Hayat

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Güneş doğmak üzere ben her zaman ki gibi hiç uyumadım sabahın olmasını bekledim. Geceleri bu küçük ama ferah odada oturmak hoşuma gidiyor. Odamızda küçük bir çalışma masası, kenarda duran eski bir komidin komidinin üstünde ise Zeynep’e 5. Yıl doğum gününde alınan beyaz ayıcık ve diğer kenarda ince küçük bir yatak var. Bir duvardan duvara büyük bir pencereye sahip odamızda pencereden içeriye ceviz ağacının dalları uzanıyor. Bu evi çok seviyorum çünkü her şey o kadar kullanışlı ki hiç zorlanmıyorum ayrıca çok sade ve ferah, evimiz tek katlı küçük pembe panjurlu bir tıpkı masallarda anlatılan evler gibi, bahçesi olan bahçesinden rengârenk çiçeklere ve ceviz, kiraz, kayısı ağaçlarımız var birde can dostumuz köpeğimiz fıstık var. Onu sokakta bulmuştuk ayağı yaralanmıştı gelip geçenlerden yardım bekliyordu onu yolda gördüğümüzde hemen Zeynep ile aldık ve önce evde tedavisini yaptık sonra veterinere götürdük iyilileşti ama ayağı topal kaldı. Zeynep fıstık ve ben çok iyi arkadaşız neredeyse tüm günümüz beraber geçiyor. Yavaş yavaş perde aralarından odaya sızan güneş ışıklarıyla sohbet etmeye başladım bile onlar bana merhaba dedi ben onlara birazdan odayı ısıtacaklar işte bu çok hoşuma gidiyor ve Zeynep uyanacak. Ben güneşle ve ayıcıkla sohbet ederken Zeynep yavaş yavaş kıpırdamaya başladı bile bir sağa bir sola döndü ve nihayet yeni doğan güne gözlerini o da açtı odayı ve beni biraz süzdü sonra her zaman ki gibi tam saatinde annesi geldi ve Zeynep’in yerinden kalması için yardım etti. Zeynep kendi başına kalkamaz çünkü onun ayakları tutmuyor doğuştan gelen bir hastalıkmış annesi ve babası bunu Zeynep doğduktan 1 yıl sonra öğrenmişler yaşıtları gibi ayakta duramadığını ve emekleyemediğini gördükten sonra doktora gitmişler ve onun ömrü boyunca ayaklarının tutmayacağını ve sakat kalacağını söylemiş doktor. Başta çok üzülmüş annesi ve babası ama sonraları alışmışlar çünkü her şey elimiz, kolumuz, gözlerimiz, kulaklarımız veya ayaklarımız değil bunlardan birinin olmaması veya işlev görmemesi yaşamaya ve mutlu olmaya engel değil aslında tam aksi daha bir hayta tutunmaya destek ve azim. Önemli olan insanın kendi içinde oluşturduğu düşünceleri ve kafasında yaşadığı hayattır.
Zeynep yüzünü yıkadı kahvaltı masasına geçti bir yandan kahvaltı yapıyor bir yandan da anne ve babasıyla sohbet ediyordu. Her zaman ki gibi herkes öyle mutlu ve içten ki kahvaltı bu sohbetlerine bayılıyorum. Üç kişilik bir aile Zeynep annesi ve babası hı birde fıstık var onu da aileden birisi olarak görebiliriz çünkü nereye giderlerse gitsinler fıstıkta onlarla ve Zeynep’in peşini hiç bırakmıyor Zeynep’te fıstığın peşini vücutlarındaki eksikliğe rağmen ikisi de beklide dünyadaki en mutlu canlıdır.
Benim kim odluğumu merak ediyorsanız şayet ben biraz ip ucu veriyim ben Zeynep’in her an yanında olan nereye giderse gitsin hep yanında giden onun en iyi sırdaşı en iyi arkadaşıyım hatta onun kimsenin görmediği gözyaşlarına tanık olanda benim en büyük sevinçlerine ortak olanda. Hayatımız boyunca birbirimizden hiç ayrılmacağız 7 yaşındayken tanıştım ben Zeynep ile ve birbirimizi hiç üzmeyeceğimize hiç ayrılmayacağımıza söz verdik ben Zeynep in tekerlekli sandalyesiyim onun ayaklarıyım. Oda benim sahibim.
Kahvaltı sonrası Zeynep ben ve fıstık engelliler derneğine gittik haftada iki kere toplanıyoruz ve sohbet, çay, kitap okuma saati yapıyoruz Zeynep arkadaşlarıyla vakit geçirirken arkadaşlarıyla bende diğer tekerlekli sandalye, değnek ve daha birçok engelli araç gereç arkadaşlarımla sohbet ediyorum. İnsanlar bizim konuştuklarımızı biliyorlar mı bilmiyorum ama bizler çok iyi anlaşıyoruz ve çok hoş saatler geçiriyoruz mesela her gün bir arkadaşımız konuşuyor diğerleri dinliyor sonra da konu hakkında fikri olanlar düşüncelerini söylüyorlar o gün gözleri görmeyen bir arkadaşımızın değneği olan değnek arkadaşımızdaydı konuşma ve başladı iki gün önce yaşadığı bir olayı anlatmaya.
Sahibimle yaptığım akşamüstü gezilerinden herhangi birini yapıyorduk. Biz dışarıya çıkmadan önce yağmur yağmıştı ve mis gibi toprak kokusunu ciğerlerimizin en derinlerine çekerek indik hep o inilen sahil kenarına sahibim görmese de denizin rengini dalgaların sesini duyabiliyor ve nasıl bir güzelliğe büründüğünü o deniz sayesinden şehrin. Martıları göremese de seslerinin yankıladığı melodileri herkesten daha iyi duyuyordu. Onun yaşamında ki her şeyi herkesten daha iyi algıladığını ve yorumladığını gayet iyi biliyordum ve hissediyordum. Sahilde biraz yürüdükten sonra dinlenmek için bankın birine oturduk. Yağmur sonrası gökyüzünde gökkuşağı çıkmıştı insanlar hayran dolu bakışlarla izlerken gökkuşağını yanımızda oturan gencin biri sahibime şöyle dedi
Kardeş görüyor musun şu insanların saçmalıklarını ne var sanki bakıyorlar gökkuşağına sanki hiç renk görmüyorlarmış gibi davranıyorlar. Sen ne dersin bu işe.
Anlaşılan sahibimin gözlerinin görmediğini anlamamıştı Sahibim biraz tebessüm ettikten sonra şöyle dedi
Sence elimizde üzerimizde veya herhangi bir şeyin üstünde olan bu renklerin gökyüzünde olması olağan üstü ve harika değil mi? Hangi boyacı gökyüzü böyle bu renklere boyayabilir ki?
Genç biraz durdu dudak büktü ve düşünmeye başladı aslında dedikleri doğruydu. Sahibimi de haklı bulmuştu ama haksız olduğunu kabul etmemek için
Aman kardeş ya sende amma edebiyat yaptın bir iki alay edelim dedik. Laf yapalım dedik yani. Kör olsaydık tüm bunların hiçbir anlamı olmazdı ama şimdi görüyorsun diye böyle konuşuyorsun ya körler ne yapsın bu dediğini körler duymasın ha dedi ve ukalaca gülmeye başladı.
Sahibim gencin olduğu tarafa dönerek her zaman ki sakin üslubuyla konuşmaya başladı.
Bak kardeşim bu sözün üstüne birkaç kelime etmek isterim. Hayatta insanoğluna düşünce gözünün kapalılığından başka hiçbir engel yoktur. Benim gözlerim görmüyor şu yaşıma kadar hiç rengi hiçbir ağacı hiçbir kuşu veya varlığı görmedim kendimi bile görmedim fakat bütün bunları algılayabiliyorum ve düşüncelerimle görünür hale getiriyorum kendi dünyamda hiç kimsenin göremeyeceği renkler ağaçlar kediler kuşlar hayata dair her şey var. Ve ben bu durumdan hiç ama hiç şikâyetçi değilim sen gökyüzüne baktığında bir iki renk görüyorsun ben gökyüzüne baktığımda işte bunun için yaşanmaya değer diyebileceğim şeyler görüyorum. İnsana engeli koyan sadece kendidir ve imkânsız görünen çoğu şeyi mümkün yapanda kendidir. Bir şeyleri hissedebilmemdir mühim olan ve farklı yorumlayabilmek. Benim gözlerim görmüyor ama senin o gören gözlerinden daha çok farklı bakıyor hayata.

AD SOYAD: ŞEYMA ERSAY
ÖZGEÇMİŞ


22.02.1991 Niğde doğumluyum babam emekli başçavuş annem öğretmen üç kardeşiz. Annem ve babamın meslekleri dolayısıyla Kahramanmaraş, Muş, Osmaniye' de bulundum. İki yıldır Kayseri' de yaşıyorum. Açık Öğretim Lisesi Genel Kültür mezunuyum.Erciyes Üniversitesi Biyoloji*Bölümü birinci sınıf ikinci öğretim öğrencisiyim.*Yaklaşık üç yıla yakın zamandır sevgi, insan ,aşk konulu şiirler yazıyorum. Ayrıca nesnelerin dilinden insanlara ait özellikleri anlatan öykü ve hikaye, komedi tarzı skeç yazıyorum. Öz geçmişime dair yazabileceklerim bu kadar.
Saygılarımla Şeyma Ersay

Bu öykünün tüm hakları eser sahibi ve http://engelliler.gen.tr sitesine aittir. İzinsiz ve kaynak göstermeden öyküyü yayınlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst