Engelsiz Düşünceler

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Kafam sersemlemişti. Düşüncelerim, aklım, fikrim allak bullaktı. Depresyon dönemindeydim. Biri beynimi küçük bir kaba sıkıştırıyordu sanki. Tüm gün ağlamıştım, bir önceki gün de... Beynim zonkluyor, bedenim ölmek istiyordu. Yeni bir hayata başlamam zordu. Çünkü hayat şimdi bana mars kadar uzaktı. Arada bir el sallayışlarını farkediyordum. Ona tutunmam zordu. Ölüm bir türlü beni kabullenmiyordu. Ama ben onu istiyordum. Karnım acıkmıştı. Dünkü kahvaltıyla duruyordum. Midem yiyecek istiyordu. Mutfağa gidip bir şeyler yemeyi istiyordum ama bunu istemeyi istemiyordum. Telefon? Kapalıydı. Işıklar? Kapalıydı. Perdeler? Kapalıydı. Beni merak edenleri delirtecek duruma getirmiştim. Zaten delirsinler istiyordum. Herkesten nefret ediyordum. Düşman bilmiştim tanıdığım tanımadığım tüm insanları. Herkes bir değildi ama yine de herkes birdi işte. İnsanlar acımasızdı. Kendi kalpleri taşlaşmış olduğundan karşılarındaki insanın damarlarında hala kan dolaştığını unutuyorlardı. Duyguları unutuyorlardı. Söylenen sözleri unutuyorlardı. Zamanla silinip gidiyordu her şey, ilk heyecanlar, o mutluluklar...
Yine bana zaman lazımdı, her şeyi silen zaman benim bu acımı da silerdi elbet. Çünkü zaman her şeyin ilacıydı. Aslında gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken , acımın da o şekilde süzülüp gittiğini hissediyordum. Yoksa zaman değil de göz yaşları mıydı her şeyin ilacı?
Acaba şuan sabah mıydı yoksa akşam mı? Her şeyi bir kenara itip yorgan altında bunu düşünmeye başlamıştım. Kalkmak hiç istemiyordum ama takmıştım bir kere. Doğruldum ve panjuru açmaya başladım. Panjurun aralıklarında gün ışığı süzülü vermişti odama. Güneş ışınlarının aydınlattı o ince çizgide havada dolaşan tozları farkettim. Sanırım iki gündür bu tozlarla besleniyordum. Bu düşünce benim nedense efkarımı dağıtmıştı. Dudağım kıvrılmış, ve yanımda oluşan çukurcuğu hissetmiştim. Ellerimle o çukurcuğa, gamzeme dokundum. Gülümsemiştim. Sanki uzun zamandır bunu yapmıyormuşcasına , ilk kez olmuşcasına garipsedim. Sebepsiz bir huzur doldu içime. Sanki biraz önce ağlayan ben değildim. Havada uçuşan o tozcuklar beni garip bir şekilde kendime getirmişti. .
Dışarda mükemmel bir hava vardı. Sanki bende zaman durmuş, dışarda akıyordu. Kendimi çok soyutlanmış hissetmiştim. Bir hapisanede, kümeste ya da kafeste... Başımı cama yaslamıştım. Evim deniz manzaralı değildi ama sanki karşımda deniz varmış gibi dalıp gitmiştim. Evet evet, şuan martılar uçuşuyordu deniz kenarındaki simitçinin yanında. Oradan gevrek simit alan yaşlı çift onları besliyordu. Hatta martının biri havada kapmıştı simiti. Huzur.. Evet bunu istiyordum ve benim için huzur sadece deniz kenarındaydı.
İçimde anlamlandıramadığım bir kıpırtıyla banyoya koştum. Kalbim sanki dakikada bir milyon kez atıyordu. Aynada kendimi gördümğümde akan rimelimin göz çevremi tamamen kapladığını farkettim. Ne kadar çirkindim. Su görmeyen vitaminsiz yüzüm çökmüştü. Bu ben değildim, olamazdım! İki gündür, hiç değmeyen biri için kendimi bu hale sokmuştum. O kişi , üç yıl emek ettiğim insan, beni aldatmıştı. Ama hayır, o beni değil, kendini aldatmıştı. Ve kahrolan yine ben olmuştum. Kim bilir şuan ne kadar mutludur kamburundan kurtulduğu için! Kendime küfürler yağdırırken bir yandan küveti hazırladım. Güzel bir banyoyla kendime gelmeliydim. Sonra dışarı çıkıp merhaba hayat ben geldim demeliydim..
Ne kadar mükemmel bir İzmir sabahıydı. Hafif bir deniz meltemi, içime işleyen güneş ve Kordon boyunun güzel deniz maviliği... Midem deli gibi kazınmaya devam ediyordu ve mis gibi balık ekmek kokusunu burnumda , tüm hücrelerimde hissediyordum. Gözlerim kapalı, ayaklarım yerden kesik, sanki uçuyormuşcasına kokuyu takip ettim. Aslında tahmin ediyordum kim ve nerede olduğunu. Ve tahmin ettiğim gibi Ahmet amca yine Ege'nin en lezzetli balıklarını tutmuş , isteyenlerine ziyafet çektiriyordu. Ben de bir isteyendim. Kedi gibi balık bekleyen bakışlarımı farketti, beni kızı gibi severdi. DEVAMI İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst