Hayat Bir Deniz

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
HAYAT BİR DENİZ
Mehmet 19 yaşında genç bir delikanlıdır.Ancak O hayatın gerçek yüzünü birçok insandan daha önce gördü.Hayat bir denizdir diyerek aslında o hayatı tek bir kelimeyle ama en iyi şekilde özetlemişti.Evet hayat gerçekten bir denizdi. Denizin içinde yüzlerce çeşit deniz canlısı var.Peki insanlar, insanlarda yüzlerce çeşit değil mi? Kızı erkeği, yaşlısı genci,iyisi kötüsü,zengini fakiri. Deniz bazen süt limandır. Bazen dalgalı.Hayatta böyle değil mi.? Bazen her şey istediğimiz gibi geçer.İşimiz iyidir, sağlığımız iyidir,paramız vardır kısacası mutluyuzdur.Ama bazen dalgalanır ve biz boğulmamak için o dalgalarla mücadele etmeye çalışırız mücadeleyi bırakırsak bir çok şeyimizi kaybederiz.Gün gelir işimizi kaybediriz gün gelir sağlığımızı gün gelir paramızı.Kimi mücadeleyi bırakmaz ve dalgalara yenilmez kimi ise daha fazla direnemez denizin derinliklerinde kaybolur yani hayattan silinip gider. İşte Mehmet’in de dediği gibi hayat bir deniz gibidir.Mehmet çok küçük yaşta denizin dalgalarıyla mücadele etmeye başladı.Ama o kendini hiçbir zaman bırakmadı dalgalar üstüne geldikçe o kulaç atmaya devam etti ve kıyıya ulaşmayı başardı.

Mehmet henüz 6 yaşındayken babasının kullandığı aracın kaza yapması sonucunda sol bacağını kaybetti.Annesi bir süre yoğun bakımda kaldı ancak hayat mücadelesini kazanamadı ve hayata erken yaşta veda etti. Babasının tek tesellisi Mehmet’in hayatta olmasıydı ama onunda sol bacağını kaybetmesi ona her bakışında sol yanını acıtıyordu.Mehmet o zamanlar daha çocuktu bir çok şeyin farkında bile değildi.O hiçbir zaman bacağım nerde diye sormuyordu babasına o sadece annem nerde diyordu.Babasıda her defasında bir yalan söylüyordu.Annen öldü diyemiyordu.

Mehmet artık sormuyordu annem nerde diye belki alışmıştı beklide o da biliyordu annesinin geri dönmez bir yolda olduğunu.Babannesi bakıyordu artık ona.Onun annesi artık babannesi olmuştu.Her sabah uyandıktan sonra babannesi ona kahvaltısını ettirirdi sonrada onu kucağına alıp pencerenin önündeki sandalyesine oturturdu.Bu pencere Mehmet için bir ev penceresinden çok daha fazla şeydi.Aslında bu pencere onun hayatla bağını kuran bir köprüydü.Hayata açılan penceresiydi.Bu pencereden sokakta oynayan çocukları izler, yoldan gelip geçeni seyreder,elektrik tellerine konan kuşlara gülümser kısacası dışarıda olan her şeye o, bu penceresinden ortak olurdu.O da sokağa çıkıp çocuklarla oynamak istiyordu ama birkez olsun ben oynayacağım demiyordu çünkü artık yürüyemediğinin farkındaydı. Birgün pencersinin başında oturmuş sokağı izlerken gökyüzünde süzülen bir uçurtma gördü.Uçurtma yükseldikçe yükseliyordu o yükseldikçe Mehmet’in yüzünde ki gülümseme artıyordu.Uçurtmayı yakalamak istercesine elini uzatıyordu.Uçurtmayı hayran hayran izliyordu.Ama sonra uçurtma yavaş yavaş gözden kayboldu uçurtma kayboldukça Mehmetinde o ifadesinin yerini üzüntü almaya başladı.Mehmet gözünü bir an dışarıdan ayırmıyordu belki bir daha görür diye ama uçurtma bir daha gökyüzünde yükselmedi.

O gece Mehmet hiç konuşmuyordu bir şey yemiyor içmiyordu.Babası oğlunun bu durumuna daha fazla dayanamayıp sordu.Mehmet sadece baba benim hiç uçurtmam olmayacak mı ben hiç uçurtma uçurtamayacağım mı? Dedi.Bu cevap karşısında babası hiç bir şey söyleyemedi dışarı çıktı gözünden süzülen yaşları sildi bir köşeye çöktü.Evet belkide hiç böyle bir soru beklemiyordu.Bu soru onun kabuk tutmaya başlayan yarasını tekrardan kanattı.

Ertesi sabah ise Mehmet için büyük bir sürpriz hazırlamıştı babası.Mehmet gözlerini açtığında gördüğüne inanamıyordu.Babası dün gece hiç uyumamıştı oğluna kocaman bir uçurtma yapmıştı.Odanın tavanınıda maviye boyayıp uçurtmayı tavana asmıştı.Uçurtmanında ipini Mehmet’in eline iliştirmişti.Mehmet gülüyordu ,ışıldyan gözlerle uçurtmaya bakıyordu.Sonra babası oğlunun yanına oturdu ve sımsıkı sarıldılar birbirlerine.

Zaman yavaş yavaş geçmiş ve Mehmet ilkolula başlama yaşı gelmişti.Mehmet okula gitmeyi çok istiyordu fakat nasıl gidecekti.Babası sağa sola soruyo fikir alıyordu.Okul müdürü eğer oğlunu hergün okula getirip götürecekse bu durumun bir sıkıntı yaratmayacağını söylemişti.Ama hergün oğlunu okula nasıl getirip götürecekti.Babannesi torunun okula çok gitmek istemesini oğlunun ise çaresizliğini görünce dayanamadı ve oturduğu evini kiraya verip okulun ordan ev tutmaya karar verdi.Mehmet okula gideceği için sevinsede penceresinden ayrılacağı için üzülüyordu ama o da biliyordu ki okula gitmesi için buna mecburlardı.Kısa bir sürede ev bulundu ve yeni evlerine taşındılar.Babası her sabah Mehmet’i sırtında okula getiriyor sırasına oturtuyor okul çıkışlarında da yine okula gidip sırtında eve getirip götürüyordu.Okula gitmek güzeldi Mehmet mutluydu çok istediği bir şeyi yapıyordu okula gidiyordu.Ama o diğer çocuklardan farklıydı.O onlar gibi tenefüslere çıkıp oynayamıyordu.Ben okulda en çok tenefüs zili çalmasından nefret ederdim ders hiç bitmesin isterdim diyerek aslında o bu duruma ne kadar çok üzüldüğünü anlatıyordu. Babası Mehmet’i orta okul bitene kadar tam 8 sene sırtında taşıdı.Gün geldi hasta oldu ama yine önce oğlunu okula getirdi sonra eve gelip yatıp dinlendi.Liseye başladığında Mehmet babasının onu okula getirmesini istemedi o artık büyümüş genç bir delikanlı olmuştu.Koltuk değnekleri yardımıyla kendi gidip gelebiliyordu.Zorlanıyordu belki ama okumayı çok sevdiğinden bu zorluğun üstesinden geliyordu.Eve gelince gece yarılarına kadar ders çalışıyordu bu çalışmanında karşılığını sınavlarından yüksek notlar alarak görüyordu.Lise 1. Sınıfı başarılı bir şekilde bitirmişti.Küçüklüğünden beri yaşadığı bir çok sıkıntısını unutmuş bazı şeyleri yoluna koymuştu.Ancak o yaz hayat yine ona acımasız yüzünü gösterdi.Annesinin ölümünden sonra ona bakan ikinci annesi olan ve babasıyla birlikte en sevdiği insan olan babannesini kaybetti.Babannesinin ölümü onu çok sarssada o artık hayata daha olgun bakabildiğinden bu durumun üstesinden çabuk geldi.

Lise 2. Sınıfa başladığında ise hayat ona başka bir yüzünü gösterdi.Evet Hyatın içinde aşk ta vardı.Tarifi en zor duygu,içinden çıkılması en güç karmaşaydı aşk.Şimdi de Mehmetin başına gelmişti.Lise 2. Sınıfa geldiğinde sayısal bölümü seçen Mehmet bir çok yeni arkadaşıyla tanıştı.Ama onu en çok heycanlandıran Naz oldu.Naz çok güzel bir kızdı.Mehmet’te artık genç bir delikanlıydı Naz’ı görür görmez hoşlandı bir süre sonra iyide arkadaş oldular.Birlikte sohbet ediyorlar gülüp eğleniyorlar hatta Naz bazen Mehmetlere gelip birlikte ders bile çalışıyorlardı.Ancak ne olursa olsun Mehmet duygularını Naz’a belli etmiyordu.Mehmet okula giderken hiç aynaya bakıp saçını taramazdı ancak artık aynanın karşısında saatlerce süsleniyordu.Özellikle Naz geleceği gün üstünde kıyafetler deniyor olmadı çıkartıyor başka kıyafetler giyiyordu.Naz’a git gide aşık olsada duygularını yinede belli etmemeye çalışıyordu.Çünkü o engelliydi.Naz onu beğenmezdi kim sevebilir ki bir engelli birini, kim engelli bir sevgilisi olsun diye düşünüyordu.Hem ona Naz’ın yanında olmakta yetiyordu.Duygularını söylerse belkide onu tamamen kaybedecekti.Mehmet bu plotonik aşkını 2 yıl yaşadı ama bir gün bile ona bu durumdan bahsetmedi.Naz için şiirler yazdı ama hiçbirini ona okumadı.

Tüm lise öğrencilerinin en büyük hayali olan üniversite sınavı yaklaşınca herkeste olduğu gibi Mehmet’te de heyecan başladı.Naz’ı unutmasada daha az düşünüyor daha çok ders çalışıyordu.Üniversite sınavını kazanmalıydı.Gel zaman git zaman sınav gelir sınava girilir.Heycanlı bekleyiş devam eder sonuçlar açıklanır.Mehmet beklendiği gibi çok iyi bir puan almış ve 9 eylül Tıp fakültesini kazanmıştı.En çok istediği şeydi doktor olmak.Onun annesi belki kurtarılamadı ama o anneler babalar kurtaracak kendisi gibi çocukların annesiz babasız büyümesine engel olacaktı.O kendi gibi engelli çocuklara yardım edecekti.

Mehmet sınavı kazandı ancak Naz’ın bir yere yerleştirilememişti.Naz’ı teselli eder.Belkide en çaresi olduğu zamanlardan biriydi.O hayatı boyunca hep teselli edildi ama ilk defa birini teselli ediyordu.Herkes onun kadar güçlümüydü herkes dalgalı bir denize onun kadar dayanıklmıydı?Ama hayat bir şekilde yaşanmalıydı. Mehmet engelli olduğu için babasıda onunla İzmir’e gider.Oğlunu yalnız bırakmak istemez.Denizli garajına gidip beraber otobüsü beklerler.Bu sırada Mehmet Naz’ı görür.Karşıdan birbirlerine gülümserler.Babası durumu fark eder oradan biraz uzaklaşır.Naz Mehmet’in yanına yaklaşır ve sımsıkı sarılırlar.Hiç bir şey söylemezler sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakarak seni seviyorum derler.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst