Karıca Lec Efsanesi

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
KARINCA LEC EFSANESİ​
Henüz insanoğlunun ayak basmadığı bir diyarda bir ada varmış. Binbir çeşit canlı huzur ve barış içinde adayı paylaşırmış. Adada Krite adında çok büyük bir karınca kolonisi varmış. Kolonide yüz binlerce karınca barış, huzur ve mutluluk içinde yaşarmış. Koloni yerin derinliklerine doğru kilometrelerce ilerlermiş. Koloni o kadar büyükmüş ki bir ucundan diğer ucuna gitmek neredeyse imkansızmış. Tüneller o kadar uzunmuş ki yürümekle aşılacak gibi değilmiş. Tüm tüneller koloninin kalbinde birleşir buraya Kasoa denirmiş.

Koloniyi yöneten kraliçe karınca o kadar bilgili ve ustaymış ki koloniden bolluk, bereket, huzur ve mutluluk eksik olmazmış. Hiçbir kış olmamış ki bir karınca kolonide aç yatsın. Hiçbir yaz olmamış ki bir karınca susuzluk çeksin.

Her gece tüm karıncalar Kasoa’da toplanır; bir ateş yakar ve etrafında şarkılar söyler, eğlenir, mutlu olurlarmış. Her karınca gönüllü olarak bu etkinliğe katılır, güzel bir akşam geçirirmiş. Yüz binlerce karıncanın katıldığı bu mutluluk ateşini bir karınca hep uzaktan izlermiş. Koloninin en uzak köşesindeki ufak bir tepede tek başına yaşayan bu karıncanın adı Lec’ miş. Her ne kadar iyi bir karınca da olsa hiçbir karınca Lec’i sevmez, ona yaklaşmak istemezmiş. Sadece nöbetçi askerlerden biri her gün Lec’ in sokağının başına yiyecek ve su bırakır sonrada hızlı adımlarla orayı terk edermiş. Tüm karıncalar Lec’ in lanetlendiğini ve yanına yaklaşanları da kendisiyle birlikte lanetin içine çekeceğine inanırmış. Çünkü Lec’ in dört bacağı da hareket etmiyormuş. Lec tüm işlerini kollarıyla sürüne sürüne yapıyormuş. O güne kadar tüm karınca aleminde duyulmamış bir şeymiş bu. Doğuştan bacakları tutmayan bir karınca yaratıcı tarafından lanetlenmemişte neymiş. Sadece bu da değil Lec’ in sırtında iki adet boynuz gibi çıkıntı bulunurmuş. Şeytanın boynuzlarına benzeyen bu iki çıkıntı karıncaların ondan uzak durmasının en büyük sebebiymiş.

Lec daha yumurtadayken kraliçe tarafından bulunarak koloniye getirilmiş. Kraliçe bir gün koloninin dışında dolaşmaktayken daha önce hiç görülmemiş bir yumurta bulmuş ve bunun iyi bir işaret olduğunu düşünerek yumurtayı sarayına götürmüş. Tüm karıncalar merak içinde yumurtadan çıkacak karıncayı beklemeye başlamışlar. Karıncaların hepsi bu bebeğin yaratıcı tarafından gönderildiğine ve bir melek olduğuna inansa da bebek yumurtadan çıkınca hepsi bebeğin lanetli olduğuna inanmış. Hatta kraliçe bile böyle düşünmüş. Kraliçe çoğu defa Lec’ i öldürtmeyi düşünmüş ancak koloni geleneğine göre bir başka karıncayı öldüren karıncanın tüm koloniye felaket getireceği düşüncesi kraliçeye engel olmuş. Kraliçe de Lec’ in eskiden zindan olarak kullanılan tepeye gönderilmesini söylemiş ve diğer karıncaların buraya girmesine yasak getirmiş.

Lec sakatlığında hiçbir suçu olmamasına rağmen zindanda yaşamaya mahkum edilmiş. Sonsuz bir karanlık içinde yaşamını sürdürmeye başlamış. Tepe o kadar kuytu bir yerdeymiş ki Lec geceleri uzaktan izlediği toplantı ateşinden başka ışık görmemiş. Çoğu defa kendini öldürmeyi düşünmüş ancak koloniye felaket getireceğini düşündüğü için bunu yapamamış. Sonsuz karanlıkta bir gün kendisini birilerinin sevebileceği, hep adını duyduğu güneşi görebileceği umuduyla yaşamış.

Bir defasında kraliçenin emriyle bir grup karınca Lec’ e güneşi göstermek için kolları sıvamış. Tabii ki bu Lec’ e güneşi gösterme amacından çok Lec’ i uzak bir yerde ölüme terk etme planıymış. Sakat bir karıncayı görmeye hiçbirinin tahammülü yokmuş. Acıma duygusu bile onları terk etmişken Lec kendisini terk edenlere hiç kin beslememiş. Ancak plan bir ayrıntıya takılmış. Koloninin girişi o kadar sarpmış ki karıncalar tek başlarına ancak dışarıya çıkabiliyormuş ve hiç kimse Lec’ i dışarı çıkarmayı başaramamış. İşte o günden sonra Lec yaşamdan ümidini kesmiş. Karanlığın içerisinde kendine bir yer ayırmış ve ölümü beklemeye başlamış. Artık tek eğlencesi olan gece toplantılarının dans eden alevlerini bile izlemiyor, ağlaya ağlaya sonunu bekliyormuş. Beklerken de hep aynı şeyleri düşünüyormuş. Hiçbir suçu olmamasına rağmen neden mutsuzluğa itildiğini, neden kimsenin kendisini sevmediğini, kimsenin kendisine el uzatmadığını, kendisine neden bir fırsat verilmediğini… Düşünceler kafasında dolaşırken ölüm de ona adım adım yaklaşıyormuş. Ağzına tek lokma koymadan ölümü beklerken bir deri bir kemik kalmış. Bir süre sonra bunları düşünmeyi bırakmış ve ölümden sonrasını düşünmeye başlamış. Artık ona heyecan veren tek şey varmış. Ölüm… Ve ölümünden sonra göreceği güneş. Söylentilere göre iyi karıncalar ölümden sonra balıklara dönüşüyor ve güneşe doğru yüzüyorlarmış.

Yine bir gün sandalyesinde ölümü beklerken dışarıdan sesler geldiğini duymuş. Başta çok önemsememiş ancak sesler azalacağı yerde gitgide artıyormuş. Merakına yenik düşmüş ve sürüne sürüne tepenin ucuna gidip gürültünün geldiği yöne bakmış. O an herkesin bu kadar heyecanlanmasına sebep olan şeyi görmüş. O güne kadar duyulmamış, görülmemiş bir şey ama kanatları olan bir karıncaymış bu. Çok güzel dişi bir karınca çok korktukları kuşlar gibi havada bir sağa bir sola uçup duruyormuş. Herkes bu karıncanın bir melek olduğunu düşünmüş ancak bu karınca çok uzaktaki bir adadan yolunu kaybettiği için uçarak adaya gelen bir kanatlı karıncadan başka bir şey değilmiş. Kanatlı karınca bir melek gibi uçarken tepede karanlığın içindeki Lec’ i fark etmiş. Kraliçeye Lec’ in niye yanlarında olmadığını sorup lanetli olduğu öğrenmiş. Kanatlı karınca böyle şeylere inanmazmış. Hemen Lec’ in yanına uçmuş. Kısa bir konuşmanın ardından Lec’ in yaşam sevincini kaybettiğini hemen anlamış. Ona hiç görmediği ancak görmek için yanıp tutuştuğu şeyi ; güneşi göstermeyi vaad etmiş. Lec bunun imkansız olduğunu daha önce denediklerini ancak başaramadıklarını söylese de kanatlı karınca bunu yapmayı kafasına koymuş. Amacı Lec’ e yaşama sevinci vermek, sakat olsa da mutlu ve faydalı biri olacağını göstermekmiş. Kanatlı karınca Lec’ in neye ihtiyacı olduğunu biliyormuş. Lec’ in ne güneşe ne de tutan bacaklara ihtiyacı varmış. Tüm gereken inanç ve yaşama azmiymiş. Lec’ i koloniden çıkarmak için onu uçuracağını söylemiş ancak kanatları ikisini taşıyabilecek güçte değilmiş. Kanatlı karınca aylarca çalışarak kanatlarını güçlendirmiş. Ve en sonunda bacaklarıyla Lec’ in sırtını kavrayarak zor da olsa onu koloniden çıkarmış. İşte o an Lec hep hayalini kurduğu büyüleyici şeyi, güneşi görmüş. Hayatı boyunca unutamayacağı bu parlaklık Lec’ in içine işlemiş.

Yeniden karanlık hücresine döndüğünde artık hayatta bir amacı varmış. Aşık olduğu kanatlı karınca ona bir amaç vermiş. Güneşe bir kez daha ulaşmak. Ancak bu sefer tek başına bunu yapmak istiyormuş. Erkenden uyuduğu o gece bir şeyler her zaman olduğundan daha farklıymış. Lec sabah kalktığında sırtında bir çift kanadı olduğunu görmüş. Çıkıntılar aslında lanet değil kanatmış.

Yaşama arzusu, güneşi bir kez daha görme isteği o kanatların açılmasına sebep olmuş. Lec tüm koloninin gözlerinin önünde kanatlı karıncayla birlikte el ele uçarak koloniden çıkıp gitmiş. O gün Lec’ in de bir melek olduğu düşünülmüş. Lec efsanesi kolonide dilden dile, nesilden nesile aktarılmış.

Lec kanatlı karıncanın kendisine verdiği bir parça ışık, bir tutam ilham sayesinde efsane olmuş. Birlikte sonsuzluğa uçarlarken Lec elini tuttuğu karıncaya ismini sormuş. Dişi karınca derin bir nefes aldıktan sonra Lec’ in sorusunu cevaplamış. “Güneş.”

Rumuz: KDHS

Not: Yazar sadece rumuzunun kullanılmasını istemiştir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst