Eve bir bebeğin gelmesi ciddi bir darbedir!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Değişim her zaman için bir kaos ve bir soru işaretidir..!

Hamilelik aslında kadının doğasında var olan, belirli bir olgunluğa eriştikten sonra karşılacak olduğu dönemsel bir durumdur. Bebeklikten başlayıp insan hayatında oluşan her gelişim safhası aslında bir problemdir çünkü; yetişkinlerin hayatında, devletlerin hayatında ve insanların hayatında şöyle bir gerçeklik vardır; Değişim her zaman için bir kaos ve bir soru işaretidir. Dolayısıyla statükocu olmakla suçlanan insanların aslında karşı karşıya kaldıkları durum böyle bir kaosun içersine böyle bir bilinmezliğin içersine geçecek misiniz? Bu konuda kararlı mısınız? Yoksa mevcut düzene iyi alıştık, belli bir rutini var ve bunu devam ettirelim mi?

Kararsızlık tam burada..

Dolayısıyla bütün geçiş aşamaları gelişim basamakları sorunludur. O dönemde bir önceki döneme göre daha farklı bir takım davranışlar, duygular ortaya çıkar buna şöyle bakmak lazım evet bu insanın gelişim safhaları içersinde yaşaması gereken evrelerden bir tanesidir. Ancak siz bu evrelerin özelliği, karakteri hakkında fikir sahibi, bilgi sahibi olursanız kendinizi bu evreye daha rahat hazırlarsınız. Çok basit bir örnek vereyim; 3-4 yaş dönemi çocuklarda egosantrik dönem dediğimiz, kişinin benliğinin yerleştiği dönemdir. Ve bu dönemde çocuk adeta evde terör estirir. Her cümlesinin başında BEN vardır. Ve onun söylediği her şey yapılmak durumundadır, bunu tartışmaya dahi açmaz çünkü, bu dönemin bir özelliğidir.

Şimdi siz bu dönemin özelliğini 3-4 yaşında çocuğu olan insanlara önceden söylerseniz bakın şimdi sizin çocuğunuzun 1-2 yaş dönemindeki güven-güvensizlik dönemi geçti. Şimdi bundan sonra egosantrik dönemi başlıyor, bu dönemin özellikleri arasında çocuğunuz kesinlikle ego gelişimini, self gelişimini tamamlayacağı için çok yüksek bir tonda ben kelimesine vurgu yapacaktır. Lütfen siz bunu bir çocukça hareket davranış, şımarıklık vs. olarak algılamayın. Bu dönemin bir özelliğidir ve kişinin ileriki hayatında özgüveninin yeterli olması açısından yaşaması gereken bir dönemdir. Dolayısıyla bu dönemde çocuğun o benlik duygusu örselenmemelidir. Sert mesajlarla, çok disipline edici tavırlarla ve sözlerle önüne geçilmemelidir ama çaresiz kalacaksınız. Onun için nasıl baş edeceğinizi bilmeniz gerekiyor.

Bütün bu çabaya değecek mi..?

Hamilelik de bir bayanın hayatında bir safha değişimidir aslında.. Her ne kadar fiziksel olarak belirli bir olgunluğa erişmiş olsa da hamile olabilmek için, hamilelik gerçekleşmediği sürece gerçek anlamda fizyolojik ve psikolojik evreler hemen başlamıyor. Nasıl ki doğumdan hemen sonra süt gelmeye başlıyor oysa doğum yapmamış bir hanımdan normal şartlarda süt gelmiyor. Dolayısıyla orda bir fiziksel değişim olduğunu görebiliyoruz. Aynı şekilde psikolojik değişimler de var. Bunlar aslında kategorik olarak değerlendirilebilir ama kabaca mantık yürütülse dahi bulunmayacak şeyler değildir. Sonuç itibariyle bu dönem içersinde bir defa 9 aylık sürekli bir fiziksel değişim geçirilmek durumunda..

Özellikle de, estetik algılarının çok yükseldiği günümüzde hanımların temel kaygılarından bir tanesi malesef doğumdan sonra vücutta oluşacak deformitelerden en kısa zamanda nasıl kurtulunucağı, alınan kiloların nasıl verileceği, vücutta oluşan çatlakların nasıl giderileceği ve tabiki daha önemlisi doğum esnasında özellikle de sezeryan doğumlarının pervasızca uygulandığı ülkemizde ameliyat sonrası deformitelerin nasıl ortadan kalkacağı? Aslında bunların hepsinin temelinde de şu var; bütün bu çabaya değecek mi? kaygısı var bilinçaltında. Çünkü gerçekten bir çocuğunuz dünyaya geldiğinde artık uzun bir süre o çocukla birlikte bir zaman paylaşımı içersinde olacaksınız ve birincisi çocuğunuzdan bir karşılık almak niyetiyle yapmıyorsunuz ama elbette insan bir başka açıdan bakıldığı zamanda böyle bir karşılık bekleyecektir.

O yüzden hep dua edilir; erkek – kız önemli değil Allah hayırlı çocuk versin diye. Çünkü gerçekten psikolojik olarak ve fiziksel olarak da duygusal olarak da çok zor ve yoğun bir dönemdir. O yüzden birazcık olsun bunun mutluluğunu yaşamak ister aileler. Birde diğer taraftan güvenlik ihtiyacıdır. Artık tek başınıza değilsiniz yanınızda yavrunuz var ve dolayısıyla kendi güvenlik ihtiyacınızla birlikte iki kişinin güvenliğini hesap etmek durumundasınız. Buradan da sanırım erklere yönelik söylenmesi gereken sözler var. İnsanlar kendilerini ispat etmek için ve toplumun beklentilerini karşılamak için çocuk sahibi oluyor..

Çocukluk gelişim programlarımızda genellikle hamilelik öncesi eğitim dönemiyle başlıyoruz. Bilinçlendirme süreci olarak bu dönemi ele alıyoruz, özellikle batıda çok yaygındır; evlenmeyi düşünen çiftler grup terapilerine katılırlar, evlilik nedir ile ilgili olarak.! Daha sonra orada bizdeki gibi evliliğin hemen ardından çocuk sahibi olmak gibi bir alışkanlık yok. Bizim toplumumuzda genellikle evlilik gerçekleştikten kısa bir süre sonra mahalle baskısı deyin, sosyal baskı deyin çocuk ne zaman? Sorusu çok sorulur. Adeta evlenen kişilerin erişkinliklerinin ispatı olarak algılanır bu..

Eğer 2. Yılınızda hala çocuk sahibi olamadıysanız kesin bir sorun var gözüyle bakılır. Dolayısıyla bu dedikodulardan kurtulmak adına insanlar kendilerini ispat ve toplumun beklentilerini karşılamak adına çocuk sahibi oluyorlar. Hal böyle olunca da bu hazırlık evrelerinde eksiklikler yaşanıyor. Başa dönecek olursak hem evlilik öncesinde evlilik adına hazırlıkları yapmalı hem de çocuk sahibi olmak öncesinde çocuğa yönelik hazırlıklar yapmak önemlidir. Bu dönemde erkeklerin de bir takım okumaları olması gerekiyor. Bu okumaları temel olarak alacak olursak; hamilelik öncesinde, bir çocuk yapmayı düşünmeye başladığınızda erkeğin üzerine düşen sorumluluklar nelerdir? Eşiyle neleri paylaşmalıdır? Ve bir çocuk sahibi olma noktasında ortak bir karara varacakları esnada acaba eşinin temel beklentileri, temel fizyolojik gereksinimleri, biyolojik, duygusal gereksinimleri neler olacaktır?

Tüm bunların üzerinde zihinsel bir çalışma yaparak bu alandaki temel eksikleri kapatacak ve ona belirli bir güven sağlayacak ki o güven içersinde hamileliğe biraz daha rahat adapte olabilsin eşi. Ne tür kaygılar yaşayacakları konusunda en yaygın olanını söyleyeyim; hanımların hamilelik döneminde eşleriyle ilgili olarak kafalarında iki temel mesele vardır; bizim geleneklerimizin baskısıyla çocuk dünyaya geldikten sonra artık çocuğun oldu bundan sonra bu adama mecbursun, boşanamazsın düşüncesi. Bunu bireyler dile getirsin getirmesin böyle bir temel kaygı bizim toplumuzda kesinlikle vardır.

Diğeri ise hamileliğin özellikle 3. Ve 4. Ayından sonra hanımlarda genel olarak eşlerinin kendilerini beğenmediği ile ilgili bir kaygı oluşur. Dolayısıyla hanımlar bu dönemde çok alınganlaşırlar. Daha önceden hiç önemsemedikleri jest, mimik ve sözlerinize karşı olumsuz bir düşünce içersine girerler. Şimdi erkeğin kadınlar için böyle önemli bir dönemde kendi tavır ve davranışlarını düzenlemesi noktasında bilinçli olması çok önemlidir. Böyle olursa eşler bu dönem için hanımlarına yardımcı olmuş olurlar.

Her gelişim dönemi soru ve sorunlar yumağıdır..

Hamilelik ve hamilelik sonrası dönem hiçbir şekilde kişilerin beklediği ve kurguladığı gibi olmuyor. Çünkü hayatta bazı şeyler vardır ve teorik bilgiye dayanır. Teorik bilgi; O bilgiyi elde eden herkes bilgiye sahip olur yalnız bazı bilgiler de pratiğe dayanan bilgilerdir. Siz bir insana istediğiniz kadar araç kullanmayla ilgili teorik bilgi verin, direksiyona oturtmadığınız ve araç hâkimiyetini kendisine vermediğiniz sürece ne yapacağı hakkında hiçbir fikriniz hatta kişinin bile bu konuda fikri olmaz. Ama zihinsel olarak kendimizi hazırlarsak ve dönem özellikleri olarak kendimizi hazırlarsak bu dönemi biraz daha az problemle atlatabiliriz. Çünkü her gelişim dönemi aslında bir soru işaretidir, soru ve sorunlar yumağıdır.

Eve bir bebeğin gelmesi ciddi bir darbedir..

Hayallerimiz hep tozpembedir ve gerçekte karşılaşılacak olduğumuz şeyler hayallerimizden çok farklıdır. Mesela bir oğlum olsun onunla birlikte caddede bir yürüyelim birlikte maç izlemeye gidelim ya da kızım olsun; ona şu renk elbiseler alayım ona uygun tokalar takayım, gibi.. Genelde böyle şeyler hayal edilir. Oysa hastanede size böyle bir çocuk vermezler. Küçük, sürekli ağlayan, sizi tanımayan ve sürekli sorun çıkartan ve evdeki düzeninizi altüst eden bir çocuk verirler. Tabi bu hayallerden sonra böyle bir çocukla karşılaştıktan sonra bir şok yaşarsınız. Zaten belli bir süre ben annemi, ben babamı oldum diye bu düşüncelerin geçişleri vardır. Tabi devamında herkes çalışmak durumunda olduğu için aslında eve bir bebeğin gelmesi ciddi bir darbedir ve herkesi çaresiz bırakır. Yaklaşık günde 18 saat uyuması gereken ama bunu tek parça halinde yapmayan, alışık olmadığınız tonlarda ağlayan işte tüm bunlar sinir bozcu bir etkendir aslında..

Hamilelik sosyal bir süreçtir!

Hamilelik sadece bir bayanın yüklenmesi ve taşıması gereken bir süreç değildir. Hamilelik aslında bir sosyal süreçtir. Hamile bayanın özellikle ve öncelikle eşinden daha sonra diğer çevresinden çok ciddi anlamda bir destek alması gerekir. Çünkü kadının estetik kaygıları, güvenlikle ilgili kaygıları olacaktır. Bu kaygıların sosyal çevre aracılığı ile giderilmeye çalışılması gerekecektir ki doğum ve doğum sonrası döneme ait olacak kaygılar bir anlamda giderilebilsin.. İşlerini düzgün yapamayan kreşler olabileceği gibi görevlerini iyi bilmeyen velilerimiz de var! Belirli alanlarda belirli kurumlarda bazı eksikler ve hatalar olabilir ama bu işin yapılmaması gerektiği anlamına gelmez. Bir defa işleyiş ile ilgili bilgi sahibi olmak lazım. Bence en önemlisi çocukların gelişimlerinin sürekli takip edilmesidir. Çünkü maalesef işlerini düzgün yapmayan kreşler olabileceği gibi görevlerini iyi bilmeyen velilerimiz de var.

Mesela; bizim toplumumuzda çocuğun gelişimsel durumu hep arka plana atılır. Kalıp daha çok fiziksel büyümeye yöneliktir. Yemeğini yedi mi? uykusunu güzel uyudu mu? Gibi çok fiziksel değişkenler üzerinden sorgulamalar yapılıyor. Ama hiç kimse çocuğumun hayal gücü olması gerektiği yerde mi? Dil gelişiminde, sosyalleşmesinde yaşının karşılığını verebiliyor mu? Kaygıları maalesef yok. Ama kreşe çocuk yeni başladıysa belirli bir süre direnç gösterecektir. Bunun çözümü çok yumuşak bir ses tonuyla kararlı olduğunuzu çocuğunuza hissettirmek. Bizim en uzun vakamız 15 gündür, bu süre içersinde çocuk bulunduğu ortama adapte olur ama bu sizin ne kadar kararlı olduğunuza da bağlıdır. Bunun ötesinde çocuk içinde kreşe başlamak bir değişimdir ve her değişim evresi sancılıdır. Bu evrede sakin olup beklemek gerek. Bugün Rusya’da bile 24 ayını dolduran çocuklar devlet eliyle zorunlu olarak kreşe gönderiliyor. Bizde bu iş biraz geç kaldı ama son 1-2 yıldır bir gelişme söz konusudur.

24 aya kadar çocukların kreşlere ve bakıcılara emanetine karşıyız..

Çalışan annelerin çocuklarını aksattığı düşüncesi geliştiği gibi çalışmayan annelerinde çocuklarına yetemediği gibi kaygıları oluyor. Biz 24 aya kadar çocukların kreşlere ve bakıcılara emanet edilmesine karşıyız çünkü beyin fiziksel gelişimi ilk 3 yaşta tamamlanıyor. Özellikle de 24 aya kadar aile çocuğunun ne kadar yakınında olursa ne kadar bilinçli bir şekilde onun gelişim takibini yaparsa bence bu dönem o kadar başarılı geçer. Yani altyapı çok sağlam kurulmuş olur. Ama 24 ay bittiği anda da anneye olan ve çevreye olan bağlılığın bağımlılığa dönüştüğü bir süreç başlar.

Bu süreçte belli tavizler vereceksiniz elinizde olmadan ve bunlarda ilerleyen dönemlerde sorun olarak karşınıza çıkacaktır. Mesela; ilkokullarda dönem bitecek neredeyse ama hala çocuklarını maalesef bırakamayan anneler var. Bu da yeterince sosyalleşememiş, ciddi kaygıları ve ciddi bağımlılığı olan bir anne-çocuk ilişkisini görüyoruz ve bu bağımlılık iki taraflıdır. O yüzden 24 aya kadar özel bir aile koruması sonrasında mutlaka sosyalleşme adına kreşe vereceksiniz. Ya da ekonomik nedenle kreşe veremiyorsunuz o zaman 10 tane kendi döneminde olan çocuğu bir araya getireceksiniz, birbiriyle diyalog haline sokacaksınız ve bunu her gün düzenli olarak yapacaksınız. Böyle yapmazsanız eğer evdeki bir kişi ya da televizyon maalesef belli bir saatten sonra çocuğa yetemiyor ve dolayısıyla psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor.

Çocuklarınıza HAYIR demeyi bırakın!

Çocuğa aslında her HAYIR ’ımız ona evet demek olarak geliyor. Dolayısıyla önce annelerin hayır demeyi bırakmaları gerek. Esas itibariyle çocuğunuzun ihtiyacı olan şey sizin ilginizi çekmektir. İlginizi nasıl belli edersiniz ona yönelerek, ona dokunarak ve onun bir takım ihtiyaçlarını gidererek belli edersiniz. Dolayısıyla çocuk herhangi bir anda sizin ilginiz çekmek adına davranışlar geliştirir ve siz otomatik olarak o davranışa yönelirsiniz. Aileler olarak genellikle çocuklar ağladığında bir ilgi alaka gösteririz. Çünkü ağlamak acil bir durumdur ve herkesi huzursuz eder. Bu huzursuzluğu ortadan kaldırmanın yolu çocuğun ağlamasını durdurmaktır. Ve çocuk bunu çok iyi kullanarak yetişkinleri kukla iplerine bağlayarak kendi istediği doğrultuda oynatır. Burada esas olan şey çocuğun davranışı değil ailenin çocuğa yönelik olarak hangi durumlarda nasıl davranacağına yönelik bir bilinçlenme çalışmasıdır.

Ebeveyn tavırları çocuk üzerinde belirleyici olmalı..

Çocuk dış dünyadan aldıklarını yansıtan bir ayna gibidir. Dolayısıyla biz o aynaya neleri tutuyoruz, ona neleri gösteriyoruz burada biraz kendimizi gözden geçirmemiz lazım. O yüzden çocukların hangi davranışlarına nasıl karşılık verecekleri konusunda bilgi sahibi olmak önemlidir. Ebeveyn tavırları çocuk üzerinde belirleyici olmalıdır. Zihinsel, Fiziksel ve Duygusal enerjimiz ve bu enerjileri etki alanında tutmak.. İnsanlar her gün 3 tür enerji kullanırlar. Zihinsel, fiziksel ve duygusal enerjilerdir ve bunların hepsini mutlaka tüketiriz. Esas olan şey şudur; ilgi alanınızda mı etki alanınızda mı? Etki alanınız sizin elinizle değiştirebileceğiniz alandır yani iradenizin ve gücünüzün sınırlarına eriştiği alandır. İlgi alanı ise sizin etki edemeyecek olduğunuz alandır.

Ne olacak bu ülkenin ekonomisi dersiniz bütün gün enerjinizi buna verirsiniz ama sizin yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Çünkü siz bakan değilsiniz, hükümet değilsiniz hiçbir yetki ve sorumluluğunuz yok. Bizim burnout dediğimiz yanma sendromu dediğimiz bir sendrom (hastalık tablosu) vardır. Bunu yaşarsınız ve hayatınızdan zevk almamaya başlarsınız. Siz ürettiklerinizden memnun değilseniz burada yanma sendromu vardır. Yaşam enerjinizi doğru yerde kullanmıyorsunuz demektir. Hamilelik dönemi öncesiyle sonrasıyla süreç itibariyle kişilerin yaşam enerjilerini odaklamaları gereken ve onun sonuçlarını almaları gereken bir dönemdir. Eğer siz o dönemde de hamilelik öncesi dönemdeki enerjinizi alan dışı yerlerde harcamaya devam ederseniz etki alanınıza çok fazla bir şey kalmayacaktır. Çünkü sizin önceki dönemden çok daha fazla etki alanınızda yaşam enerjinizi kullanmaya ihtiyacınız vardır. Bunun da bir eğitimi var bunlar bilinip uygulanmalı ancak o zaman bu zor dönem hafif sancılarla atlatılabilir.

Hayatın her alanında yaşam enerjimizi etki alanımızda yani sonuçları değiştirebilecek olduğumuz alanda değerlendirirsek yaptıklarımızdan çok daha fazla zevk alırız.


ÇARK HABER
 
Tekerlekli Sandalye
Üst