İçinizde Ki Umutlara

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
İÇİNİZDE Kİ UMUTLARA​


Şöyle başlamışlardı ilk yazılarına:
-“Bir umutsuzluk var içimde; bitmiş, tükenmiş. Bir de umut dolu hayat var; boylu boyunca uzanmış önümde.”
Küçükken, henüz çok küçükken başlamıştı o zor hayatı. Büyüyünce hatırlayamayacağı pek çok acı çekmişti. Kimine göre dikkatsizlik, kimine göre kan uyuşmazlığı, kimine göre kaderdi bedeninin şekli. O seçmemişti ya bu hayatı, engelli bedenine rağmen mutluydu işte. Ya da öyle görünmeyi severdi. Binlerce soru işaretiydi onun için hayat. Gökyüzü neden mavi? Kuşlar nasıl uçar? Güneş neden bir görünüp bir kaybolur? Dünya yuvarlaksa denizler dökülmeden nasıl durur? Yıldızlar gündüzleri nereye saklanır? Bu kadar soru işaretleri arasında; ben neden böyleyim, neden diğer insanlar gibi değilim? demezdi hiç. Ne olduğunu bilmeden geniş açının, hayata en geniş açıyla bakardı. Sonra büyüdü. Büyüdükçe diğer insanlardan farklı olduğunu, herkes gibi değil de dalga geçilerek bakıldığını, bazense acınası gözlere denk geldiğini öğrendi. İşte o andan itibaren Umut, kendini odaya kapatarak sıyrıldı tüm umutlarından. Bir gün daha, bir gün daha derken aylarca böyle devam etti işte. Dört duvar arasında sadece kitaplar, dergilerdi can sıkıntısını alan. Küçüklükten kalmış olsa gerek kafasında ki soru işaretleri…

Bir Pazar sabahı…
Gözlerini tavanda ki fosforlu yıldızlara dikmiş, yatakta uzanmış bir günü daha nasıl alt edeceğini düşünüyordu. Bütün günü yatakta geçirmek geldi aklına ama annesinin birazdan kahvaltı için geleceğine ve eğer uyanmazsa, periyodik aralıklarla çeşitli bahanelerle kendisini kaldıracağından emin olduğundan hemen uzaklaştırdı bu düşünceyi zihninden. Kahvaltısını ettikten sonra çekilmişti yine odasına. Eline bir dergi alıp okumaya başladı. Okudu, okudu… Apar topar fırlattı dergiyi yatağın üzerine. Eline bir kalem ve bir kâğıt aldı. Diğer günlerin aksine yazmaya başladı Umut. Şu satırlar dökülmüştü kaleminden:
“Elimde bir dergi sayfalarını karıştırıyorum. Engelli insanların hayatlarını konu alan kısımdayım. 10 yaşında bir kız çarpıyor gözüme. Engelli bir bedene sahip tıpkı benim gibi. Yanlış… Aramızda bir fark var aslında, o aynı zaman da kansermiş. Ben iyi kötü kendimi gezdirebiliyorken, o küçücük bedeniyle yenik düşmüştü her şeye. Elime kalemi alıp bu satırları yazma sebebim; onun yaşama isteğini anlatan şu yazıydı:”

-“Dışarı da kar yağıyor, dışarıya çıkamıyorum. Bu güzel anı son kez yaşayamıyorum. Pencerenin önünde, benimle bir bütün olan tekerlikle sandalyeme oturmuş karın yağışını izliyorum.

Kar, beyaz ve ayaz… Gökyüzünde ki ay ve yıldız… Annem, babam, ablam, kalemim ve benim olan her şey… Üşüyorum, soğuğu iliklerimde hissedecek kadar çok üşüyorum. Anılarım da beynim, ellerim, kalemim gibi dondu. Donuk gözlerim son gördüklerini de kaydederken geçmişi söküp aldım hatıralarımdan. Ablamla şakalaştığım günler…
Annemin “kızım” deyip sarılış… Babamın sevgi dolu bakışı… Öğretmenim, arkadaşlarım, defterim ve “kalemim.” Hatıralarımda canlandırdığım son kişiler, son anılar, son anlar… Sanki etrafta ölümün sessiz çığlığı var. Gözlerim beyazdan başka bir şey görmüyor. Kulaklarım; titreyen ellerimi, dişlerimi ve yüreğimi duyuyor. Beni en çok hayallerime kavuşamadan ölmek üzüyor. Kader diyorum. Etrafımda kaybolan dünlerimi görüyorum. Biliyorum günler sonra, belki de dakikalar sonra ben de dün olacağım. Gelecek geçmişten karanlık geliyor. Bilinmezliğe bıraktığım hayallerime üzülüyorum. Tamamlanmamış hayatımın son gecesi belki de son kelimesi çıkıyor boğazımdan. Bağırmak istiyorum olmuyor. Yüreğim haykırıyor:
‘Yaşamak istiyorum…’


Minik Eylül bunca acıya rağmen yaşamak istediğini böyle dökmüştü satırlara. Öyle utanıyorum ki. Kendimi odaya kapatıp insanlarla karşılaşmamak için çabaladım aylarca. Çok değil sadece 3 gün sonra engelli bedenime rağmen, engelleri aşıp minik Eylül’ü görmeye gittim. Onun yüreğinde ki, gözlerinde ki yaşama isteğini gördükten sonra hayatım değişivermişti. İçimden tüm umutsuzlukları atıp, umutlara bağlamıştım hayatımı. Ve anladım ki engelli bir yaşam yoktur. Engelleri bizler yaratırız.”
Bu düşüncelerle, bu düşlerle uyudu. Umut uyudu ve büyüdü!..

YIL: 2020​

Bugün… Bugün yarın aslında. Ve yine bir Pazar günü. 7 yıl sonra Umut, kızartma kokularını içine çekerek girdi, anılarının duvarlara sindiği eve. Koltuğunun altında, köşesinde yazdığı gazetesiyle birlikte ve Eylül’le attı adımını içeri.

Küçücük bir köşede yıllarca hayallerini yazdı Umut ve Eylül. Köşe küçüktü belki ama yazılan her kelime devleşmişti okurun gözünde. Engelliler ve yaşamın umut dolu bir hayat olduğunu benimsetmişlerdi tüm insanlara. Çünkü onlar şöyle noktalamıştı ilk yazılarını:

Yarın belki hayalimizde ki gibi olmayacak. Daha kötü ya da daha iyi. Bunu bize “yarınlar” gösterecek. Ama bugün için, şimdi için iyi bir fikrimiz var:
“Şimdi zamanı uyutup; umutlu hayatlara, umutlu diyarlara, umutlu ve engelsiz dünyalara dalma vakti…”


ADI SOYADI: ESRA TANER

ÖZGEÇMİŞ: İsmim Esra soy ismim Taner. 22 yaşındayım. Malatyalıyım. Lise mezunuyum. Daha önce bu tip yarışmalarda derecelerim olmuştur Malatya geneli ve Türkiye geneli. Ama ilk defa bir öykü yazdım. Umarım olmuştur elimden geldiği kadarıyla yazmaya çalıştım, o hayatı yaşamayı anlamaya çalıştım. Sonuç ne olursa olsun yazı yazmayı ve okumayı çok seviyorum.
Teşekkürler…
 
Tekerlekli Sandalye
Üst