İlk Çağ Demokrasisi Engelliler, Azınlıklar ve Tüm Ötekiler

AsiDost

Üye
Üye
Katılım
Haz 9, 2013
Mesajlar
6
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
İlkellik; medeni dünyada medeni insanın suratını ekşiten paslı ve eğreti duran bir yaşam tarzı olarak algılanır. İlkel dünya ya da bireysel olarak ele almak gerekirse ilkel insan; medeni insanların günümüz koşullarında ötekileştirmek adına başvurdukları ilk yoldur. Dönemin şartları, idealleri, siyasi partileri, azınlık ve çoğunluklarının izanına göre değişkenlik gösteren ilkel insan; bir toplumun fihristi, hatta aynası olabilir. Bir mahallede iyi ya da kötü, hangi insanların yaşadığını anlamak için çöp kutusuna, sokağının temizliğine, sokak hayvanlarına ve ağaçlarına bakarsınız. Bir ülkede bunu anlamanız için insanlar arasındaki ilişkiye, farklı olarak tayin ettikleri öteki güruha nasıl bir tutum içinde olduklarına bakmalısınız. Türkiye olarak ilkel insan-medeniyet demokrasisi sınavından talihsiz bir şekilde geçemediğimiz aşikâr. Ne var ki; son dönemde yaşanan olaylar da yakın tarihin tekerrür etmesinden ibaret gibi gösterilmeye çalışılıyor.

Konunun etrafında çok fazla dolanmadan, bakışlarınızı çok daha uzağa; ilkel çağlara çevirmenizi istiyorum. Öldürülen ya da yaralanan ilk insanı, bir kavga ya da kaza sonrası sakatlanan ve hayatını bu talihsizlik sonrası “engelli” bir şekilde idame ettirmek zorunda kalan ilk insanı hayal edin. Kuvvetle ihtimal aksayan görüntüsü ya da farklı olması nedeniyle, kendisinin bir büyücü ya da yaşadığı topraklara bir kurtarıcı olarak gönderildiği düşünülmüştür. Dönemin derebeyleri ya da kabile şefleri kendisine gösterişli aletler tayin etmiş, hatta farklı görünüşü itibariyle varsa şayet özel istekleri için bizzat kendileriyle görüşmesini istemişlerdir. Çünkü alışılmış bir durum olmayan farklılık, insan hayatında kendini yavaş yavaş belli etmeye, tıpkı doğada bulunan düzen gibi, bu farklılıkların ve olması gereken düzenin insan hayatında da yerinin olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Ve fakat aradan geçen zamanla birlikte “farklı” olarak kabul edilen bu farklılıkların sayısı artmaya başladıkça, kendi azınlıklarını kurmaya başlamışlardır. Bir süre sonra evvel zamanlarda anlatılan ve zihinlerde yalnızca efsane olarak yer eden tüm o ışıltılı günler geride kalmıştır. Artık farklılıklarıyla baş başa kalan azınlıklar, kendilerine gösterilen özel ilginin yerini sessiz ve ilgisiz bir kalabalığın aldığını görünce, kendilerine verilen talep haklarını bir mucize olarak görmeye başlamışlardır. Başlarda sıradan, hatta sıkıcı bir şey gibi görünen özel talepler, bireysel haklar artık otorite tarafından bir armağan olarak sunulmaya ve farklı olanın doğasında alışkın olmadığı bir lütuf gibi algılanmaya başlanmıştır.

Takdir edeceğiniz üzere; ilkel dünyanın kendisini medeniyete bıraktığı noktaya gelmiş bulunuyoruz. Fakat belirtmem gereken bir şey varsa, o da; medeniyetin yalnızca anlattığım anekdottan ibaret olmadığıdır. Ve fakat insanoğlu; kendi tırnaklarıyla ördüğü medeniyeti, yine kendi kibriyle yıkıyor. Üzerinde yaşadığımız topraklar, günümüz şartları ve siyasi otorite; medeni dünyanın ilkel insanlarından oluşuyor. Değiştiğine inandığımız şeyler, aslında yalnızca şekil değiştiriyor. Derebeyliklerin yerini alan küçük federasyonlar, otoriteyi eline alan siyasi partiler ve şişkin bir ego, bitip tükenmek bilmez kibre sahip bürokratlar, farklılıklarımızı birer siyasi boşluk olarak gören ve bundan nemalanan takım elbiseli insanlardan başkaları değil.

Değiştiğine inandığınız şeyler, yalnızca şekil değiştirdiler. Sosyal devlet olgusu, yerini zamanla yüksek kürsüler üzerinde beylik sözler söyleyen kalantor adamlara bırakmaya başladığında, yaşadığı bir kaza sonrası ya da doğuştan bir “mucize” nedeniyle evinden çıkamayan, bu sözlere karşı kendi fikirlerini dillendiremeyen insanlarımız evlerine hapsedilmişlerdi. Evlerine hapsedilenler insanlarımız değildi elbet. Aykırı sesler, azınlıklar, insani talepler, farklılıkların doğal bir yaşam dürtüsü olduğu inancı ve vicdandı evlere hapsedilen.

Üzerinde yaşadığımız topraklarda kaybettiğimiz şey; insanlığımız değil, vicdanlarımızdır. Eksikliğini çektiğimiz şeyi çok fazla göz önünde bulundurursak, ondan sıkılmaya ve bir zaman sonra hayatımızdan çıkarmaya karar veririz. Bu yüzden farklı olanı göz önünde tutmak istemeyen sivil ve siyasi otorite, farklı olanı mümkün olduğunca karanlık odalara hapsetmeye, zaman zaman ona bir parça gökyüzü ve bazı haklar tayin etmeyi marifet zanneder. Konunun özüne indiğimizde karşımıza çıkan tek şey; korkudur. Korkar insanoğlu farklı olandan. Düzeninin bozulmasından, kendi faziletinin elinden alınmasından, öteki olmaktan, ötekiyi anlamaktan korkar. Bu yüzdendir kendi doğrularından vazgeçmeyişi, başkalarının doğrularını yanlış diye yaftalaması.

Farklı olmak kötü bir şey değildir; farklı olmak sizi kötü biri yapmaz. Aşağılayıcı bakışların sıradanlığına alışmaya başladığınızda, içinizde biriken meseleleri çözümlemeye, onları bu bakışların sahipleri olan yalancı yüzlerine vurma cesareti bulursunuz kendinizde.

Sizler dostlarım; farklı olanlar, ötekileştirilenler, kadınlar, küçük kız çocukları, eşcinseller, transeksüeller, siyah ve beyaz değil, başka renklerin de olduğunu hatırlatanlar, engelli olarak atananlar, kısık sesli yurttaşlar, çıkın odalarınızdan; anlatın onlara. Odaya hapsedilen bedenlerinizi değil, ruhlarınızı ve düşüncelerinizi çıkartın sokağa. Vermiyorlarsa, alın. Nezaketinizle değil, haklı gururunuzla yükseltin sesinizi. Size ait olan şeyi başkasının sizden izinsiz alması, ne kadar acı değil mi?

Ama siz dostlarım; yalnızca bir anlığına, engellilerin, eşcinsellerin ve tüm öteki azınlıkların olmadığını hayal edin evvela. Yeryüzüne bir tunç gibi çöken ve tüm sokaklara doluşan çıldırmış insanları düşleyin. Biz ötekiler olmadan mükemmel olduklarının farkına varamayan zavallı insanları hayal edin. Onların zavallılıklarına eşlik eden diğer zavallı siyasileri düşünün.

Kolay kazanılan şeyler, kolay kaybedilir. Bu nedenle almak istediğiniz şeyleri, yüzyıllardır süregeldiği üzere tatlı bir dille talep etmek yerine, söke söke almayı deneyin. Madem eksikliklerinizi uluorta dökme cesareti göstermenize rağmen taleplerinize, sorularınıza, haklarınıza karşılık vermiyorlar, o hâlde size verilen için değil, olması gereken için savaşın. Neden sizi; eşcinselleri, kadınları, engellileri yok saydıklarını sormayın. Kaldırım taşlarını sorun onlara. Neden sarı ve beyaz şeritlerden oluştuklarını, neden yüksek bir rakıma tayin edildiklerini sorun. Üst geçitlere mimari bir çirkinlikle işlenen ve kullanım amacından ziyade, reklam alanı olarak hizmet veren asansörleri sorun onlara. Neden siyasilerin dünyanın en yalancı insanlarından oluştuklarını sorun. Neden yalan söylerken hiç utanmadıklarını sorun. Neden şehirlerin normal olanlar için, çoğunluklar için, sıradan ve basit hayatlarını daha da kolaylaştıran mimarilerle inşa edildiğini sorun onlara. Neden normal ve sıkıcı hayatlarına farklı bir fikir temas ettiğinde kendileriyle çelişen olağandışı tepkiler verdiklerini sorun.

Ama en önemlisi dostlarım; sizden çaldıkları hayatla, ağaçlarla, yollarla, şehirlerle, kadınlar ve erkeklerle, sevişilmemiş yataklarla, doğmamış çocuklarla, verilmemiş haklarla nasıl bu kadar aptal bir hayat sürdüklerini sorun onlara. Sessiz kalacaklardır; siz susmayın dostlarım. Suskunluk ötekiye yakışmaz. Susmayın.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Sanırım bunu daha öncede yazmıştım. Yinelemekte fayda var. Bugün imrenerek baktığımız avrupada ki engellilere tanınan haklar onlara "altın tepside sunulmadı." Her biri haklarını sokaklara dökelerek, söke söke aldılar. Sanılanın aksine demokrasi, sosyal devlet, azınlıklara verilen haklar üstten aşağı değil, aşağıdan yukarı doğru gelen tepkilere göre şekillenir.

Bizim gibi şark kültürüyle yetişmiş toplumlarda birey devlet için vardır anlayışı hücrelerimize kadar işlenmiştir. Bu yüzdendir ki son derece haklı taleplerle gösteri yapan devletten istekde bulunan insanlara "bölücü, anarşist, devlet düşmanı" gibi yaftalar yapıştırılır. Buda iktidarlar için bulunmaz bir fırsattır. Zira iktidarlar "hak talebinde bulunan" vatandaşı baş belası olarak görür. Onlar için makul vatandaş "hak talebinde bulunmayan, iktidarın verdiklerini lütüf gibi gören, her fırsatta onlara şükreden" vatandaş modelidir. Biz engelliler ve diğer tüm ötekilerin kurtuluş yolu "şükreden değil şikayet eden" vatandaş olmaktan geçer.
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Tamamen katılıyorum yanlız bir önceki yazımdada bahsettiğim gibi aslında yalan olmasın başka bir sitede önderlik yap lafına cesaret edemedğim için başkasının sırtına yüklemeye çalışmıştım.
Burda temel sorun belli yapilabilecek en güzel harekette belli peki eksik nedir
Toplanalım Anakada İstanbulda nerde isterseniz gerçekte yapmadığımız yapamadığımız etki olarak en yüksek ve sesimizi duyurabileceğimiz tek olay bu site yöneticisi olarak önderlik edin bakınız yanlış anlamayım ama çevremde bir tavla üstadı olarak kabul edilmiş olmama rağmen o organızasyonunuzu bile es geçtim çok daha değerli bir organizasyona ise tüm gücümle varım.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Bu arada hak talebinde bulunmak sadece sokağa çıkıp eylem yapmaktan geçmiyor. Yaşadığımız çağ beraberinde internet gibi iyiye kullanıldığında milyonları etkileyen bir imkan sundu bizlere. Bunun son örneğini "gezi parkı protestolarında" gördük. Onun öncesinde de kurumlarda TC ibaresinin kaldırılmasına sosyal medyada kullanıcıların isimlerinin önüne TC ibaresi ekleyerek sessiz protesto etmeleri büyük bir etki yapmıştı. Son olarak 2022 engelli aylığının nasıl alınacağını düzenleyen 25 ocak 2013 tarihli yönetmelikteki hak kaybını önlemek amacıyla başlattığımız kampanyada ilgili birimlere yolladığımız 10 binlerce mail karşılığı buldu ve yönetmelik durduruldu.

Son tahlilde iyi organize edilmiş protesto yöntemleri şöyle yada böyle karşılığını buluyor verilmek istenen mesaj alınıyor. Biz henüz söylem düzeyinden eylem düzeyine tam anlamıyla geçemedik. Bunu yaptığımız an daha yaşanılır bir Türkiye bizi bekliyor olacaktır.
 

DÜŞ GEZGİNİ

Üye
Üye
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
240
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Merhaba, yazıda yapılan tesbitlerin çoğuna katılsamda katılmadığım yerlerde var. Yazıda geçen "Artık farklılıklarıyla baş başa kalan azınlıklar, kendilerine gösterilen özel ilginin yerini sessiz ve ilgisiz bir kalabalığın aldığını görünce, kendilerine verilen talep haklarını bir mucize olarak görmeye başlamışlardır. Başlarda sıradan, hatta sıkıcı bir şey gibi görünen özel talepler, bireysel haklar artık otorite tarafından bir armağan olarak sunulmaya ve farklı olanın doğasında alışkın olmadığı bir lütuf gibi algılanmaya başlanmıştır."

Engelliler veya daha doğru tanımla azınlıklar bana göre hiç bir zaman kendilerine verilen hakları bir lütufmuş gibi görmedi. Onlara öyle gösterildi. Bizlerde bu zokayı yuttuk. Kendi adıma bir toplumun ilkelliğinin göstergesi kaldırımların yüksekliğiyle ters orantıda ilerler. İnsanoğlu farklı olandan korkar cümlesini okuyunca son dönemin moda deyimi olan empati yapmayı düşündüm bir an. Konuya ilişkin bir fikir belirdi kafamda ama tam toparlayamadım. Toparlayınca yazarım.
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,399
Tepkime Puanı
443
Puanları
83
Düş Gezgini rumuzunuz düşüncelerinize öle uygunmuş gibi yazmışsınız.
("Artık farklılıklarıyla baş başa kalan azınlıklar, kendilerine gösterilen özel ilginin yerini sessiz ve ilgisiz bir kalabalığın aldığını görünce, kendilerine verilen talep haklarını bir mucize olarak görmeye başlamışlardır. Başlarda sıradan, hatta sıkıcı bir şey gibi görünen özel talepler, bireysel haklar artık otorite tarafından bir armağan olarak sunulmaya ve farklı olanın doğasında alışkın olmadığı bir lütuf gibi algılanmaya başlanmıştır.")
Bu durum kabul edilemez azınlık demek eğer tüm dünyadaki ayrı farklı düşünce ve yaşam tarzını kabul etmiş olanlardır tabi bu durum benim acizane düşüncemdir.
Engelli olmak azınlık olmak demek değildir hangi toplumda olursa olsun zihinsel bir engel yoksa o toplumun aslıyız birimizin kolu olmasa bacağı olmasa yürüyemese ve benzeri durumları yaşaması yarın sağlıklı görünen diğer insanların aynı duruma gelmiyeceği anlamına gelmediği gibi her hangi bir fiziksel rahatsızlığı azınlık anlamında değerlendirilmesi o kişilerin yaşadığı toplumun hangi görüş handi din hangi düşünce sahibi olduğunu belirlemez.
Başta bahsdilen konu ki şu anlarda gördüm hemen cevap yazma ihtiyacı duydum araştırılma ihtiyacı duyulmadan itiraz edilmesi gereken bir durum olarak gördüm.
Son olarak bizlerin varlığı bu dünyaya şereftir görmesi anlaması gerekenlere bir lutuftur. Bizler 100 yıl sonrada geçmiş yüzyıllarda var olduğumuz gibi oılacağız eğer modern dünyada ayrımcıysak geçmişten ders alınıp kaldırılsaydı veya gelecekte yok edilseydi.
Bizler toplumun kendisiyiz bir uzvumuzun normal çalışmaması varlığimiza kahır değildir aksine engelimize rağmen bir çok normal insanlardan (İmkan sağlanırsa)daha başarılı olşmuş ve olacağımızdır.
Bana göre gerçek hayata nasıl bakarsak odur olumlu olumsuz bu elimizde ve kader değildir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst