Genç Adam

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Gözlerini birdenbire açtı genç adam. Aslında korkutucu bir biçimde bile denebilir. Ve fakat sonrasında, genç adamın koyu yeşil gözlerindeki sevgiyi gören bir insanın ise içinin ısınmaması neredeyse imkânsız. Yatağında doğrulmadan önce dışarıya bir kulak kabarttı genç adam. İlkbahar artık kendini iyice belli ediyordu. Bu kuşlar hayli şımarmıştı.! “Bu saatte bu kadar çok kuş niye cıvıldayıp durur ki?” diye düşündü. Cevabını ise önemsemeden kendisine göre daha önemli olan konuya döndü; derin bir nefes daha aldı. Evet, tahmininde yanılmamıştı. Ev mis gibi kokuyordu. Genç adamın karnı iştahla guruldadı. Anlaşılan annesi, bir tanecik oğluna yine börekler, poğaçalar yapmıştı.

Genç adamın en sevdiği öğün kahvaltılardı. Değiştirmek zorunda kalmadığı birkaç alışkanlığından biriydi kahvaltılar.. Hızla yatağından doğrulup her karışını ezbere bildiği odasında emin adımlarla yüzünü yıkayıp annesinin yanına gitti. Sevdiği ilk kadının, kendisine gülümseyen şefkatli bakışlarını neredeyse görür gibi sofraya oturdu. Aslında kazadan sonra annesini görmediği iyi bile olmuştu çünkü annesinin ona her bakışında kahrolması genç adama kendini hiç de iyi hissettirmiyordu. Ve en azından bunu gözleriyle görmektense sadece hissetmeyi tercih ediyordu. Çünkü bazen annesinin üzüntüsü elle tutulacak kadar somutlaşıyordu. Yani kötünün iyisi… Annesi her zamanki gibi güçlü bir ses tonuyla oğluyla konuşmaya başladı bir yandan oğlunun önüne yiyeceklerini yığarken ve ona çay koyarken. Sesi neşeli çıkıyordu. Genç adam annesini ilgiyle dinlerken bir yandan da sesindeki tınılardan hissettiği duyguları çıkarıyordu. Bu bir süredir sevdiği bir uğraştı ve kafasını kurcalayan soruya yine adamakıllı bir cevap bulamadı; kazadan önceki hali mi daha kördü şimdiki hali mi daha kördü acaba? Genç adam kafasında bunları düşünürken annesi kendince en zevkli kısma gelmişti; aile içi son dedikodular. Hal böyle olunca da tabi öncelik genç adamın yeni evlenen kuzenine geliyordu. Genç adam annesinin sesinin başlarda neşeli çıktığına karar verdi ama sesi sonlara doğru gittikçe düşmüş ve en sonunda hüzünlü bir tını almıştı. Demek annesi “Nerden de açtım bu konuyu?” diye düşündüğü bir alana girmişti yine. Birbirini seven iki insanın evlenip mutlu olması..

Aslında genç adam kendini bile şaşırtacak kadar olgun karşılamıştı her şeyi. 22 yaşındaydı. Tıp okuyordu. İlerde cerrah olmak istiyordu. Üstelik genç yaşına rağmen deli gibi sevdiği dünyalar güzeli bir kız da vardı, kendi fakültesinden. Aynı bölümün öğrencisiydiler. Hem filmlerdekinin aksine aileler de birbirine bayılıyordu. Genç adam kıza her ne kadar sormaya cesaret edememişse de okuldan sonra onunla evlenmeyi hep düşlüyordu. Hatta çocukları olursa diye isim bile düşünmüştü genç adam. Tabi bütün bu düşüncelerinden genç kızın hiç haberi olmamıştı. Genç adamın, sevdiği kıza bunları söyleyememesinin kendince sebepleri vardı: sevdiği kız ona göre her zaman daha hissiz ve lakayt olmuştu. Duygularını belli etmeyi pek seven bir insan değildi. Daha ziyade kendi iç dünyasında mutlu bir insandı. Ve fakat bu tiple genç adamın neredeyse tam zıddıydı.

Çevrelerindeki herkes bu duruma çok şaşırırdı, yani birbirinin bu kadar zıddı iki insanın birbirini bu kadar sevmesini ve beraber bu kadar mutlu olmaları... Herkes şaşkınlıkla karşılar, çoğu gıpta ederdi. Fakat genç çift, çevrelerinin ne düşüneceğini umursamayacak kadar olgundu. Üstelik genç adama göre önemli olan birlikte olmalarıydı. Diğer her şey ufak ayrıntılardı. Her sorun, onlar birlikte olduğu müddetçe, bir şekilde aşılırdı.

Boş vakitlerinde birlikte vakit geçirirdi iki sevgili. En sevdikleri şey ise arabayla gezmekti. Ve yine bir gün, arabayı alıp küçük bir şehir turu yapmaya karar verdiler. Sonrası ise, bir anlık dalgınlık ve bir yığın pişmanlık..

Kazada genç adam beyninden ve gözlerinden ağır hasar almıştı. Doktorlar da genç adamın yaşaması için önceliği beynine vermişlerdi doğal olarak. Ve fakat sırf beyin ameliyatı 9 saat sürmüştü. Beyni hasarsız kurtulmuştu ama gözleri ne yazık ki.. Gözleri artık görmüyordu. Doktoru, “Belki ilerde renkleri seçebilip cisimleri ayırt edebilirsin ama hepsi o kadar. Fazlası olmaz.” Demişti. İnanmak istememişti kimse. Genç adam, ailesi, sevdiği kız, arkadaşları.. Ama en çok ailesi yıkılmıştı tabi. Özellikle genç adamın babası çok üzülmüştü. “Oğlum doktor çıkacak.” Diye çok seviniyordu adam. Kendi okuyamamıştı. Ama kısmeti açık bir insandı. İyi para kazanıyordu. Fakat daha önce hiç ilgilenmemişti görme engelli insanlarla. Ya da herhangi bir şekilde engelli insanlarla. “Bizim başımıza gelmez.” Sanırdı babası hep ve şimdi canından çok sevdiği oğlu kör olmuştu. Kör.!

Genç adamın sevgilisi hasarsız kurtulmuştu kazadan. Herkes buna şaşırıp içerliyordu zaten. Bu nasıl mümkün olabilmişti? Kazadan sonra çok zor zamanlar geçirmişti iki sevgili. Genç adam kör olup genç kıza ömür boyu yük olacağı düşüncesiyle kendini yiyor, genç kız ise sevdiği adam kör olmasına rağmen kazadan sapasağlam çıkmasının ezikliğini yaşıyordu. Bir anlamda kendini suçluyordu, neden ona bir şey olmamıştı ki? Ve fakat ikisi de içten içe kendi işinin daha zor olduğunu düşünüyordu.

Genç kız, kendini suçlayıp kendini üzdükçe sevdiği adam onun bu haline çok üzülüyor ve onu böyle bir duruma düşürdüğü için kendinden nefret ediyordu. Üstelik genç kızın üzüntüsünü, ondan ayrılmak istediğini fakat o kadar kalpsiz olmak istemediği için söyleyemediğini düşünüp o yüzden kendini üzdüğüne yoruyordu. Ve fakat onu çok seviyordu. Ve onu bir körle yaşamak zorunda bırakmak istemiyordu. Kız ise gerçekten ne yapacağını bilemiyordu. Daha önce değil bir körle aşk yaşamak, bir kör bile görmemişti. Ama genç adamı seviyordu. Ancak onun yanında ne yapacağını bilemiyordu. Hatta onunla nasıl anlaşacaklarını dahi bilemiyordu. Kimseye demese de bazen arkasını dönüp kaçıp gitmek istiyordu. Her şeyi unutmak. Genç adamı bu kadar sevmese yapardı da. Ama onu seviyordu. Aslında bazen, kendisinde bir sorumluluk olmadığını, emniyet kemerini belki milyon kez söylemesine rağmen takmadığını ve bütün suçun onda olduğunu söylüyordu kendi kendine. Yalan da sayılmazdı ama öyle olmuyordu. Çevredekilerin sandığının aksine genç kız onu çok seviyordu. Sorumlu olduğunu düşündüğü için falan onun yanında değildi yani. Onun yanındaydı çünkü onu seviyordu. Sadece artık onun yanında ne yapacağını bilemiyordu. Ama öğrenmek zorundaydı.

Genç adam ve ailesi bir müddet yurt dışına çıktılar. Genç adamın bir körler okuluna gitmesi ve bu durumuyla yaşamayı öğrenmesi için. Genç adam oradayken sevdiği kızdan ayrılmak istedi ama sevdiği kız bunu kabul etmedi. Onlar beraberken her sorun ufak bir pürüzdü sadece…


***​

Hala tartışmasız çok güzel olan genç kadın, kocasına sevgiyle bakıp onu yavaşça uyandırdı. Okulu her ne kadar onlar yaptırmış olsa da onlar iki öğretmendi ve zamanında gitmeleri gerekti.

15 yıldır evli olan çiftin hikayesi gerçekten inanılmazdı. Trajik bir kaza, gözlerin görmemesi, genç adamın ayrılmak istemesi.. Ve sonuçta ise ülkenin en gelişmiş sayılan ‘Körler Okulu’nun açılışı. Filmlerdeki gibiydi.

Genç adam ve ailesi yurt dışından 2 sene sonra dönmüşlerdi. Oradaki Körler Okulu’nda her şey mükemmeldi ve çift ayrılmak istemediklerine karar verince oradaki teknolojiyi ülkelerine taşımaya karar vermişlerdi. Genç kadın ise bu doğrultuda okulunu bitirince göz doktoru olmuştu. Ailelerin de desteğiyle açılan körler okulu gerçekten de körlere hayatı büyük ölçüde kolaylaştırıyordu. Genç adam ise yurt dışında aldığı eğitimlerle kendi ülkesinde körlere rehberlik edebiliyordu. Ve doktorun dediği de olmuştu. Artık renkleri seçebiliyor ve cisimleri görebiliyordu. Hatta çok parlak ışıkları da seçebiliyordu. Evli çiftin iki çocuklardı da vardı. İsimlerini ise genç adam ta 18 sene önce karar vermişti. Üstelik evli çiftin şimdiki gayesi de down sendromlu çocuklar için bir okul açmaktı. Ne de olsa onlar beraber olunca her sorun ufak bir sorundu sadece..

Engellileri ise hayata bağlamaktan inanılmaz bir haz alıyordu çift. Onları anlamayan, onları dışlayanlara da kızamıyorlardı ama onların da bu hayatın bir parçası olmaları için uğraşıyorlardı. Ne de olsa, bir olayın iyi mi kötü mü olacağı en son belli oluyordu.

Herkes onlar kadar şanslı olamayabilirdi ama onlar birilerine yardımcı olabilirdi. Ne de olsa gönüller bir olunca engeller ufak bir pürüzdü sadece..

Elif Selin Aksoy

Kayseri’de yaşıyorum. 17 yaşındayım, lise 3üncü sınıftayım. Sayısal öğrencisiyim. Daha önce bir kısa hikaye yarışmasına katıldım, yine bu sene. Dereceye girdim. Engelliler konulu size gönderdiğim 2. kısa hikaye.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst