Engelliye bakışımız yeni yeni bilinçleniyor

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
İşitme engelli olmak, sağır ya da dilsiz olmak demek değildir. Az, orta ve ileri dereceye kadar seviyeleri bulunan işitme engelli bireyler günümüzde verilen erken ve hızlı bir eğitimle normal işiten akranlarını yakalayabiliyorlar ve onlardan daha da başarılı olabiliyorlar. Erken eğitim ve işitme cihazlarının sayesinde işitme kaybı onlar için artık bir engel değil.

İşitme engeli, insanın beş duyusundan biri olan ve insanın çevresindekileri algılamasını, canlılarla iletişimini sağlayan işitme duyusunun gerektiği gibi çalışamamasından meydana gelen bir sorun. İşitme engelli birey bu engellerinden dolayı özel eğitime ihtiyacı olan kişidir.

Hafif dereceden ileri dereceye kadar işitme kaybı seviyeleri bulunuyor. Günümüzde küçük yaşlarda başlayan, düzenli ve iyi bir eğitimden sonra ve işitme cihazlarının da sayesinde artık işitme kaybı ciddi bir sorun oluşturmuyor. Verilen sıkı bir eğitimden sonra, işitme engelli vatandaşlarımız da tıpkı normal işitenler gibi hayatlarını sürdürebiliyor, okul yaşamlarını üniversiteye kadar ilerletebilme fırsatını elde edebiliyorlar.

İşitme engelli bir bireyin nasıl eğitim aldığını, ne tür süreçlerden geçtiğini öğrenmek ve onları daha iyi anlayabilmek için Kadıköy DOSTELLER İşitme Engelliler Erken Çocuk Eğitim Merkezi Anaokulu’na gidiyoruz. Bizi kapıda işitme engelliler sınıf öğretmeni Erdem Bozanbunar karşılıyor. Erdem Bozanbunar işitme engelinde erken eğitimin önemi ile ilgili sorularımızı yanıtlıyor.

İşitme engeli nasıl anlaşılır?

İşitme engelinin oluşmasında, doğumdan önceki ve doğumdan sonraki faktörler etkilidir. Doğumdan önce annenin geçirdiği çeşitli hastalıklar, aşırı sigara ve alkol kullanımı ya da genetik faktörler gibi etkenler bebeğin işitme engelli doğmasına neden olabilir. Ya da doğum esnasında bebeğin başında veya kulağında meydana gelen zedelenme veya erken doğum bu duruma yol açabilir. Doğumdan sonraki işitme kaybı ise kulak iltihapları ya da kulakta zedelenme, baş veya kulağa gelen darbe ve kulağa sokulan cisimle oluşuyor.

Aile, çocuğun işitme engelli olduğunu kendisi de anlayabilir. Çocuk ilk doğduğunda ya da kaç aylık olursa olsun gürültü çıktığında gözlerini kırpmıyorsa, sese herhangi bir tepki vermiyorsa, aile bu durumdan şüphelenmeli ve tıbbi yardım almalıdır. Tıbbi yardım sayesinde işitme engeli tanısı bir an önce konulmalıdır.

Aileler çocuklarının işitme engelli olduğunu öğrendiğinde tepkileri ne oluyor?

Aileler çocuklarının işitme engelli olduklarına ihtimal vermeyebilirler ve bu durumda bunu anlamayabilirler. Bunu anladıklarında ise aileler bu durumu bastırabilir, kabullenemeyebilir, hatta şok da geçirebilirler. Yapılacak ilk işlerden biri bu süreçte aileye yardımcı olmaktır. Çünkü ilk olarak aile bunu kabullenecek ki biz de çocuğa yardımcı olabilelim. O yüzden bu sıfır yaşında fark edilmeli. Ne kadar erken teşhis o kadar erken başarı.

Cihazlandırma süreci nasıl işliyor?

Tanı konur konmaz cihazlandırma yapılmalı. Ne kadar erken yaşta kulağa girdi girerse, ağızdan o kadar erken yaşta çıktı çıkar. Erken yaşta ses girdisi sağlansın ki çocuk konuşmaya başlasın. Çünkü 0–6 yaş dil ediniminde en kritik dönemdir. 0–6 yaşına kadar konuşma-dinleme edinimi tam olmalı, 6 yaşından sonra konuşma-dinleme ediniminin sağlanması çok zor oluyor. Nasıl biz belli bir yaştan sonra yabancı dil ediniminde sıkıntı yaşıyorsak belli bir yaştan sonra bir insanın konuşma-dinleme edinimi sağlaması da zordur. Yapılan araştırmalar da çocuğun altı yaşına kadar ne kadar dil öğrenirse, onu o kadar başarılı konuşabileceğini söylüyor.

Diyelim ki çocuğun işitme engeli tanısı konuldu, cihazlandırıldı; peki daha sonra çocuğun okula alınma süreci nasıl işliyor?

Çocuğun işitme engelli tanısı konulduktan sonra Rehberlik Araştırma Merkezi'nde (RAM) çocuklar nasıl bir eğitim almaları gerektiği sürecinden geçiyorlar. Çünkü bazısı az kayıplı, bazısı orta kayıplı, bazıları da ileri derecede kayıplı olabiliyor ve ona göre de rehberlik araştırma merkezleri de çocuğu aileyle birlikte nerede nasıl eğitim alacakları yönünde bilgilendiriyor.

Çocuklar okula başladıklarında nasıl bir eğitim sürecinden geçiyorlar?

Okul öncesi eğitim, 0–6 yaş erken çocukluk eğitimi dönemidir. İlk önce şunu söyleyeyim: “Türkiye'de İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere 0-6 yaş erken çocukluk eğitimi veren üç kurum var. İstanbul’da biz, bu alanda eğitim veren tek kurumuz. Çünkü diğer okullarda 0–6 yaş eğitimi bölümü yok, eğitim anaokulundan (6 yaşından) başlıyor. Ayrıca Eskişehir'de de Anadolu Üniversitesi’ne bağlı İşitme Engelli Çocuklar Eğitim Merkezi (İÇEM) var. İÇEM bu eğitimin ilk verildiği yerdir ama burası üniversiteye bağlı, özerk bir merkez olduğu için onu bu kategoriye alamıyoruz. Ancak devlet kurumu olarak İstanbul, İzmir ve Ankara’yı gösterebiliriz.

Siz okulda engelli eğitiminde hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Burada, ilk önce 0–3 yaş grubundakilere haftada iki gün, birer saat olmak üzere çocuğun ailesiyle birlikte aile eğitimi yapıyoruz. Çünkü bu konuda ailenin eğitimi çok önemli. Çocuklar buradan çıktıklarında, zamanlarının çoğunu ailesiyle birlikte geçirdikleri için burada aileye çocukla nasıl iletişim kurulacağı konusunda eğitim veriyoruz. Erken teşhis ve aile eğitimi bu konuda en önemli öğelerdir.

Ayrıca bizim ailelere yardımcı olamadığımız konularda rehber öğretmenlerimiz onlara yardımcı oluyor. Çocukların cihazlarıyla kapsamlı olarak ilgileniyorlar. Yani 0–3 yaşta aile eğitimi, daha sonra 3–4, 4–5, 5–6 yaş grubundaki çocuklara tamamen bireysel eğitim ve grup eğitimi veriliyor. Çocuklara birebir dinleme ve konuşma eğitimi veriliyor. İşitme engellilere verilen eğitim, sözel ve işaret destekli yöntemdir. Biz bu kurumda sadece sözel yöntem kullanıyoruz. Örneğin 0–3 yaş grubundaki çocuklar buraya ilk geldiklerinde tek kelime bile konuşamıyorlardı. Ancak kullandığımız bu yöntem sayesinde okulumuzdaki 0–3 yaş grubundakiler şimdi oldukça iyi konuşabiliyorlar.

Çocuklardaki bireysel farklar dikkate alınıyor mu? Bunun için nasıl bir sistem var?

Daha önce de belirttiğim gibi bazılarında daha az, bazılarında ise daha fazla işitme kaybı olması gibi bireysel farklar olabiliyor. Bu bireysel farklar Bireysel Eğitim Planı’na (BEP) uygun yapılıyor. BEP, sınıfta eğitim düzeyi olarak diğer çocuklardan biraz geri kalmış olanlara eğitim takviyesi yapıp, uyarlanması gereken programın çocuğa uygulanmasıdır.

İşitme Engelli çocukların ruhsal durumlarından biraz söz eder misiniz?

Eğer çocuk erken eğitim alıp, bu süreci iyi yakalarsa toplumsal ilişkilerinde hiçbir aksamayla karşılaşmaz. Ama çocuklar bunu yeni fark ettiklerinde özellikle ergenlikte bunun sıkıntısını yaşayabilirler. Mesela saçlarıyla işitme cihazını kapamaya çalışma, cihaz takmaktan sıkılma dikkat eksikliği gibi sorunlar görülebiliyor. Duygularını ifade etmede sorunlar yaşanabiliyor ve çocuk bu durumda kendini ifade etmede farklı yollara başvurabiliyor.

Bu durumda da kendi aralarında iletişim kurmaya başlıyorlar. Ancak bu çocukların olabildiğince sosyalleştirilmeleri lazım ve bu durumda da en büyük görev halkımıza düşüyor. Eğer bu çocuklara normal akranlarından daha fazla eğitim verilip, daha çok çaba harcanırsa onları kolayca kazanabiliriz. Hatta verilen eğitim sayesinde normal akranlarını kolayca yakalayabilir, onlardan daha üstün performans gösterebilirler.

Halkımıza büyük görevler düşüyor dediniz. Sizce toplumumuzun engelli vatandaşlarımıza bakış açıları nasıl?

Bu konuda halkımıza büyük görevler düşüyor, çünkü halkımız engelliyi tanımıyor. Toplumumuz engelliye bakış açısı konusunda yeni yeni bilinçleniyor. Çünkü engellilere yönelik çok fazla medya destekli programlar oluyor ve toplum artık öncesine göre daha bilinçli. Önceden engelliye acıma duygusuyla yaklaşılıyordu. Bu da çok onur kırıcı, çünkü onların acınacak bir tarafları yok, onların sadece bireysel bir farklılığı var ve bu acınacak bir durum değil, acıma duygusuyla yaklaşmamaları gerekiyor.

Her şeyden önce işitme engelinin ne olduğunu bilmeleri gerekiyor. İşitme engeli sağırlık ya da dilsizlik değildir, onlar çok rahat dinleyip konuşabilirler. Tüm işitme engelli bireylerin işitme kayıplarının farklı olduğunun, kimisinin az kayıplı, kimisinin ileri kayıplı olduğunun ve erken yaşta eğitim alınırsa konuşabileceğini bilmesi gerekiyor.

Mesela televizyonlarda işitme engellilere yönelik programlarda bu durum açıklanıyor, anlatılıyor. Medyanın daha fazla destek vermesi, bu tür okullara gidilip görülüp, bu okulların insanlara tanıtılması gerekiyor. Bir toplantı ya da konferans düzenlediğiniz zaman halkın buna katılımı az oluyor. Toplumumuzda en çok kullanılan medya aracı televizyon olduğu için televizyonda engellilerle ilgili programlar yapılırsa halka daha fazla ulaşılabilir.


Ebru Çolak (MİHA)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst