Karanlığın İçindeki Aydınlık

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
KARANLIĞIN İÇİNDEKİ AYDINLIK

Gündüzler torbaya girmemişti. Öyle olsa ne ala, torbayı bulur, çıkarır gözümüze takardık. Bizim dünyamızda gün ışığı yoktu. Çevredekilerimizin dilinde birer zaman kavramıydı gündüz ve gece. “ Gitmesekte görmesekte o köy bizim köyümüzdür.” Düsturu ile yaklaşırdım gündüzlere. Lakin bizim yaşadığımız köy, gece şehrinin tek yerleşim yeri olan karanlıklar köyü idi.

Daha o zamanlar karanlıktan aydınlık yontmayı bilmezdim. Çocukken “ Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna, pilot olacağım cevabını verirdim. Gülerlerdi. Bilirdim gözleri görmeyen birinin uçak uçurmasına izin vermeyeceklerini. Hatta gözünde çok ufak bir bozukluk varsa bile… Bilirdim. Her zaman çevremdekilerden daha çok bilirdim çocukken bile. Çünkü hissederdim, çok iyi hissederdim. Yanımdaki bir insanın karakterini nefes alıp vermesinden, ses tonundan, kelimelere yüklediği anlamlardan çok rahat kategorize ederdim. Yaradan bir özelliğini alıyorsa, başka bir özellik ekliyor sana.

Evet, o zamanlar daha karanlığın içindeki aydınlığı bilmezdim. Dokuz yaşımdayken mahallede futbol oynayan yaşıtlarım ile beraber top oynamak istemiştim. Almamışlardı beni oyunlarına. Ben ise inat ediyordum onlarla beraber oynamak için. Benin alırsa oyun bozulurmuş! Ben kızdım, sinirlendim. En çokta gözlerim görmediğim için kendime kızdım. “Çık lan kenara, oyunumuzu bozuyorsun!” diye bağıran çocuğa kızdım birde. Elimdeki baston ile yerde aradığım taşı bulup, sesin geldiği yöne doğru hınçla fırlattım. Tam isabet olduğunu bana bağıran çocuktan gelen inleme sesiyle anlamıştım. Bir nebze olsun rahatlamıştım. Kendime kızmam durumum yavaş yavaş kendimle gurur duyma duygusuna geçmişti. Beş-on dakika sonra kafasını yardığım çocuğun annesi gelip bana bağırdıktan sonra bu sefer bütün dünyaya karşı öyle nefret duymuştum ki, bir an evvel pilot olup yeryüzünü havadan bombalamayı arzulamıştım.

Çocukken böyle haddinden fazla sinirlenmelerim ve yaramazlıklarım akranlarıma göre çok fazlaydı. Artık ailem ve çevremdekiler en ufak haşarılıklarımda bile sesini yükseltmeye başlarlardı. Ben de haylazlığımı daha çok artırırdım. İnsanların bana kızması bile büyük bir ilgi gibi gelirdi bana. Onların bana karşı sert davranmalarına rağmen.

Bir de daha beni tanıyan ve yeni gören insanların bana acıma ve merhamet ile yaklaşmaları vardı. Bende olan bu farklılık, eksiklik onlar için bir ibret vesilesi de oluyordu bazen. Altıncı sınıftayken görme engelliler judo takımındaydım. Turnuva için gittiğimiz spor salonunda gözleri gören bir ağabeyin telefon konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Büyük ihtimalle telefonda konuştuğu arkadaşının sıkıntılarından yakınmasına karşı bir şeyler söylüyordu. “Oğlum bunlar ufak tefek şeyler, düzelecek şeyler. Bak burada görme engelli çocuklar var. Onlar yakınmıyor halinden biz ise ufak tefek şeylere kafayı takıyoruz.” İnsan dedim ağabey, nankördür içimden. Bize görme duyumuz geri verilse çok seviniriz, hayatımız değişir ama daha sonra emin ol ki bizde yakınırdık ufak tefek hayatın olumsuzluklarından.

Bir keresinde de elimdeki baston ile kaldırıma görme engelliler için yapılmış kabartma yolunda yürürken görme engelliler yolunun üzerine dikilen elektrik direğine çarpıp düşmüştüm. Çevredeki insanlar beni yerden kaldırırken “Bu direk buraya koyulur mu kardeşim?” nidaları arasında bu direği görme engelliler yolunun üstüne dikenlere hep beraber sövmüştük.

Liseye geçtiğimde ise haylazlığım biraz durulmuştu. Artık kendimi olduğum gibi kabul etmeye çalışıyor ve engel oluşumu artıya çevirmeyi öğreniyordum. Bunu bana edebiyat öğretmenim tavsiye etmişti ve bu konuda benimle çok ilgilenmişti. Yani ilk defa aşık oluğum ve aradaki yaş farkından dolayı söyleyemediğim Aysel Hocam. İlk öğretmenlik yılıydı bizim dersimize geldiğinde. Sesinde bir sıcaklık vardı. Atilla İlhan’ın “Aysel git başımdan” şiirini çok okumuşluğum vardır Aysel Hocamın dersinde. “Benim için kirletme aydınlığını, hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.” Dizelerine vurgu yaparak okumalar falan. Bir de çok espri yapardım onun derslerinde. O güldüğü zaman sanki ona ilanı aşk etmişimde o da kabul etmiş hissi kaplardı içimi. Derslerimize ilk geldiğinde ona, sesinden yola çıkarak bir dış görünüş tasarlamıştım kafamda. Kumral, yeşil gözlü. Gerçekten de öyle olduğunu öğrendiğimde daha çok heyecanlanmıştım.

Artık kendimle gerçek anlamda barışmıştım ona sevgi besleyerek. Öyle ki görme engelliliğimle bile espri yapıyordum ona. “Geçen gün çok sinirlendim hocam, o kadarki gözüm karardı.” Şaşırtıcı bir durumla karşılaştığımızda ise “Bu gözler neler gördü hocam bu da bir şey mi?” gibi. Bu kendimle barışık tavırlarımdan Aysel Hocamda etkilenmişti. Benim psikoloji okumamı ve bu kendimle barışık tavrımı görme engelli çocuklara aşılamamı ve onların engellerinin aslında diğer insanlar gibi yaşamak için engel olmadığını anlatmamı öğütlemişti.

Ben de hocamın bu öğüdüne uydum ve psikoloji okudum. Şimdi bir engelli okulunda Psikoloji ve Rehberlik öğretmenliği yapmaktayım. Kendimi engelli çocukların engellerini yıkmaya adadım.

Mehmet elindeki kabartma kitabı kapattı. Bu yazıyı Mehmet’e görme engelli psikoloji ve rehberlik danışmanı hocası vermişti. Ferahlatıcı bir mutluluk ile tebessüm etti. Hayata olan öfkesini yenmesi gerektiğini, kendisiyle barışması lazım geldiğini çok iyi bir şekilde anladı. Hayata daha sıkı tutunma ihtiyacı duydu.
İşte o Mehmet şimdilerde konferanstan konferansa koşan bir Psikoloji Ana Bilim Dalı Profesörüdür. Aynı zamanda evli ve aile babası olan bir Profesör.
Mehmet, öğrencilerini psikoloji ve rehberlik danışmanlık hocasının her ölüm yıl dönümünde mezarına götürür ve hayatını olumlu yönde değiştiren hocasına dua ederler ve yad ederler.

ESER SAHİBİNİN ADI SOYADI= ENEZ KALEDİBİ

KISA ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında Sakarya’da doğdum. İlkokulu, Sabiha Hanım İlköğretim Okulu’nda, liseyi Tes-İş Adapazarı Anadolu Lisesi’nde okudum. Halen Bülent Ecevit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümü 4.sınıf öğrencisiyim.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam Arkadaşım,

Çok keyif aldım okurken ve iki kere okudum :) çok sevimli ve içten yazılmış bu öykü için tebrik ederim...

''Liseye geçtiğimde ise haylazlığım biraz durulmuştu. Artık kendimi olduğum gibi kabul etmeye çalışıyor ve engel oluşumu artıya çevirmeyi öğreniyordum. Bunu bana edebiyat öğretmenim tavsiye etmişti ve bu konuda benimle çok ilgilenmişti. Yani ilk defa aşık oluğum ve aradaki yaş farkından dolayı söyleyemediğim Aysel Hocam. İlk öğretmenlik yılıydı bizim dersimize geldiğinde. Sesinde bir sıcaklık vardı. Atilla İlhan’ın “Aysel git başımdan” şiirini çok okumuşluğum vardır Aysel Hocamın dersinde. “Benim için kirletme aydınlığını, hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.” Dizelerine vurgu yaparak okumalar falan. Bir de çok espri yapardım onun derslerinde. O güldüğü zaman sanki ona ilanı aşk etmişimde o da kabul etmiş hissi kaplardı içimi. Derslerimize ilk geldiğinde ona, sesinden yola çıkarak bir dış görünüş tasarlamıştım kafamda. Kumral, yeşil gözlü. Gerçekten de öyle olduğunu öğrendiğimde daha çok heyecanlanmıştım. ''


Mehmet'in hayatını olumlu yönde değiştiren o psikoloji ve rehberlik danışmanlık hocası gibi insanların aslında diğer insanlara hediye olarak gönderildiklerini düşünürüm hep ve gönlüm ister ki her insanın yaşamı boyunca en az bir tane kendisine armağan olarak gönderilen insanla tanışma, karşılaşma ve hayatını olumlu yönde değiştirme fırsatı olsun :)

Öykü yazmaktan hiç vazgeçmemen dileğimle,
 
Tekerlekli Sandalye
Üst