Engelsiz Yarınlar İçin Çözüm Önerileri

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Engelli Bireylerin Toplumsal Hayatta Yaşadıkları Zorluklar Ve Engelsiz Yarınlar İçin Çözüm Önerileri

Engelli bireyler yaşadıkları toplum içinde psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar, engelli ve ailesinin bu durumla yüz yüze gelmesiyle başlamakta zaman geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

Engelli bireyin yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar hem aile hem de sosyal çevresinde kendini gösterir. Engellilerin yaşadığı en büyük sıkıntı ayrımcılığa uğramadır. Örneğin, engellilerin üretime katılamaması dolayısıyla işsizlik sorunu yaşaması en temel sorunları olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra temel insani hizmetler (eğitim, sağlık, barınma, sosyal güvenlik, istihdam)den fırsat eşitliği temelinde yeterince yararlanamamaları da onların engelli olarak damgalanması, ayrımcılığa uğraması ve dışlanması boyutunda değerlendirilmelidir.

Bu bildiride, engelli bireylerin ve ailelerinin sorunlarla yüzleşmesi, verdikleri tepkiler, kabul etme süreçleri, sorunun çözümüne katılmasının yanı sıra, toplumun engellilere bakış açısı, tutum ve davranışları, onların yaşadıkları toplumdan dışlanmalarına yol açan faktörler, fiziksel çevrede karşılaştıkları sorunlar, eğitim ve istihdam alanındaki yaşadıkları güçlükler ve tüm bunların giderilmesi için ihtiyaç duyulan çalışmalar ele alınmaktadır. Ayrıca, engellinin sorun yaşadığı ilk andan çözüm evresine kadar geçen aşamalarda, sosyal hizmetin, diğer disiplinlerle ekip çalışması halinde sorunlara daha kalıcı çözümler üretmesi süreci de irdelenmektedir.


ENGELLİ AİLESİNİN VERDİĞİ TEPKİLER


Aileler için özürlü bir bireye sahip olacaklarını veya olduklarını öğrenmek, yaşamlarının en zorlu deneyimidir. Bilindiği gibi özürlülük olgusu bazen doğum öncesi veya doğumda teşhis edilmekle birlikle bazen de hastalık, kaza vs. nedenlerle sonradan da ortaya çıkabilmekledir. Bu durumda aileler için en genel güçlük, özürlülüğe ilişkin durumun teşhisi ya da Öğrenme aşamasındadır. Bekleme süreci, son derece yıpratıcı bir dönemdir. Gerçeği öğrenmek, aileler acısından belirsizliğe tercih edilen bir durumdur . Özürlü çocuğa sahip olan ailelerin, çocuğunun özrü ile ilgili ne kadar umutsuz da olsalar, çocuklarının iyileşeceği konusunda mucize beklentileri vardır.

Engelli ailesi bu durumla baş etme sürecinde çeşitli aşamalardan geçer ve bu aşamalarda çeşitli tepkiler gösterirler.Literatürde bunlar 3 ana başlıkta ele alınır:Birincil tepkiler ( şok , reddetme , acı çekme ve depresyon) İkincil tepkiler (suçluluk duyma , kararsızlık , kızgınlık duyma,utanma )Üçüncül tepkiler (uzlaşma, uyum sağlama ya da kabul etme) dir.

Engelli bir çocuğa sahip olmak anne ve baba için bilinen ve umulan hayatın istemedikleri yönde değişmesi ile onları zorda bırakan ve yeniden yapılanmayı zorunlu kılan bir durumdur. Öyle ki o güne kadar kendilerinin belirleyebileceğini sandıkları geleceği ve gelecek planlarını yeniden yapılandırmak zorundadırlar. Engelin özelliğine göre farklı beklentiler kurgulamalarına rağmen yeniden ve hiç bilmedikleri ve bir anlamda sağlam referansları da olmadan bir geleceği kurgulamak durumundadırlar. Her ne kadar anayasada devletin bir “sosyal devlet” olduğu vurgusu yapılmışsa da ülkemizdeki ekonomik ve sosyal yapılanma halen olması gereken düzeyin çok altındadır. Örneğin engelli birey için okul, kreş, bakım evleri, mahalleler, sokaklar, yaşadığı evin dizaynı gibi alanlarda devletin desteği halen gerekenin çok altındadır.

Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önünde çeşitli nedenler vardır.Bu nedenler de zincirleme başka sorunları doğurmaktadır. Engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyo-ekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi engeldir.

Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en baştan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. En çok ihmal edilen konulardan biri de engelli çocukların okul öncesi eğitimidir. Ayrıca yetişkin engelliler için örgün ve yaygın eğitim olanakları da son derece sınırlıdır. Bu nedenle öncelikle eğitim alt yapısının nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini karşılayacak bir düzeye eriştirilmesi gerekir. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının (özel eğitimci, rehber danışman, sosyal hizmet uzmanı) yeterli sayıda ve donanımda yetiştirilmeleri gerekir, öte yandan eğitim kurumlarının engellilerin de varlığını hesaba katacak fiziksel düzenlemelere sahip olması, bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli önlemlerin alınması, engellilerin özel eğitimi için gerekli ders araç-gereçlerinin hazırlanması gibi konular engellilerin toplumla bütünleşmeleri önündeki ciddi engeller olarak yaşanmaktadır.

Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım, fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip oldukları fiziksel işlev bozuklukları/yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar yüzünden büyük önem taşımaktadır. . Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha bir çok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir. Bunun anlamı Hareket yeteneği sınırlanan bireyin toplumsal yaşamdan dışlanmasıdır.

Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı Özendirmenin hem bireysel hem de toplumsal açıdan sayısız; yararı olduğu söylenebilir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir gereği olarak “çalışmak ve işsizlikten korunmak” bir insan hakkı olarak da değerlendirilmektedir.

İşsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellileri kuşatan sorunlar arasında, adeta diğer sorunların da temeli konumunda olan, bir diğer söyleyişle doğrudan doğruya diğer sorunları doğuran ya da bu sorunların daha şiddetle yaşanmasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir.Henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek tanımlaması çalışmasının yapılmamış olmasıdır. Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden arasında eğitim ve rehabilitasyon konusundaki yetersizlikler büyük yer tutmaktadır.

Bu gün ülkemizde ne yazık ki engelliler için yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dahil) merkezi bulunmamaktadır. - İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının, engellileri de içerecek bir şekilde düzenlenmemiş olması, işverenlerin engellileri çalıştırmak konusundaki çekingenlikleri ve önyargıları da istihdamın önündeki engeller arasındadır.Bir başka güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş olması ve uygulamamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin, istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır.

Engellilerin istihdamla bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da ortaya çıkmakta ve iş yaşamı içinde de sürmektedir. Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şudur: Sorun bir yanıyla çok uzun süredir yaşanan, belirginleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel işsizlik sorununun bir parçasıdır. Bir yanı ile kendine Özgü özellikler taşımaktadır. Genel işsizlik sorununun bir parçası olarak getirilecek çözüm arayışları bu gerçeği de gözetmek zorundadır. Kendine özgü yanları da özgün çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99′lar dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir.

Ayrımcılık toplumsal yaşamın tüm alanlarında rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok farklı nedenlere bağlı olarak ve farklı görünümler içerisinde yaşanan ayrımcılığın temelinde ben ve öteki ayrımı yatmaktadır. Benden/bizden farklı olan, yani bize benzemeyen ötekidir. Ötekileri tanımlarken çok farklı nitelikler, cinsiyet, etnik köken, inanç, fiziksel özellikler, yerleşim birimi vb., kullanılabilmektedir. Hangi niteliğe yöneldiğinize bağlı olarak gelişen ayrımcılık değişik tehlikeler yaratmaktadır.

Burada ise engellinin doğumundan itibaren ve bütün yaşamı boyunca bir çok alanda ve aslında bir çoğumuzun fark etmediği ayrımcılığa dikkat çekeceğiz. Bu ayrımcılığın fark edilmesi için öncelikli olarak kendimize sormamız gereken soru şudur:Yaşadığımız, çalıştığımız, dinlendiğimiz çevre, toplum, kimin için tasarlanmış?

Çalıştığımız iş, bindiğimiz otobüs, yürüdüğümüz kaldırım, okuduğumuz okul, tedavi gördüğümüz hastane, dinlenme-eğlenme yerleri, kısaca içinde yaşadığımız çevre bizi de içine alan bir toplum anlayışı ile mi geliştirilmiştir ?

Bu sorunların cevapları düşünüldüğünde üzücü gerçek risk altındaki grupların başında gelen engelli bireyleri hiç düşünülmeden tasarlandığı ortadır.Örneğin görme engelliler yapılan özel kaldırımların şehrin sadece belli bir semtinde olması , çalıştığımız iş yerlerinde engelliler için asansörler , tuvalet vb. nin olmaması, araçlarını park etmede çeşitli sorunlarla karşılaşmaları, otobüs , vapur, deniz otobüsü gibi diğer toplu taşıma araçlarına binerken de ayrı zorluklarla karşılaştıkları ,yine aynı şekilde engellinin eğitim gördüğü okul binalarında da gerekli donanımların yetersizliği apaçık ortadadır.Bu örnekleri daha da çoğaltabileceğimiz gibi bunların engellinin toplumsal hayattan dışlanmasına yol açtığı ve kişinin kendini sosyal hayattan dışlanmış hissettiği ve kendi içine kapandığı ve bununla beraber bir çok problemin de ortaya çıktığı maalesef gözlemlenmektedir.

Engelli araçlarında bulunan ‘sakat’ ambleminin bu ayrımcılığa örnek olduğu görülmektedir.Herkesin arabasını bir başkası kullanabiliyorken, engelli arabasını sırf bu amblem yüzünden kendi dışında kimse kullanamamaktadır. Araç kullanırken sözlü şiddete sıkça maruz kaldıklarını, plakalarında engelli amblemini görünce onlara küfür ettiklerini, saygısız davranışlarda bulunduklarını, kendini deşarj etmek isteyen bazı insanların kötü muamelesine maruz kaldıklarını engelli bireyler sıkça dile getirmektedir.Ayrıca toplumun güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamakla görevli polislerin dahi kendilerine hoşgörüyle yaklaşmadıklarını ifade ettikleri üzücü bir gerçektir.Bu bağlamda Özürlülerin topluma kazandırılmaları ve bağımsız olarak kendi hayatlarını düzenlemelerine yardımcı olmak için sosyal rehabilitasyon programlarına ihtiyaç vardır.

engelolmakaldirim.jpg



Batı toplumlarında, özürlülerin insan haysiyetine ve onuruna yaraşır bir şekilde toplum ile iç içe ve barış içinde yaşayabilmeleri için, mümkün mertebe özürlü olan ve olmayanlara yönelik müşterek sosyo-kültürel aktiviteler; sportif faaliyetler; dini ayinler ve siyasi müzakereler tertiplenmektedir.

Ülkemizde de özürlü insanımızın toplumun bir üyesi olarak, toplumdan soyutlanmadan daimi sosyal yardımlarla temel ihtiyaçlarının giderilmesinin ötesinde hayata bağlı kalabilmesi için hem sosyal devlete, hem de toplumun bütün kesimlerine (özellikle gönüllü kuruluşlara ve özürlü derneklere) önemli görevler düşmektedir.Özürlülerin, toplumsal yaşama aktif bir biçimde uyumunu ve sosyal entegrasyonunu sağlayabilmek için, sosyal güvenlik, mesleki eğitim, ulaşım ve kendileri için öngörülen diğer hizmetlerin tespitinde, yönteminde ve geliştirilmesinde rol almaları konusunda demokratik katılımlarını da mutlaka temin etmeliyiz.

Katılımcı demokrasinin sağlayacağı sosyal diyalog vasıtasıyla, özürlülerimiz kendilerine değer verildiğini hissedeceklerinden dolayı hayata daha olumlu bakabilecekler ve sonuçta kendilerine olan güvenleri artacaktır:

ENGELSİZ YARINLAR İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE SOSYAL HİZMET İLİŞKİSİ

Özürlü çocuklar, günlük yaşama, kent yaşamına ve toplum yaşamına sınırlı ölçüde katılabilmektedirler. Eğitimden sağlığa, iş ve mesleki rehabilitasyondan kültür ve sanata, spor ve kent standardının iyileştirilmesine, ulaşımdan psikolojik desteğe, bireysel ve aile danışmanlığı hizmetlerinden gerektiğinde sürekli bakımına kadar çok ciddi ve çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır.

Özürlü bireye günlük yaşam sürecinde gerekli olan iletişim ve bağımsız yaşam becerilerinin kazandırılması özürlü eğitiminin temel amacıdır. Bağımsız yaşam becerileri, öz bakım becerilerinden basit ev işlerine, alışveriş yapma becerilerinden basit yemek hazırlama becerilerine, boş vakit değerlendirme becerilerinden bağımsız yolculuk becerilerine kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde ele alınmaktadır.Bu becerilerin kazandırılması, özürlü bireylerin toplum içinde çevresindeki bireylere en az bağımlı veya bağımsız olarak yaşamlarını, aynı zamanda en az sınırlandırılmış ortamda, olabildiğince üretken olmalarını sağlayacaktır.

Özürlünün eşit ve adaletli yaşam hakkı ise yukarıda eşitsiz anlayışın, bakış acısının değişmesi ile mümkün olacaktır. Öncelikle özürlünün hakları ile birlikte yaşamasının kabul edilmesi ve bunun için uygun koşulların yerine getirilmesi temel amaç olmalıdır. Ayrıca toplumun bir üyesi olarak özürlünün toplumda yer alabilmesi ve bireysel, toplumsal üretim süreçlerine katılabilmesi sağlanmalıdır.

931163_10151564921704320_1788470251_n.jpg


Toplumsal istismar acısından bakıldığında özürlünün; insan hakları, özürlü hakları ve sosyal adalet çerçevesi içerisi içinde kendini geliştirebileceği ve gerçekleştirebilecek koşullarının sahip olmaması, diğer farklı gruplar gibi özürlünün genel bir yoksunluklar ve yokluklar içerisinde yaşamasına yol açmaktadır. Özürlü kendini gerçekleştirmesi için bilgi, eğitim, istihdam koşulların özürlüye uyumlandırılmış olmalıdır. Bu koşulların oluşması içinde öncelikle toplumsal düşüncenin özürlüye yönelik değiştirilmesini, kamusal politikaların istismarını önleyecek şekilde düzenlenmeli, bu düzenlemeler ile kamusal hizmet yeniden oluşturulmalı ve bu hizmetlerin uygulamasının takibi edilmesi gerekir.

Toplumsal istismar, toplumsal ve kamusal alan içinde meydana geldiğine göre bu sorunun çözümünde bu alan içinde olmalıdır. Özürlü alanında çalışan Sosyal Hizmet Uzmanları, diğer meslek elamanlarının, özürlünün ve özürlü ailesinin, kabulü ve oluşan bakış acılarını değerlendirerek, STK, kamu temsilcileri, bilim adamları, konu ile ilgili kişiler katılımı ile oluşturulacak toplumsal düşüncenin pozitif yönde değiştirilmesi, bu alanda kamusal politikaların oluşturulması ve uygulamaların takip edilmesi toplumumuz için önemli bir adım olacaktır.

Sonuç olarak, özürlülük ve özürlü birey olgusu yüzyıllar sürecinde kimi zaman olumsuz, kimi zamanda göz ardı edici tutumlara konu olmuştur. Günümüzde insan haklarının korunması, geliştirilmesi ve sosyal adalettin temel olarak korunması düşüncesinin olduğu dönemdir. Birey olarak bu toplumun bir üyesi olarak özürlülüğün farklılığını görerek, tanıyarak ve kabul ederek özürlünün istismarlarının engellenmesi önemli bir gelişme olacaktır. Bu gerçekleştiğimiz zaman, özürlünün kendini geliştirdiği, farklılığını üretime dönüştürdüğünü, yeteneklerini gördüğünü, kendi kaderini kendinsin tayin etme güvenin oluşacağı bilinmelidir.

Özürlülerin spesifik özelliklerini dikkate alacak bir biçimde gerekli olan bütün kamusal sosyal yardım ve hizmetlerin sağlıklı, etkili ve adil bir şekilde yapılabilmesi için, özürlülüğün çok yönlü tanımının somut ve bariz bir biçimde şekillenmesine bağlıdır.

Sonuç itibariyle, sosyal siyaset ve demokratik kültür yönünden gelişmiş batı ülkelerinin standartlarını yakalamak istiyorsak, özürlü vatandaşlarımızın yaşam kalitelerinin profilini çizmek ve buna uygun olarak sosyal politikalar üretmek mecburiyetindeyiz.

Diğer yandan, özürlülere yönelik sosyal politika hedefleri belirlenmeden özürlülüğün ve özürlünün tanımını yapmak eksik kalır. Bir başka ifadeyle, özürlünün bakıma muhtaçlık, istihdam, sosyal hayata uyum ve ulaşılabilirlik gibi çok yönlü sorunlarına çözüm stratejileri üretmeden yapılan tanımlar bir çok yönleriyle belirsizliklere sebebiyet verebilir: Örneğin, bir ülkede özürlülere yönelik uygulanan sosyal politikalar ne kadar gelişmiş ise, özürlüyü kuşatan engellerde o nispette azalmaktadır.

Özürlülere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde en etkili unsur, onları iş yaşamına sokmak, üretken kılmaktır. Oysa özürlülerin istihdamında çok boyutlu güçlükler yaşandığı bilinmektedir. Bu bağlamda yasal düzenlemelerin, işveren tutumlarının, eğitim ve rehabilitasyon çalışmalarının, özürlünün çalışmaya karşı tutum ve davranışlarının ve tüm bunlarla da ilişkili olarak ailelerin, özürlü bireylerin çalışmaları konusundaki tutumunun önemi yadsınamaz.

Dr..Reşat SARAOĞLU Yıldız Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Kasım KARATAŞ Hacettepe Üniversitesi
 
Tekerlekli Sandalye
Üst