Kadir Ünal

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Sarhoş bir cümlenin orta yerinde çıplak bir yalnızlık gibisin... Ve sensiz devriktir her cümlem!

Suskunluğun ötekileştirdi seni ve sen her sustuğunda yazgısı ayaklarına dolanmış bir adamın çıkınından acımtırak masallar düşer!

"hayal ikliminden,

isimleri sözlere sığdırılamayan,

ve yüreklerinde kalem yarası,

ne dervişler gelip geçti.."

Bu bir şiir yarası sevgili!

Tedavisi tırnaklar arasına hapsolmuş "umut" kelimelerinde saklı..

Benim yalın cümlelerim olmadı ve hiçbir cümlem menzile kanamadan varmadı! Misal bu ya; sevmek dediğinde hiçbir dolaylı yorgunluk incitmedi yüreğimi! Sevgili, oysa ben bir tutam maviye hapsettim bütün renkleri! Gece mavi... güneş mavi... ay mavi..

"Hergün binbir çocuk doğuran arsız bir kadın şu geçimsiz yüreğim, memelerinden kekremsi bir gerçek akar..

"düşün sevgili,

düş'ün ne varsa kaybolmuşlar kitabından,

ruhlarını terketmiş tüm bedenleri,

onlar ki bir daha gelesi olmadılar,

hürriyet dediğin nedir sevgili,

etler arasına terkedilmiş,

bir ruhun kurtuluşundan başka..?"

Ah bu deniz; saklarken mahreminde gözyaşlarını, Ölümünü bir sen gördün martıların... Gözlerin düğümlüyor boğazını, dilinden rüzgar çalıyor ve söyleyeceğin her cümle yarım kalıyor! Korkarım senden bilecekler bütün şairi meçhul ölümleri..

Farket sevgili; bu yalnızlık hiçbir kitaba sığmayacak kadar büyük..

"Bu bir şiir yarası sevgili! Tedavisi tırnaklar arasına hapsolmuş "umut" kelimelerinde saklı.."



Kadir ÜNAL
 
F

Fırtına

Guest
İnsan mısınız? Emin misiniz? Gerçekten Emin misiniz?

İNSAN MISINIZ? EMİN MİSİNİZ? GERÇEKTEN EMİN MİSİNİZ?

Bakmak Görmek Değildir..

Karı-koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar.. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar..

Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır.. Adam uyku sersemidir, güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz kızgındır..

"Ne oldu? Ne istiyorsun?" Diye sorar..

"Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle.."

Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir;

"Bunun için mi uyandırdın beni?. Baktım işte.. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız..''

" Karısı tekrar sorar;

"Peki, bu sana neyi gösteriyor?"

Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir;

"Teolojik olarak allah'ın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum..

Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum..

Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum..

Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu, Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum..

Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor?"

"Çadırımızı çalmışlar...''

.
.
.
.

Birçok insanın gündelik yaşantısında, bir köşe başında, bir hayat kavşağında... Rastladığı, baktığı, bakıpta göremediği... Görüpte hissetmediği, ne kadar çok simitçi, ayakkabı boyacısı, çiçekçi, kalem-tarak, çakı-çakmak..

Ötelenmiş, unutulmuş, hatırlanması bir güne, bilemedin bir haftaya sığdırılmış... Toplumda insanlık değerinin yüzde üç sayıldığı... Ve bunun ne yazık ki devletçe zorunlu sayıldığı bir anlayışın içinde..

Yaramazlıkları zincirle durdurulan... Görmezlikleri yüreklerinde sanılan, konuşamaması bilmediğinden olsa gerek diye düşünülen, acımak kavramının acıtan tarafı..

EVET BİLDİNİZ! YOKSA HALA MI BİLEMEDİNİZ!!!

Engelliler... Kiminin bir kumaş yada basit bir çoraptan bahseder gibi özürlü dediği, ve buna rağmen bir kalp, bir ruh, bir ömür taşıyan insanlar..


KADİR ÜNAL
 
F

Fırtına

Guest
Yorgunsan sevme bu akşam

''Yorgunsan sevme bu akşam,
Dinlensin yüreğin,
Kır dümenini ağırdan,
Kuytu bir limana..’’


Sayfalar sararsa da yazılanlar taze kalırlar! Sararmış bedenlerinden taze bir duruş çıkacağını bilseler ne çok mutlu olurlardı, yaşadıklarına ve nefes aldıklarına çok sıkı inandığım gazete yaprakları..

Çarşıya çıkmalı, tanıdık eş dost kim varsa kapısını çalmalıyım... Okunmuş, okunmamış tüm gazeteleri toplamalıyım... Şöyle en acılı haberlerden derlemeliyim ki, neticesinde ortaya çıkacak gülüşler büyük bir anlam kazansın..

''Yelkovanın bedeninden,
Yüreğine bir halat çekti,
Ya kanatacaktı zamanı,
Ya ete çevirecekti kadını..!’’

Yapacağım heykelin eskizi hazır, irice bir saat buldum hurdaların arasından... Kim bilir nelere şahit olmuştu yorgun bedeni... Akrebin yüzünde yorgunluğun o amansız kederi..

''İlk kaşık çamuru düşürdü adam,
Bembeyaz bir tuvalin mahrem tenine,
Ve alıştı kadın ve alıştı tuval..!’’

Yavaş, yavaş kalp atışları belirdi ve yorgun saatin dişlerinde can buldu çamur... Bir misina bağladı yelkovana ve bir ucunu tutuşturdu kadının yüreğinin üzerindeki eline..

‘’ Ve durdu zaman, durdu akrep,
Zaman ile kadının sevişimiydi bu,
Şehvetin teri,
Bir misinanın ince bedeninden,
Kadının mahremine akarken,
Çözülüverdi elleri,
Çözülüverdi dili,
Biran boş bulundu bırakıverdi ipini yelkovanın,
Ve tıkırtısı tekrar yırtıp geçti geceyi,
Dizginlerden kurtulmuş zamanın..’’


Kadir Ünal
 
F

Fırtına

Guest
Biz Dilenci Değiliz

"Bir ön yargıyı parçalamak atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur" (Albert Einstein)

Piyasalaşmış, sektör halini almış... Bu uğurda insanların uzuvlarından dahi vazgeçtikleri/vazgeçirildikleri..

Mafyalaşan bir sektör..

Dilencilik..

Türk toplumu ezelden beri içindeki insancıl yapıyı, yoğun maneviyatı asla kaybetmemiştir, yabancı birçok toplumda giderek yok olan yardımlaşma ve iyilik severlik olguları biz Türk'ler de hala mevcut, lakin bazen bu dozunu aşarak insanların bu durumu kendi çıkarları dahilinde kullanmalarına sebep olmakta..

Dilenciliği bir iş kolu haline getiren ve bunun için engelli insanları kullanan, kendini engelli olarak gösteren, birçok duygu sömürücü ve her engelliye potansiyel dilenci gözü ile bakan bir insan tiplemeleri oluştu..

Öyle ki;

Engelim dolayısı ile içeriye giremediğim bir markette görevliyi yardımcı olması konusunda yanıma çağırdığımda; ''bugün satış olmadı, akşam gel'' gibi bir kelime duyduğumu... Sosyal hayatın bir gereği bir pazar yerinde haftalık yiyecek ihtiyacımı tedarik etmek için bulunurken kucağıma para bırakıp giden insanları gördüğümü söylememe gerek yok sanırım..

Vaktimin tamamına yakını çalışarak ve bir meşguliyet dahilinde geçiyor, bunun dışında bir boşluk yakaladığımda kendimi deniz kenarına atıyor ve balık tutuyorum..

Bir kaç gün evvel yine deniz kenarına gitmek istedim ve her zaman gittiğim yol üzerinde trafik lambalarına yakın bir noktada yaşlı bir teyzenin kaldırımda oturduğunu ve yüzünün yola dönük olduğunu ve hatta dikkatsiz bir şoförün ayaklarını ezebileceği kadar, ayaklarını yola sarkıttığını gördüm..

Yanan kırmızı ışıktan cesaret alıp yanına gittim, yüzünde ağlamaklı bir hüzün vardı;

Teyzeciğim neyin var yardım ister misin? dedim..

-Yok burda oturuyorum ben dedi..

Araba filan çarpar teyzeciğim bak orada park var gidelim orada otur dedim..

-Yok böyle iyi dedi..

Fazla üstelemedim ve yoluma devam ettim..

Dönüşte, ve devam eden günlerde aynı teyzeyi orada ve duran araçlardan para istemek maksadıyla bulunduğunu gördüm..

Toplumu bu hale getiren nelerdir diye sormayacağım bunun cevabını hepimiz biliyoruz..

Yağmurun altında, soğukta... Tir tir titreyerek ve birilerine muhtaçlık duygusunun ağır yükünü taşımak istemeyen çok değerli engelli dostlarım kardeşlerim, önlerinde ki küçük tezgahında simit ve çiçeğini satmaktayken... Ve kimseye el açmak gibi bir düşünceleri yokken sakın ha kimse engellileri BİR DİLENCİ gibi görmesin..

Bizler bu toplumun bireyleriyiz, bizler emek sarfetmek kendi hayatımızın idamesi için çaba harcamak istiyoruz..

Ve sadece fırsat verilmesini bekliyoruz... İçinizde ki ACIMAK fiilini atın kenara... Ve engellileri kaybolan uzuvları haricinde değil, çalışan ve üreten beyinleri, varolma savaşları dahilinde görün..

Ön yargılarınızdan arınmadığınız sürece insanların içindeki güzelliğe ulaşamazsınız..

Saygılarımla..


Kadir ÜNAL
 
Tekerlekli Sandalye
Üst