Gerçekleşen Hayalim

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,486
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
GERÇEKLEŞEN HAYALİM
İnsan hayalleriyle yaşar ve hayalleri kadar vardır. Benim hayalimde o ya, oturduğum yerden ne yapabilirdim idi. Yıl 1967 aylardan Şubat’ın 22’si soğuk ve karlı bir havada iki odalı kerpiç bir evde doğdum. Doğumumu yapan mahallemizin tanıdık siması Güner ebe kurban bayramına yakın doğduğum için ismimin İsmail olmasını istemiş canım ailemde makbul görmüş ve ismimi İsmail koymuşlar. Her çocuk gibi bir yaşında yürümeye başladım. Üç yaşına geldiğimde benim için kader ağlarını örmeye başlamıştı. Ateşli bir hastalık sonucunda geçirdiğim çocuk felci ile sol bacağım artık tutmuyordu. Tabi ki o zamanlar çok küçüktüm hatırladığım kadarıyla demir protez cihazla aksayarak yürüyordum.
Yedi yaşında ilkokula yazıldığımda kendimi yeni yeni anlamaya başlamıştım. Okul ortamı engelimi yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Okulun ilk günlerinde teneffüslerde sınıftan dışarıya çıkmak istemiyordum, kalaba sınıfımızın tebeşir tozlu ağır havasını solumak bana dışarıdaki birkaç şımarık çocuğun alaycı bakışlarından, sözlü sataşmalarından daha hoş geliyordu. Zamanla öğretmenlerin de uyarılarıyla bu çocuklar da bana ses çıkarmaz oldu artık hepsiyle arkadaş olmuştuk. Bacağımdan aksayarak yürüdüğüm için okul bahçesinde oynadığımız futbol maçlarının değişmez kalecisiydim. Soğuk ve yoğun kar yağışı olan kış günlerinde evimize uzak olan okuluma gidip gelmek benim için çok yorucu oluyordu.

Fakat hafta sonlarını iple çekiyordum, yerde yaklaşık yarım metre kar varken evimizin hemen yan tarafındaki dik sokaktan kızak kaymak çocukluğumun en heyecan verici oyunuydu öylesine dalardım ki artık üşüdüğümü, acıktığımı hissetmiyordum akşam ezanından sonra eve giderken pantolonuma işediğimi ancak eve geldiğimde anlardım, hele sıcak sobanın yanına gelince parmaklarımın sızlamasından ellerimi sallayarak ağlarken ablamın bana bakarak gülmesi beni çileden çıkarırdı. Sabahları annemin hazırladığı çay kahvaltısında, kuzine sobamızın üstünde gevreyen ev ekmeği dilimlerine sürdüğüm tereyağın eriyerek çıkardığı kokuyu unutmam mümkün değil. Bahar geldiğinde, sabahın ilk ışıklarında bitişik komşumuzun bahçesindeki belki asırlık ceviz ağacında bir birlerine kur yaparak ötüşen kumrular, bizde varız dercesine cıvıltılı sesleriyle serçeler ve yan taraftaki dut ağacında birkaç karganın da bu ses cümbüşüne katılmaları benim çok hoşuma gidiyordu. Çocukluk yıllarımın nasıl geçtiğini anlayamadım. Ortaokul ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçtiğim yaz tatilinde artık ergenlik sivilcelerimin çıktığı karşı cinse bakışımın değiştiği artık arkadaşlarla misket oynamaktan ziyade akşam olsun da mahalledeki kızlarla yakar top oynayalım diye bakardık. Bizim iki sokak ötemizde oturan bir kız vardı ki, ne olduğunu bilmediğim ama onu gördüğümde kalbimin bir başka çarptığını hissederdim. Yuvarlak yüzlü, ela gözlü, yanakları gamzeli, saçları kahverengi ve dalgalıydı, her gördüğümde beni Mecnun eden bu kızın ismi de Leyla. Efsanelerdeki kavuşamayan aşıklar Leyla ile Mecnun gibi aradaki fark Leylanın Mecnundan haberi yoktu.

Akşam yemeğinden sonra da, Camii de verilen kurslara gitmek için evden izin alır yoksa başka bir sebeple dışarıya izin verilmezdi birkaç arkadaş birlikte sinemaya Aydemir Akbaş filmlerine giderdik. Okulların açılmasına az kalmıştı ki, bir akşam ateşlendim soğuk algınlığı gibi geldi ama ayağa kalktığımda yürüyen sağ bacağımın, bağı çözülüyor sol bacağım zaten tutmuyor ve yere düşüyordum. Yani on üç yaşında aynı hastalığım tekrar nüksetmişti. Hastaneye kaldırıldım yoğun bakımdaydım ama kendimi biliyordum, boğazıma kanül takıldığı için konuşamıyordum. Kafamda bildiğim ülkelerin para birimini tekrarlıyordum, kendi kendime sanki ezber yapıyordum, tansiyonumu ölçen hemşire kalp atışlarımı sayarken birden nabzımın yükseldiğini birkaç defa ölçtükten sonra nedeninin kendisi olduğunu nihayet farkına vardı. Sonradan araştırmama göre, bu hastalık milyonda bir, buluğ çağında tekrarlıyormuş piyango bana çıkmıştı. Uzun süren tıp fakültesindeki tedavi sonucu, sağ kolum kısmen, sağ bacağım tamamen tutmuyordu artık. Tekerlekli sandalyeye mecbur mu desem mahküm mu desem yaşamaya başladım. Durumumu kabullenmem kolay olmadı. Tekerlekli sandalye lazımdı ve tanıdıklar aracılığıyla, son sahibi ben olduğum Nuh zamanından kalma eski bir tekerlekli sandalye bulmuştuk. Babam önce tamirciye götürüp bakımını yaptırdıktan sonra eve getirdi. İçimde buruk bir sevinç vardı. Beni kucaklayarak tekerlekli sandalyeye oturttular. Dışarıya çıktığımda çevremdeki herkes bana bakıyordu bazı konuşmaları duyuyordum.’’ Tüh tüh vah vah önceden yürürken topallıyordu, şimdi tekerlekli sandalyede’’ diye konuşuyorlardı. Bu duyduklarım kulaklarımda yankılanırken ergen ruhumda yıkıcı bir depreme yol açıyordu. Benim için hiç kolay değildi. Beni en çok etkileyen de Leyla ile karşılaşmam oldu onun benim sevgimden haberi bile yoktu, iyi ki de olmamış bilmesi beni daha çok kahrederdi artık sadece hayallerimdeydi.

Ama ben herkese inat, hayata inat yaşıyordum, çünkü ben hayata pozitif bakan biriydim. Kendi düşüncelerimle, hayallerimle hayatıma yön vermek istiyordum. Durumumu kabullenerek her şeye rağmen yaşam mücadelesine devam etmeliydim, okumayı çok sevdiğimden çizgi roman okuyordum. Tommiks, Teksas gibi karakterlerin maceraları benim hayal dünyamı genişletiyordu. Hatta kendimi kimi zaman Tommiks ile Kulver Kalesinde asilerle mücadele ederken, kimi zamanda Köfteci ile han salonunda köfte yerken buluyordum. Çizgi roman okumak, hayallere dalıp sanki bir kahramanmış gibi davranmak bana özgüven veriyordu. Ama gerçek hayatta gerçek bir kahraman olmalıydım. Hayata atılmak, bir şeyleri kendim olarak başarmak, engellerin aşılabileceğini herkese göstermek istiyordum. Bu düşünceyle hayata hazırlanmanın yollarını arıyordum. Yapabileceklerim kısıtlıydı. Fiziksel gücüm olmadan, oturduğum yerden ne yapabilirdim? Deneme yazıları yazdım olmadı, resim yaptım olmadı. Kendimle bütünleşecek, rızkımı sağlayabileceğim bir meslek bir uğraş arıyordum. Böylece yıllar çabuk geçti yaşım on yediye geldiğinde gazetenin birinde, kendi kendine radyo tamiri kursu diye bir reklam gördüm ve hemen kaydoldum. İki yıl bana posta yoluyla elektronik tamir konusunda dersler geldi. Bu arada radyoya çok merağım vardı, küçük el radyomun içini açar elemanlarını kablolarını incelerken bozardım. Babam tamire götürür, tamirden getirdiğin de kızmasın diye de babam evden çıkınca hemen radyonun içini açar, tamirci ne yapmış diye bakardım. Yani epey pratiğim vardı, teknik olarak da kurs görerek bu konuda yeterince tecrübe sahibi olmuştum. Kurs bitirme belgemi de aldığım zaman bir bakıma hayallerimin temelini atmıştım. Hemen bir iş yeri aramaya başladım.

Rahmetli Annem nur içinde yatsın benim tek destekçim idi. “Ben iş yeri açmak istiyorum” dediğim zaman “sen yaparsın oğlum aç” dedi ve destekledi, ama babam karşı çıktı kendisi işçi emeklisiydi yeni emekli olmuştu. Benim tekerlekli sandalyeli durumumla işyeri açma fikrime çok soğuk bakıyordu ona göre, işyeri açmak, dükkan kirası, bağ kur, vergi dairesi, esnaflara kayıt çok masraflı ve telaşlı iş, birde işyerini yürütemez borçlanırsam buralardan tekrar kayıt sildirmenin, kendisinin emekli maaşının kesilmesine kadar gideceğinden korkuyordu. “Oğlum paraya ihtiyacın yok, bak maaşımı zaten sana veriyorum ne gerek var, dükkan açmaya” diyordu. Gerçekten maaşını bana verir evin bütçesini ben ayarlardım maddi sıkıntım yoktu, ama manevi sıkıntıdaydım. Kendim kazanmalıydım bir şeyler yaparak hak ederek, benim kazancım olmalıydı diye düşünüyordum. Bence, babamın tek korkusu para değil asıl toplum baskısından korkuyordu, çevreden “oğlun sakat nasıl işletecek?”, “ dükkanına kim ne iş verir yürütemez ona işyerini boşuna açtın” demelerinden korkuyordu. Ama ben kendime güveniyor topluma bu halimle bir şeyler yapabileceğimi göstermek istiyordum. Her geçen gün içim içimi yiyordu. Bir gün üç tekerlekli özel yaptırdığımız motosikletim ile çarşıdan eve gelirken ilçemizin ikinci işlek caddesinde, küçük boş bir iş yeri gördüm camında da kiralık yazıyordu. Hayallerimi gerçekleştirmek için büyük fırsattı hemen eve gelerek anneme, dükkan bulduğumu söyledim. Annem de çok sevindi, birlikte iş yeri sahibini bulduk, kirasını öğrendik ve başkasına vermemesini rica ederek birkaç gün süre istedik çünkü, işyeri açmamı istemeyen babamı ikna etmem gerekiyordu. Babamın oluru olmadan işyerini açmam mümkün değildi. Annem ile akşam yemeğinde meseleyi babama anlattık ve ben işyeri açmak için kesin kararlı olduğumu kendime güvendiğimi bir defa daha söyleyerek ısrarlı olunca, babam baklayı ağzından çıkardı, “ya el alem oğlun sakat nasıl dükkan çalıştıracak, derse ne deriz” dedi.

Babamın bu düşüncesine annem de bende şiddetle karşı çıktık “el alem den bize ne? biz kendi doğru bildiğimizi yapmamız lazım, başkasının dediği bizi ilgilendirmez” diye ısrar edince babam tereddütlü de olsa “tamam” demek zorunda kaldı, “bu kadar çok istiyorsun tamam oğlum bu iş yerini açalım, birkaç ay içerisinde belli olur iş yapamazsan benim emekli maaşımla borçları öder kapatırız iş yerini” diyerek kendini de teselli ediyordu. Benim mutluluğum tarif edilemezdi, çok sevinçliydim, o gece bana uyku yoktu, iş yerimin şeklini kafamda tasarlıyordum. Tezgahım, raflarım ve oturmam gereken kanepem hangisi nereye yerleşsin derken baktım ki gün ağarmış ve mevsimlerden yine bahar, kumrular ötüyor, serçe cıvıltıları yeni çiçek açmış erik ağacındaki bülbüllerin nağmeleri ve adeta benim için bestelenmiş eseri seslendiren doğal orkestraydılar. Kahvaltından sonra hemen işyeri sahibini bularak anlaştım. Bir hafta gibi kısa sürede tadilatını ve içinin yerleşimini kendi kullanım rahatlığıma göre düzenledikten sonra iş yerimi açtım. Kendi emeğimin karşılığını alıyordum, müşterilerim ilçemizden ve civar yerleşim yerlerinden geliyordu.

Aradan altı ay geçmişti ki ben bazen işlere yetişemiyordum. Bir gün babam yanıma gelerek “oğlum seni herkes çok takdir ediyor bu haliyle çabalıyor çalışıyor diyorlar” dedi.” ben sana güvenememiştim ama sen haklı çıktın bende sana çok teşekkür ediyorum” diyerek bana sarıldı.

AD SOYAD: İsmail ÇELİK
ÖZGEÇMİŞİM:

24.02.1967 yılında Bilecik’in Bozüyük ilçesinde doğdum. Üç yaşında ve on üç yaşında iki kere çocuk felci rahatsızlığı geçirdim. Ortaokul üçüncü sınıfa kadar okudum ikinci kez rahatsızlanınca okulu bırakmak zorunda kaldım. Kendimi yetiştirerek elektronik tamir üzerine 1988 yılında iş yeri açtım. 2002 yılında mali kriz yüzünden iş yerimi kapatmak zorunda kaldım. 2005-2007 yılları arasında yerel gazetede köşe yazarlığı yaptım. 2009 yılında sigortamı dışarıdan yatırarak emekli oldum. Şuan BİLECİK/BOZÜYÜK ÖZÜRLÜ VE ENGELLİLER DAYANIŞMA DERNEĞİ başkan yardımcısıyım. Evli ve iki çocuk babasıyım.

Yazdığım bu öykü tamamen kendi hayatımdan bir kesittir.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam Arkadaşım,

Biraz geç kalmakla birlikte öykünüzü okudum emeğinize, yüreğinize sağlık. Hayatınızdan kesitler içermesi de beni ayrıca çok mutlu etti. Gerçek hayatınızı öyküleştirme cesaretini gösterdiğiniz ve bunu burada bizlerle paylaştığınız için de ayrıca teşekkür ederim. Ben bu yarışmanın çok faydalı sonuçları olacağına eminim aslında siz ve sizin gibi belki de yüzlerce edebiyat yeteneği olan gizli yazarların açığa çıkmasına da kendi yeteneklerini de farketmesine yolaçacağını düşündüğüm bu yarışmanın düzenlenmesinden her geçen gün daha fazla gurur duymaktayım.

Arkadaşım yazmak bir tutkudur ve sizin de okuduğum kadarıyla bu konuda başarılı olduğunuz kesin. Yazmaktan vazgeçmeyin ben okumaktan vazgeçemem zaten :)

Bundan sonra ki yaşamınızın her gün bir öncekinden daha fazla mutlu, sağlıklı ve edebiyatla içiçe olması dileklerimle,
 

İsmail Çelik

Üye
Üye
Katılım
Şub 21, 2013
Mesajlar
17
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
sn Gazoz Ağacı:
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim okumaya ve yazmaya çok zaman ayıramıyorum bu yüzden kendime de kızıyorum. Sitemizin düzenlediği bu öykü yarışmasına da kafamda konu seçmede çok zorlandım çünkü pek çok gerçek yaşam öyküm var ve ancak son günlerde kaleme alabildim.
 

Fulya

Üye
Üye
Katılım
Nis 9, 2013
Mesajlar
147
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
GERÇEKLEŞEN HAYALİM

Fakat hafta sonlarını iple çekiyordum, yerde yaklaşık yarım metre kar varken evimizin hemen yan tarafındaki dik sokaktan kızak kaymak çocukluğumun en heyecan verici oyunuydu öylesine dalardım ki artık üşüdüğümü, acıktığımı hissetmiyordum akşam ezanından sonra eve giderken pantolonuma işediğimi ancak eve geldiğimde anlardım, hele sıcak sobanın yanına gelince parmaklarımın sızlamasından ellerimi sallayarak ağlarken ablamın bana bakarak gülmesi beni çileden çıkarırdı. Sabahları annemin hazırladığı çay kahvaltısında, kuzine sobamızın üstünde gevreyen ev ekmeği dilimlerine sürdüğüm tereyağın eriyerek çıkardığı kokuyu unutmam mümkün değil. Bahar geldiğinde, sabahın ilk ışıklarında bitişik komşumuzun bahçesindeki belki asırlık ceviz ağacında bir birlerine kur yaparak ötüşen kumrular, bizde varız dercesine cıvıltılı sesleriyle serçeler ve yan taraftaki dut ağacında birkaç karganın da bu ses cümbüşüne katılmaları benim çok hoşuma gidiyordu. Çocukluk yıllarımın nasıl geçtiğini anlayamadım. .

Öncelikle gerçekten çok güzel yazmışsınız . Yukarıdakileri okuyunca kendi çocukluğumu anımsadım.. tıpkı ifade ettiğiniz gibiydi...
İnsan hayalleriyle yaşar evet... hayallerimiz olmasa sanırım bir amacımız olmaz diye düşünüyorum... Ve hayallerimize inandığımızda gerçekleşebileceği gördüğümüzde ,kendimizi ifade ettiğimizde biz de mutluluğu yakalamışızdır.

Çabalamaktan asla vazgeçmemenin bir kez daha başarısı... Bende çabalamaktan öğrenmekten asla vazgeçmiyorum... geçmeyeceğimde...
Başarılarınızın devam etmesini canı gönülden dilerim ...
 

İsmail Çelik

Üye
Üye
Katılım
Şub 21, 2013
Mesajlar
17
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Öncelikle gerçekten çok güzel yazmışsınız . Yukarıdakileri okuyunca kendi çocukluğumu anımsadım.. tıpkı ifade ettiğiniz gibiydi...
İnsan hayalleriyle yaşar evet... hayallerimiz olmasa sanırım bir amacımız olmaz diye düşünüyorum... Ve hayallerimize inandığımızda gerçekleşebileceği gördüğümüzde ,kendimizi ifade ettiğimizde biz de mutluluğu yakalamışızdır.

Çabalamaktan asla vazgeçmemenin bir kez daha başarısı... Bende çabalamaktan öğrenmekten asla vazgeçmiyorum... geçmeyeceğimde...
Başarılarınızın devam etmesini canı gönülden dilerim ...

güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim insan azimle çaba göstererek hayallerine ulaşabiliyor engelimiz bize engel değil aslında doğru zamanda doğru hareketler başarının anahtarı...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst