Güneşin Işıkları

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Güneşin ışıkları penceremden içeri sızıyordu. Kuşların cıvıltıları her zaman olduğu gibi beni uykumdan uyandırıyor, uyumama izin vermiyordu. Sanki her sabah bana, “ Uyuma artık, hava çok güzel, dışarı çık ve işlerini hallet” diyordu. Bense mecburen kuşların dediğini yapıyor, tatlı uykumdan uyanıp işe gidiyordum. Her gün işyerinde sevdiğim dostlarımla birlikte oluyor, işin yoğunluğunu onlar sayesinde fark etmiyordum. İş hayatının her alanında olan günlük stresin kaçınılmaz olduğunu saymazsak tabii…

Çalıştığım şirketin hazırladığı sunumlar ve katıldığı seminerlerde genelde ben ilgileniyor, geçimimi sağlamama sebep olan şirketi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyordum. Son iki aydır günden de olan ve sürekli konuşulan “Onları Tanımadan Anlayamayız” adlı seminer herkesin ilgisini çekiyordu. Tam bir ay sonra Salı günü olacak olan bu seminerde bizden biraz daha farklı hayatı işlenecek ve o insanlarla ilgili birebir örnekler verilecekti. Yani en azından bize bu şekilde tanıtılmıştı. Bu seminer bize bu şeklide tanıtılmıştı. Bu seminerin ardından ise uluslar arası bir proje başlatılacaktı. Bizim şirketimiz de önemli bir noktada bulunacaktı. Bulunmasına bulunacaktı ama bu bizim için zor bir iş olacaktı; yapılan tek bir hata ya da aksayan tek bir iş bizi çok zor duruma düşürecek güce sahipti. Asıl kötü yanı; bu projenin temsili çalışanı olarak beni seçmeleriydi. Risklerden kastım ise bu projede yer alan sunumun yetişmemesi, hazırladığım sunumun beğenilmemesi ya da programın tam oturmamasıydı.

Mahcup olacağım bir hataya düşmemek ve etrafımdaki riskleri hayatımdan çıkarmak için yapmam gereken tek şey ise seminerin adında bahsedilen “onlar”ı tanımaktı… Evet, beni yoracağını düşündüğüm bu kararı daha da kötü sonuçlarla karşılaşmamak için biran önce uygulayacaktım. Önemde tam tamına 1 ay vardı. Şirketin yönetim kurulundan izin aldım ve bu proje için dışarıda çalışıp bilgi toplamam gerektiğini söyledim. Onların da güveni bana fazlasıyla olduğu için hiç düşünmeden müsaade ettiler. Akşam eve gittiğimde internetten; araştıracağım “o” insanları nerde bulacağımı inceledim. Ertesi gün yorulacağımı bildiğim için erkenden yatıp uyudum. Sabah olduğunda birkaç şey atıştırıp evden çıktım. İlk uğrayacağım yer, İşitme Engelliler Okulu oldu. Oranın müdürüyle uzun uzun konuşup oradakilerin hayat hikâyelerini öğrendim. Oradan ayrılmadan önce de işitme engelli olan bir çocukla konuştum. Onun bana anlattıklarını dinledim. Daha doğrusu hareket yoluyla anlatmak istediklerini izledim. Bunların hepsini videoya çektim. Akşam üstüde o videoyu onların dilinden anlayan bir öğretmene vererek hareketlerin alt yazıya çevrilmesini sağladım. Bu video; bilimsel sunumumun sonunda izleteceğim videolardan yalnızca biriydi. Ertesi gün yapacaklarımı biraz daha hızlandırarak birkaç farklı yere gittim. Oralardan da birçok bilgi topladım ve aynı şekilde onların anlatmak istediklerini alt yazıyla bütünleştirdim. Sunumun bilimsel kısmını hallettikten sonra videoları düzene soktum. Tam 1,5 saatlik bir sunum hazırladım. Onların anlatmak istediklerini kendi yorumlarımla zenginleştirdim. Hazırlıkları tam 2 hafta süren sunumun sonuna ise kör bir kızın söylediklerini yazı şeklinde aktardım.

Kız sonradan ona nükseden bir hastalık yüzünden görme duyusunu kaybetmiş. Kendini biranda sessiz çığlıkların huzursuzluk verdiği, karanlık adımların hızla ilerlediği, karamsar bir dünyada bulmuş. İlk yıllarda hiç konuşmamış. Aniden içine kapanmış. Sonradan yanlış bir yolda olduğunu ve sessizlik propagandası yaparken kendi umut dolu dünyasını yok etmeye başladığını fark etmiş. Biranda aklındaki düşünceler parlayıvermiş, Engellilerin aslında farklı olmadığını “onlar” denilecek kadar ötekileştirmemeleri gerektiğini vurgulamış her yerde. Ve benim sunumumda da finali o hazırlamıştı. İşte sayfalar dolusu sözlerin kısa bir özeti:


-Ben 28 yaşındayım. 14 yaşımda görme duyumu kaybettim. Göreceğin kadar gördün diyen arkadaşlarım oldu. Hayatımda köklü değişiklikler meydana geldi ve ben psikolojik anlamda çöktüm. En yakınlarım bana moral verirken bana “ bizim gibi olmadığın içi üzülme” diyorlardı. Peki ya onlar kimdi? Bir zamanlar bende onların “ bizim gibi” dediklerinden değil miydim, ne olmuştu şimdi? Gözümün olmaması bir eksiklikti belki ama başak insanlardan eksik olduğumu ifade etmezdi.

Canım yanıyordu, içim acıyordu, evet gözlerimde yanıyordu; bilemezdi kimse onun acısını.
Ama acıyordu işte. Sadece benim değil, sizin ötekileştirdiklerinizin de canı yanıyordu aslında. Garipsemeyin bizi… Çünkü hayat o kadar garip ki, insan uyandığında kapkaranlık bir dünyada bulabiliyor kendini… Artık ötekileştirmenin acı verdiği tüm kalbimle hissedebiliyorum ve engelleri kaldırmak istiyorum. Peki ya şimdi siz, siz aradaki engelleri kaldırmaya hazır mısınız? Yazıyordu bu kısa özette, o günden aklımda kalan tek görüntü ise; gözyaşlarını silmeye çalışıp, bu sözleri ayakta alkışlayan davetliler…


Pelin YAVUZ

İzmir doğumluyum, öğrenciyim. SBS’ye hazırlanıyorum. Yazar olamk istiyorum. Yarışmanıza eserimi 20 dakika geç yolladım çünkü SBS ye hazırlandığım için geçirememiştim. Umarım dikkate alırsınız emeğimi…
 
Tekerlekli Sandalye
Üst