HİÇ

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Sabri gözlerini açtığında üç yataklı bir hastane odasındaydı. Önce çevresine şöyle bir
bakındı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Odanın loş ışıklarını ve pencereden süzülen
siyahlığı görünce gece olduğunu anladı. Boğucu bir sıcak vardı ve nefes almakta
zorlanıyordu.

Ali: - Geçmiş olsun, nasılsın?
Sabri: - Çok şükür iyiyim.

Ali halasının oğluydu, çocuklukları beraber geçmişti. Çok da iyi anlaşırlardı. Ali
ameliyatın başarılı geçtiğini ve iki saatte ameliyattan çıktığını anlattı. Sabri sevinmişti,
ameliyatın başarılı geçmesi olumlu bir haberdi. Ama bir tuhaflık vardı. Sabri ayaklarını
hissetmiyordu. Tam o sırada iki doktor geldi. Ayak parmaklarına dokunup hissedip
hissetmediğini soruyorlardı. Narkozun, loş odanın ve yaşadığı karmakarışık olayların
arkasından Sabri evet, hayır gibi biraz da gelişigüzel cevaplar veriyordu. Doktorlar gittiler.
Ali sandalyede yanında oturuyordu. Doktorlar gelip gitmişti ve tuhaflık devam ediyordu.
“ Ayaklarımı hissetmiyorum ” dedi içinden, kimsecikler onu duymadı.

Sabah olduğunda Sabri’de değişen bir şey yoktu. Yatıyordu, sadece yatıyordu. Ne
oturabiliyor, ne sağına soluna dönebiliyor, ne de tuvalete gidebiliyordu. Susamıştı da suyu
ancak bir pipet yardımıyla içebilmişti. Nefes almakta zorlanıyordu. Ameliyattan sonra eskisi
gibi rahat nefes alamıyordu. Doktorlar belirli aralıklarla gidip geliyorlardı. Doktorların
konuşmalarından belindeki bir tümör sonucu felç olduğunu, fizik tedavi görmesi gerektiğini,
yürüyüp yürüyemeyeceğinin belli olmadığını anlayabilmişti. “ Allah’tan umut kesilmez ”
diyorlardı.

Odada bir hasta daha vardı. İri iri elleri, kocaman bir kafası, kocaman horultusu olan dev
gibi bir adam. Yanında refakatçi olarak abisi vardı.

Sabri : - Geçmiş olsun ağabey.
Ağabey: - Sağol, sana da geçmiş olsun.
Sabri: - Nasıl oldu?
Ağabey: - Trafik kazası geçirdi, ters şeride girmiş. Çok şükür ameliyat başarılı geçti.

İri yarı adam ara sıra kalkıyor ve odada, koridorlarda dolaşıyordu. Sabri ise bırakın
dolaşmayı oturamıyordu bile. Yürüyenlere bakmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu.
Aradan birkaç gün geçti. Sabri’ye tekerlekli sandalye getirdiler. Hastanelerde kullanılan,
konforsuz, neredeyse zar zor hareket edebilen bir sandalyeydi bu. Asistan doktor Sabri’yi
kucakladığı gibi sandalyeye oturttu. Beş gündür sürekli yatan Sabri için bu önemli bir
gelişmeydi. Kendini daha iyi hissediyordu.

Biraz dolaştıktan sonra tekrar yatağına döndü. Sabri artık oturabiliyordu. Yemeklerini
de kendisi yemeye başlamıştı. Ama kısa bir süre sonra sırtı ağrıdığından yatmak zorunda
kalıyordu. Sabri yine de mutluydu. Beterin beteri vardı. Hiç kıpırdamadan ölü gibi yatan
hastalar görmüştü. Fizik tedavi görecek ve düzelecekti. Fizik tedavi nasıl bir şeydi acaba?
Sabri’nin babası zar zor fizik tedavi bölümüne yatış işlemlerini yaptırmıştı.

Baba: - Yarın gidiyoruz inşallah! (Sabri o kadar çok sevinmişti ki hemen babasına sarıldı.)
Sabri: - Yürüyeceğim değil mi?
Baba: - Yürüyeceksin tabii ki. Eskisinden de iyi olacaksın, hiç görmediğe döneceksin.

Sabri yine üç kişilik bir odadaydı. Fizik tedavi bölümüne geçmiş ve yeni odasına
taşınmıştı. Çok mutluydu. Fizik tedaviye başlamak için sabırsızlanıyordu.

Yürümek, bir an önce ayağa kalkmak en büyük hayaliydi. Sabri’ye ortadaki yatak
düşmüştü. Sağında trafik kazası geçirmiş bir delikanlı vardı. Adı Süleyman’dı.

Sabri: - Merhaba delikanlı.
Süleyman: - Merhaba ağabey.
Sabri: - Nasılsın?
Süleyman : - İyidir ağabey.

Süleyman sekiz ay yoğun bakımda yattığını, beyin kanaması geçirdiğini, ameliyat
olduğunu ve iki aydır da fizik tedavi bölümünde yattığını anlattı. Süleyman zor da olsa
yürüyebiliyordu. Bazen düşecek gibi oluyordu, yürümeye alışmaya çalışan küçük çocuklar
gibi paytak paytak gidiyordu.

Sabri’nin sol tarafında ise Mustafa vardı. Mustafa otuz yaşlarında, yakışıklı, dalgalı
saçlı, yeşil gözlüydü. Mustafa bir bacağını kullanabiliyordu. Diğer bacağı ise iyi değildi.
Mustafa’ nın üzgün bir yüzü vardı. Sanki sürekli acı çekiyordu. Güldüğü anlarda bile
yüzündeki acıyı okuyabiliyordunuz.

Mustafa ile Süleyman fizik tedavi odasını, odadaki aletleri, başlarından geçenleri
anlatıyorlardı. Sabri de elinden geldiği kadar onlara eşlik ediyordu. Fizik tedavi odası nasıl bir
yerdi acaba? Ne zaman yürüyebilecekti? Cevabını bilmediği sorular beyninde dans ediyordu.

Ertesi gün Sabri’yi alıp fizik tedavi odasına götürdüler. Burası büyükçe bir odaydı.
İçeride üç büyük yatak vardı. Yatakların kenarındaki bir mekanizmaya ayakla basılınca yatak
yukarı aşağı hareket ediyordu. Yatağa uzanan hastalara fizyoterapistler fizik tedavi
yaptırıyorlardı. Odanın bir kenarında demirlerden tutunarak yürüyen bazı hastalar vardı.
İçerisi cıvıl cıvıldı. Herkes bir şeyler yapıyor, var güçleriyle hayata tutunmak, daha iyi
olabilmek için mücadele ediyorlardı.

Sıra Sabri’ye gelmişti. Biraz zor da olsa tekerlekli sandalyeden yatağa geçti. Annesi
ayaklarından tutarak Sabri’ye yardım ediyordu. Fizyoterapist geldi.

Deniz: - Merhaba, hoş geldin.
Sabri: - Hoş bulduk hocam, nasılsınız ?
Deniz: - İyiyim ya sen ?
Sabri: - İyi olmaya çalışıyorum hocam, ne zaman yürürüm ?
Deniz: - İnşallah en kısa zamanda yürürsün, zamanını bilemeyiz.

Sabri bilmem kaçıncı defa daha, ne zaman yürüyeceği sorusuyla ilgili bir cevap
alamamanın üzüntüsüyle çalışmalara başladı. Beden eğitimi dersinde yaptığı hareketlere
benzer hareketler yapıyorlardı. Beli daha tam iyileşmediği için Sabri zorlanıyordu. Kısa bir
çalışmanın ardından annesi ayaklarını tuttu ve annesinin yardımıyla sandalyeye geçtiler. Sabri
yorulmuştu. Ne de çabuk yorulmuştu. Eskiden olsa bu hareketlerin on katını yapardı da yine
de bana mısın demezdi. Ağır ağır odalarına doğru ilerlediler. Odaya geldiklerinde annesi
ayaklarından tutarak yatağa geçmesine yardım etti. Bu yardımlar Sabri’nin fena halde canını
sıkıyordu. Tek başına bir şeyler yapamamanın üzüntüsü yüreğini acıtıyordu. Sabri başkalarına
iş yaptırmaya alışkın değildi. Ama şimdi neredeyse yardımsız hiçbir şey yapamıyordu.
Sürekli düşünüyor üzülüyor sonra tekrar düşünüyor üzülüyordu. Bu düşünmeler onu çok
yoruyordu. Düşünmek yetmiyordu. Tek başına düşünebiliyordu ama iş yapmaya gelince
olmuyordu işte.

Günler geçti. Sabri artık daha iyiydi. Oturabiliyor ve yemeğini yiyebiliyordu. Ara sıra
bahçeye çay içmek için çıkıyorlardı. Hastanenin içinde rampalar olduğu için Sabri annesi ile
birlikte bahçeye çıkıyordu. Ne olurdu sanki bütün yollar düz olsaydı da yardımsız bahçeye
çıkabilseydi. Hastane bile bir engelliye uygun değilse acaba neresi uygun olacaktı? Bahçeyi
çok seviyordu. Kalabalığa karışmak, diğerlerinden biri gibi hissetmek onu mutlu ediyordu.

Çevreyi seyrederken düşüncelere daldı. İkinci katta oturuyorlardı ve oturdukları binada
asansör de bulunmuyordu. Beş santimlik kaldırıma bile çıkamıyordu. Onca merdiveni nasıl
çıkacaktı? Sabri’nin diğer insanların belki hiçbir zaman aklına gelmeyecek olan fakat kendisi
için çok büyük öneme sahip halletmesi gereken sorunları vardı. Eve nasıl çıkacaktı, arabaya
nasıl binecekti, işe nasıl gidecekti, alışverişini nasıl yapacaktı? Düşünüyordu ama işin içinden
bir türlü çıkamıyordu. Çünkü hem evinde hem iş yerinde hem de aklına gelen ve daha
önce rahatlıkla işlerini halledebildiği mekanlarda birçok merdiven vardı. Düşünmekten yine
yoruldu. Düşünmemeye çalışıyordu ama olmuyordu işte.

Anne: - Oğlum daldın yine, hayırdır ne düşünüyorsun arpacı kumrusu gibi ?
Sabri: - Hiç anne !

Sabri hiç diyebilmişti. Annesine düşündüklerini söylese kadıncağız üzülecekti. Annesi
Sabri’ye bakmak için günlerdir hastanede kalıyordu. Sabri annesinin üzülmemesi için hiçbir
şey söylemedi. Sabri kafasındaki engelleri bile aşmakta zorlanırken onlarca merdiveni,
kaldırımı nasıl aşacaktı? Sabri annesi bir daha ne düşündüğünü sorarsa ne cevap verecekti?

Sabri’nin cevabı çoktan hazırdı.

Sabri: - Hiiiçç…


Adı Soyadı: Eyüp Küçük

Özgeçmiş:

1979 yılında Çorum-İskilip’ de doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Ankara’ da
tamamladım. 1998 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği’ni kazandım.
Hayatımın dört yılı Erzurum’ da geçti. 2002 yılında Türkçe Öğretmenliği’nden mezun oldum.
Mezun olduktan sonra dört yıl değişik okullarda Türkçe Öğretmeni olarak görev yaptım.

2006 yılında belimde ortaya çıkan bir tümör nedeniyle felç geçirdim. Yapılan
ameliyattan sonra değişik tedaviler gördüm. 2006 yılında tekerlekli sandalye kullanmaya
başladım. 2009 yılında malulen emekli oldum. Şu an Ankara’ da ikamet etmekteyim.
Okumak, araştırmak en büyük tutkum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst