Kapitalizmin kentlerinde engel(li)ler

Sağlık Teknikeri

Üye
Üye
Katılım
Haz 8, 2010
Mesajlar
1,076
Tepkime Puanı
23
Puanları
38
Bir süreliğine gözlerimiz kapatıp yürüsek her gün kullandığımız yollarda, tekerlekli sandalye ile girmeye çalışsak evimize, işimize mesela; otobüs beklesek, yardım istesek, tek başımıza ilerleyemesek... ya da açsak gözlerimizi, görsek ve önemsesek etrafımızda neler olup bittiğini!
Çarklarını ücretli emek sömürüsü ve artı-değer yağması üzerinden döndüren kapitalizmde, üretim sürecinden başlayarak yaşamın her alanında, toplumsal fayda keskin bir biçimde yerini sermayenin kâr odaklı bakışına bırakmaktadır. Kentleri de birer kâr ve rant kapısı olarak gören bu anlayış, karşımıza insan odaklı olmaktan çok uzak, plansız, düzensiz ve her anlamda yetersiz kentler ve kentsel düzenlemeler çıkarmaktadır. Sistemin gelişimi içerisinde defalarca sınanmış bu gerçeğin, sözkonusu ‘kent ve engelliler’ olduğunda da değişmediğini hatta daha da çetrefilleştiğini görüyoruz.
Ekonomik ve toplumsal diğer boyutlarını tercihen dışta bırakırsak, kapitalizmin kentlerinde engelliler payına düşenin toplumsal yaşama katılım açısından fiziki olanaklardan yoksunluk, daha fazla keşmekeş ve düzensizlik olduğunu söyleyebiliriz.
Fiziki çevre ve engeller

Engellilik, yalnızca organları eksik ya da yeteriz olanlarla sınırlı bir tanım olmayıp; yaşlıları, sürekli hastalık sahibi olanları da kapsayan bir içeriğe sahiptir. Bu açıdan da sanıldığının aksine toplumun büyük bir kesimini ifade etmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsünün Aralık 2003 tarihli açıklamasında belirtildiği üzere, engelli nüfusu, Türkiye nüfusunun %12’sini oluşturmaktadır. Aynı araştırma ortopedik, görme, işitme, konuşma ve zihinsel engelli vatandaşların karşılaştıkları sorunların başında da kamuya açık alan ve yapılara girememe, toplu taşım araçlarına binememe, sosyal ve kültürel etkinliklere katılamama gibi kentsel sorunların geldiğini göstermektedir. Üretim sürecinden büyük oranda dışlanmış olmakla birlikte bu araştırmanın da gösterdiği gibi toplumsal yaşama da katılması “engellenen” engelliler ev içerisinde hapis hayatı yaşamaya zorlanmaktadır. Konutlardan kamusal alanlara ve ulaşım araçlarına kadar şehirler engelli vatandaşların ihtiyaçları dikkate alınmadan şekillenmekte; yollar, kaldırımlar, parklar, bahçeler gibi pek çok fiziksel çevre elemanı, engelli vatandaşların topluma katılmasının da önünde engel oluşturmaktadır.
Yasalardaki engelli hakları ne ifade ediyor!
82 Anayasası’nın 40. maddesinde “Devlet, durumlarıyla nedeniyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı olacak tedbirler alır” derken; 50. maddesi de, “Bedeni ve ruhi yetersizliği olanların çalışma hayatında özel olaral korunması”nı devlet görevi olarak belirlemektedir. 2005 yılında çıkarılan 5783 sayılı yasa ise, kamu alanında yedi yıllık bir süre içinde “resmi binaların, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapının engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi”ni öngörmektedir. Ayrıca hazırlanan yönetmeliklerin de benzer uygulamaları zorunlu kıldığı bilinmektedir.
Kâğıt üzerinde bu denli olumlu görünen yasa ve yönetmeliklerin engelliler üzerindeki yansıması ise koca bir hiç olmaktadır. Oluşturulan yasa ve yönetmeliklerin üzerinden yıllar geçmesine rağmen bunların uygulanmadığı, denetlenmediği hatta bizzat devlet tarafından yok sayıldığı örneklerle ortadadır. Basit teknik düzenlemeler dahi belediyeler tarafından külfet olarak görülmekte; kamu kurumlarından alışveriş merkezlerine, rekreasyon alanlarına, eski yapıların yeniden düzenlenmesi bir yana bizzat devlet eliyle oluşturulan projelerde dahi engelliler yok sayılmaktadır.
Yönetmelik gereği yapılan rampaların kullanılamayacak derecede dik olması, belediyelerin her seçim dönemi yeniledikleri kaldırımların yükseklik ve düzenleniş açısından engelli araçlarının ihtiyaçlarını karşılamaması, engelli kullanımını kolaylaştıracak otobüslerin kaldırımlarla uyuşmaması gibi örnekler çokça rastlanan sorunlar olmaktadır.
Metrobüs engel(li) tanımıyor!
2007 yılında hizmete açıldığından beri sürekli arızalanan ve varolan yoğunluğu karşılmakta yetersiz kalan metrobüs sisteminin engelliler açısından da çözüm olmadığı engelli örgütlemelerinin açıklamaları ve açtıkları davalarla görülmektedir. Küçükçekmece, Şirinevler, Bayrampaşa, Edirnekapı, Ayvansaray, Halıcıoğlu, Perpa, SSK Hastanesi, Çağlayan ve Zincirlikuyu gibi pek çok durağının engelli kullanımına uygun olmaması, araçlar ile platform arasındaki boşluktan tekerlekli araçların geçememesi, turnikelerin dar ve tekerlekli sandalye için uygun olmaması bu hattı kullanmayı imkânsız kılmaktadır. Varolan hatların metrobüs sebebiyle kaldırılması ise, metrobüsü kullanamayan engelli vatandaşların hastaneye gidebilmelerinin dahi önünde ciddi bir engel olarak durmaktadır.
Tüm diğer örnekler gibi metrobüsl de ilgili yasa ve yönetmeliklerin hayattaki karşılığını göstermektedir. Sağlıklı bir insanın kullanımı için dahi yetersiz olan kentler engelli vatandaşlar için zor, pek çok durumda da tehlikeli olmaktadır. Kendine yasalarda engelli vatandaşları koruma ve kollama misyonu biçen “ceberut” devlet ise, pratikte tersini sergileyerek toplumu engellilerden korumaya, onlardan yalıtmaya çalışmakta, kendi acizliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Konu engelliler olunca, elbette sorunların kaldırım yüksekliği ile ölçülemeyecek kadar büyük dosya konusuna sığmayaca kadar kapsamlı olduğu görülüyor. Tüm bu saydığımız sorunlara, fiziki çevrenin bozukluğuna ek olarak toplumsal tepkilerden kaynaklanan çekincelerin de, engelli vatandaşları kapalı mekânlara hapsettiği biliniyor. Bu açıdan ayrımcılığın engelliler için de temel bir sorun olduğu ve okuldan sokağa, çalışma hayatına her alanda artarak sürdüğü hissediliyor. Metrobüslerle ilgili şikâyetlerini göstermek, mevcut durumu protesto eden engellilerin ezilme tehlikesi atlatması, başta görevliler olmak üzere pek çok insan tarafından da hakarete uğramalarının da bu ayrımcılığa örnek olarak toplumsal bir çürümeye işaret ettiğini düşünüyoruz.
Bir kez daha: “Sermaye için değil, toplum için bilim!”

Kent ile ilgili oluşturduğumuz her başlıkta da vurguladığımız gibi, engellilerin kent içerisinde maruz kaldıkları sorunlar da aslında kapitalizmin işleyiş yasalarının oluşturduğu, kar güdüsünün karşılığı olarak ortaya çıkmaktadır. Çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin, bu temel gereksinimi güçlendirmediği sürece de karşılıksız kalacağı mevcut örneklerle kanıtlanmaktadır.
Teknolojinin geldiği aşama ve belediyelerin bugünkü imkânları ile çözülebilecek bu tarz sorunların katmerleşerek sürmesi, çıkan yasa ve yönetmeliklerin karşılığının olmaması, içinde bulunduğumuz sistemin tüm mekanizmalarıyla birlikte çözüm değil sorun ürettiğini bir kez daha göstermektedir.
(Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada Toplumcu Eksen, Sayı: 3, Nisan-Haziran 2010)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst