İç Dünyamın Dış Engeli

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Merhaba ben Leyla 15 yaşındayım. Evimizde teras arasında eski bir sandık buldum ve bu sandığın içinde bir ses kayıt cihazı. Ablamın ses kayıtlarıymış ben hiç tanımadım ablamı hiç görmedim, bundan sonrada göremem zaten ve O’nun hikâyesini O’ndan dinleyin istedim. Leyla ablamı dinleyin. Kendisini kendinden dinleyin. Düşünüyorum da bazı hayatlar vardır ya da hayatlarda ki engeller ama hiçbir engel mutsuzluk değildir. Umutsuzluk değildir. Ablamın hayatı da böyleymiş hayattaki her engele karşı hayatta kalabilme savaşı.
İstanbul her zamanki İstanbul değilmiş o gün her şey annem ve babam için yeni başlıyormuş. Onlara göre yüreklerinde sessizlik, büyük heyecan ve mutluluk hakimmiş. Ahh! canım annem nasılda korkuyormuş! Hele babam bir tanedir. O’da çok korkuyormuş sürekli dualar okuyormuş neden mi dersiniz? Çünkü o gün günlerden 13 Mayıs 1996’ymış yani benim doğduğum gün gece saat 00.00 evet annem ve babam için dünyanın en güzel günlerinden biriymiş anlattıklarına göre. Melekmişim sanki yumuk yumuk ellerim, minik minik gözlerim, tam bir meleksin eşin benzerin olmayan bir nimetsin derdi annem anlatırken. İlk çocuktum ben. Elleri tir tir titreyen yeni anne olacak bir kadın ve babalığı ilk kez yaşayacak bir adam. Canım babacığım anlatırken hep ağlardı hatırlarım. Beni kucağına ilk babacığım almış, kollarına almış beni babalık duygusuyla sarmış sarmalamış çekmiş derin derin kokumu içine. Anneciğim ise korkmuş alamamış beni kucağına, şefkatli kollarına alamamış, saramamış beni sımsıcak. Ben ağlamışım günlerce anacığım ağlamış, galiba O’da bilmiş kaderimin nasıl olacağını, içine doğmuş belli ki, ana yüreği işte anlamış, ciğeri yana yana anlamış. Aradan yıllar geçti ben bir yaşındayım artık. Uzun lüle lüle saçlarım, yemyeşil cam gibi gözlerim varmış ve ne giyersem giyeyim yakışan bir bedenim. Ben pek hatırlamıyorum, hep babam anlatırdı bana beni. Bir yaşında konuşmaya yeni yeni başlayan, hayata yeni adım atan daha göreceğim onca şey olacak bir çocuktum ben. Tatlı çıtı pıtı bir kız çocuğu işte. Biz çok zenginmişiz evimiz, arabamız, paralarımız istediğimizi alabilecek gücümüz(!) Her şeye sahipmişiz ama işte bu kadere engel değil ya.
Bahçede oynamayı çok severdim çocukken özellikle ip atlamayı. Hayal meyal hatırlıyorum da düşe kalka büyüdüm çok düştüm çok, ama hep birilerinin elimi tutmasına gerek kalmadan kalkmayı bilirdim bulurdum tutunacak bir dal, taş, ya da dizlerimi kanata kanata kalkardım ama kalkardım.
Dönüp dolaşıp 13 Mayıs’a tekrar gelmiştik. İlk doğum günümdü bu benim. Babam ile annem oradan oraya koşuşturuyorlardı, ben ise anlamaya çalışıyordum. Ne oluyor da herkes böyle koşuşturuyor diye. Meğerse bana hazırlanıyormuş onca şey, onca güzel eşyalar. Şöyle bir etrafa bakındım her şey o kadar güzel o kadar fevkaladeydi ki. O gün herkes her şey mükemmeldi. Sevinç mutluluk ve heyecan dolu doğum günü kutlaması işte ve hiç unutamayacağım bir gün. Annem çağırdı beni: ‘‘ Gel benim erik gözlü yavrum gel hadi pastandaki mumu üfle’’ dedi. Annem bana hep erik gözlüm derdi gözlerimin yeşilliğinden dolayı, severdim de bana yaptığı bu yakıştırmayı. Çocuğum ya işte topun, ipin peşinde koşuyordum. Geldim zar zor üfledim mumu gülüştüler biraz sonra annem kendine doğru çekti beni, o mis gibi eşi benzeri olmayan kokusu işledi bütün güzelliğiyle içime. DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst