Film tanitimlari (cesur yürek)

  • Konuyu başlatan mavibalina2012
  • Başlangıç tarihi
M

mavibalina2012

Guest
CESUR YÜREK (BRAVE HEART)
Puanı 9.4/10
IMDB Puanı 8.4/10
Toplam Oy: 4219 kişi oy verdi
Yapım:1995 - ABD,
Tür:Aksiyon, Dram, Romantik, Savaş,
Süre: 177 dakika
Yönetmen:Mel Gibson,
Oyuncular:Mel Gibson, Sophie Marceau, Brendan Gleeson, Catherine McCormack, Brian Cox, Angus Macfadyen.
Seslendirenler :Atilla Olgaç, Uğur Taşdemir, Bora Sivri, Seda Yıldız, Faruk Akgören, Aziz Güngör, Gökhan Özkara...
Müzisyen :James Horner,
Görüntü Y.:John Toll,
Senaryo:Randall Wallace,
Senaryo (Kitap): Randall Wallace,
Yapımcı:Mel Gibson, Elisabeth Robinson, Alan Ladd Jr., Bruce Davey, Dean Lopata, Stephen McEveety.
FİLMİN ÖZETİ
Yıl 1276’dır.İskoçya vadisinde bir grup İskoç soyluları bir çiftliğe doğru zengin kıyafetleri ve güzel atları ile gitmektedirler. Her soylunun yanında oğulları vardır, yanlarında silah taşımazlar çünkü bu bir barış toplantısıdır.İskoçya’nın kralı ölmüştür ve geride kızı ya da oğlu olmadığından İskoçya Kralsız kalmıştır. İngiliz kralı I.Edvard İskoçya için yeni bir kral seçmek ister ama İskoç halkı kendi kralını kendileri seçmek ister ve bu yüzden savaş başlar. Her şey kötüye gitmeye başlar, yiyecekleri kalmaz çünkü çiftçiler soylular için savaşmaktadır En cesur soylu silahını arkasında bırakarak toplantı yapacakları Mac Andrews’in çiftliğine gelir Komşu çiftlikteki adamın adı Malcolm Wallace‘dır. O da İskoçların kendi ülkelerini yönetmelerini istemektedir. 18 yaşında John ve 7 yaşında William adında iki tane oğlu vardır .Malrolmin karısı William’ı dünyaya getirirken ölmüştür .Onlarda toplantı yapılacak yere yürümeye başlarlar. Çiftliğin üstündeki tepede William’a orda kalmasını söylerler. Malcom ve John barış toplantısı yapılacak çiftliğe vardıklarında 30 soygunun ve oğullarının öldüklerini görürler. William’da onları takip etmiş ve onların ölü bedenlerini görmüştür.O gece Wallece’in çiftliğinde toplanırlar. Malcolm İngilizlere artık geri gelmemeleri gerektiğini bunun için de savaşmaları gerektiğini söyler .Ertesi gün İngilizlere saldırmak için hazırlık yaparak yola çıkarlar. William evde arkadaşı Hemish ile kalır.Fakat o günden sonra babası ve abisi geri gelmezler. Hemish’in babası yaşlı Campbell’in ve abisinin cesetlerini getirir.William ölü bedenlerin yanında uzun süre ayakta durur ve onlara bakar bu sırada 5 yaşlarında kızıl saçlı bir kız ona mor İskoç çiçeği verir ,kızla gözleri buluşur ve daha sonra kız annesinin yanına gider.William’ın amcası Arglye onu yanına almaya karar verir. William annesinin gelinliğini ve babasının kılıcını alarak oradan ayrılır.Yıllar geçti, genç ve güzel bir Fransız prensesi Londra’nın şatosunun odalarından geçererek büyük odaya gelir. I. Edward ile konuşmaya başlarlar. Prenses, kralın oğlunun eşidir.Kral Fransaya da hükmetmek ister ama önce İskoçyayahükmetmelidir.Soylular kral için İskoçya kapılarının anahtarıdır.Onlara İngiltere’de toprak vermek ve kendi soylularınıda İskoçyaya göndermek istiyordur.fakat soylulardan biri İngiliz halkının İskoç asileri ile ayni yerde yaşayamayacağını söyleyince “ilk gece geleneğini hatırlarlar.Bu geleneğe göre yeni evlenen bir kız ilk gecesini kocası ile değil, kendi soylularından birisi ile geçirir.İsabella bunu duyunca şok olur. Kendi düğün gecesinde kocasının kendisini aldattığını hatırlar. Bu arada İskoçlar kendi aralarında ayrılmışlardır. Robert Bruce, İskoçya’nın kralı olmak istemektedir ve bunun için adamlarını toplamıştır. Diğer İskoç ailesi Ballio’rda kral olmak isteyince aralarında savaş çıkar. Bu savaşlar bazen İngilizlerle olur bazen de onlara karşı savaşırlar.Lord Mornay Rober’in arkadaşı ve genç bir soyludur. Lord Morney savaşmaları gerektiğini söyler ve buna sebep olarak da insanların “ilk gece” kuralını sevmediklerini gösterir. Ama Robert biraz beklemeleri gerektiğini düşünmektedir.Edinburg değişik bir dünyadır. Lanark insanların buluştuğu, taş evlerden oluşan bir köydür. O gün alışveriş günüdür. Dans ve müzik vardır. İngiliz askerleri bu alışveriş günlerini severler çünkü o gün sadece eğlenirler. O gün savaş yoktur onlar için.O sırada köye çiftçi elbiseleri giymiş ama çiftçiye benzemeyen mavi gözlü, akıllı görünen biri gelir. Yaşlı Campbel ve arkadaşı Macclonnough onun William Wallance olduğunu anlarlar. Murron Macclannough da ordadır ve onu seyreder. Köyün en güzel, kızıl saçlı kızıdır. William kızla konuşmaya başlar. Bu sırada oraya Hamish gelir. William çiftlikte evlerinin önünde durur. Dada sonra Macclannough’ların evine gider otururlar. Murronla William ata biner ve tepeye çıkarlar. Eve geri döndüklerinde William, Murron’un eline 5 yaşındayken verdiği mor İskoç çiçeğini verir.William gizli toplantıya çağrılır. Ama onun geri dönüş sebebi çiftçi olmaktır, savaşçı değil. Köyde Murron’un kuzeni Helen’in düğünü vardır. Ama bir grup İngiliz askeri Lord Bottom’un önderliğinde gelir ve Hellen’i götürürler. William ve Murron aynı şeyin başlarına gelmemesi için gizlice evlenrler. Fakat Murron’u bir gün askerler görür ve yakalarlar. William da ordadır onları engellemeye çalışır ve Murron’un kaçmasını söyler. Her yerde İngiliz askeri vardır. William Murron’un kaçabilidiğini düşünür ve ortadan kaybolur. Ama Murron attan düşer, yakalanır ve hapse atılır. Hesselrig William’ı oraya getirebilmek için Murron’u ağaca bağlar ve boğazını keserek onu öldürür.Old Campbell, Murron’u arayan William’a onun öldüğünü söyler. William çığlıkları, hüznü ve kızgınlığı geceyi bölmektedir. William babasının kılıcını alır ve Hesselrig’i bularak boğazını keser. William Lord Bottom’u da bulur. Ona İngiltere’ye gitmesini ve İskoçyanın özgür olduğunu söylmesini ister. Ertesi gün Murron’u toprağa verirler. William beyaz mendili kırılan kalbinin yanına koyar.İsabella arkadaşı Nicoletle birlikte şatoda oturur. Dışarıda arkadaşıyla tpo oynayan kocasını seyreder. Nicolette ona William’ı ve Murron’u anlatır. William İsabelle’nin istediği kocadır.Bu sırada kral gelir ve oğluna kızarak Fransaya gideceğini, İskoçyayla onun ilgilenmesi gerektiğini söyler ve gider. İskoçya’da Robert Bruce babasına William gibi savaşma zamanın geldiğini söyler ama babası köpeklerinde cesur olduğunu, onların ise soylu ve akıllı olduğunu söyler. Kralın gönderdiği kuzey ordusuyla savaşmak için plan düşünürler. Bunun içinde iki adam uzunluğunda mızrak yapmaya karar verirler. Yüz kadar Atlı İngiliz William’ı ararken Hemish’i görürler ve kovalamaya başlarlar. Fakat tuzağa düşerler. Her yerde İskoçyalı vardır ve hepsi öldürülür. Bu haber hemen yayılır. Stirling Şatosuna büyük bir ordu gönderildiği haberini alırlar. Robert Bruce hapistedir ve onun yerine İskoç ordusunun başında Lord Mornay vardır. İngiliz ordusunun hareket ettiğiğini görürüler. Askerlerin çok olduğunu görünce İskoç ordusundan ayrılmalar başlar. O sırada William gelir ve bir konuşma yaparak herkesi ikna eder. William’ın taktikleri ve yaptıkları uzun mızraklar sayesinde savaşı kazanırlar. Fransa’da İngiliz Karlı çok kızgındır. Paris için hala hazır değillerdir. Askerlerin yarısı açlıktan ve soğuktan ölmüşlerdir. İskoçyadaki orduyu Fransaya götürmeyi düşünür ama eline geçen mektubu okuyunca İskoçya’da ordusunun kalmadığını öğrenir.William halk tarfından İskoçya’nın ilk Lordu yapılır. Robert Bruce da ordadır. William’a İngilizlerin geri geleceğini söyler. Willaim İskoçyada sadece İskoçların olacağını ve Bruce’ler yada Ballio’lar diye bölünmeler olmayacağını anlatır. Ne yapacağını sorduklarında İngilizlerle onların kendi topraklarında savaşamayacağını söyler.Bir hafta sonra Prens Edward ve arkadaşı Peter, kralı karşılarında görünce çok şaşırılar. William York’u da ele geçirir ve York’un yöneticisinin yani Kralın kardeşinin kafasını keserek krala yollarlar. Buna çok sinirlene kral Peter’i pencereden aşağıya atar. Prens Edward arkadaşı ölünce deliye döner ve babasını öldürmeye çalışır ama kral onu yakalayarak, öldüresiye tekmeler. Kral anlaşma yapması gerektiğin anlar, ama kimi gönderecektir?Bir grup İngiliz Williamla antlaşma yapmak ister. Wiliam onların çadırına girdiğinde Murron’a çok benzeyen İsabella’yı görür. İsabella niçin kocasını kuzenini öldürdüğünü William’a sorduğunda gerçekleri öğrenir. İsabella William’a Murron’u ve hikayelerini bildiğini söyleyince William ona Murron’u anlatır ve ondan krala İskoçlara hükmedemeyeceğini söylemesini ister.William eğer orduyu Londra’ya götürüse yarısının açlıktan ve hastalıktan öleceğini düşünür. Bunu üzerine William İskoçya’ya geri döner. İsabella, kralın barış istemedğini ve kendisini zaman kazanmak için istediğini biliyordur. Plan düşünmeye başlar. Nicolette’yi kuzeydeki şatoya göndererek, ondan William’ı bulmasını ve kralın planını anlatmasını isteyecektir.Falkrik savaşı Stirling’den daha kötü geçer. İskoç soylularından sadece 100 atlısıyla Mornay vardır. Robert Bruce geri gelmez.Yine ünlü İskoç mızrakları vardır. Wallace adamlarıyla Mornay’e saldırmalarını söyler. Fakat Mornay harekete geçmez.İngiliz tarafından Kral Edward Mornay’ın adamalarıyla uzaklaştığını görür ve ücretinin İngiltere ve İskoçyadaki yeni topraklar olduğunu söyler.Mornay’ın gitmesiyle mızrakları tutan İskoçlar rehbersiz kalmışlardır. Savaş uzun ve zor olur. İskoçlar cesurca savaşırlar ama çok sayıda İngiliz askeri vardır. İngilizlerin içinde Robert de vardır. Bruce kılıcını William’a tutar. Stephen, William’ı kendi atını üzerine alır ve kaçarlar. Bruce William’ın kaçışını seyreder ve hiçbir zaman yanlış bir tarafta savaşmadığını söyler.Birkaç gün sonra William Murron’un kabirni ziyarete gider. Orada elinde beyaz mendiliyle uzun bir süre kalır.Kral Edward artık Fransaya İskoç askerlerini gönderebileceğini düşünür. İsabellaya senin William’ın sonunu gördük der. İsabella yaşlı gözlerle pencereden yağmuru seyreder.William aylarını Fransa ve İtyalya’dan yardım isteyerek geçirir. Fakat ne Frana Kralı nede papa yardım eder.Lord Mornay yatağında uzanırken şatoda at sesleri duyar. William Wallace, Lord Mornay’ın boğazını bir çırpıda keser. Kral Edward İsabella’ya Wallece’i öldürmek için planı olduğunu söylediğinde kendisini kuzeydeki şatoya göndermesini ve otuz adamını ister. Buluşma için bir yer belirleyeceğini ve Wallece’i tuzağa düşüreceğini söyler. Hemish ve Stephen William’ kralın Prensesi barış için gönderdiğini ve Mac Andrew’in çiftliğnde buluşacağını söyler. Ama İngilizler tuzağa düşürülür ve hepsi öldürülür. Wiilam İsabella’nın yanına gider. Mac Andrew çiftliği denince mesajını aldığını, anlattığı çocukluk hikayesini ve Mac Andrew çiftliğni hatırladığını söyler. Onu gördüğü zaman mutlu olduğunu söyler, İsabella ona “beni gördüğünde onu görüyorsun” der. Böyle hissettiği için özür diler çünkü kendi kocası sevmiyor ve bunun içinde İsabella ona çocuk vermiyordur. Ona İskoçya’nın kralı sensin der. Bunun üzerine William onu Kral Edward’ın yüzünden sevemeyeceğini söyler. Ertesi sabah hoşça kal der ve yola çıkar. İskoçya’nın soyluları William’la barış için buluşmak isterler. Kendilerinin onun yanında olduğunu, kralıntarafında olmadıklarını söylerler. William gitmeye karar verir. Hamish gitmemesini onu tuzağa düşürdüklerini söyler ama William "tanrım ülkem için ölmemi istiyorsa ölürüm"diyerek gider Yolda stephen’a bıçağını, Hamish’e de kılıcın verir.Robert Bruce William’ın geldiğini, kılıcını olamdığını, onun cesur yürek olduğunu söylerWilliam içeri girer Robert Bruce’u görür.O anda iki adamda aynı tabloyu görüyordur. “Özgür İskoçya"O saniyelerde her yerde İngiliz askeri belirir.Robert Bruce bu plandan haberi olmadığını haykırır. Onu bir hayvan gibi bağlar ve Londra’ya götürürlerO sıralarda kral Edward oldukça hastadır. Sadece gözleriyle konuşabiliyordur. İsabella onu görmeye gider ve kulağına hepsinin bir gün öleceğini, William’ın da yarın öleceğini ama William Wallance’in kanını taşıyan çocuğun içersinde büyüyeceğini fısıldar. William Wallance 23 Ağustos 1305’te büyük bir kalabalığın ortasında yavaş yavaş öldürülür. Özür dilemesi için vücudunun her parçasını keserler. Hayatının son saniyelerinde Hamish’in, Stephen’in ve onların arkasında Murron’u görür. Bir anlığına kendini güçlü hisseder ve “özgür olacağız” diye bağırır.
 
M

mavibalina2012

Guest
"Ne kadar uzun sırıklara sahip olursak olalım, kendi ayaklarımızla yürürüz." Montaigne
CESUR YÜREK UNUTULMAZ REPLİKLER
William Wallace: İskoçya’nın evlatları! Adım William Wallace!
Bir Asker: William Wallace’ın boyu iki metredir.
William Wallace: Evet, duydum. Bütün düşmanlarını öldürüyormuş. Kendisi burada olsaydı gözlerinden ateş saçıp düşmanlarını yok ederdi, arkasından çıkan şimşekle onları yakardı. Ben William Wallace’ım ve bugün burada diktatörlüğe meydan okumaya gelmiş bir İskoç ordusu görüyorum. Özgür insanlar olarak savaşmaya geldiniz. Özgürlüğünüz olmazsa ne yapabilirsiniz? Savaşabilir misiniz?
Bir Asker: Onlara karşı mı? Hayır! Buradan kaçıp yaşarız.
William Wallace: Evet, savaşırsanız ölebilirsiniz. Kaçarsanız biraz daha yaşayabilirsiniz. Ama bundan yıllar sonra yatağınızda ölümü beklerken, o yaşadığınız günleri bu günle değiştirmeyi hayal edeceksiniz. Bu fırsatı düşleyeceksiniz ve bu günlere dönüp şunu söylemek isteyeceksiniz. Hayatlarımızı alabilirler! Ama özgürlüğümüzü asla elimizden alamazlar! Özgür İskoçya’ya!!!
İngiliz Prensesi’nin Adamı: Bu adam yalan söylüyor majesteleri, sizi kandırmasına izin vermeyin!
William Wallace: Ben yalan söylemiyorum ve kimseyi de kandırmadım!
William Wallace: İsterseniz Fransızca da konuşabiliriz
Fredooooom!
Özgürlüüük!
Herkes ölür ama herkes gerçekten yaşayamaz.
İngiliz tarihçiler benim bir yalancı olduğumu söyleyecekler ama tarih, kahramanları asanlar tarafından yazılıyor
 
M

mavibalina2012

Guest
Arkadaşlar sitede farklı paylaşımlara da yer vermek istedim. Bu amaçla izlediğim filmlerden özetler ve unutulmaz repliklere yer vereceğim. Geçen hafta bu konuyla ilgili paylaşımları olan arkadaşımızın önerisi ile "İÇİMDEKİ DENİZ" adlı filmi de izledim paylaşımlarımı yazacağım. Amacım filmleri izleyen arkadaşlara bir kez daha hatırlatmak izlemeyen arkadaşlara da tavsiyem lütfen filmi izledikten sonra özeti okusunlar...
Bu filmi izlediğimde hemen aklıma bilmem izlediniz mi Hindistan yapımı "Guzaarish" geldi film içerik olarak çok benziyor ama ilk çekim İçimdeki Deniz ve son dönemlerde yıldızı parlayan muhteşem oyuncu Javier Bardem bu filmde adeta döktürmüş.
 
M

mavibalina2012

Guest
İÇİMDEKİ DENİZ
Puanı 9.0/10
IMDB Puanı 8.0/10
Toplam Oy: 450 kişi oy verdi
Yapım: 2004 - İspanya, Fransa, İtalya,
Tür: Biyografi, Dram
Süre:125 dakika
Yönetmen:Alejandro Amenábar,
Oyuncular: :Javier Bardem, Belén Rueda, Lola Duenas, Clara Segura, Celso Bugallo, Alberto Amarilla, Francesc Garrido,
Joan Dalmau, Tamar Novas, Federico Pérez Rey, Josep Maria Pou, Nicolás Fernández Luna, Mabel Rivera, Andrea
Occhipinti, Alberto Jiménez
Müzisyen :Alejandro Amenábar, Luz Casal
Görüntü Y.:Javier Aguirresarobe,
Senaryo:Alejandro Amenábar, Mateo Gil,
Yapımcı:Alejandro Amenábar, Fernando Bovaira, Emiliano Otegui
FİLMİN ÖZETİ
Alejandro Amenabar'ın yönettiği ve senaryosunu Mateo Gil ile birlikte Ramon Sampedro'nun gerçek hikayesinden yola çıkarak yazdığı enfes film İçimdeki Deniz. 26 yıldır yatağa mahkum bir adamın ötenazi hakkı için ailesine, topluma ve kanunlara karşı yaptığı özgürlük mücadelesini anlatan bir film. Yaşamanın bir zorunluluk değil seçim olması gerektiğini, aslında gözlerinde ölme isteği görmediğimiz bir adam anlatıyor bize. Kendinle ilgili yapman gereken her şeyde başkalarına muhtaç olman ne büyük acizliktir.Bu duruma gelmek ne tür bi adalet böyle.Sadece nefes alıp,konuşabilen,yemek yiyen ve duyguları olan çok değişik bir bitki türü.Hayat bazen çok acımasız olabiliyor .. Ve böyle bir durumda 'onurlu' bir ölümü seçmek,bir bitki gibi yaşamaktan çok daha erdemli bir davranış.Yaşamak nasıl bir özgürlük ve haksa,ölümü seçmekte aynı şekilde.Bir tercih meselesi.Bunu tek başına yapamayacak olmak büyük bir zavallılık.Öyle ki,kendini öldürmek için hukuki bir mücadeleye girmek zorundasın.Tüm bunları toplayıp,yatakta geçirdiğin zamanla eşitlediğinde gerçekten büyük bir acizlik abidesi oluyorsun...Tek istenen şey,ölüm.Ve onunla birlikte vazgeçilemez okyanus ve sevdiğin kadının kokusunu hissetmek.Yatak seni tüm hayatından mahrum etti.Her şey bir kabus ve ölümle sonlanacak bir hapis hayatı . Mahkemeye gidebilmek için revize ettirdiği tekerlekli sandalyesine boyunluk yaptırmasının sebebi olarak boynu kırılırsa öleceğini söyledikten sonra bu sözüyle dalga geçen bir adam, çünkü zaten amacı ölümü seçebilmek. Çok akıllı ve insanları çok iyi algılayabilen, insanların yaşam hevesi bulmak amacı ile ona yaklaşabileceğini bilen bir adam... Kaçamadığı ve insanlara bağımlı olduğu için gülümseyerek ağlamayı öğrenmiş bir adam...Hala dünyanın bir çok ülkesinde yasak olan ötenaziye yardım edenlerin cezalandırılmasına karşın intihara teşebbüs edip kurtulan insanlara hiçbir ceza verilmemektedir. Oysa ikisinde de insanın canına kast var ve intiharı başaramayacak durumda olan insanlara yardım edilmesi yasak çünkü kanunlarca bedenleri devlete ait...Filmde sorgulanan başka bir çelişki ise sevdiğimiz insanlar için doğru olduğunu düşündüklerimizi değil de onların bizden istediklerini yapabiliyor muyuz? Aslında Ramon'u gerçekten seven ona ölmesi için yardım edendir. Çünkü o artık yaşamak istemediğinden emindir, en değerli özel mülkünden vazgeçer... Yaşamak için ölür...Geçirdiği kazanın ardından tek dileği yaşamının itibarlı bir şekilde sona ermesi olan Ramon’un kafası, iki kadın yüzünden karmakarışık olur. Avukatı Julia Ramon’un kendi dilediği şekilde yaşamına son verme hakkı için mücadele verirken, Rosa onu hayatın yaşanmaya değer olduğuna ikna etmeye çalışmaktadır. Ve Ramon, hayatındaki bu iki kadından gerçekten kendisine aşık olanı sayesinde büyük yolculuğuna karar verir.
 
M

mavibalina2012

Guest
FİLMDEKİ UNUTULMAZ REPLİKLER
Pekala, bir bakalım. Ölmek istiyorum, çünkü hayat benim için... Şu haliyle...Pek de yaşamaya değer değil. Böyle bir hayatın yaşamaya değer olmadığını söylemek, diğer felçlileri gücendirecekse de, bunu anlarım. Ama kimseyi yargılamam. Ben kimim ki o yaşamak isteyen insanları yargılayayım? Dolayısıyla, beni ve ölmem için bana yardım edecek olan kişiyi de yargılamamanızı istiyorum.
Ölüm daima vardı ve daima da olacak.
Sonunda hepimiz onu bulacağız.
Hepimiz. O bizim bir parçamız.
Ölmek istediğimi söylememe neden bu kadar şaşırıyorlar? Bu sanki bulaşıcıymış gibi...
Avukat bayan: Sonunda mahkemeye gidersek, size sakatlığınıza karşı neden başka alternatifler aramadığınızı soracaklardır. Neden tekerlekli sandalyeyi reddediyorsunuz?
Ramon: Tekerlekli sandalyeyi kabul etmek, özgürlüğümün kırıntılarını kabul etmeye benzeyecektir. Bakın, şurada oturuyorsunuz, 2 metreden yakınımda...2 metre dediğiniz nedir ki? Bir insan için hiç de önemli sayılamayacak bir mesafe. Pekala, benim içinse, size ulaşmak ve dokunabilmek için gerekli olan o iki metre, olanaksız bir seyahat...
Bir hayal... Bir rüya...
İşte bu yüzden ölmek istiyorum.
Papaz-Ramon, dostum. Bir hayatı yok eden özgürlük, özgürlük değildir.
Ramon- Ve özgürlüğü yok eden bir yaşam da, yaşam değildir.
Temsil ettiğiniz kurum, idam cezasını kabul etmiş ve bunu yüzyıllar boyunca, onun
istediği şekilde düşünmeyenlere büyük bir keyifle uygulamışken, sizin benim yaşamımla
bu kadar ilgileniyor olmanız beni oldukça şaşırtıyor.
Eğer kaçamıyorsan,tamamen başkalarına bağımlıysan,gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun .Bozulmuş ve biçimsiz bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum.
Bir baba için oğlunun ölmesinden daha acı tek şey,oğlunun ölmek istemesidir...
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Eğer kaçamıyorsan,tamamen başkalarına bağımlıysan,gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun...

Gülümseyerek ağlamayı öğrenmek? Bunu en çok da anneler yapmaz mı? Gözyaşlarını içine akıtan anneler...Yavruları üzülmesin diye ağlamak istediği halde ağlayamayan anneler...Gözleri gülmek isterken içleri kan ağlayan anneler...konuyla ilgisi yok biliyorum ama bu cümle çok ilgimi çekmişti o yüzden...

İçimdeki Deniz hayatım boyunca unutamayacağım ve iyi ki izlemişim dediğim filmlerden...
 
M

mavibalina2012

Guest
Hazır "İçimdeki Deniz" ile "Guzaarish" filminin konularının yakınlığından bahsetmişken Guzaarish'in özetini de göndermek istedim. Özetler benden yorumlar sizden olsun. Umarım bu filmi de izlersiniz iyi seyirler.
 
M

mavibalina2012

Guest
GUZAARİSH
Yapım: 2010 - Hindistan,
Tür: Aile, Dram, Romantik,
Süre: 126 dakika
Yönetmen: Sanjay Leela Bhansali,
Oyuncular: Aishwarya Rai, Hrithik Roshan, Aditya Roy Kapoor, Sanjay Lafont, Ash Chandler, Suhel Seth,
Swara Bhaskar, Vijay Crishna, Achint Kaur, Monikangana Dutta, Priyanka Bose, Shernaz Patel, Makrand Deshpande,
Mahabanoo Mody-Kotwal, Nafisa Ali,
Müzisyen : Sanjay Leela Bhansali,
Görüntü Y.: Sudeep Chatterjee,
Senaryo: Sanjay Leela Bhansali, Bhavani ıyer,
Yapımcı: Sanjay Leela Bhansali, Acropolis, Siddharth Roy Kapur, Ronnie Screwvala, Zarina Mehta, Deven Khote,
FİLMİN ÖZETİ
Ethan Mascarenhas sihirbazlık konusunda çok iyi olmasına rağmen talihsiz bir olay sonucu hastalanır. Yaptığı bir gösteri sırasında arkadaşının hışmına ve kıskançlığına maruz kalarak oyuna getirilir ve havuza düşerek felç kalır. Sihirbazlık onun tutkusudur ve bu konuda kitap yazmaya başlar. Kıskançlık duygusunun kontrolden çıktığında nelere sebebiyet verdiğini, bir hayatı nasıl alt üst ettiğine şahit olduğumuz bir film. Ethan, sihirbazlık gösterileriyle insanları kendine hayran bırakan,baktığınızda yüzünden neşesi okunan ve sizleride gülümseten bir kişilik. Birgün, kendisine tuzak kurarak felç olmasını sağlayan arkadaşının oğlu yanında hizmetçi olarak çalışmak ister. Amacı hizmetçilik değil aslında sihirbazlık öğrenmektir ve Ethan'da ona sırlarını öğretir. Delikanlı başlarda kim olduğundan bahsetmez ama sihirbaz onun kim olduğunun farkındadır aralarında gelişen dostluk sonrasında delikanlı üzülerek kimliğini açıklamaya çalışır o daha cümlesine başlamadan yaşam felsefesi affetmek olan Ethan kim olduğunu bildiğini itiraf eder.Geçirdiği kaza sonucu tüm vücudu felç olan bir insanın yaşayacağı zorlukları Ethan o kadar güzel yansıtmış ki izlerken duygulananmamak için insanın taştan bir kalbinin olması lazım..Yüzündeki gülümseme tıpkı sihirleri gibi gözlerinin içine yansımış.Halen makinelere bağlı bir şekilde yaşayan Ethan bir süre sonra bu şekilde yaşamak istemez ve bir karar verir. Ötenazi istemektedir, doktorunun sağlığının günden güne bozulduğunu sürekli problem yaşadığını ve her geçen gün sağlık sorunlarının artmasını anlatması da mahkeme yetkililerini kararlarından vazgeçirmez. Mahkeme sihirbazın teklifini diğer insanların da böyle talepleri olursa diye reddeder ama Ethan hukuk mücadelesini bırakmamaya kararlıdır. Güzeller güzeli Sofia,12 yıl boyunca hasta bir adamın eli,kolu,ayakları nerdeyse hayatla tüm bağı olmuş,onun için kendi hayatından bile vazgeçmiş bir kadın.. Aishwarya Rai yine güzelliği ile göz kamaştırmayı başarıyor,özellikle dans ettiği sahnede bi şahane..Çok fazla dans gösterisi olmayan bir film ama olan sahneler bile yetiyor..Müzikler ayrı bir güzellikteydi ve hepsi kulağa çok hoş geliyordu..Filmin Goa'da geçtiği müziklerdeki latin ezgilerden anlaşılıyor. Hindistan uzunca bir süre İngiliz sömürgesinde olduğu için Hintçe ve İngilizce karışık konuşuluyor.Birçok zorlukla mücadele eden Ethan Sofya ile evlenip tüm sevdiklerini de davet ettiği Son Gece Veda partisi düzenleyip kendisine o güne kadar emeği geçmiş tüm tanıdıklarına teşekkür edip onlarla vedalaşır.
Filmde beni en çok etkileyen sahneler sihirbaz gösterilerin haricinde"WHAT A WONDERFULL WORLD" şarkısı bu kadar mı güzel söylenir? Sofya'nın piste çıkarak ettiği dans, çatıdaki delik yüzünden akan yağmur suyuyla önceleri Ethan'ın burnuyla oyunlar oynaması ancak suların gittikçe şiddetlenmesi nedeniyle çaresiz kalan sihirbazın ev halkına bağırması ancak onların kendini duyamaması nedeniyle içsel öfkesi ve çaresizliği sabah bunu farkeden Sofya'nın çırpınışları, eğittiği sihirbazın arkadaşının oğlu olduğunu açıklaması ve muhteşem veda partisi...
UNUTULMAZ REPLİKLER
"Tanriya inancim sonsuzdur peder. Onunla tanismaya can atiyorum."
"Hayat cok kisa dostlar, fakat hissederek yaşarsanız yeterince uzun. O yuzden yikin kurallari, cabucak affedin en derinden sevin ve sizi gulumseten hic bir seyden pismanlik duymayin."
"Omar: İlk hileniz para yağmuru muydu? Ethan: hayır, annemim yüzündeki tebessüm. işte ilk sihrim buydu.."
"Dünyadaki son gününü kutlamak işte ben buna parti derim."
 
M

mavibalina2012

Guest
CAN DOSTUM (Good Will Hunting )
Yönetmen: Gus Van Sant
Oyuncular Robin Williams, Matt Damon, Ben Affleck, Stellan Skarsgård, Minnie Driver
Tür: Drama
Yapım Yılı: 1997 (126 dk)
Vizyon Tarihi: 1 Mayıs 1998 Cuma
Senaryo: Matt Damon, Ben Affleck
Yapımcı Firma: Be Gentlemen Limited Partnership
Yapım Ülkesi: ABD
Orijinal Dil: İngilizce
Orijinal Adı: Good Will Hunting
Dağıtıcı Firma: WB
FİLMİN ÖZETİ
Vahşi, karizmatik, inanılmaz parlak zekalı, tamamen isyankar. Bunlar Matt Damon'ın canlandırdığı Will Hunting'i tanımlamanın sadece birkaç yolu. Sorunlarla dolu bir işçi mahallesi olan South Boston'da, Will de diğer arkadaşları gibi sıradan işlerde çalışıp bir türlü sokak kavgalarından kendini alıkoyamaz ve başı derde girer. Hapise düşmek üzere olan Will'i bu durumdan kurtarabilecek tek kişi onun yeteneklerini farkeden, okulun profesörlerinden Sean McGuire'dır. Aralarında bir anlaşma yaparlar ve bu zamanla çok özel bir dostluğa doğru yol alırlar.Hiç üniversiteye gitmemiş üniversitede yaptığı hademeliği saymazsak, sahip olduğu üstün hafıza yeteneği sayesinde okuduğu herşey beynine kazınır adeta belleği sayesinde belirsiz tarihi olayları hatırlayıp, Nobel ödüllü profesörlerin zorlandığı matematik problemlerini neredeyse anında çözebiliyor Will Hunting. Onunda korkuları vardır. Çözümleyemediği sorunlar, adını bilmediği genel anlamda tabi. Kendine fazlasıyla özgüven aşılamış bir o kadar da İdealist ben yaparım ve bilirim gibi diyor kısaca.Onunda evcil acıları vardır. İnkar edilmesinin onları yok edilmez kılmadığı gibi.Kesinlikle sayısal insan.Ve İki adet prof. vardır filmde biri hayat ile savaşan sayıların üstünlüğünün tartışılamaz olduğuna kendini inandırmış katı bir Hoca onun hademelik yaptığı Üniversitede onu keşfeden.Diğeri ise hayat ile tam olarak olmasada barışık olan mütevazi bir psikologdur.Her ikisinin çocukta farklı algılamaları vardır tabi.Matematikçi Prof. onun kesinlikle bir dahi olduğunu düşünür.Belkide kendi başaramadıklarının başarılacağını sezmesi onun ümididir, belki de onun kişiliğinde sezdiği sorunlar ile kendisinin baş edemeyeceğini bildiği için diğer psikolog Prof. ile ileitşime geçer. Psikologdan yardım istemek zorunda kalmaktan bile nefret eder aslında.Diğer psikolog ( Robin Williams) Will Hunting'in dahi olduğunu kabul etmekle beraber bilmedikleri olduğunu da düşünür ve bunu onunda kabul etmesi gerektiğini ona anlatmaya çalışır. Çocuğa yön vermek ile yönlendirmek arasında fark olduğunu kararlarında özgür olması gerektiğini aksi halde çocuğun çektiği acıların kendisine de acı vereceğini söyler. Prof. çocuğa belkide 5 dakikalık bir sohbet esnasında çektiği acıların kaynağını görebilmesinin ipucunu verir.Will Hunting gene sıradan bir terapi için geldiğinde Prof. onu anlamadığını hiçbir zamanda anlayamayacağını düşünürken Prof. ona tekrar bir hayat ışığı niteliğinde sözler sarfeder.'Bütün bunlar, senin hatan değil'' der.Yani insanın sahip olduğu üstün yetenekler ve bunlara ek olarak sahip olacağı bütün yetenekler onun kendisiyle beraber beslediği acıları yok kılmayacaktır ve bu insanın hatası değildir.Buna elbette üzülmek gerekir fakat bütün bunların bizim hatamız olduğunu düşünüp yersiz bir kahır sahibi olmamalıyız.Tek umudu, onun duygusal mücadelesini takdir eden üniversite profesörü ve terapisti rolündeki Roin Williams.Psikoloğu mutlaka matematik dehası olması gerekmediğini hayatta onu mutlu edecek ne ise ona koşmasını ister bu karmaşık problemlerle boğuşmasını gerektirse bile...Bunun üzerine genç daha önce de iş tekliflerine başvursa hatta severek kabul edilse bile bu adını bile bilmediği matematik sorularını çözüme kavuşturmaktan hoşlanmadığından emindir ancak matematik profesörünün kendisi için yaptıklarını ve mahkemeye dava için gönderilecek dosyayı da düşünerek bir kez daha iş için başvuru yapar. Mahalledeki yakın arkadaşları öteden beri onun buraya layık olmadığını kendilerinin böyle yeteneklerinin olsa hiç düşünmeden bu semtten ayrılacaklarını ancak onların şanslarının olmadıklarını belirterek Will'i etkilemeye çalışıyorlardır ancak bunda başarılı olamıyorlardır şimdi arkadaşlarının iş başvurusunu duyunca ona sürpriz yaparak beraberce onardıkları arabayı hediye ederek onu desteklerler. Psikolog kendisin de hayatını bu genç arkadaşına açarak onun güvenini kazanır. Ona amacının mahkemeye dosya götürüp aklanmasını sağlamak değil yardım etmek istediğini yineler ve hayatında çektiği acıların sebebinin kendisinden değil yaşam şartlarından kaynaklandığını ailesi tarafından terk edilmesini bilinçaltına yerleştirdiğini ve terkedilme korkusunu aşması için korkularından vazgeçerek sevdiği kıza şans tanımasını, suçluluk duygusunu yenmesini, hayatta bazı değerlerin ve fırsatların insanın önüne bir kez çıkacağını o yüzden kararlarını iyi vermesi ve sonuçlarına katlanması gerektiğini kendi yaşamından da kesitler koyarak anlatarak Will'in yaşamını yeniden yapılandırmasında katkı sağlar...Psikologuna gün geçtikçe bağlanan genç görevinin sonlanması nedeniyle eşyalarını toplayan doktoruna onunla tekrar kavuşmak vaadiyle vedalaşmaya geldiğinde yazdığı mektubu profesörün posta kutusuna atar kutuda işe girmek istemediğini belirterek kararının sevdiği kızla birlikte olmak olduğunu belirtip yola koyulur.
UNUTULMAZ REPLİKLER
“Yıllardır her sabah arabayla gelip seni evden alıyorum, bir şeyler içiyoruz, takılıyoruz. Ama bunca yıldır günümün en güzel bölümü arabadan inip kapına gelene kadar geçen 10 saniyeydi. Çünkü diliyorum ki, bu defa kapını çaldığımda orda olma. Gitmiş ol. “Hoşçakal, sonra görüşürüz” olmadan. Hiçbir şey olmadan.. Sende hiçbirimizde olmayan bir cevher var. Beni boşver, ben hayatım boyunca böyle kalacağım. Bu yüzden, 20 yıl sonra hala burada yaşıyor olursan yemin ederim seni öldürürüm.” (Chuckie Sullivan-En yakın arkadaşı)
"Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Önemli olan bu. Dünyadaki her şeyi bilebilirsin ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir. “
“Çünkü başına gelen ilk şey onu sevmesi gereken kişiler tarafından terk edilmek oldu. İnsanları kendisine yaklaşmaya fırsat vermeden uzaklaştırıyor. Buna savunma mekanizması denir.”
“Belki büyük bir fırtınanın ortasındasındır. Dalgalar küçük kayığının üzerinden geçiyordur. Küreklerin kırılmak üzere. Belki de yapman gereken kayıktan inmek. ”
"Sana kadınları sorsam neleri sevdikleri hakkında bir sürü şey sayarsın. Belki birkaç kere yatmışsındır da. Ama bir kadının yanında uyanmanın ve mutlu olmanın ne demek olduğunu söyleyemezsin. Sana savaşı sorsam Shakespeare’den bahsedersin değil mi? Ama hiç savaş görmedin. En yakın dostunun, kafası kucağında son nefesini verirken sana nasıl baktığını görmedin. Sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. Ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. Sana gözleriyle hükmedecek birini hiç görmedin. Tanrı’nın seni cehennemden kurtarması için indirdiği meleğin o olduğunu hiç düşünmedin. Onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. Bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı..."
"Bazen senle hiç tanışmamış olmayı diliyorum. Çünkü tanışmamış olsaydık, geceleri yatarken dünyada senin gibi biri olduğunu bilmeden uyuyabilirdim.”
 
M

mavibalina2012

Guest
CAN DOSTUM (FRANSIZ YAPIMI)
Yönetmen: Olivier Nakache, Eric Toledano
Oyuncular François Cluzet, Omar Sy, Anne Le Ny, Audrey Fleurot, Clotilde MolletTür: Komedi
Yapım Yılı: 2011 (112 dk)
Vizyon Tarihi: 11 Mayıs 2012 Cuma
Senaryo: Olivier Nakache, Eric Toledano
Yapımcı Firma: Quad Productions
Yapım Ülkesi: Fransa
Orijinal Dil: Fransızca
Orijinal Adı: Intouchables / Untouchable
FİLM ÖZETİ
Geçirdiği kazadan sonra felç olan zengin aristokrat Philippe, cezaevinden çıkmış Driss’i bakıcısı olarak işe alır. Herkes Driss’in bu iş için uygun olmayacağını düşünürken, Philippe O’na inanır ve bir şans verir. Dünya dursa yan yana gelmeyecek olan bu iki karşıt dünya görüşünün çarpışmasının ve zamanla çılgın bir dostluğa dönüşmesinin, insanı derinden etkileyen hikâyesi. Fasli bir arap ve Fransiz aristokrat Philippe arasinda geçiyor .''Benim asıl engelim tekerlekli sandalyeye sahip olmam değil; onsuz olmam.'' !!!! Intouchable yani Turkce adiyla Dokunulmaz mukkemmel bir dram filmi aslinda biraz esprilerle harmanlanmis tamami gerçek bir hikaye.Fasli bir arap ve Fransiz aristokrat Philippe arasinda geçiyor .Öyle bir film ki bu insanı hem güldüren hem düşündüren...Müzikleriyle, karekterleriyle, oyunculuklarıyla hayata bambaşka açıdan baktırıp hem güldürüp hem ağlatmanın kısaca tüm duyguların dozu harika ayarlanmış gerçek bir hikayeden alınmış harika bir film. Engelin aslında bizim düşüncelerimizde olduğunu ve mutluluğun her anın içinde olduğunu anlatıyor bizlere. Balotelli tipiyle sert bir görünüme sahip olan Driss'in, aslında renkli bir karakter olması ve Omar Sy'ın bunu canlandırmasına hayran kaldım. Hüzün ve mutluluğu bir arada buluyorsunuz iki karakter birbirinin yaşama şeklini etkiliyor.Şehrin varoşlarındaki sefil mekânlarda barınan bol çocuklu, parasız aileler… Uyuşturucu, hırsızlık gibi suçlara bulaşmış aile bireyleri… Yoksulluğun ve eğitimsizliğin kol gezdiği sokaklarda serserilik eden işsizler… Ve büyük ihtimalle göçmen olan siyah derililer! Bunlar, beyaz kibirle yansıtılan ‘ikinci sınıf’ vatandaş profilinin kabataslak ayrıntıları. Birinci sınıf vatandaş için ilk özellik, bol para! Onun getirisinde değerli tablolar, Faberge yumurtaları, klasik müzik tutkusu, pahallı arabalar ve zenginliğin tüm ihtişamını taşıyan binalar... Bütün bu ayrıştırıcı figürlerin ortasında iki farklı sınıftan, iki ayrı kültürden ve iki ayrı ırktan insanın beyinsel yakınlaşması mümkün mü? Beyinler, sınıfsal konumları bir yana bırakıp, salt insan olmanın bilinciyle birbirlerine ‘Can Dostum’ diyebilmenin derinliğine inebilmeyi başarmışlarsa mümkün olmaması için hiçbir engel yok! Trafik kurallarının tamamını çiğneyerek, son sürat ilerleyen bir araç… Peşine düşen polisler ve bu hengâmeden keyif aldıkları her hallerinden belli olan iki adamın tutuştukları bahis! Yol kesen polislerin eskortluğundan gelinen hastane kapısında noktalanan bu hızlı açılış sahnesinden ihtişamlı bir odada iş başvurusu için bekleşenlere geçiş yaparak başa saran öykü, dramın ve komedinin iç içe geçtiği bir akıcılıkla ilerler. Amacı, sadece işsizlik sigortasına delil sunmak olan Driss ile kendine dürüst ve çılgın bir bakıcı bulmanın mutluluğunu yaşayan boyundan aşağısı felçli zengin Philippe arasındaki ilişki geliştikçe, içeriğinin ana teması olan dostluk da daha iyi açığa çıkar. Tabii, ‘Acaba Philippe muhtaç olmasaydı aynı yakınlık yaşanır mıydı’ sorusunu düşündürerek! Fransa’da 19 milyon rakamıyla, tüm zamanların en çok izlenen üçüncü filmi olmayı başaran CAN DOSTUM/INTOUCHABLES, Almanya, Kore, İtalya ve İspanya’da da yoğun ilgiyle karşılaşmış. Omar Sy’e César Ödülleri'nde ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırmış. İngilizce dışında yabancı bir dilde tüm zamanlarda en fazla gişe hâsılatını elde eden yapım olarak sinema tarihine geçen film, gerçek bir hikâyeden uyarlama. Olivier Nakache ve Eric Toledano'nun yönetmenliğinde çekilen CAN DOSTUM filminin senaryosu, 2003 tarihli bir belgesele konu olan, felç geçirip hayatının geri kalanını tekerlikli sandalyede geçirmek zorunda kalan varlıklı Philippe Pozzo idi Borgo'nun hayatından yola çıkılarak yaratılmış. Sınıf farklılıklarından kaynaklanan tüm çatışmaları, sosyal gerçekleri ve entelektüel saplantıları eleştirerek işçi-işveren konumundaki iki insan arasındaki ilişkiyi doğal bir dille irdeleyen CAN DOSTUM filminde ayrıca sanattan siyasete her alanda eleştiri mevcut. Dört saat süreyle Almanca opera dinlemenin saçmalığından, beyaz zemin üzerine kırmızı leke görünümündeki tabloya 41 bin beş yüz Avro vermenin züppeliğine uzanan bu eleştiri çizelgesinde üst tabaka insanların ‘özenti’ tavırları başarıyla vurgulanmış. ‘Elemanın burnu kanamış’ diyerek tablonun tanımını basite indirgeyen Driss’in gelişigüzel fırça darbeleriyle yaptığı resme 11 bin Avro değer biçilmesi de ‘sanat’ kavramının yapıttan ziyade pazarlama taktiğiyle değerlendirildiğinin net göstergesi! Birinci sınıf vatandaşlardaki aile kavramının bozukluğuna karşın ikinci sınıf zenci ailesinde sigaranın anneden gizli içilmesi, aile içi dayanışma gibi ayrıntılar da konunun içindeki insani değerler. Hitler’le dalga geçmeyi de ihmal etmeyen CAN DOSTUM, klasik müziğin ünlü eserlerinin ikinci sınıflar için taşıdığı anlamları gösterirken oldukça komik özdeşleştirmeler yapmış. İşsizlik Sigortası Kurumu’nun telefon bekleme müziği, Tom-Jerry çizgisi, porno filmler, kahve reklamı ve nihayet müziğiyle koşuşturan çıplak insanları hatırlatıp ‘zampara adam’ damgası yiyen Bach… Bunların hepsini, ikinci sınıf vatandaşları klasik müziklerle tanıştıran birer araç olarak anan film, aynı zamanda Fransa’nın kuzey bölgesine kafayı takmış. Buradaki kadınların çirkinliğini Driss’in esprileriyle dile getiren senaryo, bölge erkeklerinin de içip içip kadınları dövdüğü gerçeğini aynı yöntemle saptıyor. ‘Kadınlar, erkeğin nasıl göründüğünü umursamaz; sadece para ve güvence ister’ sözleriyle kadınları, erkeklerin gerisine çektiğini gösteren yapımda ‘kadın’ kavramının da ikinci sınıf vatandaş haline getirildiği gerçeği gün gibi meydanda! Uzakdoğulu kadınları fahişe rolü için uygun gören film, seksi Fransız bayanlara da lezbiyenlik etiketini uygun bulmuş. Yaşı 15 olanlar zaten Justin Bieber kılıklı gençlerle sürtmekle meşgul… Canı çektiğinde özel uçağına atlayıp yamaç paraşütü yapmaya gidecek kadar çok olan parasının gücüyle hastalığını arka plana atan bir adamın hayatındaki tek eksik olan dostluğu, açık sözlü ve samimi bir zencide bulmasının öyküsü olan CAN DOSTUM, sonuç itibariyle keyifli ve akıcı bir film.
UNUTULMAZ REPLİKLER
filmde philippe kendisine driss'i kötüleyen birisine
"bazen benim elimi kullanabildiğimi düşünüp telefonu uzatıyor, bu çok hoşuma gidiyor''
''benim asıl engelim tekerlekli sandalyeye sahip olmam değil, onsuz sahip olmam..''
''driss: bence bach bu besteler sayesinde bir çok kadınla beraber olmuştur. 18.yy'ın barry white'ymış adam''
 
M

mavibalina2012

Guest
Arkadaşlar aslında filmlerde tamamen aynı türden seçim olursa pek tercih etmem ama neticede güzelse güzeldir tartışmaya değmez. Ben burada yazdığım filmlerden en fazla Cesur Yürek filmini sevdim. Konusunda dram, kahramanlık, sadakat, cesaret birçok ögeyi barındırıyor.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst