Fikri'nin Zikri

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
- Anne, anne.
- Efendim,
- Anne, şu pantolonun söküğünü dikmeni söylememiş miydim ben sana?
- Tamam, bu günlük siyah pantolonunu giy. Ben, diğerini yemekten sonra dikerim olmaz mı?
- Ya anne, en beğendiğim pantolonumdu ama o.
- Çabuk aşağıya gel.
- Uf anne.
- Anneye uf denilmez.

Fikri, annesinin bağırışları üzerine tavan arasındaki odasından aşağı tahta merdivenlerden indi. Yemeği çabucak yiyip, her sabah olduğu gibi bisikletine atladı. Dengesiz beslenmesi ve annesinin söylediklerine kulak asmaması neticesinde 16 yaşında 69 kiloya ulaşan Fikri, bu kötü gidişatının farkında değilmiş gibi davranmaya devam etmektedir. Aslında bu durumundan oldukça rahatsızdır ama iştahına iştah katan bir yemek gördüğünde dayanamamaktadır. Tadımlık diye aldığı her lokma sonunda tabağını sıyırırken bulmaktadır kendini. Fikri zayıflamak istemektedir. Gittiği lise ile evinin arası pek uzak değildir. Bundan dolayı bisiklete biner ve bu şekilde zayıflayacağını düşünür. Ancak, okul ile ev arasında çevirdiği pedal sayısı az olduğu için zayıflama düşüncesi yerini umutsuzluğa bırakır. Sonraları, hafta sonu ve vakit bulduğu akşamları, sahilde ıslak kum tanelerinin üzerinde bisiklete binmeye karar verir. Gün geçtikçe bu kum üzerinde bisiklete binme durumu onun için vazgeçilmez olur.

Şişman oluşuna annesinin yanında arkadaşları da karşıdır. Kendisi her fırsatta sınıfta dalga malzemesi olmaktadır. Fikri, bu dalga geçme seanslarına pek aldırmasa da şişmanlık illetinden kurtulmayı çok ister. Bunu ne arkadaşları ne de annesi için ister. O, sınıfın en güzel kızı Işık için ister zayıflamayı.

Fikri, bu alımı, çalımı olan güzel kızı içten içe çok sever. Onun aşkı, platoniktir. Işık, onun varlığından bile haberdar değildir. O, zengin, yakışıklı, karizmatik erkek arkadaş avlama peşindedir. Hem şişman hem de okula bisikletle gelip giden bir çocukla ne gibi bir ilişki içinde olabilir ki…

Işık’ın, maddi durumu gayet iyidir. Okula, özel şoförlü lüks bir araba ile gelip gitmektedir. Ayrıca sınıfın tek mavi gözlü ve sarı saçlı öğrencisidir. Boyu, kilosu ve 16’lık körpe yaşı ile sınıfın erkeklerinin cinsi hayallerini süslemektedir. Fikri ise gerek sınıfın içi gerek ise sınıf dışında gördüğü bu ender rastlanan kızı gözünde her geçen gün büyütmektedir. Bırakın onunla vakit geçirmeyi, tek bir kelime bile konuşma fırsatı bulabilmesi en büyük isteğidir. Sınıfta pek ender olsa da Işık ile göz göze gelmek bile onun yüreğinde kapanmayan derin yaralar oluşturmakta, zihninde ışıklı hayallerin, umutların fotoğrafları çoğalmaktadır. Gerçek yaşamını dolduran bu kızın onun hayallerini de rahat bırakmaya niyeti yoktur. Sabahı, akşamı, gündüzü, gecesi Işık olmuştur. Hem bedeni hem ruhu aynı istek ve düşünce yumağı ile yüreğinde birleşir. Dünya için Güneş ne ise Fikri için Işık odur.

Annesi, oğlunun bu durumuna, eşini geçen sene trafik kazasında kaybettiğinden beri tek başına göğüs germektedir. Bir gün, okula gelen anne, Fikri’nin birkaç öğretmeni ile görüşür ve oğlunu psikoloğa götürmeye karar verir. Psikolog yardımı sonucunda iyileşmeye başlayan Fikri, daha sonra yanlış ilaç tedavisi sonucunda ağırlaşmaya başlar. Işık’ a olan aşkı hastalığa döner. Psikolog, şizofren raporu ile onun bu aşkını belgelendirir. Annesi, bu belgeyi oğlundan hatta kendinden bile saklamaya çalışır. Okuldan da saklayarak Fikri’nin okuması için çabalar. Oğlunun hem bu şişman halinden hem de şizofreni hastalığının pençesinden zamanla kurtulacağını düşünür.

Yaz mevsimi ortalığı sardığında okul sahilde yazı karşılama eğlencesi düzenler. Okulun tüm öğrencileri bu eğlenceye davet edilir. Fikri de günler öncesinden bu eğlenceye kendini hazırlar. Siyah bir takım elbise alır kendine. Eğlence günü geldiğinde bisikletine atlar ve her akşamüstü vakit buldukça gittiği sahil yolunda ıslak kum tanelerini eze eze eğlencenin yapılacağı mekâna doğru gider. Eğlence yerine yaklaştığında hareketli müzik sesleri kulağına çarpar ve onu heyecanlandırır. Fikri, bu müzik seslerine kendini kaptırarak daha bir hızlı çevirir bisikletin pedallarını. Tam eğlence mekânına ulaşmasına metreler kala kendisini ezen bisiklet tekerlekleri ve Fikri’den intikam almak isteyen ıslak kum taneleri iki tekerleklinin dengesini bozar. Bisikletin lastikleri öyle bir kayar ki, Fikri, bisikletle birlikte kendisini denizin serin sularında bulur. Sadakatsiz bisiklet, Fikri’yi ıslak suların kucağında yalnız bırakarak dalgaların heybetli dansına kapılıp gider. Fikri, hem şişmanlığın hem de yüzme bilmemenin çaresizliği ile su yüzeyinde fazla kalamaz. Deniz, onu hayattan sessiz sonsuzluğa doğru dibine çeker. Fikri, her çırpınışında daha da derine gittiğini fark edince, avazı çıktığı kadar bağırmaya, yardım çığlıkları atmaya başlar.

Eğlence merkezine yakındır ama mekândan göklere doğru yükselen müzik seslerinin hiddeti, onun cılız ve yorgun sesini bastırmaktadır. Kimseciklerin duymadığı Fikri’yi bir yakamoz duyar. Yakamoz, bulunduğu yerden enfes ışık çemberleri ile müziğin şenlendirdiği yere doğru uçar. Havada anlamsız zikzaklar yaparak ilerler ve müziğin ahengine kapılarak dans eden Işık’ın o mis kokan bukleli sarı saçlarına konar. Mekânın içinde saçlarına konuşlanan yakamozun ağırlığını ve görkemli ışıklarını fark eden güzel kız, hem zıplar hem de çığlık atar. Eğlenen öğrencilerin onun bağırışlarını fark edişleriyle birlikte müziğin kesilmesi bir olur. İnsanlar ve müzik susar. Sadece Işık’ın bağırması ve yakamozun nefesleri kesen parıltısı kalır gözler önünde. Yakamoz, tekrar havalanır. Denize, geldiği yere, ait olduğu yere döner. Bu arada, gecenin karanlığında sessizliği bozan Fikri’nin sesi gelir kulaklara. Gençler, birkaç saniyelik durgunluktan sonra sesin geldiği yere doğru koşarlar. Denizde birinin yardım çığlıklarını attığını görürler. Çırpınan kişiye yaklaştıklarında, onun Fikri olduğunu görürler. Tam 8 genç, Fikri’yi zar zor denizin kucağından kopartıp alır. Fikri, kendini denize fırlatan sahil kumlarının üzerine yatırılır. Su ile haşır neşir olan Fikri, kallavi bedeni ile gençlerin gözü önünde yatar. Işık da kendisini izleyenlerin arasındadır. Fikri’nin takım elbisesi denizin sularını midesine indirince, onun şişman halini iki katına çıkarır. Dahası, göbeği beyaz gömleğinden dışarı taşar. Pantolonun en ücra köşeleri sökülür. Bu duruma şahit olan Işık da dâhil gençlerin tümü gülme krizine girer. Gençlerin kahkahaları ile kendine gelen Fikri, titreyerek zar zor kalkar ve silkelenir. Işık ile göz göze gelir. Cankurtaran yakamoz, aralarından uçarak geçer. Eğlence, kaldığı yerden devam ederken Fikri, ayakları birbirine dola dolana, bedeni Karadeniz Balık’ı gibi titreyerek evin yolunu tutar. Eve ulaştığında direkt suspus halde tavan arasındaki odasına çıkan Fikri, ıslak takım elbisesi ile atar kendini yatağına. Ağlar. Gözyaşları yanaklarından süzülerek yatak çarşafını işgal eden deniz sularıyla birleşir.

Bilahare Fikri, bu talihsiz olayı hiç unutamaz. Artık yolun sonu görünür. Fikri, şizofreni hastalığının son safhasındadır. Hayal ile gerçeği karıştırır. Günlerce tavan arasından çıkmaz. Annesi, istemeyerek de olsa yemeğini odasına götürmek zorunda kalır. Kadıncağız ne yapacağını bilemez haldedir.

Bir akşamüstü, odasından fırlayarak dışarı çıkan Fikri, harçlıklarıyla biriktirdiği tüm parasını da yanına alır. Aynı hızlı tempo ile kendine yeni bir bisiklet alır. Onu, tavan arasına götürür. Tekerleklerini zor da olsa çıkarmayı başarır. Odanın bir köşesine tekerleksiz bisikletini birkaç tahta, birkaç çivi ile sabitler.


Bisikletin tam karşısına kallavi bir boy aynasını diker. Kararlıdır. Bu bisiklete binecek, zayıflayacak ve bu zayıf hali ile Işık’a gidecektir. Fikri, artık gününün çoğu zamanını bu bisiklete binerek ve dev boy aynasına bakarak geçirir. Günler haftaları, haftalar ayları kovalar ve Fikri, bedeni bisiklet üzerinde aklı, Işık da olarak geçirir. Gece gündüz bu zayıflama makinesi üzerindedir. Bisiklet ile zayıflamayı gerçekten de başarır Fikri. 17 yaşına güzel bir vücutla girer. Annesi de oğlundaki değişikliğin farkındadır. Ancak Fikri, yine mutsuzdur. Her gün olduğu gibi bisiklet üzerindeki yerini alır. Çünkü her aynaya bakışında kendisini şişman görür. Aslında vücudu şişman değildir aksine fittir. Zayıftır. Ancak, aynada gördüğü hep şişman Fikri’dir. Günler geçer. Aklı hasta olan Fikri’nin bedeni de rahatsızlaşmaya başlar. Bu durumuna rağmen bisiklete binmeye devam eder.

Bir gece vakti korkulan olur. Bisikletin üstünde son sürat pedal çeviren Fikri, aynaya diktiği gözlerini aynanın bir kenarına konup, kendisinin varlığını hissettiren, kendisini denizde hayata bağlayan yakamoza çevirir. Onun hareketli ışığını görünce aklından hiç çıkmayan Işık, tekrar tekrar zihnine çivilenir. Dudaklarını gevşetir. Gülümser… Gözleri parlar. Bisikletten iner. Yakamoza doğru ilerler yorgun adımlarla. Bir hamle yapar sağ eliyle ama yakamozu tutamaz. Sendeler. Yakamoz, konuşlandığı yerden tavan arasındaki tek pencerenin kırık köşesinden uçarak gecenin siyah karanlığında gözden kaybolur. Bir an kendini terkedilmiş ve boşlukta hisseder Fikri. Kendine gelince, yine bisikletine ve aynasına döner. Bir iki pedal çevirirken gözlerini kaldırır ve aynadaki zayıf bedenini görür. Ayakları pedaldan boşa çıkar. Dengesini kaybederek tahta zemine çakılır. Aynadaki zayıflamış haline inanamaz. Düştüğü yerden ter içinde fırlayarak kalkar. Yavaşça aynaya yaklaşır. Zayıf halini görür. Derin derin nefes alır. Hastalığa tutulmuş bedeni içinde çırpınan kalbi, karşılaştığı bu şoku kaldıramaz ve teklemeye başlar. Fikri, yere yığılır. Oluşan gürültüye annesi koşar. Fikri’nin odasının kapısını açtığında karşılaştığı manzara karşısında şaşkına döner. Bu sırada, gecenin siyah perdesi altından esrarengiz yakamozumuz yine yeniden çıkagelir. Yere yığılan Fikri’nin açık kalmış gözleri karşısında süzülür. Odanın etrafında uçar uçar ve Fikri’nin sessiz kalan yüreği üzerine konar. Fikri, ışığına kavuşur.


RAMAZAN ÇERİBAŞ
 
Tekerlekli Sandalye
Üst