Kartal....

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(1)

Kartal, bir sabah, uyandığında, her zamanki alışkanlığıyla güneşi aradı. Gözleri hergün ilkin güneşle karşılaşırdı. Tabii, hava kapalı olmadığı zamanlar, Güneşi görür görmez, Kartal, kendini bulurdu. Uykuyla yitirdiği kendi benliği geri dönerdi, kanatlarına ilk günışığı vurduğunda. Sonra, tünediği yalçın kayalıktan biraz yükselerek kanatlarını çarpar, böylece günışığında adeta sabah banyosunu almış olurdu. Günışığı, göğsüne, kanatlarının göğdesine bitiştirdiği yere değince, adeta, yeniden doğmuşa dönerdi. Kendi cinsinden bir şey olduğuna inanırdı güneşin. Aynı kanı taşıyorlardı her ikisi de damarlarında. Kendisi, yeryüzünün en yükseğinde dururdu, güneşse, gökyüzünün. Evrende her ikisinin her sabah selamlaşmasından daha doğal, daha yüce, daha gerçek ne olabilirdi? Güneşe doğru ufak uçuşlar yaparak, gagasını kımıldatarak, bir takım sesler çıkararak, sağlığına dua ederdi güneşin. Onun doğmayacağı bir günü düşünemezdi. Onun doğmaması kendisinin ölümü demek olur diye düşünürdü ya da. Hava bulutlu olduğu günler, kışta kar ve fırtına yüzünden yuvasından çıkmak istemediği vakitler bile, o, güneşi görmemeğe dayanamaz, tabiatla kıran kırana bir savaş vererek mutlaka bulutların üstüne çıkar, güneşi görür, ancak o vakit günlük hayatına başlardı. Bu savaşında başarısız olduğu nadir anlarda da, yuvasına hasta gibi döner durur, öbür günü beklerdi.

(Devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(2)


Onun için, dünyada hayatı yaşanmağa değer kılan tek şey, güneşin doğuşunu görmekti. Yeryüzü küçük, alçak pürüzlü bir şeydi. Kıvrımlar, engebeler, bulanık sular, çamurlar, arı peteğini andıran kentler... Ta yukarlarda uçarken bu yeryüzü düzenini çok karışık, bulanık, hatta anlamsız bulurdu. Hele insanlar, yeryüzünün en aşağılık varlığı gibi gelirdi kartala. Yer kabuğundaki bütün canlılar alçakgönüllüydü. İnsan denen yaratık hariç. Öbürleri yeryüzündeki alınyazısı sınırlarına saygılıydı. Ama insanoğlu, yeryüzüyle yetinmeyip gökyüzüyle de uğraşıyordu. Gerçi, kartal, yeryüzünde olup biten şeylere dikkat etmiyordu. Çünkü: onları dikkate değer şeyler olarak görmüyordu. Ufak tefek şeyler, ufak tefek! Usanç verecek kadar yavaş ve ufak kımıldanışlar! Ama insanoğlunun farkında olmamaya imkan yoktu. O dağların tepelerine tırmanıyor ve onu öldürebilecek bir silaha sahip bulunuyordu. Korkutmak için ansızın patlayan bir ses ve göğsü delip geçen bir sert nesne... Sese aldırış etmiyordu kartal. Ama o ufak şey, nasıl da başka kartalları, koca kartalları devirmişti. Görmese inanmazdı. Ama görmüştü. Bu insan denen yeryaratığında büyük bir güç vardı, bunu kabul ediyordu. Kendisinin o korkunç pençesini, o keskin gagasını hiçe indiren bir güç.

(devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(3)


Fakat, insanın öylesine güçlü olması onu kartalın gözünde yüceltmiyordu. Evet, bir gün, o, garip bir şey görmüştü. İnsanın yeni değişimine şahit olmuştu. Evet, insan, çok iri, yüzlerce kartalın bir araya gelmesinden doğacak bir büyüklükte, bir kabuk, bir gömlek edinmişti. Nice kartallar bu kabuğu kırmayı denemişler, fakat paramparça olup yere yuvarlanmışlardı. Kimileri ise rüzgarın sürüklemesiyle bu çirkin nesneye çarpmışlar, onlar da aynı akıbete uğramışlardı. Korrkunç gürültülü ve çirkin bir sesi olan bir insan kabuğu. Havada hızla uçuyor ve içinde bazan bir insan bulunuyordu, bazan çok sayıda insan. Ama, yine de insanoğlu, kartalın gözünde bir hiçti. Bütün bunların ne değeri vardı? Yükseklerde süzülmek ve yeryüzünü ta aşağılarda kendi pisliğine batmış bırakmak, ancak kartalın hakkıydı, kartala özgü, kartala vergiydi. Aman Tanrım, ne korkunç kokusu vardı kentlerin. Kartal bu kokuya dayanamazdı. İnsanla o pis kokuyu özdeştirmemek mümkün değildi. Ancak insanın ulaşamadığı yerler temizdi. Ve insanoğlunun ulaşamadığı gökyüzü temizdi. Ve ancak, doğan, bir dağın ucundan çıkan yakıcı güneş temizdi.


(devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(4)


Güneşi görmek.. Gözleri açar açmaz güneşi görmek.. İşte hayatı yaşanmaya değer kılan.. Güneş en büyük bilgeydi. Hergün ondan birşeyler öğrenirdi kartal. Bir iç-söyleyişleri vardı. Konuşurlardı sessizce, kelimelerden öte. Ona saat ve saat hayatın güdümünü bir takım işaretlerle açıklardı güneş. Bunlar, basit, sade, yalın sırlardı. Kurallar. Cetvelle çizilmişcesine düzgün, geometrik kurallar. Ama kimi zaman da tepesinden ateş boşalırcasına onu yakardı güneş.. İşte o vakit, kartal anlardı güneşin ne demek istediğini. Çekil diyordu güneş, bundan ötesine, gerçeğin bundan daha açık ve çıplak anlatımına dayanamazsın demek istiyordu güneş. O vakit, kartal, fazla direnmez, gölgelik yuvasına çekilirdi. Yuvasında da hep güneşi düşünür ve onun hayran olunacak varlığı karşısında sonsuz bir hayrete dalardı. İyi ki o ışığını gönderiyordu, yoksa kendisinin ona gitmesi gerekecekti. O kadar uzaklık nasıl aşılabilirdi? Hem ona yaklaşınca yanıp kül olmak da vardı işin içinde. Demek ki, o kadar ırakta duruş, acıyışındandı ve korumak içindi. O kadar uzak duruş, ışıklarını şifa etkisine kavuşturuyordu.


(devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(5)


Evet, kartal, sabah sabah, gözlerini açtığında ilkin güneşi aradı. Ama onu bulamadı. Güneş yoktu. Daha doğrusu, ortalık öylesine bir karanlığa boğulmuştu ki, güneşi görmek mümkün değildi. İlkin, *güneş ölmüş!* diye düşündü. Fakat buna inanamadı. Çünkü onun ölümü, kendi içinde de bir şeyleri kıpırdatacaktı. Güneş ölmüşse kartal nasıl yaşardı? Kartalın kartal olarak kalması için güneşin de güneş olarak yerinde durması lazımdı. Hayır, hayır, güneş ölmemişti: olsa olsa bir karanlığa gömülmüştü. Sonra... *acaba çok kalın bir bulutun içinde miyim* diye düşündü. Fakat, hayır, dedi hemen. Çünkü: bulut nice kalın olursa olsun, güneş kendini hissettirirdi. Işıklar, şurdan burdan sızar ve bulutun kimi yeri hafif de olsa bir beyazlık kazanır. Ondan anlaşılır ki, güneş yerindedir, güneş olaydan haberdardır. Ama şimdi, en ufak bir ışık sızıntısından eser görülmüyordu. Bulut değildi çevreyi saran; öyle olsa, bazı yerler kalaylı kap aydınlığını verirdi. Ama ortalığı tencerenin dibi karalığında bir renk sarmıştı.


(devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(6)


Birden, uyandığından beri genzini bir şeyin yaktığını farketti. Evet! Bir duman sarmıştı etrafı. Simsiyah, pis kokulu, nefes kesici bir duman. Bu duman, güneşten eser bırakmamış, ortalığı kasıp kavuruyordu. Birden büyük bir sıkıntı duydu; bir şeyler bulmalıydı; güneşli havaya çıkmak için bir çaba göstermeliydi. Kanatlarını çırparak havalanmak istedi. Fakat kanatları ağırlaşmış, kendisine de bir halsizlik gelmişti. *Güneşi kurtarmak* düşüncesi aklından gelip geçti. Bu, kendisini çok aşan bir davaydı. Şimdi kendisini ve varsa dağın şurasındaki yavru kartalları kurtarma sözkonusuydu. Öbür kartallar ne olmuştu acaba? *Bu olsa olsa yine insanın işidir.* diye düşündü. Bu koku onun alameti. *O kent kokularından bir koku bu!*. Evet, bulmuştu, insan, bu kez, fethedemediği gökyüzünü kirleterek çürütmek ve öldürmek istiyordu. Temiz havanın, temiz görüntüsünün düşmanı olan insan!


(devamı var)
 

İskender Durgun

Üye
Üye
Katılım
Eyl 4, 2010
Mesajlar
599
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
Yaş
57
(7)


Bir kere daha, bir kaç kere daha çırpındı kartal; bu kara kabus bulutunu delmek, mavi gökyüzünü ve altın güneşe doğru uçmak için, içinde sonsuzca bir arzu duyuyordu. Fakat, her girişiminde umudu daha çok kırılıyordu. Kanatları kaskatı kesiliyordu gittikçe. Damarlarında kanın donmakta olduğunu, boğazının tıkanmaya başladığını hissediyordu. Ölüm yaklaşıyordu anlaşılan. Bir anda, dağılmış olan aklını toparladı; gönlünün, ruhunun, aklının ve gözünün kuvvetini güneşi görmek noktasında toparladı. *Bari güneşi görerek öleyim.* İçinden bir yönelişle bir doğrultuya çevirdi bütün gücünü. Takatı tükenirken, karanlığın ortasında, çok ince bir yüzük halkası biçiminde bir başka karaltının, yavaş, çok yavaşbir hareketle kımıldadığını görür gibi oldu. Adeta gözünden çıkan çok silik yeşil ve sarı ışıltılar bu siyah yuvarlaklığın orasına burasına serpiliyordu. Evet, ölümün dehşet pençesi kartalı boynundan yakaladığı anda, güneşti bu; bir karaltı halinde de olsa, güneş hala deviniyordu.

SON- SEZAİ KARAKOÇ ( MEYDAN ORTAYA ÇIKTIĞINDA )

kartal-resimleri%20(1).jpg
 

Sairane

Üye
Üye
Katılım
May 23, 2012
Mesajlar
220
Tepkime Puanı
0
Puanları
16
abi ben gaga mı sökmeye gidiyorum :D. ne güzel paylaşım bunlar. iyi ki varsın.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Merhaba İskender,

:) Bu ne hayat dersi böyle arkadaşım çok etkileyici gerçekten :) bekle beni, ben de geliyorum Şairanem bekle benimde kartal misali yeniden uçma isteğim var her ne kadar çok acı çekecek olsam da yeniden uçmak istiyorum...

Zafer uçuşunu sürdürmek için kartalın hikayesine ihtiyacım varmış...TEŞEKKÜRLER arkadaşım paylaşımın için, emeğine, yazan ellerine, kocaman yüreğine sağlık,

Her şey gönlünce olsun dileklerimle,
 
Tekerlekli Sandalye
Üst