabalamak nekadar etkili ve nekadar ses getirebilir'ki , bunun yanı sıra toplum'un hiç olmazsa bir bölümü bu mücadeleye dahil olsa çok daha etkili ve baskın olunabileceğini düşünüyorum.

Engellilerin hakkı olan bir çok uygulamalar var fakat biraz rahat davranılması, biraz umursamazlık diyelim hep erteleniyor. Bunların hızlandırılması için itici bir güce yani topluma ihtiyaç duyulmaktadır. Engelli engelsiz ayrımı yapılmadan bütünleşen toplum bana kalırsa daima bir adım önde olacaktır. İstediği her koşulada erişecektir, yapılması gereken sadece bütünleşmek ve ayrıcalığı ortadan kaldırmaktır.

İşte ozaman Türkiyede herkes eşit diyebileceğiz. Şu an itibariyle ben bu eşitliği göremiyorum, hala insanlar bir takım yerlere ulaşabilmek için ecel terleri döküyorsa ve hala ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlarsa daha kat etmemiz gereken çok yol var gibi gözüküyor.

Dileğimiz bu yolların bir an evvel kat edilmesi ve insanca yaşama haklarının verilmesidir.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Bugüne kadar iki çeşit yaklaşım vardı
1: Tıbbi Model
2: Sosyal Model
Tıbbi model, engelliliği "bireysel bir sorun" olarak ele alıp, kişiyi bakıma muhtaç olarak nitelendirir. Bu model engellileri sistematik olarak toplumun dışına iter.
Sosyal model ise, tıbbi modelin tam aksine engelliliğin toplumsal (sosyal) bir sorun olarak görüp, sorunun çözümü için toplumun yeniden yapılandırılması hedefler. Ve bana göre en doğru modelde budur.
Tamda bu noktada konunun daha iyi anlaşılması için, konumuzla bire bir örtüşen bir alıntı yapmak istiyorum.

*************************************************************************

ÖZÜRLÜLÜK SOSYAL MODELİ

Özürlülük Hakları Hareketinin ivme kazanmasıyla özürlülüğün yapısal kaynakları daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Artık özürlülüğün bireyin 'özür durumu'ndan çok toplumun koyduğu engellerden kaynaklandığı, bu engellerin özellikle ayırımcılık ve önyargıyla biçimlendiği görülmeye başlamıştır. Bu doğrultuda da sosyal model ortaya çıkmıştır. Sosyal modelin temel iddiası özürlülüğün, bireyler arasındaki fiziksel, zihinse vb farklılıkların bir yansıması olmaktan çok toplumdaki ayırımcılığın, önyargının ve dışlamanın bir ürünü olduğudur (5; 7; 8; 14; 18). Yine sosyal model özellikle özürlülük hareketi doğrultusunda özürlü bireylerin özürlülüğü olmayanların oluşturduğu bir dünyada ciddi bir 'sindirmeye' hedef olduklarını ileri sürer. Bu doğrultuda özürlü bireylerin 'Özürlülük durumları’ çevre koşullarının bireyin durumuna ne denli uygun olduğuna bağlıdır. Başka bir deyişle çevresel, fiziksel, mekansal koşullar toplumsal tutumlarla birlikte bireyi özürlü kılmaktadır. Bu koşullar altında olumlu yönde tutum değişikliği yaratmak sorunları hafifletebilecektir.

Ancak değişim kendiliğinden olamaz. Ciddi politik düzenlemeler zorunludur. Dolayısıyla özürlü bireyi ve koşullarını daha fazla dikkate alan kapsamlı sosyal politikalar ve özürlülük politikaları değişim yaratmada ve hızlandırmada en temel araçlar arasında sayılabilir (8) . Politika belirleme boyutunda adımlar atarken ayırımcılığın aşılması yönündeki tedbirlere ayrıca önem verilmesi gerektiği de vurgulanmalıdır. Kuşkusuz açıkça ayırımcı tutumlar sergilenmeyebilir. Ancak özürlüleri ve onların sorunlarını, ihtiyaçlarını ve beklentilerini görmezden gelmek ya da önemsememek de ayırımcılık kategorisinde değerlendirilebilir. Böylece özürlülerin gerçekten 'açınılacak' bir konuma sürüklenmelerine uygun ortam hazırlanmış olur.

Özürlülük hareketinin ürünü olarak ortaya çıkan sosyal model, özürlü bireylerin zihinsel ya da fiziksel durumlarından ötürü toplumla bütünleşmelerinin engellendiğini savunmaktadır. Bu engeller tekerlekli sandalyeyle çıkılamayacak basamaklar, yüksek kaldırımlar, duvarların yüksek kısımlarına monte edilen elektrik anahtarları gibi mekansal engeller olabileceği gibi özel alt sınıflar gibi eğitimsel nitelikli engeller de olabilir. Bunların yanı sıra depo niteliğindeki tedavi ve bakım kurumları da tıbbi engeller kategorisinde düşünülebilir.

Özürlülük Hareketinin oluşturduğu zemin üzerine inşa edilen sosyal model medikal modelin adeta anti tezidir. Light (18)'in da belirttiği gibi modelin oluşumu, 1983 yılında İngiliz Vic Finkelstein, Mike Oliver ve Colin Barnes ile ABD'li Gebren De Jong gibi kendileri de fiziksel özürlü olan akademisyenlerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Model hernekadar fiziksel özürlü bir grup akademisyen tarafından gerçekleştirilmiş olsa da kısa sürede tüm dünyada her özür grubundan insanı kapsamıştır. Özürlülük, sosyal model çerçevesinde 'bir bozukluğa veya noksanlığa sahip olmanın sosyal sonuçlan' olarak tanımlanmıştır (18). Bu açıdan bakıldığında sosyal model, medikal modelin 'özürlü bireyin yetersiz kabul edilmesi' yönündeki tezinden çok daha farklı bir tez ileri sürmektedir.

Sosyal model ile medikal model arasındaki temel bakış farklılığı, fiziksel özürlülük örneğinden hareketle şöyle özetlenebilir (13):

MEDİKAL MODEL SORUN ÜZERİNDE ODAKLAŞMAKTADIR

- Kavanoz kapaklarını, kapıları açmakta zorlanan veya açamayan eller
- Uzun süre ayakta kalmakta zorluk çekme
- Binalardaki merdivenleri çıkmakta başarısız olma
-Yapamayacağını düşündükleri için insanların Özürlü bireye İş vermemeleri


SOSYAL MODEL ÇÖZÜM ÜZERİNDE ODAKLAŞMAKTADIR

- İyi düşünerek dizayn edilmiş kavanoz kapakları, otomatik kapılar
- Kamuya ait yerlerde oturabilecek daha fazla sayıda koltuk
- Tüm binalarda rampa ve asansörler
- İnsanları 'sorun aramak' yerine özürlülerin 'yeteneklerini görmek' yönünde eğitmek


Medikal model, özürlü bireyi genel olarak tekerlekli sandalyeye ve eve mahkum, merdivenleri çıkamayan, yardıma ihtiyaç duyan, tedaviye ihtiyaç duyan, ellerini kullanamayan, yürüyemeyen veya göremeyen, doktora veya kurumsal bakıma ihtiyaç duyan insanlar olarak görür. Böyle gördüğü için de özürlü bireye genellikle şunları söyler (13):

- Sen acı çekiyorsun
- Sen bir 'sorun'sun
- Özürlülüğünün tedaviye ihtiyacı var
- Yaşamına ilişkin kararları veremezsin
- Profesyoneller tarafından bakılmaya ihtiyacın var
- Asla özrü olmayan birine eşit olamayacaksın.

Bütün bunlar özürlü bireyin damgalanmasına ve kimi zaman bu önyargıları içselleştirmesine de yol açabilmektedir(3). Hatta bazı özürlü bireyler sosyal baskıların ve içselleştirilen olumsuz değerlendirmelerin etkisiyle intihar noktasına dek gelebilmektedirler(19).

Sosyal model, toplum sahnesinde oynanan 'oyun'da baş kahramanın özrü bulunmayanlar olmasına karşı çıkar. Modele göre oyunun kahramanları özürlü veya özürsüz olabilir. Ancak sosyal model şuna da dikkat çeker: Filmlerde 'esas kahraman'lar bugüne dek hep 'sağlıklı1, 'özrü olmayanlar' olmuştur, özürlüler genellikle ya kötü rollerde (şeytan, büyücü, vb) ya da acınacak durumda öne çıkmışlardır. Gerçek yaşamda da beyaz perdedekine benzer bir durum söz konusudur. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi toplumsal yaşamda genel olarak medikal modelin izleri görülebilmektedir. Başka bir deyişle 'farklılık' ya da 'noksanlık'tan hareket edilmektedir.

Sonuç olarak, medikal model özürlülüğe 'ayırım', 'farklılık' ekseninde bakarken sosyal model 'bütünleşme', 'kaynaşma' ekseninde bakmaktadır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst